hesabın var mı? giriş yap

  • öyle bir anda gelen hissiyattır. aslında bu durumun vuku bulması için onlarca neden vardır ortada. bakmak zorunda olduğunuz bir anneniz, ilerlemek zorunda olduğunuz bir kariyeriniz kısacası vermek zorunda olduğunuz bir hayat mücadeleniz vardır. her şey darma dağınıkken hayatınızda, bir kişiye daha yer yoktur dünyanızda. içiniz burkulur ilk anladığınız anda. insanız sonuçta sevilmek istiyor egomuz. bir de... bir de çocuk mevzusu var tabi. serde kadınlık var ya illa tadılmak isteniyor o duygu. her bir arkadaşınız doğum yaptığında bu ihtimalden daha da uzaklaştığınızı anlıyorsunuz. velhasıl kelam kabullenilmesi zor bir iştir. kim ne derse desin erkekle kadın birbirine muhtaçtır. gelin görün ki bazıları için tek kişiliktir yaşamak.

    meraklısına 5 sene sonra gelen edit: hala evlenmedim.

    7 sene sonra gelen edit: hala evlenmedim. iyi ki evlenmedim modundayım. bekarlık gerçekten sultanlıkmış. tavsiye ederim.

    9 sene sonra gelen edit: hala bekarım. hayat çok güzel. aynen böyle devam :))

    10 yıl sonra gelen edit: bu entryden sonra neler olduğunun resimli arşivi için instagram hesabımı bırakıyorum buraya :)

    https://instagram.com/…q5zdc2odk2za==&utm_source=qr

    şu an geldiğim noktada iyi ki de evlenmedim diyorum. 37 yılda 5 ülkede yaşadım, sayısız ülke gezdim. evlenmiş olsaydım bunların hiçbirini yapamazdım muhtemelen. bundan sonra ne olur bilemem ama bugün dönüp baktığım dolu dolu bir hayat yaşamış olduğumu görüyorum. iyi ki diyorum, iyi ki… :)

  • önündeki aracın tamponuna yapışmayı maharet bilen, diğer şeritteki iki araç arasındaki takip mesafesinden kaynaklanan boşluğu, yere düşen altın yüzüğe atlayan erdal bakkal gibi dolduran sözde usta şoförlerin önündeki araca bodoslama daldığı kaza. raikkönen'i tenzih ederim.

    edit: dikkatli izleyince kazaya gerçekten sebep olan aracın, en öndeki araç yavaşlayınca yavaşlamayan, dolayısıyla arkadaki araçları aldatan raikkönen olduğunu görüyoruz.

  • anish kapoor'un gerçek bir şerefsiz gibi tekeline aldığı en siyah siyah.
    en siyah siyah şu demek: ışığı %99,97 gibi bir oranda emdiğinden mütevellit baktığınızda asla bir boyut göremiyor dahası bir kara deliğe bakıyor gibi hissediyorsunuz. misal; hani buruş buruş bir alüminyum folyo boyandığında bile bununla sadece boşluk görmeye devam ediyormuşuz. ki şöyle

    anish beyin bu terbiyesiz hareketine karşılık kampanya falan hazırlanmış #sharetheblack diye amma ve lakin fayda etmemiş. bunun sonucunda da asıl komik olan durum gerçekleşmiş ve stuart semple isimli meslektaşı anish'in bu en siyah lanetinden renkli bir intikam almaya karar vermiş. intikamın rengi de pembe. ve bunun sonucunda tepkili bir kaç sanatçıyla beraber en pembe pembeyi yapmışlar. böyle ışığı yansıtan, iç gıcıklayıcı çok tatlı bir pembe gördüğünüz gibi. haberi burada
    ama bununla kalmamışlar ve en yeşil yeşil ile en sarı sarıyı da üretmişler.
    stuart semple'ın bunları satışa sunduğu ve okuyabileceğiniz sayfalar da burada

    peki sonra nolmuş?
    siteden bu renkleri satın almanın tek bir şartı konulmuş. o da "anish kapoor olmamak ve onla bir ilgisi bulunmamak; bu renkleri ona vermeyecek olmak" şu şekilde. fakat anish şerefsizi bunlara bir şekilde ulaşmış ve utanmadan şu tarz hareketlere girivermiş.
    nihayetinde stuart semple bu duruma acayip üzülmüş ve son bir hamle yapmaya karar vermiş : karşınızda dünyanın en simli simi. buna elmas tozu demişler. muadillerinin aksine plastikten değil tamamen cam tozundan elde edilmiş. yani ışıl ışıl, pırıl pırıl.

    ve artık bunun anish kapoor'a ulaşıp ulaşmadığı önemsiz. çünkü o kadar manidar bir intikam ki: herşeyi emen en siyaha sahip adama karşılık herşeyi yansıtan bir parıltıya sahip bir adam olmuş stuart semple.

    the end.

    adamsın ulan stuart

    edit:imla

  • bir insanın hayatında yaşayabileceği en büyük acıdır.

    sevgiliniz kollarınızda can verir ama onun için dünyayı yok edebilecek siz onu geri getirmek için hiç bir şey yapamazsınız. yavaş yavaş gözlerinizin önünde eriyişini izlersiniz. bilincinin nasıl yavaş yavaş yok olduğunu görürsünüz. "anne" diye bağırır. "annen geliyor bitanem yolda" dersiniz. ondan aldığınız cevap dünyanızı yıkar "benim annem sensin, benim babam sensin, benim arkadaşım, dostum.. her şeyim sensin. kimseyi istemiyorum."

    duvarlar üstünüze gelir. hemşireleri dakika başı çağırırsınız. saniye saniye olanları anlatırsınız. bişeyler iyi gitmiyordur ama anlamazlar. üstelik uyumanızı isterler. çok yorulduğunuzu söylerler. siz yorulmamışsınızdır. saatler geçer. sevgili yanına çağırır.
    -aşkım ben çok kötüyüm
    -hayatım her şey çok güzel olacak, sabret biraz.
    -aşkım.

    bir anda düşüverir sevgili, suratı mos mor olur. kalbine bakarsınız atmaz, boynuna bakarsınız nabız yok. doktor çağırmak istersiniz beceremezsiniz. ne olduğunu anladığınızda çığlıklarınız sarar tüm hastane binasını. doktorlar yağmaya başlar odaya. çıkmaya çalışırsınız. bir an önce müdahale edilsin istersiniz. tüm doktorlara tek tek çarparsınız. kapının dışında size bakan onlarca meraklı kadın. "dua et" derler. siz "nefes al" diye tekrarlarsınız. kalp cihazının sesleri gelir. beyniniz o kadar darmadağın olmuştur ki anlayamazsınız o sesin ne sesi olduğunu.

    bir hemşire çıkar odadan "yaşıyor mu?" diye sorarsınız. "yaşıyor" diyen hemşireye inanamazsınız ama. biraz sonra kapıdan çıkarırlar sevdiğinizi. oksijen tüpü bir tarafta. solunum makinesine bağlı sevgiliniz çıkar kapıdan.

    evet nefes alıyor. evet o yaşıyor. yoğun bakıma kaldırıyorlar. yarım saatte bir doktorun yanına gidiyorum. nasıl olduğunu soruyorum. "bıçak sırtında" diyor doktor.

    görmeye gidiyorsunuz onu. uyuyor karşınızda bebek gibi. onu yaşatmak için güzel anılar dolduruyorsunuz yoğun bakıma. kızınızdan bahsediyorsunuz, doğmamış kızınızdan.

    çıkartıyorlar sizi. tekrar giriyorsunuz, tekrar çıkıyorsunuz.

    uyanıyor. sizi nasıl sevdiğini anlatıyor. yaşayacağını anlatıyor. iyiye giden 9 gün yaşanıyor. odaya çıkmak istiyor. beni özlediğini söylüyor.

    doktor geliyor bir sabah. çok zor bir gece geçirdi diyor. defalarca yanına gidiyorum. defalarca "gece"yi anlatıyorum. tık yok. hiç bir değişiklik olmuyor. doktor yanına çağırıyor. tek tek yanına giriyoruz.

    çıkan kimse bişey söylemiyor.

    ben giriyorum. sevgilimin üstünü naylon kaplamışlar. nolduğunu anlamıyorum. anlatıyorum. onu nasıl sevdiğimi anlatıyorum. onsuz olamayacağımı anlatıyorum. doktora dönüyorum
    "yaşayacak dimi?" doktor göz yaşları içinde. ne ara duygusallaştı bu kadın böyle. bakıyorum gözlerinin içine, "son dakikaları diyebilirim" diyor. "biraz daha kalayım o zaman", "yalnızca bi kaç dakika"

    şimdi veda konuşması zamanı işte. "işte terkettin beni. hani hep yanımda olacaktın. hani beni hiç yalnız bırakmayacaktın. sen beni çok erken terk ettin ama ben seni asla terk etmiycem. bitanem bunu bana yapamazsın. kalk, bu çok erken." buna benzer bir sürü cümle daha çıkıyor ağzımdan. doktor çıkarıyor. dizlerim tutmuyor. babam destek olmaya çalışıyor. olamıyor.

    şimdi 11 ay geçti. acı zamanla geçmiyor da azalmıyor da. acı hep artıyor. hasret hep büyüyor. anılar yetmiyor o zaman. bu ölümün tek iyi yanı, eğer onu kurtarabilseydim ben ölecektim. o bu acıları yaşayacaktı. ben senin yerine acı çekmeye razıyım sevgilim.
    edit: şimdi 5 buçuk yıl geçti. ama o benden hiç geçmedi. hayat onsuz çok zormuş..
    edit2: aradan 8 yıl geçti. o yaşadıklarım, benden gidişi, hala saniye saniye aklımda. hala aynı anı yaşıyorum her anlattığımda. hala çok seviyorum, hala çok özlüyorum, hala yanıyorum içten içe. zaman bazı şeyleri değiştirecek kadar güçlü değilmiş. şimdi 28 yaşımdayım, onu kaybettiğimde 19'dum. mfö'nin hep yaşın 19 şarkısı onu 19 yaşında kaybettiğim hafta çıkmıştı. ben hala 19 yaşında, sivilceli, sakalları tam olarak çıkmamış o çocuğa aşığım. 28 yaşında olsaydı nasıl görünürdü hiç bilemeyeceğim. şu an başka bi adama da aşığım, onun vasiyetinin ilk maddesini yerine getirmiş oldum. o zaman öğrendim ki, başka birine de aşık olsam hep o sevgiliye aşık kalıcam. 80 yaşıma geldiğimde torunumun yaşında bi adama hala aşık olacağım ve öyle öleceğim.

  • (bkz: sevgilimin kendi tatil parasını bana kitlemesi) şeklinde düzeltilmesi gereken başlık.
    şahsen bu saçmalık bana yapılsa hadi gidiyoruz diyip otele varınca sadece kendi odamın parasını öder, kıza yallah der gerisine karışmazdım.

    edit : baslik sahibi yazarin bu kizla olan iliskisini kesmesi uzerine eksisozluk ahalisini, yazarimizin hayatinin pic olmasini engellemesi dolayisiyla kutluyor diger yandan sevgili yazarimizin da hayatinin kalaninda boyle safliklari tekrar yapmayacagini umuyorum.

    hadi olaysiz dagilalim.

  • ''halkın devlete yük olmaması gerekiyor.'' demiş.
    devlet bize neden yük oluyor peki? vergiler altında eziliyoruz. araba alırken 2 tane de devlete alıyoruz. nefes almak için para veriyoruz. işimiz ve gelirimiz yok diye zorunlu sağlık sigortasına para veriyoruz. devlet halkına gereken hizmeti sunmakla yükümlü.

    devlet bize yük olmaktan çıksa zaten kimse kendi ağırlığı altında ezilmez.

  • boyle bir gercek var. 4 farkli ulkede bulundum ve hepsinde en az 1 turk dizisini biliyorlar. ulkelerden ikisi asya biri avrupa biri afrika. bizim dizilerimize buyuk yatirimlar yapiliyor, cekim kalitesi vs ust seviyede. ama bunlarin disinda en onemli konu suresinin bizde oldugu gibi 2.5 saat olmamasi. dizilerimiz yurtdisina satilirken bolumler 45-50 dakikalik hale getirilip satiliyor. dolayisiyla da izleniyor. bizim yapimcilar ayni seyi turkiye de uygulayabilseler belki de kaybedilen seyirciyi geri kazanacaklar. ama bizde her sey reklam maalesef ve o yuzden filmden daha uzun dizi bolumleri boyle devam edecektir. biz de internet dizilerini izlemeye devam edecegiz.

  • nasreddin hoca'nin komsusuna olan borcunu odeyebilmek icin sundugu odeme plani, bu kavramin turkce karsiligidir:
    "yolun kenarina cali ekecegim. calilar buyuyecek. koyun suruleri burdan gecerken calilara surtunecekler. surtunduklerinde yunlerinin bir kismi calilara takilacak. yunleri toplayip egirecegim. yun ipliklerle hali dokuyup satacagim. kazandigim parayla borcumu odeyecegim."

  • vatandaş işi demiyorum, devlet eliyle dolar basmaktan bahsediyorum. hadi sıradan kalpazan doğru düzgün para basamaz fakat koca devlet nasıl basamaz lan. şöyle mit eliyle bassak olmaz mı lan? sonra piyasada dolar fazlalığı olur o da amerika'ya enflasyon olarak yansır. sonra miami'ye ucuza tatile gideriz. olmaz mı? ah şu okul bir bitse, hariciye de bir işe başlasam, ülke çağ atlayacak ama hoca taktı işte.