hesabın var mı? giriş yap

  • geçen sene işten çıkarıldım. tamamen haksız sebeplerden. bu yüzden davayı zaten kazandım.

    neyse efendim, kıdem ve ihbar ile yaşayabildim iş buluncaya kadarki 3 ayda. kaldı ki bekar ve birikmişi de olan biriydim. borcum yoktu.

    çünkü işsizlik maaşı, aldığım maaşın 1/4'ü bile etmiyor. sadece ihbar tazminatımı alsam, muhtemelen 2. ay itibariyle birikimden yemeye başlayıp, işsizliğim uzasa bildiğin sokakta kalacaktım.

    şimdi sorarım, türkiye gibi işyerlerinde adaletsizliklerin, mobbing'lerin kol gezdiği bir ülkede, işçinin alabileceği tek güvenceyi kaldırmak, elli tane şarta bağlamak akıl karı mıdır?

    parti bağımsız düşünün. yarın bu kişi siz de olabilirsiniz. işte bu akp'nin saçma ekonomi politikalarında artık geldiği son noktadır. maaşın %50'sinden fazlası vergilere giderken, devleti, ülkeyi daha ne kadar vatandaş ayakta tutacak? ekonomi politikası hiç olmayacak mı bu ülkenin?

  • en çok bu konuyu anne babası ayrılmış insanlarla rahat rahat konuşabilmektir. anne babası boşanmış insanların birbirlerine olan daha iyi anlayabilirler inancı diye bir şey var sanırım.

    çoğu çocuğun korkulu rüyası olduğu için ilginç sorularını cevaplamaktır. mesela babanın hayatında başkası olduğu için mi ayrıldılar sorusu kesin gelir. sonra annen ya da baban sonradan evlendi mi sorusu vardır ki... eğer ikisi de evlenmediyse birbirlerine geri dönme ihtimalleri sorulur. olmadığını anlatamazsın. vardır ama sen bilmiyorsundur tebessümlerini görürsün ve bir noktadan sonra artık bu çok bilmiş tavırlarla içten içe dalga geçersin.

    bir de şu var ki, erkek kardeşimin henüz 21 yaşında olmasına rağmen "anne, benim düğünüm olamaz ki, babamla sen aynı anda olmak istemezsiniz ki, nasıl düğünüm olsun?" diye sorduğunda aynı şeyleri vaktinde düşündüğünü hatırlamaktır benim için. *

    oysaki alışınca her şey ne kadar da basit. o bir arada görünce, kendi ailemi hatırlayıp ağladığım aileleri şimdi fark etmiyorum bile. kendi kimliğimle ilgili bir tanımken boşanmış aile çocuğu olmak şimdi geri planda kalmış bir gerçek. o kadar. zor zamanlar geçirmek, baş etmeyi öğrenmek haline geldi neticede.

    hep mi hüzünlü? değil tabii ki. mutsuzluklarından çabuk vazgeçebilmektir. doyuma ulaştırmayan ilişkileri sürdürmemeyi tercih edebilmektir. biraz da erken olgunlaşmaktır. gözü kapalı, aşk sarhoşluğuyla bir evlilik yapmamaktır bazen de.

  • ayriyetten yurtdisinda yasayanlarin da muzdarip oldugu, ekseriyetle itin gotune sokup cikarildiklari bir mevzu bu.

    misal, ben geldim amerika'ya universite okumaya. sonra da imkanim oldu, aldigim diplomadan hareketle is buldum, calismaya basladim. son 8 senemi burada gecirdim. son 8 seneye dair anilarimin, ogrendiklerimin, yaptiklarimin cogunlugu da amerika'da oldu. populer kultur adina buranin gerzeklikleriyle daha bir asina oldum mesela. falan filan.

    neyse. turkiye'ye dondugumde misal bir icki sofrasi olacak, arkadas ortami olacak cok samimi olmadigim; laf bir seyden acilacak, herkes kendi capinda deneyiminden falan bahsedecek. ben nasil dahil olacagim orda muhabbete? "ben amerikadayken..."

    e naabiim mina koyyim? burada gordugumun ambalajini degistirip turklestirerek mi aktaracagim? grey's anatomy miyim ben ki turkce senaryoya uyarlayip doktorlar diye show tv'ye gazlasinlar? ibis demezler mi adama?

    ben kendime ibis dedirtmem arkadas.

  • ''allah'a hamdolsun ki bu salgın günlerinde kongremiz lebaleb dolu. ''
    diyen birisinin yaptığı açıklamalardır.

  • çok üzgünüm.

    epey eleştirdiğim yanları vardı. timbaland'la şarkı yapması, bizim rage'ci çocukları bırakıp tek başına kola festivaline gelmesi falan. ama 90'ların en büyük vokallerindendi. gerek temple of the dog, gerek soundgarden olsun gerek audioslave olsun çok etkiledi bizi. rock müziğinin önemli figürlerindendi. çok üzdü.

  • lahmacun siparişi verilirken,
    "hocam bu sefer 9 tane lahmacun söylüyorum bak, getirin artık bi ezme... var biliyorum."