hesabın var mı? giriş yap

  • maç öğlen saatlerinde oynanmış tribünler yarı dolu ve kenardan teknik kadronun italyanca bağırış sesleri geliyor, top sahada stadyum binasının gölgesinin geldiği yere gittiğinde hiçbir şey görünmüyorsa ve günlerden pazarsa o gün öleceğiniz garantidir.

  • olgunlaştıkça geliyor bu kafa sanırım. bende 30'ların ortalarına doğru çıktı.

    hayat tecrübesi mi, kendini tanımak mı, nedir bilmiyorum. ama insan hayatta belli bi yolu katettikten sonra, yavaş yavaş acayipliğin kokusunu almaya başlıyor.

    bir insanla, herhangi bir konuda konuşurken, çok da anlamlı olmayan-tuhaf bir koku salgılayan-kendi içinde tutarsız şeyler duyduğumda hiç renk vermiyorum evvela.

    durup izlemeye başlıyorum.
    deşelemek, irdelemek de bi yöntemdir ama genelde gerçeğe ulaşmayla değil, daha gelişkin ve organize yalanlar duymayla sonuçlanır...

    son nokta gelene kadar; yani bir yalan kesin olarak ortaya çıkana dek, masumiyet karinesine uygun yaklaşıyorum ben. içime düşen kurdu orada bırakıp, inkar etmeksizin, izlemeyi sürdürüyorum sakince... bakalım nereye gidecek?

    çünkü bu şekilde davranınca, hem karşınızdakinin günahını almamış oluyorsunuz, hem de (velev ki ortada yalanlar varsa) hafif yollu bir salak profili çizdiğiniz için mevzuyla ilgili "tutarlılığı sürdürme" baskısı azalıyor karşınızdakinin üstünde. bu da bi nevi dolaylı itirafçı yaratıyor ondan zaman içinde...
    ilk anda reaksiyon görse, saklamak için üstüne 40 kilit vuracağı bir gizi, ortalığa bırakmaya başlıyor bi noktada...

    bi şekilde zamanla bu noktaya geldim. sakin durup zamana biat ediyorum... o her şeyi tertemiz, kılçıksız bi şekilde ortaya çıkarıyor. didişmeden, yıpranmadan, yıpranmadan...

    ondan sonra da aksiyonunu ona göre alıyorsun işte..

    sadece yalanlar değil, yediğim kazıklarda da aynı kafadayım...
    sevdiğim bi laf var, "zamanın değirmeni yavaş döner ama ince öğütür" diyor...

    birilerinin söylediği yalanlar, arkamdan çevirdiği dolaplar, vesaireler bana psikolojik ya da maddi hasarlar vermeye başladığında kendimi çekiyorum o iletişimin içinden. muhatabı kesiyor ve yoluma bakıyorum...

    rövanşını alma gibi bi olayım hiç olmuyor. çünkü benim çabam hem çok anlamsız olacak (bitmiş bir iletişim için neden kendimi ve kafamı yorayım?), hem de yukarıda yazdığım gibi en büyük rövanşı zaten zaman alıyor kendiliğinden...

    basit açılımı da işte, "karşındakini kendinden mahrum bırakma" kafası..

    çevren için değer üreten, doğru ve düzgün bir insan isen, arkandan iş çevirebilecek ya da sana yalanlar söyleyebilecek tiynetteki insanlar için en güzel rövanşın, kendinden mahrum bırakmak oluyor onları...

    zaman diyorum, değirmeni ağır döner. ama ince öğütür...
    hamdolsun...

  • özet: kanzuk, artık ne ara yaptıysa, bir de eskiden uçurulmuş yazarların nick'lerini yeniden kullanıma açmış. sözlüğün ilk yıllarında kullanıldığı için alamadığınız, özendiğiniz nickler varsa, yeni hesap oluşturup almayı deneyin. bakarsınız clairvoyant, author, onkaimeon, gibi kült yazar nick'lerine siz de sahip olabilirsiniz!

    ~

    ön not: malum şahıs muhteşem bir hamleyle entry silmeyi de yavaşlattığı ve otomatizasyonunu zorlaştırdığı için, 5774 entry'min tümünü silebilmek için, her çalıştırıldığında 100 entry'yi 50 dakikada silebilen script'i tam 58 kere manuel olarak başlatmam gerekiyor. günde 5-6 defa yapsam, 10 güne tüm entry'lerimi silmiş olurum diye düşünüyorum. şimdiye kadar 800 kadarı silindi ancak. (niye teker teker siliyorsun, hesabı kapa diyenler olursa, biraz aşağıyı okuyun. nick'imin başkaları tarafından tekrar kullanılmasını istemediğim için hesabı entry'siz şekilde açık tutacağım)

    ~

    ekşi sözlüğü birakma konusunda bir süredir çekincelerim vardı, ancak şu iki nokta kararımı kesinleştirdi:

    1) saniyede binlerce request'i process edebilen sözlüğün server'larını, sırf tepkilerini ortaya koyan yazarlar entry silmekte zorlansın, belki de bundan vazgeçsinler diye dakikada 2 entry silme limiti koyması. digiturk'ü iptal ettirmek için fax dayatmasından en ufak farkı yok bunun. (server yükü diyerek de aptal yerine koymasın bizi. an itibariyle türkiye'nin en çok ziyaret edilen 5. sitesinde yüzlerce yazarın birkaç saat içinde binlerce entry'sini silmesi bile, server yükününde ciddi artışa neden olmaz. kaldı ki saniyede sadece 1-2 entry siliyordu bu aralar hepimizin kullandığı entry silici script. abuse eden bir yanı da yoktu sözlügün serverlarını)

    daha da önemlisi:

    2) 2004 yılında emanon nick'iyle kaydolduğum 6. nesil yazar hesabım, formata uymamam (ilk entry'de tanım yapmama, başlıktaki entry'lere fiziksel referans içerme) gibi nedenlerle uçurulmuştu. hoş gerçi şimdi format da kalmadı, tanımsız entry'ler, @2'ler her başlıkta karşımıza çıkıyor, neyse bu konumuz değil.

    neyse, 2006 yılında tekrar hesap açmak istediğimde, emanon nick'i daha önce kullanıldığı (ve uçurulduğu) için aynı nick'i tekrar almama izin verilmemişti. o sırada komik bir gazete haberinde çıkan kafam kadar gülşah karakterinden esinlenip yeni nick'imi almıştım. bu 2. yazarlığım süresince arada bir nostalji yapıp modlog'a bakardım, eski nick'imin kayıtlarına, o zaman yaptığım format hatalarına.

    birkaç ay önce baktığımda ise, uçurulmuş (yeni adıyla leyla) eski nick'imin benden bağımsız çaylağın birine verildiğini gördüm. bu konuda ne söyleyim bilemiyorum. eski nick'lerin geri dönüşüme uğraması, aynı mahlasların yeniden farkli kişiler tarafından kullanılması nasıl bir işbilmezliktir? hadi benim yazarlığımı değersiz bulabilirsiniz, ama mesela, popüler kültür'e kezban terimini kazandıran author'un anısının üzerine, yarın bir gün feminist bir author'u mu yazar yapacaksınız? (edit: gerçekten de author'dan alakasız birisi bu nick'le çaylak hesabı açıp entry'ler girmiş iki yıl önce) ekşi sözlük'ün temeline, tarihine, nostaljiye, mahlasların kullanım amacına, her şeye ters düşen bir durum bu!

    bravo kanzuk! entry sansürleme, tema dayatma, kullanım koşullarını habersiz düzenleme, entry'leri düzenleyip kar amaçlı kullanma, bunlar güzel fikirlerdi, ama kullanılmış nick'leri başka kişilerin eline vermek özellikle muhteşem bir fikir olmuş. tebrik ediyorum.

  • özlemek, anlamak, kıskanmak, aramak, mesaj atmak, ilgilenmek, naz çekmek, arkadaşlarına katlanmak, hediye almak, hesap vermek, trip çekmek, gezip tozmak vs. bazen insanın gözünde çok büyür. ihanete uğrama korkusu ve yeniden kalbim, hevesim, gururum kırılır mı korkusu ise insanı tamamen yeni ilişkiden iter.

  • "garaj arabası, sadece hafta sonları gezmek için kullanıldı"

    kilometreye bakıyorsun 160.000. cuma akşamdan çıkıp pazartesi sabaha kadar tam gaz dünya turu yapıyor herhalde pezevenk.

  • hoca matematiksel formülasyonu ifade etmek üzere uygulamalı eğitim yapmaya karar vermiştir. alelade 3 tip seçer, tahtaya kaldırır ve parmağıyla teker teker gösterir: "oğlum şimdi sen x ol, sen y, sen de sabit olacaksın". ardından diyalog gelişir...

    hoca: isminiz ne sizin çocuklar?
    x: ahmet hocam.
    y: koray.
    sabit: sabit hocam.
    hoca: oğlum onu demiyorum yahu, ismin ne?
    sabit: benim ismim sabit hocam!
    amfi: (kopar)...