hesabın var mı? giriş yap

  • üst edit: sözcü gezetesi aynı konuya değinmiş. sözlükteki gazeteciler boş durmuyor.

    kızın koltuktan kalkmadan evvel yanında oturan adamın koluna hafif teması ve adamın ilginç bir kol hareketinden sonra sanki ya arada bir alışveriş var ya da bir hırsızlık var hissi uyandırandır.

    bu iki durumda da kız sanki aniden uzaklaşma derdinde ve resmen fizik kurallarına meydan okurcasına adrenalin salgılamakta. ayrıca tüm bu teorilerin üstüne bir de bu saçma düşme olayı gerçekleştiğinde tepki vermeyen '' o adam '' ise şüpheleri üstüne çekmektedir.

    kız aniden inmeye karar veriyor, o arada yanındaki ile bir olay yaşanıyor belki öncesi de olabilir ancak '' o adam '' kesinlikle şüpheli ve yahut tanıktır.

    garip silsileler halinde seyreden vakıadır.

    (bkz: behzat ç.)

    edit: gelen onlarca mesaj üzerine söylemek isterim ki, söz konusu videoda görülen şüphe uyandıran hareketlerin ve vücut dilinin herkes tarafından ilk bakışta görülebileceğini düşündüm. adli merciler muhakkak ki ilgili videoyu başından sonuna kadar izleyecektir. salt video'yu bu haliyle izlediklerinde cd çözümü yapacak olan polisler de aynı durumda aynı şekilde olayla bağlantısı olup olmadığına dair tüm olasılıkları değerlendireceklerdir.

    maddi gerçeğin ortaya çıkarılması adına muhakkak ki tanık ifadelerine başvurulacaktır. söz konusu entryim salt video kaydına dayalı bir "yorum" olup hiçbir şekilde suçlayıcı bir entry değildir.

    he bu arada sherlock falan da değilim. *

    hepinizin gördüğünü ilk yazanım sadece...

  • olsa olsa en fazla 9 yaşında. elindeki kutunun içindeki oyuncak ve benzerleriyle oturuyor köprünün ayağında.
    derken birden, önünden geçen kadınlara sesleniyor;

    - abla... oyuncak alın çocuğunuzu sevindirin.

    hoffffffff. o ablaların alsın onları, çocuklarını da sevindirsin elbet. sevindirsin de, sen ne ara büyüyüp çocuk sevindirmeyi öğrendin be yavrum? arada sen de oynuyor musun onlarla?
    bir çocuk oyuncaklarla oynamayı kaç yaşında bırakır?

    bazen, bazı sorulara cevap veremiyor insan.

  • baykal'ın kesin geri döneceğinin işareti olan söylemdir.

    o görüntüleri izledikten sonra bu halkın baykal'a arkasını dönmesi mümkün değildir!

  • anadolu'nun taçsız kralıdır.
    bu küçük şehirle üniversitede tanıştım ve beni 4 yıl misafir etti. insanlarıyla, yönetimiyle, hoşgörüsüyle burası nasıl türkiye dedirtmiştir.
    bir anımı anlatacağım müsadenizle.
    yıl 2009 ya da 2010. okul çıkışı otobüse bindim. elimde kocaman teknik resim çantası, beynimde günün tüm yorgunluğuyla koridor tarafında bir koltuğa oturdum. ilerleyen duraklarda otobüs tıklım tıklım dolmaya başladı. bu sırada yaş ortalaması artmakta ve bu da beni ciddi derece de husursuz etmekteydi. koltuk sevdasına kapıldım. bu koltuktan kalkamazdım. aklımda bu keskin hesapları yaptığım sırada masmavi gözleriyle tontiş bir teyze benim yanımda dikildi. artık vakti gelmişti. kalkmak için yeltendiğim sırada o güzel türkçesiyle "otur oğlum otur, akşama kadar derste zaten yoruluyosunuz, ben gezmek için bindim bu otobüse seni rahatsız etmek için değil" dedi. eskişehir böyle bir yer işte. eskişehir süper bir yer.

    debe editi : (bkz: minik eymen'e yardım ediyoruz kampanyası)

  • kulak zarını ölçüt alırsak, iç kulak basıncının, dış kulak basıncına eşit olmama ve acı hissetmemize sebep olan hadisedir.

    yukarıdaki havacılıkla alakalı fiziksel entry e ek olarak, bu biyolojik entry de eklenilmesi uygun görülmüştür.

    eğer içkulağınızda valsalva hareketini iki türlü de yapmazsanız, iç kulağınızda son yaptığınız haldeki hava ve basıncı, dış kulağınızda da dışarıda tırmanıyor-alçalıyor olduğunuz havanın basıncı yer alacaktır...
    bu basınçları eşitlemek lazım...

    yukarıda kısmen anlatılmış ama toparlamak adına

    1- tirmanista iken: iç kulağınızda deniz seviyesinin/alçak seviyenin basıncı ve sallayalım 100psi basınç bulunması lakin, tırmanışla basınçsızlaşan dış ortam ve havadan ötürü dış kulaktaki basıncın git gide irtifa arttıkça azalması durumunda:
    + burnumuzu tutup yutkunarak, östaki borumuzda kalmış olan havayı aşağı çekip, kütlesini ve miktarını azaltıp, içkulağa yaptığı basıncı da azaltıyoruz.
    2- alçalmada iken: iç kulağınızda yüksek irtifaların seviyesinin basınçsız ve sallayalım 20psi basınç bulunması, lakin alçalışla basınçlanan dış ortam ve havadan ötürü dış kulaktaki basıncın git gide irtifa azaldıkça artması durumunda:
    + burnumuzu tutup nefes vererek, basıncı az olan östaki borusuna hava yollayıp, kütle ve miktarı arttırıp, içkulakta basınç ortamı oluşturup dengeliyoruz.

    yani kısaca yutkunma ve burnu tutup nefes verme... çok sık tekrarlamayın, baş ağrısı yapar ciddi uyarıyorum! birkaç defa yapılması kafidir.

    __
    kaptanınız tekrar konuştu ve susuyor artık iniş hazırlıklarına geçicek...

  • "kıskananlar çatlasın", "kedi uzanamadığı ciğere mundar der" gibi kalıp sözlerle savunulan okulmuş.

    eh be kardeşim, her vatan evladı da master degree yapıp müdür olmak zorunda çünkü. kimse şef, memur falan olamaz.
    her önüne gelen en doktor, en mühendis, en kimyager, en rafine zevkli, en bi orwell okuyanından... garsonluğu, taksiciliği yapmak için orta dünyadan seçme orklar getirdiler hep.

    tamam "okulum" kisvesi altında bok sürdürmeyeceksiniz bu eğitim yuvasına, sürdürmeyin de. gerçekten de türkiye'deki en iyi lise kabul.
    ama kardeşim uzanılabilen ciğer mevzuuna gelince benim tepem atıyor.

    bizim çükümüz ancak "x anadolu lisesine" erişebildi. ne süper ingilizce öğrendik, ne özel odalarda fotoğraf banyosu yaptırabildik, ne de orwell romanları okuyup birey olma fikri üzerine yoğunlaşabildik. ne yapalım ölelim mi?

    ben p&g, eczacıbaşı vs. gibi holdingleri geç, öküzoğlu şirketler grubunda bile kafadan sümük muamelesi görüyorum. (mütemadiyen demiyorum bak ilk izlenim olarak) neden? çünkü ege üniversitesi ve anadolu lisesi mezunu bir ciğere ulaşamayan kediyim.
    sen cv'nde ışıl ışıl parlayan "rober kolej" etiketiyle istediğin insan kaynakları müdürüne artistik taslarken benim kendimi ne kadar geliştirmiş olabileceğim konusunda hiç bir meraka düşmüyor bazen işveren. neden? çünkü eziğim ben, bi kolej bile okumamışım nerden bilebilirim 1984'ü falan?

    kıskanıyorum, çatlıyorum da neden bi düşündün mü? asla geri getirelemeyecek lise yıllarını yaşadık herhalde hepimiz. (ya da halen yaşamakta olanlar vardır bilemiyorum.) ben internet bağlantısını internet kafede, fotoğraf tabını mahalle şipşakçısında gördüm (sanma ki duygu sömürüsü, türkiye oolum burası.) belli bir yaşa kadar olabilecek en iyi imkanları zorladık durduk.
    liseyi hatta üniversiteyi bitirdikten sonra geliştiremeyiz kendimizi değil mi?

    bir de isteyen girerdi, benim ailem evini sattı geyiği var. tamam yaa bizimkiler satmadı evini, gitti kebapçı açtı, oldu mu? kaç bu okulun kontenjanı allasen? 2 milyon civarındaysa bastırsın herkes 150 milyarı biz de alalım bu muhteşem eğitimden...
    anladık şahane eğitim, ilim irfan yuvası, tamamdır. lakin gaza gelip "çatlayın ulan süper bi lisede okudum ben" demek neyin nesi?
    aynı gemideyiz ya uyanın biraz. okul bireyselliği abartmış anlaşılan. zira mezunları;
    "ben şahane okudum da yaşıtlarım ne bok yedi acaba?"
    "burası benim ülkem, herkesin benim gibi bir eğitim almaya hakkı var aslında"
    diye düşüneceğine bir davul çalıp göbek atmadıkları kalıyor
    "nası taktık ama ortaöğretimde size" diye.

    ben en azından benimki kadar bile ingilizce eğitimi alamamış allahın cezası(!) düz liselerde okuyan ezik (!) arkadaşlarıma çevirilerinde falan yardım ediyorum.
    yanlarında ingilizceyi aslında çok da bilmiyormuş gibi yapıyorum.

    zira ortaokula girilen yaş 11-12, bu sağlıklı karar verip "şu okula gireceğim" denilebilecek bir yaş değil. ama robert kolejliler 5 yaşından itibaren taş taşımış kolej parası biriktirmiş, sonra da en bi bilinçli tavırlarıyla onlarca okul içinden roberti seçmiş gibi bunu bir başarı hikayesi olarak sunmuşlar bile.

    ailen bir şekilde harcamalarından kısmış ya da kısmamış göndermiş. göndermese haberin bile olmazdı varlığından 11 yaşında...

    kıskandık çatladık, okulunuz da çok mundar....

  • “içinde bulunduğum durumdan bir nebze kurtulmak için doğa yürüyüşleri yapıyorum ama nafile”

    bu cümleden hareketle batmamışsın. çünkü fakir doğa yürüyüşü yapmaz, dolanır gelir

  • hazır memleket yangın yeriyken içinizi serinletecek bir sangria tarifi vereyim. marbella'da, sevilla'da, malaga'da, granada'da tadımladığım farklı lezzetleri harmanlayıp anadolu'nun kendine özgü renklerini de ekledim;

    - 2 şişe 75 cl kırmızı şarap
    - 15-20 cl votka (bir küçük votkanın yarısı)
    - 1 lt kadar taze sıkılmış portakal suyu
    - 1 şişe niğde gazozu
    - 1 çay bardağı taze sıkılmış limon suyu
    - 1 adet küp küp dilimlenmiş ekşi elma
    - 3 adet mandalinanın dilimleri
    - 4-5 adet küp küp dilimlenmiş kırmızı erik

    tüm malzemeleri yeterince büyük bir kapta karıştırın ama çalkalamayın*, 24 saat buzdolabında bekletin. ince limon dilimleri ile servis edin. afiyet olsun.

  • spor yatirimlari ve takimlarin uzerindeki etkileri muhtesem derecede basarili, enerji icecegi firmasi.

    formula 1'de inanilmaz bir basarilari var. yillarca sampiyon olmus bir takimlari var. su an scuderia ferrari ve mercedes ile birlikte en baskin 3 takimdan biri red bull ve ustelik bir de scuderia toro rosso var.

    bugun 2019 rusya gp'yi sunarken serhan acar su anda yarisan pilotlarin cogunun red bull'un akademisinden geldigini belirtti. sanirim 8 yarisci vardi saydigi isimler arasinda, ki inanilmaz yuksek bir oran bu.

    red bull salzburg, rb leipzig, new york red bulls ise en basta gelen futbol kulupleri. hem de oyle "takimi alalim, ismimizi verelim, sonra da ne yaparlarsa yapsinlar" gibi bir yaklasimlari da yok. ozellikle salzburg muhtesem bir proje oldu resmen.

    oyuncu bonservislerine odenen ve satisindan alinan bonservisler euro cinsinden soyle;

    naby keita -> 1.5m - 24m
    sadio mane -> 4m - 23m
    amadou haidara -> 800k - 19m
    duje caleta-car -> 0 - 19m
    munnas dabur -> 5m - 17m
    diadie samassekou -> 0 - 12m
    kevin kampl -> 3m - 12m
    valentino lazaro -> altyapi - 10.5m
    xaver schlager -> altyapi - 15m
    stefan lainer -> altyapi 12.5m
    valon berisha -> 2.8m - 7.6m

    bu arada bonservis odenen oyunculardan biri haric tamami 21 yas ve altindaki oyuncular ve ustelik cogu da 18 - 19 yasinda. biri haric dedigimin de yasi 24.

    reklam politikalari sayesinde "adrenalin" iceren sporlarin ya da gosterilerin artik ilk akla gelen ismi oldu sirket. ornek olarak bir kac yil once tum dunyanin canli yayinda izledigi felix baumgartner'in kiyafetine bakilabilir.

    bunlarin disinda da e-spor, nascar, motor sporlari ve yelken gibi pek cok spor dalinda yine takimlari/sponsorluklari bulunuyor. bir icecek markasi olarak baslayip, dogru bir politika ve basari ile bu kadar iyi bir sekilde isimlerinden soz ettirmeleri gercekten cok buyuk bir is.

  • maçın sonları. korner çizgisi yakınlarında toplaşmış bir faul pozisyonu üzerine tartışıyoruz. allahtan korner bölgesinde toplanılmış ve maç durmuş vaziyette çünkü büyük bir cayırtı eşliğinde sahaya bir araba uçarak dalıyor. tel örgüler şahin marka arabanın zemine inişini nispeten yavaşlatsa da büyük bir facia ucuz atlatılıyor. arabadan boş bira kutuları eşliğinde zar zor çıkardığımız eleman maçın kaç kaç olduğunu soruyor.