hesabın var mı? giriş yap

  • petshoplarda yasaklanması çok güzel lakin yasadışı yollarla ülkeye sokulan, evlerde istif edilen,bodrum katlarında kapalı tutulan, defalarca çiftleştirilen ve sosyal medya hesapları aracılığıyla satılan hayvanların da acil düzenlemelerle denetlenmesi gerekli. üstelik pek çok derneğin de çanak tuttuğu bir gerçek.

    bakalım o günleri de görür müyüz.

  • neden efe aydal roleplay gibi konuştuğunu anlayamadığım yeni ölü ya da sakat adayımız. şimdiden rahmet ya da şifa diliyorum flash tv reis.

  • cevabın 28 km/h olduğu vasat bir ortaokul problemi. çözemeyen benim öğrencim olsa camdan atarım. hadi ortaokullu olup çözemese tamam da liseliyi affetmem ulan !

    edit: en beğenilen listemde tepeye kadar çıkarıp fav'a boğduğunuz entry bu mu lan ?! allah cızırtınızı vermesin başka bir şey demiyorum ya :/

  • matematikte 0 (sıfır) neyse anksiyete de odur, gelmesiyle beraber her şeyi sıfırlar hayatınızdaki. planlarınız vardır, mesela 15783 tane plan yapmışsınızdır ama o gelir ve bu planlarınızı sıfırla çarpmak zorunda kalırsınız. önemli bir toplantınız vardır, o gelir toplantıyı sıfırlar, gidemezsiniz. sevdiğiniz biri vardır, görmek istersiniz, o gelir kimseyi göremezsiniz. en kötüsü de insanlara açık açık bunu dillendiremezsiniz, yalanlar söylemek zorunda kalırsınız. o yalanları aklınızda tutmak zorunda kalırsınız. kimse bilmez, çeken bilir. eve kapanırsınız ama orada da rahat vermez size. sadece mal gibi durma hakkınız vardır. en sevdiğiniz kitapların kapağını açamazsınız, okumak istediğiniz o dergiyi okuyamazsınız, en sevdiğiniz müzikler size huzur vermez, evdeki birçok eşya ile yüzeysel ve mesafeli bir ilişki başlar aranızda. yatakta bile rahat rahat uzanamazsınız. mona hatoum'un homebound'u gibi sanki tüm eşyaların etrafından elektrikler geçer, öyle kolay kolay dokunamazsınız. evdeki her şey işlevselliğini yitirmiştir, siz de.

    depresyonda daha iyi üretenler varmış, bilmiyorum. bana pek mantıklı gelmiyor. belki de seviye farkı vardır, belli düzeydeki bir depresyon belki de gerçekten üretmeyi tetikliyordur. ben daha çok gözümden tek bir yaş gelmeden toprağın altına gömüldüğümü hissederim. bi kız arkadaşımın evinde içsel anlamda oldukça zorlandığım bir gece geçirirken sessizce yatağa uzanıp tavana bakmaya başlamıştım, inşallah anlamaz da rezil olmayız diye geçiriyordum içimden. o da yanıma yattı, beraber tavana bakmaya başladık. her şey yolundaymış gibi davrandığımı düşünüyordum, "soner" dedi. "efendim?" dedim. "sen ağlıyorsun şu anda, ama içine" dedi. yani birinin yanında gizlemeniz de zordur öldüğünüzü.

    aşık olanları kıskanırım, küçük şeyleri büyütenleri kıskanırım, sevip sevilmediği için ağlayanları bile çok kıskanırım. çünkü bunlar duygularınızın ne kadar canlı, ne kadar bu dünyada olduğunuzu gösterir şeylerdir. suratınızda 'devlet ciddiyetinde çaresiz' bir ifadeyle uyumazsınız, heyecanlı olmayı özlersiniz ve kimse bilmez önemsiz bir şeyi heyecanlı heyecanlı anlatmak ne kadar önemli bir şeydir aslında. geçen gün bir mekanda derbiyi seyrettim. ne çok heyecanlı geri zekalı insan vardı. onlar adına mutlu oldum. her pozisyonda ayağa kalkıp, hakeme küfrediyorlardı. müthiş bir dünyalılık ve varoluş gösterisiydi, son derece imrendim. erkek arkadaşına şirin gözükmek için fanatik fanatik hareketlerde bulunan formalı kızlar da vardı, çok antipatiktiler. açıkçası onların kıskanılacak bir tarafı yoktu, o kadar da değil yani. sorsan galatasaray'ın kalesinde kim var bilmez ama camide babasının hareketlerini taklit ederek namaz kılmaya çalışan çocuklar gibi erkek arkadaşı neye sinirleniyorsa sinirleniyor işte, o yaş için komik. ama siz yine de salak salak şeylerden duyduğunuz heyecanların kıymetini bilin, gerçekten.

    ancak bu berbat ruh halinin iyi bir tarafı da vardır. çünkü bazen rahat bırakır sizi, o sıra dünya sizindir. yeryüzü ile aranızda yatay değil, dikey bir ilişki başlar. olduğunuz yerde kıpırdamadan seyahat edebilirsiniz, sarının tüm tonlarını görebilirsiniz ve her şeyden zevk duyabilirsiniz. madde falan kullanmadan, tamamen doğal bir hissiyattan, yüksek bir algı düzeyinden bahsediyorum. rüzgar erkoçlar ile röportaj yapan birisi ona "çok zor zamanlar yaşadınız, bi ara fırıncıda işe girdiniz, yerleri silerken çekilen fotoğraflarınız var, çok zor günlerdi dimi?" falan dedi. çocuk da ona "o anlar benim hayatımdaki en mutlu anlardı" dedi. röportajı yapan anlamadı. rüzgar fırıncıda ilk kez hissettiği gibi kabul edilmişti. kimse ona acayip acayip bakmamıştı, ilk kez hissettiği bedendeydi ve fırıncı onu tanımamıştı. aksine, rüzgar erkoçlar ped reklamlarında hayatının en zor günlerini geçiriyordu ama hiçbirimizin haberi yoktu.

    depresyon, anksiyete vesaire..uzun ve istikrarlı biçimde sürdüğü zaman bir tür detoks yapar vücudunuza. mutsuzluk detoksu. zerre mutluluk kalmaz içinizde. "madem unutacaktın, beni neden yarattın?" kıvamına gelirsiniz. ama o detokstan sonra, yani tünelin ucundan çıktığınız zaman bir sonraki tünele kadar dünyanın en mutlu insanı artık siz olursunuz. çok acayip bir andır. bunu da kimse bilmez, çeken bilir. en güzel şeyleri siz üretirsiniz. ve önemli olan; iki tünel arasındaki mesafeyi olabildiğince uzatmaktır. başaranlara tebrikler.

  • çeşitli şeker, çikolata markalarının duygu sömürüsü dolu bayram reklamlarından çok daha gerçekçi olmuş. bayram olgusunun gitgide yitirilmesi, black mirror üslubuyla vurucu biçimde anlatılmış. böyle yaratıcı işlerin hastayız.

    düzenleme: girdinin ilk halinde yazdığım kreatif kelimesi, yaratıcı ile değişti. türkçe kullanıma özen göstermek lazım.

  • bu iddia ofisteki milli iradeye saygısızlıktır. erkekseniz ofise bir sandık kurun ve görün bakalım çalınmış mı çalınmamış mı? buna ofis halkı karar vermeli. milli irade karar vermeli.