hesabın var mı? giriş yap

  • debe editi : gercek sayilar aciklansin.

    yani resmen gizledik sayilari...

    kelime oyunu yaparak salginla mucadele eden bakan beyanidir...
    ulan murat emir ve fox da olmasa gercekleri ogrenemeyecegiz...
    haber
    haberde gecen gunluk vaka sayisini yalanlamadi bakan, yani gunluk 30bin sayisi dogru.
    inanilmaz...

    insallah her ölü ölüdür...

    edit: ulan be tecavuz ettiniz mesaj kutuma...

    simdi birine anlatir gibi anlatacagim;
    neymis 28 temmuzdan sonra vaka sayisi degil hasta sayisi yazmislar.
    diyelim okay. hasta yazmaya basladiniz.

    e simdi 1500 civari hasta varken asimptimitik sayi 30bin ise;
    28 temmuzda 963 vaka belirtmisseniz 29 temmuzda hasta sayiniz 20 de 1 olmali...
    hadi 20 de 1 degil, 10 da 1 olsun, hadi lan ayaginiz alissin 5 te 1 olsun.
    kac olmali?
    200 hasta olmali minimum...
    peki kac hasta var 942.
    görsel

    yani onemli bir veri degisikligi yapiyorsaniz dramatik bir dusus olur. verilerde sapma
    olur.
    burada yok.
    yani kan di ri yor su nuz.

    yani kandirildik.

  • insanı sinir eden bir durum.

    efendim, biniyorsunuz metro, tramvay, otobüs veya savaşçı bir ruha sahipseniz metrobüse ve boş yer bulamayınca ayakta yolculuğa başlıyorsunuz.

    oturacak bir yer bulma umuduyla etrafı süzüyorsunuz. kimsenin kalkıp da size yer vermeyeceğini anlayınca acaba kim kalkar da yerine otururumun hesaplarını kırk yıllık insan sarrafıymışcasına yapmaya başlarsınız.

    ve o an gelir... dakikalarca yerine oturmak için başında beklediğiniz kişi yerinden kalkmaya teşebbüs eder fakat tamamen terk etmez ve yerine oturacak kişiyi,
    sanki o koltuğun sahibiymişcesine,
    yıllardır emek vermişcesine,
    yerine geçecek kişiyi seçmenin ona tanınmış bir ayrıcalıkmışcasına seçer.

    kimse de çıkıp "birader/bacım/dayı/teyze zaten ineceğin durağa geldin, sanane sen indikten sonra yerine kimin oturacağından kendine veliaht mı seçiyorsun?" demez. diyemez. çünkü, biz de içselleştirmişizdir bu durumu ve hemen kabulleniriz.

  • parayı vuran kişi "bunun muhattabi apple" demiş demet hanima. demet hanimda apple'a başvurduk ama geri dönüş yapmadılar, cevap yok diyor.

    kendisi tiktokcuyu, apple'ı, bankayı, çocuğu vs sucluyor ve hala gerçek suçluyu goremiyor. o çocuğun elinde 7 binlik kartın, o tablette tiktok'un, çocuğun elinde tabletin ne işi var diye kendine de sormayı akıl etse keşke.

    bir ihtimal daha var. o da şu: tiktokcu demet hanimla anlaşmış ve viral reklam çalışması yaptırmış.

  • --- spoiler ---

    2015 yılında vizyona giren ilk ant-man filmi hatırlanacağı üzere özellikle kamera arkasında baya sıkıntılı bir süreç geçirmişti. yönetmen edgar wright filmin çekimlerine başlamak üzereyken projeden ayrılmıştı. yerine gelen peyton reed ise bu karışıklıkta beklentinin üzerinde bir iş çıkarmış, hem eleştirmenleri hem de seyirciyi memnun etmişti. filmin yaptığı gişe yüzleri güldürmüştü.

    ikinci filmde yönetmen koltuğunda yine peyton reed oturuyor. bu sefer halihazırda yola çıkmış bir filmi toparlamıyor ve mcu ana gidişatının elverdiği ölçüde kendi vizyonunu filme yansıtmayı başarıyor. öncelikle şunu belirtmek lazım. ant-man and the wasp ilk filmden dikkat çeker ölçüde farklı. anlatım olarak farklı, öne çıkardığı karakterler bakımından farklı, tempo açısından farklı. ama bu farklılıkların seriye yeni bir boyut ve güç kattığını görüyoruz.

    ilk ant-man filmi diğer marvel filmlerine kıyasla daha kişisel bir hikayeye sahipti. ikinci filmin ilk filme oranla bile daha kişisel olduğunu söylemek mümkün. ilk filmde tease edilen quantum realm filmin merkezinde yer alıyor. bununla bağlantılı olarak janet van dyne'ın quantum realm'den kurtarılma süreci ön plana çıkarılıyor. lakin filmin minik minik bir çok konusu var. hepsi filmin finalinde elbette aynı noktaya çıkıyor yine de bu minik konular filmin hikaye yelpazesini genişletiyor. aslında bu çoğu film için filmi şişirebilme ihtimali açısından tehlike arz ederken, ant-man and the wasp bunu başarılı şekilde yönetmesini bilmiş. filmin temposu bu yüzden çok hızlı. iki saatlik süre bounca son derece tempolu, eğlenceli, yer yer duygusal ama ana ve ara hikayelerini hiç dağıtmayan ve genel yapısını bozmayan bir hikaye izliyoruz.

    bu sefer filmin adından da anlaşılacağı üzere iki ana kahramınız var. wasp belki de ant-man'den bile daha fazla ön plana çıkmış. zaten ilk filmde hope karakterini mental açıdan çok hazır görmüştük. bu filmde kostümü giydikten sonra neler yapabileceğine tanık olduk. filmn akılda kalıcı bir çok sahnesi kendisine ait. evangeline lilly'de kendisini role harika hazırlamış. scott lang yine ilk filmde hatırladığımız gibi. kızıyla ilişkisi olsun, arkadaş grubu olsun, pym ailesi ile ilişkisi olsun ilk filmin üzerine koyarak ilerlemiş. ev hapsi olayı yine minik bir hikaye olarak filmin temposuna katkı sağlamış.

    hank pym'in bu filmde ilk filme oranla daha etkili olduğunu görmek benim açımdan mutluluk verici. çizgi romanlarda ant-man olarak her zaman hank pym'i tercih eden bir insan olarak onu daha fazla aksiyonda görmek ve bilimsel uğraşlarını takip etmek beni ziyadesiyle memnun etti. aynı şekilde canlı kanlı janet van dyne'ı hank pym'in yanında görmekte çok güzeldi. elbette çizgi romanlardaki ilişkilerini filme aktarmak zor. zaten onun için hank ve janet'in baş karakterler olması ve genç hallerinin odak noktası haline getirilmesi gerekiyordu.

    filmin villain'ı olarak karşımıza çıkan ghost'u tam manasıyla villan olarak tanımlamak çok olası değil. filmin irili ufaklı bir çok antogonist'i var. ana hikayesi birini kurtarmak olan bir filmde tek kötücül villain kullanmaktan daha akıllıca bir tercih olmuş. ghost, bill foster (goliath), sonny burch ve hatta jimmy woo karakteri bile antogonist hattında. bunların arasından ghost fiziksel mücadeleye girdiği için ön plana çıkıyor. filmde kurban haline gelmesi ve kendi canını kurtarmaya çalışması güzel işlenmiş. özellikle bu tercihler ilk filmin villain'ı yellowjacket'ın çok çok üzerine çıkmış. kötü adamlardan bahsetmişken flashback sahnesinde gördüğümüz elihas starr'ı da unutmamamız lazım. kendisi çizgi romanlarda egghead ismi ile bilinir. ant-man'in en eski ve en önemli villainlarından biridir.

    filmin aksiyonu çok iyi yönetilmiş. film boyu izlediğimiz aksiyon sahnelerinin yanı sıra filmin son yarım saati neredeyse kusursuz işlenmiş. bütün karakterlerin bir araya geldiği san francisco kovalama sahneleri, paralelinde işlenen janet van dyne kurtarma operasyonu takip etmesi çok keyifli sahnelerdi. filmin görsel efektleri çok başarılı olmuş. filmin müziklerinin de sınıfı geçtiğini söyleyebiliriz. filmin mizahı da ilk filmde olduğu gibi yerli yerinde. bir çok espri işliyor ve seyirciyi güldürmeyi başarıyor.

    bu filmde iyice derinlerine indiğimiz quantum realm, marvel cinematic universe için gelecekte çok önemli bir konuma yerleşecek. captain marvel filminde de quantum realm ile alakalı bazı şeyler öğreneceğimizi biliyoruz. quantum realm, avengers 4 ile de doğrudan ilişkili olacak.
    zaten mid-credits sahnesinde thanos'un parmak şıklatmasının bu film üzerindeki etkisini gördük. popüler teori ant-man'in quantum realm enerjisini kullanarak zamanda manipülasyon yapabileceği ve bunun avengers 4'ün ana hikayesini oluturacağı yönünde. tabi bunu zaman gösterecek.

    sözün özü ant-man and the wasp herşeyin ötesinde son derece keyifli bir seyirlik. ilk filmden hoşlanan herkesin bu filmden ziyadesiyle keyif alacağını düşünüyorum. ilk ant-man filmi avengers: age of ultron'un hemen arkasından gelmiş ve seyirciyi rahatlatmıştı. aynı şekilde bu filmde bir avengers filminin arkasından gelip seyirci için bir nefes alma alanı haline geliyor.

    --- spoiler ---

  • oğuz adında yeni tanıştığım bir arkadaşımla galatasaray-fenerbahçe derbisini izlemek üzere maçı yayınlayan bir mekana gitmiştik. maç başlamadan bir fotoğraf çekip, derbiyi unutmadığımızı facebook'ta ilan edelim dedik.

    neyse çektim fotoğrafı yükleyeceğim, oğuz "ne yazacaksın?" dedi, ben de şöyle bir etrafa baktım, kimse bağırmıyor etmiyor diye, "bağırmayan taraftar gelsin" yazdım yükledim.

    akabinde maç başladı, 10-15 dakika geçti.

    oğuz; abi bir arkadaşın yorum yaptı galiba.
    ben; yapsın?
    oğuz; pek hoşuma gitmedi ama.
    ben; ne yazmış?
    oğuz; ben söylemeyeyim sen bak. ben pek sevmem bu tarz konuşanları.

    dipnot arası; yorum yapan annem. gurbetteyiz falan diye annemin facebook profil fotoğrafında, benim şimdiki halime hiç benzemeyen eski bir fotoğrafım var. arkadaşımda fotoğrafa bakıp, ismi okumadığı için gördüğü erkeği* benim arkadaşlarımdan biri sanıyor.

    gelelim annemin kısa süreli bir gerilim yaşatan yorumuna;

    "annen de gelsin mi?"

  • aslında zalimlik olmayan durumdur.

    bugün "ev kedisi" dediğimiz kedi türü, yüksek oranda insan kaynaklı olarak 10.000 yıl önce evrimleşmiştir. neden? çünkü insan en üstün(!)ırk olduğundan çevredeki hayvanları katletmiş (çoğunlukla kedi gibi yırtıcıların avları olan hayvanları), kendi doğasında aç kalan bu hayvanlar da bizim kurduğumuz şehirlere gelip beslenmeye, başka bir deyişle hayatta kalmaya çalışmışlardır. bu günlerde metropollerde yaşayan binlerce "ev kedisi" vardır ve her daim bir arabanın altında kalma, soğuktan donarak ölme, açlıktan - susuzluktan ya da cani bir insanın gazabına uğrama riskiyle hergün karşı karşıya kalmaktadırlar.

    eğer evinize bu hayvanlardan birini aldıysanız zaten hem hayvana hem de kendinize büyük bir iyilik yapmış oldunuz. (burada hayvanı oyuncak gibi kullanıp, yok aptal aptal kıyafet giydiren, kafasına göre aç ya da yalnız bırakıp giden, hele hele döven insanımsıları kriter dışı tutuyorum)

    gelelim kısırlaştırma mevzusuna. ben de iki erkek kedimi kısırlaştırmadan önce bu soruyu çok sormuştum kendime fakat doçent veteriner yengem, onun arkadaşları, internet ve daha bir çok kaynaktan yaptığım araştırmalar sonucu kısırlaştırmanın en doğrusu olduğuna karar verdim. neden?

    -eve işeme veya kanama gibi olayların bitmesini saymıyorum zira bunlar bana göre sorun bile değil.

    -evden kaçma çalışmalarının sona ermesi. bu evden kaçma çalışması yüzünden kedilerimin biri beşinci kattan aşağı atladı, az daha ölüyordu. hayvan sokağa dönse özgür olacak gibi düşünenler, arabaların altında kalan, dayak yiyen işkence gören kedileri bi düşünün bakalım.

    -tümör ve kanser gibi risklerin sona ermesi. bunu öğrendikten sonra kendime bile yaptırmayı düşünmedim değil. keza dünyada yeterince insan ve yeterince ev kedisi var arkadaşlar.

    -üremek bir içgüdü ve tamamen evrimsel olarak bizim de içimizde bulunan bir his. hiçbir mantığa dayanmayan bu içgüdü tamamen nesli devam ettirme üzerinedir. ve şuan ev kedilerinin nesli tükenme riskinde falan değildir.

    -kısırlaştırma kedinin ömrünü 1-3 yıl kadar uzatabilmektedir.

    yani kısacık süren, hiçbir acı hissi vermeyen bir operasyonla, minik dostunuz sizlerle daha uzun süre yaşayabilir, daha az hasta olur ve emin olun hiçbir özgürlüğü kısıtlanmaz.

  • başlık:fakirliğin resmini çizdim beyler gelin

    1.ama telefonum olmadığı için fotoğrafını çekemedim beyler kusura bakmayın.

    2.@1 güldüm piç şuku

  • bu anda çalışkan ahmet içlerinden yakışıklı olana kızar ve yakışıklı olan hababam sınıfı üyesi "bana mı dedin?" çıkışını gösterir. bu karşı atak üzerine çalışkan ahmetin "olayı kişisel algılama, sana demedim sadece" karşılığı etraftaki diğer hababam sııfı üyelerini göstererk attığı "sana, sana, sana, hepinize" nidasıyla anlaşılır. bu anda çalışkan ahmetin inceden de olsa bir 3.5 atma durumunu sezebiliriz ama iyi toparlar allah için.