hesabın var mı? giriş yap

  • kemal kılıçdaroğlu cümlesi. keşke diyoruz tabii de öyle olmuyor işte.

    "o yoksul insanların vergileri ile kendine 1000 odalı saray yapıyorsun. o sarayı chp iktidarında odtü’ye tahsis edeceğiz. bu iktidar bitmiştir. lüks içinde yaşıyorlar. gırtlaklarına kadar dolara boğulmuş durumdalar. benim derdim onlar değil. bu ülkedeki işsiz insan. her evde tencere kaynayacak. "

    link

  • nil karaibrahimgil'in bir gazetede köşe yazısı yazıyor olması bile tek başına beynimi yakmıştır.

  • amed kürtçe değildir. bizansın diyarbakır şehrine verdiği isim olan amida'dan gelmektedir. diyarbakır ise diyar-ı bekr'den türemiştir. buraya yerleşen arap kabilesi bekrler sebebiyle doğu halkları bu şehre diyarbekir derler.

    bazı lümpenlerin farklılıklarını belirtmek için ne yapacaklarını şaşırdıklarından dolayı, tıpkı pekaka-pekeke, nevruz-newroz gibi kendilerine sahte sembol üretmek isteyen andavallılar, cumhuriyet zamanı, ismi diyarbakır olarak değişen şehre önce diyarbekir demek için diretmişler, bu ismin tarihçesi de kürt milliyetçilerini rahatsız ettiği için (öyle arap marap ters işler bunlar) bizansın kullandığı ismi tarihin tozlu yapraklarından çıkartıp kendilerine sembol olarak seçmişlerdir.

    kürt halkı da dahil olmak üzere bölgenin yerel halkı hiçbir zaman şehri amida olarak bilmemiştir. kaldı ki, diyarbakırı hint-aryan kavmi olan kürtler değil sami kökenli kavimler kurmuştur. kürtlerin iran üstünden buraya göçmeleri çok sonraya denk gelir. eee, peki neden o zaman ?

    küçük bir tüyo amida'nın kökeni neyse pkk'nın kökeni de orasıdır. işte o yüzden !

  • fransızcası "grande bretagne" olan ingiltere'den 7. yüzyılda kaçan keltlerin fransa'da yerleştikleri bölgeye verilen addır.

    bölgede konuşulan dil olan brötonca, keltçe ile aynı köklere sahiptir. bu nedenlerle brötonlar fransanın öteki bölgelerinden bir çok yönden farklıdır. bir brötonla karşılaşıldığında ve milliyeti sorulduğunda size "fransızım" yerine "brötonum" demeyi tercih edecektir.

    bröton müziği fransada icra edilen müzik türleri içinde ayrı bir kategoriye sahiptir, çok farklıdır, ayrı, güzel bir lezzet taşımaktadır. manau buradan çıkan güzide gruplardan sadece bir tanesidir.

    denizcilik bu gölgenin önemli aktivitelerindendir. ara sıra bizde de moda olan lacivert-beyaz enine çizgili sweat shirt ve kazaklar bu bölgedeki denizcilerin giyimlerinden ilham alınarak piyasaya sürülmektedir.

  • black mirror'ın 3. sezon 2. bölümünün ismidir.

    kurt russell’ın oğu wyatt russell ve hannah john kamen‘in başrolde yer aldığı sezonu ikinci bölümü “platest”in senaryosu charlie brooker tarafından yazılmıştır. dan trachtenberg’in yönetmenlik koltuğunda oturduğu bölüm, arttırılmış gerçeklik teknolojisinin gelecekte alabileceği boyut ve bunun sonuçları üzerine kurulu.

    evden habersiz bir şekilde çıkan ve dünyanın çeşitli yerlerini gezen cooper, gittiği yerlerde hayatın tadını çıkaran ve parası bittiğinde ise geçici işlerde çalışarak yolculuğuna devam eden bir gezgindir. teknolojiyle arası bir hayli iyi olan ve kısa süreli işlerini sanal ortamdan bulan maceraperest ruhlu karakterimiz londra’dayken yine aynı sorunla karşılaşır ve büyük bir oyun firmasının piyasaya sürmeden önce insanlar üzerinde test edilmesini amaçladığı bir oyunda kobay olmayı kabul eder.

    bir anda kendini gereğinden fazla “arttırılmış” bir gerçekliğin hakim olduğu oyunun içinde bulan cooper, kendi iç dünyası ve bilinçaltından beslenerek korku öğeleri yaratan, oynayan insanın sınırlarını zorlayacak korku gelirim türündeki oyuna ne kadar süre tahammül edebilecektir?

    günümüzde dahi oyun sektöründe büyük bir hızla yer etmeye başlayan sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik teknolojilerini düşündüğümüzde, dizide karşımıza çıkan böylesine korkutucu olayları ilerleyen zamanlarda görmemiz işten bile değil. ınceptionvari bir finale sahip olan playtest’in zaten en vurucu kısmı da son bölümünde yer alıyor.

    ayrıca bölümün bir sahnesinde 2. sezon 2. bölüm “white bear”a ufak bir gönderme yapmayı da ihmal etmemiş brooker. buna ek olarak, edgar allan poe’nun “kuzgun”unu görmek de güzel bir olay olarak hafızalarımızda kalıyor.

  • isveç'e vergi veren türkiye ile bağı kalmamış adama yapılan yardımdır. kızının avrupa'da ölmek daha iyi tarzı bir twiti vardı. bu adamlara mı yardım ediyorsunuz şimdi? bakın her şeyi geçtim yatağa düşene kadar beklemişler üstüne isveç'ten kalkan kurtarma uçağına gitmemişler ve siz ayaklarına özel uçak gönderiyorsunuz . devletin parasını böyle çarçur edip bir de utanmadan oyun konsoluna, makyaj malzemesine vergi getiriyorsunuz. daha kendi vatandaşınıza maske dağıtamadınız ama sorsan ortamlarda büyük devletiz. aferin size.

    edit: arkadaşlar bahsettiğim olayların hepsi adamın kızının twitter hesabında var. herkese tek tek cevap veremem. bahsettiğim ilk twit çok daha önce atılmış. birkaç gün önce açılan konuda linki paylaşılmıştı daha sonra silindi. ss alan varsa paylaşabilir.

    edit2: özelden iltica konusunda çok fazla mesaj aldım. evet herkes hangi profilde insanların isveç'e iltica edebileceğini az çok biliyor. zulüm gördüklerini iddia ettikleri bir ülkeden yardım istemek de ayrı bir yüzsüzlük gerçekten.

  • kıssadan hisselerde başrol oynayan kardeşimizdir.

    şöyle;

    "yeni mezun genç mühendis insan kaynakları bölümünden yetkili biriyle iş görüşmesi yapmaktadır. adam genç mezuna sorar, “başlangıç için ne kadar ücret düşünüyorsunuz?”
    genç adam “yıllık 125 bin dolar” diye yanıt verir.
    adam devam eder, “peki yılda 5 hafta tatil, ücretli izinler, tam sağlık hizmeti, her altı ayda %100 zam ve kırmızı bir corvette ile bu düşündüğünüz ücrete ne dersiniz?”
    genç adam sevinçle çığlık atar “şaka yapıyor olmalısınız!..”
    adam, soğukkanlı bir şekilde cevap verdi “evet… ama önce siz başlattınız!..”

  • muhakkak ki başka denize kıyısı illerde de benzer problemler vardır ama istanbul'da artık iyice limitlerinden çıkmış, diğer insanların hafta sonu gezintilerini sabote etmeye başlamış olay. balıkçılığı ya da olta balıkçılığını yasaklayacak değiliz ama bu işin yapılacağı yerlerin artık belirlenmesi şehir için elzem hale gelmiş görünüyor. zira bu hobiye/işe gönül vermiş insanların belli ki şehirde yaşayan diğer insanları önemsediği ve umursadığı yok.

    sahil şeridi olduğu gibi bu arkadaşların işgali altında. yürüyüşe çıksanız ya kafanızın üstünde misina gezecek ya oltanın denize sallanmasını bekleyeceksiniz. banklar ise tamamen bu insanlara ait. olta takımları, kovalar, balıklar için rezerve. olmasa bile balık artıkları ve kokudan zaten kullanmak mümkün değil.

    hani deseniz ki sadece belli yerlerde böyle, oraya değil de başka yere gidelim. ama değil boğaz sahili boydan boya işgal altında. tek bir yürüyüş yolu yok ki balıkçıların istilası altında olmasın da rahat rahat hava alınıp, kafa dinlenilsin. bir de belediyenin çevreciliğe büyük katkısı olan yeni dolgu alanları filan tamamen bu işe bırakılmış gibi.

    bu işin bir şekilde önüne geçilmeli ve avlanma için belli alanlar insanlara gösterilerek yürüyüş yollarının ve boğaz kıyısının herkesin kullanabileceği hale getirilmeli. ha olacak değil ya işte yazıp ümit etmiş olalım.

  • umulmadik surprizler dogurabilen diyaloglardir. gavurellerinden birinde, oglen saatinde, hincahinc musteri dolu, bir doner dukkaninda;

    servis yapan adam - abi bu doner hangi musterinin????
    usta - aha shooo kel gafalinin!
    servis yapan adam - abii elin adamina niye ole diyosun yaa, ya adam turkse?
    usta - ne turku lan baksana surata kesis gibi.
    musteri - kesis sensin lan durzu !!!!!!!