hesabın var mı? giriş yap

  • bu chp kadar komedi bir parti yok. bütün belediyelerinde asgariye normalden fazla zam yaptı sırf akpye laf sokmak için.

    o belediyelerin hepsinde işçiler daha çok isteyip greve gitti. hizmet aksayınca hem oylar gitti hem de işçilere deli gibi asgari ücret verdikleriyle kaldılar.

    yemin ederim chpyi rezil et desen bu kadar olmaz.

  • bir esra elönü beyanı. e senin barda kafayı çekip de kontrole yakalanmamak için kafasını saran bir sivrizekalı olup olmadığını nereden bilecek polis?

  • (bkz: erdal tosun)

    bu adamı severdim, yaptığı rolün hakkını veren nadir insanlardan biriydi.
    ölümü pisi pisine oldu, seviyoruz seni erdal abi.

    --- spoiler ---

    büyükdere caddesi'nden maslak-sarıyer istikametinde ilerleyen 34 ej 8342 plakalı otomobil, henüz bilinmeyen nedenle orta refüje çarptı.

    çarpmanın etkisiyle takla atan ve köprüden uçan otomobil sarıyer'den maslak istikametine seyir halinde olan erdal tosun'un (53) kullandığı 34 uj 3409 plakalı otomobilin üstüne düşerek yola savruldu. tosun, tavanı çöken otomobilin içinde sıkışarak öldü.

    --- spoiler ---

    ne olmus yani buyuk adam olamadıysak hayallerimizi satmadik ya

  • bina boşluğuna kuşlar girmesin diye alelade koyulmuş bir malzeme. resmen tuzak. bu cehalet öldürüyor işte. tiktok videolarından nefret ederim ama bu sadece bir kaza. video çekmeseydi de başına gelirdi.

  • walker effect, hareket halinde olmayan bir yürüyen merdiveni çıkmaya başlarken hissettiğimiz dengesizliği ifade eder.

    bozulmuş bir yürüyen merdiven işlevsel olarak normal merdivenlerden farklı olmamasına rağmen, bazı insanlar bozulmuş bir yürüyen merdiveni çıkarlarken garip bir baş dönmesi yaşayabilirler. bir şeylerin "yanlış" olduğu hissi o kadar kuvvetlidir ki, bu yanlışlık hissi, duraksayan insanlarda fiziksel olarak kendisini gösterir.

    beyni bilinçli ve bilinçsiz olarak iki temel sisteme ayırabiliriz. birçok hareketi, bilinçsiz işlemler üstlenir. örneğin, attığımız her adımı bilinçli olarak düşünmeyiz.

    bilinçli olmayan sistem, aynı zamanda yürüyen merdivene bindiğimizde düşmemizi engelleyen sistemi içerir. beyin, geçmiş deneyimlerden, harekete uyum sağlamak için hafifçe öne doğru gitmemiz gerektiğini öğrenmiştir. böylece bir yürüyen merdivene adım attığımız zaman, bu hareket otomatik olarak hesaplanır. bundan ötürü bir yürüyen merdivenin durduğunu gördüğünüzde bile, bilinçsiz beyninizin hareketi beklemesini tamamen engelleyemeyebilirsiniz.

    bu hissi, deneysel ortamda yaratmak için araştırmacılar, katılımcılardan mobil bir kızağa adım atmalarını talep ediyorlar. katılımcılar, kızağa kızak hareketsiz iken 10 defa adım atıyorlar. daha sonra ise 20 defa, kızak hareket halindeyken adım atıyorlar. bunun sonunda araştırmacılar kızağı durduruyor, katılımcılara kızağın hareket etmeyeceğini söylüyor ve katılımcılardan kızağa tekrar adım atmalarını talep ediyorlar. deneyin sonunda katılımcılar, kızağın hareketsiz olduklarını bilmelerine rağmen, aşırı derecede hızlı adım atarak kızağın ileri gitmesine sebep oluyorlar.

    bazı katılımcılar bu hissi, bozuk bir yürüyen merdivene adım atarken oluşan hisse benzettiklerinden ötürü bunun bilimsel literatürdeki adı broken escalator phenomenon olarak da geçer.

    insan beyni "alışkanlık"lar ile işler, gerçekler gözümüzün önünde olsa bile, ayaklarımızdan gelen sinyallerle ilişki bir alışkanlığımız, vereceğimiz son kararı etkileyebilir. bu örnek aslında bilinçsiz beynin gücünü gösterir ve davranışlarımızın kaçını düşünmeden yaptığımıza ilişkin bizlere iyi kötü bir fikir verir.

  • üzücü olay. ama antalya'ya yolum düşse de yardım etmem. amerika'da oyunculuk eğtimi almak isterse amca o zaman düşüncem değişebilir, gözlerim dolabilir.

  • boyle yazinca cok uydurma durdu da, hakkaten var boyle bir sey. izafiyet teorisinin garipliklerinden biri. barn and pole paradox diye geciyor ingilizcede.

    olay su: ahmet'in elinde 20 metrelik bir cubuk var, onunde de 10 metre uzunlugunda bir ahir var. ahirin iki ucunda acik birer kapi bulunuyor. ahmet cubugu yere paralel bir sekilde tutuyor, ahirin icinden kosarak gececek. ama isik hizinin yuzde doksani gibi bir hizla kosacak. faruk ahirin tepesinde oturuyor ve ahmet'i izliyor. simdi, izafiyet teorisine gore, ahmet (ve cubuk) isik hizinin yuzde doksani hizda ilerledigi icin, faruk cubugun uzunlugunu 20 metre degil, yaklasik 9 metre olarak goruyor (bkz: lorentz donusumleri). ahir da 10 metre uzunlukta olduguna gore, faruk'un bakis acisindan oyle bir an gelecek ki cubuk tamamen ahirin icine sigmis olacak. faruk isterse tam o anda ahirin iki kapisini birden kapatip cubugu icerde hapsedebilir.

    oysa ahmet'in bakis acisindan durum farkli. ahmet'e gore cubugun hizi sifir (cunku ahmet'le beraber hareket ediyor) ve uzunlugu 20 metre, ahir ise isik hizina yakin bir hizla kendisine yaklasiyor, ve uzunlugu 4,5 metre (lorentz donusumuyle kisalmis). yani cubugun herhangi bir anda ahira tamamen sigmasi mumkun degil.

    kim hakli? cubuk herhangi bir anda ahira sigdi mi sigmadi mi?

    problemi daha da belirgin kilmak icin sunu hayal edelim: faruk, cubugun tamamen ahirin icine girdigini gordugu anda iki kapiyi da bir anligina kapayip cubugu iceride hapsediyor, sonra kapilari hemen aciyor ki ahmet arka kapidan cikabilsin. yani faruk'a gore cubuk bir anligina ahirin icinde hapsoldu. ahmet'in acisindan olayin boyle gorunmesine imkan yok, cunku cubuk 20 metre, ahir ise 4,5 metre.

    problemin cozumu es zamanlilik denen mefhumda yatiyor. faruk, kendi bakis acisindan kapilari ayni anda kapatip cubugu bir anligina hapsetti, oysa ahmet'in bakis acisindan kapilar ayni anda kapanmiyor! cubuk daha arka kapiya varmadan arka kapi kapaniyor ve aciliyor, sonra cubugun onu o kapidan cikiyor, sonra cubugun arkasi (hala acik olan) on kapidan geciyor, ondan sonra on kapi kapaniyor ve aciliyor. boylece cubuk ahirin icinden problemsiz geciyor, ve hicbir anda ahirin icine tam olarak sigmiyor.

    demek ki faruk'un referans cercevesinde es zamanli olarak gerceklesen iki olay (on ve arka kapilarin kapanmasi), ahmet'in referans cercevesinde farkli zamanlarda gerceklesiyor. buna da es zamanliligin izafiyeti (relativity of simultaneity) deniyor.

    sorumuza geri donersek, kim hakli? cubuk ahira sigdi mi sigmadi mi? cevap: ikisi de hakli. faruk'a gore sigdi, ahmet'e gore sigmadi. "mutlak anlamda" cubugun ahira sigip sigmadigini sormak anlamsiz. gozlemcilerden bagimsiz evrensel bir koordinat sistemi yok cunku, her gozlemcinin kendi koordinat sistemi var.

    boyleyken boyle dostlar. daha fazlasi icin: http://en.wikipedia.org/wiki/barn-pole_paradox

    edit: bilim ve teknik dergisinden konuyla ilgili bir yazi: http://evrenbilimi.blogcu.com/…ma-paradoksu/3287625

    edit: faruk kapilari kapattiktan sonra hic acmasa ne olur sorusu pek cok kisinin aklina gelmis. ilgili wikipedia maddesinde ve yukaridaki bilim ve teknik yazisinda anlatilmis, kisaca ozet geceyim: faruk'un referans cercevesinde, 9 metrelik cubuk 10 metrelik ahirin icine tamamen girer, faruk ahirin iki kapisini ayni anda kapatir, cubuk arka kapiya carpar ve durur. carpmadan sonra cubuk yeterince elastik bir malzemeden yapildiysa carpismanin gucunu absorbe edip duragan uzunlugu olan 20 metreye donmeye calisir, ahirin giris kapisina iceriden dayanir ve iki kapi arasinda sikisip kalir. ahmet'in referans cercevesinde, 20 metrelik cubuk 4,5 metrelik ahirin on kapisindan gecer, sonra arka kapi kapanir, sonra cubugun onu arka kapiya carpar ve durur, carpmanin etkisi cubugun arkasina yayilincaya kadar (maksimum isik hiziyla yayilabilir) cubugun arkasi hicbir sey olmamis gibi yoluna devam eder, cubuk buzuldukce buzulur ve arkasi (hala acik olan) on kapidan iceri girer, sonra on kapi kapanir. cubuk yeterince elastik ise carpismanin gucunu absorbe edip 20 metrelik duragan uzunluguna donmeye calisir, on kapiya iceriden dayanir ve iki kapi arasinda sikisip kalir. carpisma bittikten sonra hem faruk hem ahmet ayni seyi gorur: 10 metreye buzulmus ve iki kapi arasinda sikisip kalmis bir cubuk. tabii pratikte boyle bir carpismanin gucunu ne ahir kapisi ne de cubuk absorbe edebilir, muhtemelen ikisi de bin parcaya ayrilip tuz buz olur.

  • harika laf. geriye göç sözü verildiyse oyumu net alırlar. hatta tüm sülalemden ve çevre mahallelerden 177 oy çıkartırım.

  • trafoyu söküp bağlı bulunan bütün kablolara vereceksin 1000 voltu, ucu nerelere gidiyorsa yakıp yıkacak. anca bundan anlarlar.

  • "internetten film izliyorum altta "filmi lütfen kaynağından izleyiniz, emeğe saygı" yazıyor. ulan emeğe saygım olsa gider sinemada izlerim"

  • salaş, uyumsuz, derme çatma, eğreti duran demektir ve genelde böyle mekanlarda yediği yemeklerin daha lezzetli olduğunu söyler insanlar. jonah lehrer'in, proust was a neuroscientist kitabından öğrendiklerimi alıntı olarak aktarıyorum.

    bunun kaynağı, dana eti suyunu bulan auguste escoffier'e kadar uzanıyor. escoffier diğer aşçıların çöpe attığı tendon, sığırkuyruğu parçalarını, kereviz sapını ve soğanın uç kısımlarını yüksek ateşte pişirir ve jelatin şeklinde et suyu elde edermiş ve her yemeğinde kullanırmış bunu.

    escoffier'in başarısının sırrı deglaze etmektir. işlem şu şekilde: bir et parçası çok yüksek ateşte pişirilir - kızgın tavada pişirilmiş hoş bir yabanördeği derisi, aminoasitlerin çapraz bağlanması ve karamelizasyonu için - ve sonra bir sıvı (örneğin zengin dana eti suyu) eklenir. sıvı buharlaştıkça tavanın dibinde yapışan yanmış protein parçacıklarını* yumuşatır. deglaze etmek bulaşıkçıların da işini kolaylaştırır.

    peki doğallığı alınmış proteini (et ve kemikler escoffier tarzında pişirildiğinde olan budur) bu denli anlatılamaz derecede leziz kılan nedir? cevabı, japonca'da leziz anlamına gelen umami'dedir. biftekten soya sosuna kadar yediğimiz her şeyde umami tadı vardır. et suyunu kirli sudan daha fazlası yapan da, deglaze işlemini fransız aşçılığının ayrılmaz bir parçası kılan da umamidir. tam olarak ifade etmek gerekirse, umami, yaşamın oluşumunda baskın aminoasit olan l-glutamat tadıdır (c5h9no4). l-glutamat yaşam biçimlerinden proteoliz (ölüm, çürüme ve yemek pişirme sürecini tanımlayan terim) yoluyla çıkartılır. benzer şekilde japon kimyacı kikunae ikeda, kurutulmuş bir suyosunu biçimi olan kombudan yapılan klasik bir et suyuna çorba olan daşiyi leziz yapanın ne olduğunu sorgulamıştır. sonunda da daşi ve dana eti suyunda ortak olan gizli malzemeyi, yani l-glutamat'ın öncülü olan glutamik asiti bulmuştur. zamanla diğer öncüler de kendi yerel mutfaklarını araştırdıklarında l-glutamatlarını buldular.

    dolayısıyla lezzetin özü olan bu keşif, salaş mekanlardaki yiyeceklerin daha lezzetli olmasında rol oynuyor olabilir. bir tavada birçok kere pişirme yapıldığında, sanıldığı gibi lezzetsiz bir durum çıkmıyor ortaya. hatta fransız mutfağını önemli bir noktaya taşıyan tam olarak bu salaşlık. bu yüzden dede, elinin lezzeti, ne bileyim günümüzde klasikleşmiş pişirme yöntemleri, lezzeti arayanlar için haklı birer gerekçe gibi duruyor.