hesabın var mı? giriş yap

  • zonguldak şantiyesinde tanıdığım bi kalfa vardı, ismi mustafa. güleryüzlü, basit bir adamdı. her sabah herkesten yarım saat önce şantiyeye gelip çayı demler, sahada bi tur atar, üzerine revizyon gelen hükümsüz projeleri veya gazete kağıtlarını masaya serip kahvaltı sofrasını hazırlar, sonra beni beklerdi. ben bazı sabah sekizde, bazı sabah sekiz buçukta gelirdim işe. ben gelmeden kahvaltıya başlamazdı. oturup kahvaltılığı yerken üç beş laflar, o günkü işleri programlardık. hiç itiraz ettiğini, hiçbir işi yokuşa sürdüğünü, yalan konuştuğunu duymadım. ne işçileri bana karşı korurdu ne de beni işçilere karşı. çok düz, çok basit bir adamdı.

    bir akşam paydostan sonra ofise geldi, hakediş hazırlıyordum. "şef, hadi gel bi bardak çay içelim" dedi. normalde böyle şeyler olmadığından refleksle "hayırdır ya kötü bi şey mi oldu canın mı sıkkın senin?" diye sordum. "yoo, öyle sıkıldım biraz" dedi.

    zonguldak' ta bilen bilir, çok güzel çay bahçeleri vardır. alabildiğine deniz manzaralı, ferah, yüksek yerler. insanın gerçekten hem içi açılır hem de o devasa karadeniz görüntüsü karşısında biraz garip hissedersin. bu çay bahçelerinden birine oturduk, o çay söyledi ben kahve. "yauv sen de hep kayfe içiyosun, çarpıntı yapmayor mu?" dedi, kafasını diğer tarafa dönerek güldü. huyu böyleydi, şaka yollu takıldığında gülerken başka tarafa dönerdi. "çay sevmiyorum ya, alışınca zaten çarpıntı falan da yapmıyor" dedim ben de güldüm.

    biraz böyle uzağa baktı, insanın canı öyle bi manzara karşısında ya hiç konuşmak istemez ya da konuşmaya başladığında artık hiç lafını kontrol etmeyeceğini bilirsin. biraz öyle sanırım konuşacaklarını kafasında toparladıktan sonra başladı anlatmaya.

    on beş yaşındaymış, sevdiği kızı ne kadar istediyse de vermemişler. araya aracılar göndermiş, babasının karşısına bizzat kendisi gitmiş dikilmiş, abileriyle konuşmuş. olmamış. ne yaptıysa para etmemiş. askere gitmeden önce kızı başkasına vermişler, mustafa' dan daha zengin birine. mustafa askere gitmiş, tezkereyi aldığı gibi nizamiye kapısından çıkar çıkmaz inşaat işlerinde çalışan bi köylüsünü aramış. mersin' de bir şantiyedeymiş o sıralar köylüsü, mersin otobüsüne bilet almış mustafa. dönmemiş bir daha köye. ne bir ev ne bir yurt, şantiyelerden başka mekanı yok.

    "kaç yaşındasın?" diye sordum, "kırk iki yaşındayım şefim" dedi. düşünmesi bile ürkütüyor beni, yirmi yedi yıl. koskoca yirmi yedi yıl. dipsiz bir boşlukta geçmiş, karanlıkta yaşanmış bir insan ömrü. "o kızı bir allahın günü olsun unutamadım yau şef, nerden bulduysa adresimi bulmuş bir tane fotoğrafını göndermiş her akşam bakar dururum" dedi. "ne zaman bu kadar yıl geçti ben hiç anlamadım, işten başka şu hayatımda hiçbi şey bilmedim, öyle yaşadık gitti işte boşu boşuna biz de"

    akşam saat altıydı çay bahçesine oturduğumuzda, saat dokuz buçuğa kadar anlattı mustafa. "eh, hadi yeter bu kadar kafanı şişirdim senin de" dedi, güldü, kafasını diğer tarafa çevirdi.

    ertesi sabah uyanmış, herkesten yarım saat önce şantiyeye gelip çayı demlemiş, sahada bi tur atmış, üzerine revizyon gelen hükümsüz projeleri masaya serip kahvaltı sofrasını hazırlamış, sonra beni beklemiş. yüzüne baktım, o dün akşam bana hikayesini anlatan adamdan en ufak bir eser yok. mustafa değil, mustafa usta duruyor karşımda.

    size hikayeyi onun kelimeleriyle anlatmadım, bunu özellikle yapmadım. mustafa' ya haksızlık olur gibi geldi.

    unutmamak deyince hep mustafa' nın o fotoğraftan gülümseyerek bahsedişi geliyor aklıma.

  • yetimin hakkını yedirmeyeceği sözü verdiğini belirten ancak mahkeme onaylı diploma hırsızlığı ile tanınan ve akp tarafından sayısız makama haksız yere yerleştirilen hamza yerlikaya'nın tweetidir.

    ''bendeki de merak sanırsam herkeste vardır.
    hesabı kim ödedi?
    hesap ne kadar tuttu?
    fatura kim adına kesildi?
    şahsi mi yoksa belediyeye mi fatura edildi?''

    link

    hamza hesap soruyor arkadaşlar. hamza utanmıyor arkadaşlar. hamza'da arlanmanın zerresi yok arkadaşlar. hamza'nın diploması sahte arkadaşlar. hamza hiç değişmiyor arkadaşlar.

  • benim anlamadığım nokta şu.
    müslüman erkeklere ve kadınlara "nefsinize hakim olun cennete gireceksiniz" minvalinde ayetler öğretiliyor.
    hatta hayatları bunun üzerine kurulu oluyor falan.
    karşılığında da cennet vaad edilmiş ve bu insanlar deli gibi cennet arzusuyla yanıyor.
    yani bu şekilde anlatıyorlar bildiğim, gördüğüm.

    eee şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
    nefsine hakim olma meselesini bu kadar aleni şekilde küçük çocuklar gibi karşı tarafa yüklemek ve kendini nefsine hakim olamamak vebalinden kurtarmak için kadını suçlamak ne demek?

    allahı kandırmaya çalışmak değil midir?
    yani her kul bildiğim kadarıyla günahından mesul iken "ama o da çok açık giyiniyordu" diye bir bahaneyi nasıl sunabileceksin tanrına? sana "o onun meselesi" dediğinde ne diyeceksin?

    yani kafalar gerçekten çok karışık. en basit öğretilerde bile milyonlarca fire veren bir topluluk.

    edit: imla hatası.

  • çarşaf amk çarşaf. ninja gibi sokaklarda gezmek zorunda bırakılan, ezilen kadınların en çirkin kıyafeti.
    sonra burka amk iyice rezalet iyice beter, bunu kadına giymek zorunda bırakan tüm erkeklerin allah bin belasını versin.
    ayrıca kafaları alien kafası haline getiren o iğrenç türban bağlama şekli seni de unutmadım, senin de amk.

  • based on a true story..
    kahramanımız otoyolda makas atarken* bariyerlere çarpar. olay mahallinden geçmekte olan ekip otosundan bir polis iner, yaklaşır:
    - sen mi yaptın bu kazayı?
    - evet abi.
    - ulan bu nasıl kaza? böyle kaza mı yapılır? sana ceza kesmek yetmez, kursa da gönderecem seni.
    - abi yapma etme babam sıçar ağzıma, zaten öğrenciyim vaktim yok...
    - kes lan!
    - abi hiç olmazsa biri olsun, hem kurs, hem ceza.. insaf ama..
    - seç birini o zaman..
    - seçemem ben abi, sen seç.
    - peki, kura çekelim o zaman..
    polis iki parça kağıt koparır, birine "kurs", diğerine "ceza" yazar.
    - çek şunlardan birini..
    kahramanımız olayın yavşamakta olduğunu farkeder..
    - abi, bir tane de benim hakkım olsun, bir kağıda da "af" yazıp koysan..
    - hadi lan!
    - abi yapma etme..
    - peki lan
    polis bir kağıda da "af" yazar.
    - çek bakalım.
    şanslı kahramanımız "af" yazılı kağıdı çeker..
    - bak abi allah da istemiyormuş.
    - allahın adını karıştırma, sittir ol git şimdi..

  • ortaya çıkmak üzere olan sorundur.

    pendik kurtköy bölgesi (yenişehir, çamlık, harmandere) yoğun olarak sitelerden oluşan düzenli bir yapılaşmaya sahip. gözlemlerim yoğun olarak ikamet ettiğim bu bölgede ancak ataşehir/şerifali bölgesinde de olduğunu biliyorum.

    genel olarak sokaklarda uysal köpekler, sitelerin içlerinde ise kediler yaşıyor. sorunun kaynağını da sokaklarda yaşayan köpeklerin iyi niyetle beslenmesine yardımcı olmaya çalışılması oluşturuyor.

    sitelerin aralarında yer yer boş arsalar yer alıyor. bu arsalar insanlar köpeklerin yemesi için yemek, et vs bırakıyor.

    ancak bu yiyecekler hava kararmaya başlarken ortaya çıkan onlarca sıçanı besliyor. o kadar arttılar ki artık havanın kararmasını dahi beklemeden ortaya çıkmaya başladılar ve 25-30 cm'lik boylara ulaştılar. arsalarda onlarca sıçan deliği rahatça görülüyor.

    sıçanlar, ısırıkları ve sidikleriyle 70 ten fazla bakteri bulaştırabilen, asyada her yıl onlarca ölüme ve felce yol açan hayvanlar.

    önlem alınmaması halinde ciddi hastalıklara yol açabilecek ve bir sonraki felaket olarak gündem oluşturma potansiyeli olan bir sorundur. umarım yetkililer bir an önce önlem alırlar.

  • fed'in faizleri 2018 yılından beri ilk kez yüzde 0,25 veya 25 baz puan arttırdığı toplantı.

    ayrıntıya girelim:

    1* geçtiğimiz yıl bu yıl için faiz artışı bile hesaplanmazken, özellikle 2021'in ikinci yarısında bir anda kafasını kaldıran enflasyon sonrası bütün hesaplar şaştı. bunun en temel nedenlerinden biri, aslında mahfi eğilmez'in blogunda vaktiyle yazdığı gibi, dünyaya yayılan paranın, sıkılaşma söylemiyle birlikte gelişmiş ülkelere geri dönmesi ve böylelikle enflasyonu azdırmasıdır.

    2* o nedenle para basılmaya mart 2020 itibarıyla kallavi bir şekilde başlanmışsa da, bunun enflasyonist etkileri 2021'nin ikinci çeyreğiyle 2022'nin ilk aylarına denk gelir.

    3* geçtiğimiz sene 2022 projeksiyonları için, bırakın sıkılaşmayı, faiz artışı için "aralık 2022'de belki bir faiz artışı olabilir" deniliyorken, rusya-ukrayna savaşı öncesine kadar bugünkü toplantıda 50 baz puan artışı fiyatlanıyordu. ancak savaşın yarattığı belirsizlikler bunu tekrar 25'e düşürdü.

    4* şu an amerika'da son 40 yılın en şiddetli enflasyonu var. bununla en temel mücadele para politikasında ve para arzının kontrol alınmasında yatar (bkz: paul volcker). bunun olabilmesi için de merkez bankaları siyasetten bağımsız yapılandırılır ki, sonrasında el alemin rakı sofrasına meze olmasın. putin gibi bir diktatör bile merkez bankasına karışmadığını beyan edip "karışırsam sonra sonumuz türkiye gibi olur" demektedir. bunları çok konuştuk.

    5* şu aşamada ise sıkılaşmanın ilk adımı atıldı. zaten bekliyorduk. bunu müstakbel toplantılardaki 0.25'ler izleyecek. ayrıca fed'in faiz artışına ilişkin basın açıklamasında, doğrudan rusya-ukrayna savaşına atıf yapıldığı ve bunun fiyatlar üzerinde yukarıya doğru baskı oluşturacağı açıkça yazılmış; ve bilanço daraltımına da gelecek toplantıda başlayacaklarının sinyalini vermişler.

    6* karar bullard hariç oyçokluğuyla alınmış. bullard 0,50 puan arttırılması yönünde oy kullanmış. aslında savaş çıkmasaydı zaten böyle olacaktı.

    7* mevcut senaryoda, fed her toplantı 0,25 faiz arttırsa bile, abd doları'nda ciddi bir negatif reel faizden bahsediyor olacağız, hatta bahsediyoruz. abd'de, özellikle rusya-ukrayna savaşının fiyatlanması sonrası bir dalga daha enflasyon artışı gelebilir ve çift haneli enflasyon görülebilir. dolar'ın enflasyonu demek, tüm dünyanın enflasyonu, yani tüm dünyanın problemi demektir. amerika bununla bir birim mücadele ediyorsa, gariban ekonomilere sahip ülkelerin en az 5 birim mücadele etmesi demektir.

    8* netice itibarıyla ekonomiler döner dolaşır "itibarlı para" üzerinden şekillenirler. bir ülkenin parasına itibar edilebilmesi için, merkez bankasının bağımsız olması ve oradaki çalışanların "işlerini iyi yapacaklarına dair güvenin" tesis edilmesi gerekir. bu yüzden dolar, euro, isviçre frankı, japon yeni gibi paralar teknik olarak para kavramının tüm fonksiyonlarını taşırlar.

    9* neyse, ufukta fırtına var ve içinden geçeceğiz. çünkü dolar amerikalıların parası ve diğerlerinin problemi. bir nevi 2018'in başı gibi diyebiliriz. fed'in bu gibi sıkılaşma adımları ve iletişimi, özellikle türkiye gibi kırılgan ülkelerin ekonomilerinde, tıpkı deprem öncesi tektonik levhaların enerji biriktirmesine benzer. sonrasında bir olay olur, misal anayasa kitapçığı fırlatılması, yahut trump tiviti, veya nas; sonrasında da kur patlar ve şok yaşanır; arkasından bugün yaşadığımız gibi kallavi bir enflasyon dalgası gelir ve ekonomi dolar bazında küçülürken yerleşikler de fakirleşir. baktığınız zaman hep aynı terane. reinhart ve rogoff boşuna "this time is different" adında kitap yazmamıştır..

    10* o nedenle fırtınayı şimdiden görüyorsak, ona göre de kendi çatımızı şimdiden onarmamız gerekir. öyle değil mi?

    değil diyorsan at fava bekle.

    *

    (bkz: dolar bizim paramız ama sizin probleminiz/@dragonlady)

    (bkz: 23 şubat 2022 dolar kuru/@dragonlady)

    (bkz: kontrollü enflasyon/@dragonlady)

    (bkz: 2020 ekonomik krizi/@dragonlady)

  • ingiliz yargıç gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama 7 yıl 7 gün hapis verince şaşıran gazeteciler sormuşlar:

    - adam kıza elini bile sürmedi, kaçan kızın çığlıklarına yetişenler de adamı yakaladılar. bu 7 yıl 7 gün çok değil mi?

    yargıcın cevabı hukuk tarihine geçecek düzeydedir:

    - kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl, ingiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.

    (bkz: geç gelen adalet, adaletsizliktir)