hesabın var mı? giriş yap

  • söz konusu fotoğrafı 2'si erkek 3'ü kadın 5 kişiye "bu elbisenin renklerini altın-beyaz mı yoksa mavi-siyah mı görüyorsun?" sorusunu yönelterek gösterdim. erkeklerden biri altın-beyaz, diğeri mavi-siyah derken kadınların üçü de "hiç güzel değilmiş" dedi.

  • bazı konularda yön gösterici olmak güzeldir. mesela youtube da bu tarz konularda bi sürü nasıl telafuz ediliri gösteren videolar var.

    ancak siz yol göstermekten ziyade aşağılamaya kalkıyorsunuz. isteyen istediği gibi okur yav. çok bariz bi hata mı yapıyor? instagramı iştagröm falan diyorsa dalga geç ve düzelt o ayrı. instegram diye okunan adam hata yapsa da garip bir şey yapmıyor.

    kulağında nasıl geliyorsa onu söylüyor adam.

    geçen gün whatsapp ceosu jan koum ile yapılan bi söyleşiyi izledim. söyleşiyi yapan adam whatsep olarak telafuz ederken programı yaratan adam whatsap diyordu sürekli. programı yaratan adam olan jan koum bile kardeşim ne biçim telafuz ediyorsun hıyar, doğrusu whatsap demedi. yani.

    bu kadar kompleksli olmayın gençler. dünyada yabancı dil telafuzu üstüne birbirini bizim kadar aşağılayan bi toplum bence yok. kesinlikle yok. sizin yüzünüzden koca bi toplum ingilizce cahili olarak yetişti. insanlar konuşmaya korkuyor aman biri dalga geçicek diye. konuşamadıkça da ingilizce ogrenemiyorlar, köreliyor.

    abdde kaç sene yaşadım. çoğu kelimenin telafuzu mahalleden mahalleye bile değişiyor. takılmayın bu kadar.

  • diziyi bitirdim ama ben de bittim. günlerdir ne yazsam diye düşünüyordum, sonunda kendimce yakaladığım ufak bir detayı paylaşmak istedim.

    --- spoiler ---

    5.bölümde agah bey, nazif-naz ile içerken nazif bir ara şöyle diyor: "hani bir kız vardı güzelce, sungurlar pazarlıyordu hatırladın mı? galiba ben ilk kez o kıza söyledim agah"

    bu bahsi geçen kız reyhan. o sahneyi tekrar izlerseniz konu açılınca agah bey'in yüzünün değiştiğini anlarsınız. hani seviyoruz böyle amerikan dizilerinde dizinin finali aslında önceki bir bölümde verilmesini, aynısı şahsiyette var. o yüzden gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki izlediğim en iyi 10 dizi arasına girdi şahsiyet. finaliyle beni bu derece vuran bir dizi daha hatırlamıyorum.
    --- spoiler ---

  • hem tad, hem sağlık, hem de maddi açıdan evde yapılanın daha makbul olduğu yiyecektir.

    özellike kilo problemi olmayan arkadaşlar için nasa astronotları ile çalışan şef adam handling'in protein bar tarifi şöyle (28gr protein, 39 gr karbonhidrat, 35 gr yağ içeriyor) :

    malzemeler :
    50'şer gram badem, fındık, yulaf ezmesi, kabak çekirdeği, kuru kayısı, bitter çikolata(en az %70 kakao içeren)

    10 gr bal (yaklaşık 2 tatlı kaşığı)

    taze yapılmış espresso (tarifin orjinalinde bu var ama ben türk kahvesi kullanıyorum. maksat kafein içermesi)

    125 gr protein tozu.

    1 yemek kaşığı zeytinyağı

    yapılışı :
    kuruyemisleri doğrayıp veya blendırdan geçirip yağsız tavada kavuruyoruz, ardından yulaf ezmesini de katıp kavurmaya devam ediyoruz (yulaf ezmesi çabuk yanıyor dikkat edin)

    iyice kavrulduktan sonra bal, zeytinyağı ve kahveyi ilave ediyoruz.

    kalan malzemeleri de ilave edip çikolata eriyene kadar karıştırarak pişiriyoruz

    çikolata eridikten sonra ocağın altını kapatıp biraz soğumaya bırakıyoruz. elle tutulur hale geldikten sonra da yoğurup istediğimiz şekli verip dolapta bekletiyoruz.

  • sarılmak istiyorum koşup kendisine, öyle bir film. uzun zamandır peşine düştüğüm mizahı yüksek dozaj olarak bir anda aldım; sersemledim ve mutluyum. filmdeki göndermeler öyle tadından yenmiyor ki, anlamak bir mesele anlatmak ayrı bir mesele. people's front of judea geyiklerine özellikle bittim, konuşmaktan başka bir numarası olmayan, kendine dermanı olmayan gruplarla bu kadar taşak geçilebilirdi ancak.

  • insanın üstüne çöken bir cümle. aslında bu cümle bir örnek, "hocam yatay geçişe başvuracağım." , "hocam durumumuz iyi değil, yazın çalışmaya gidiyorum, büte kalmamam lazım." diğer varyasyonlar.

    şu açık: "eşit olmayanlara eşit davranmaktan daha büyük eşitsizlik yoktur." evet doğru. peki bunun tespiti? lisanstan hocam, ki artık aşağı yukarı meslektaşız, bir kızdan bahsetti. okulun dışında ağlarken görmüş. kız, sülalesinin kendisini evlendirme niyetine isyan ederek annesiyle beraber trabzon'dan adıyaman'a gelmiş. maddi olarak zorluklar da yaşadıklarını biliyorum. neyse hocam yardımcı olmamı istedi ki bunu kolay kolay isteyecek bir değil, ben de yardımcı oldum ve büte bırakmadım.

    ancak dün iki kişi geldi. biri yatay geçiş yapacağını, diğeri bursu olduğunu söyledi. çoğunluğunuz öğrenci olduğunuz için aklınıza şu cümle gelir: e amk altı üstü not değil mi? ver gitsin ya, ne tatava yapıyorsun? e peki gençler ya ilk baştaki kız gibi olup da gelip bana söyleyemeyenler ya da söylemek istemeyenler? bursu kesilecek olanlar? benim mesela 1. sınıfta bursum kesilecek oldu, hiçbir hocaya da gitmedim ve bursum kesildi. ne kadar ihtiyacım olduğunu anlamak için şu kısa entry'ye bakabilirsiniz. (bkz: sözlük yazarlarının hayat hikayeleri/@proust) peki benim bursum kesilirken ya biri gidip hocalardan not istemiş ve bursunun kesilmesini engellemişse? benim suçum ne?

    kafam karışık. yardım, yorum...

  • driftinde falan değilim de daha dün boğaziçi olan köprünün adının hunharca kullanılması canımı sıkıyor. yarın ülkenin adı türkiye değil, 15 temmuz şehitleri islam cumhuriyeti deseler ona da ayak uyduracaksınız. benim için hala boğaziçi köprüsü, hatta;

    (bkz: ayır bizi boğaziçi)

  • ismi yadırganan film. ilk film gibi bunun da ismi arabesk bulunuyor. iyi de behzat'ın kendisi zaten arabesk? adam araba arkasında yazı görüp sevdiği kadına sms atıyor, filmin ismi de "rise of the dark machines" olmayacak elbette.

    aslında ingilizce düşününce; "007: london burns" diye film çekseler salyanız aka aka izlersiniz sofistike ibneler sizi...

  • bana dediler ki; zeki alasya'nın cenazesine gittik siz yoktunuz neden gelmediniz? bilmiyorlar ki ben aynı gün annemi uğurladım sonsuzluğa hem de aynı mezarlıkta.. zeki alasya benim kardeşim bir parçam gibiydi nasıl böyle bir şey düşünürler? ben oraya gelsem bile kemal'in cenazesindeki gibi kameralardan uzak kalmayı tercih ederdim yani beni yine göremezdiniz.. zeki'yi defnettikden sonra metin akpınar ve orhan gencebay'ın neden ortadan kaybolduğunu hiç merak ettiniz mi? etmediniz ben söyleyeyim bizim aile kabristanlığına geldiler hem de koşa koşa annemi toprağa verirken oradaydılar definden sonra zeki'nin mezarına gittik kimsecikler yoktu peki siz oraya zeki alasya için mi gittiniz? yoksa gelen ünlüleri görmek için mi? gözleriniz beni aramışsa belli ki gelen ünlüleri görmek için..
    aklıma nejat uygur'un son şiirindeki ilk dizeler geldi birden:

    biliyorum cami avlusundaki bu kalabalık bana değil
    gelen ünlüleri görmek için
    aa o da burda şu da burda deyip
    beni musalla taşında unutanları görüyorum
    hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum...
    çünkü kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum...

    şener şen