hesabın var mı? giriş yap

  • hatırlıyorum imamoğlu'ndan önce hiç böyle kuyruklar yoktu. her durakta 3-5 kişi ya olur ya olmazdı .onları da 3 dakikada bir gelen vitolar alırdı. kart bile basmazdık çoğu zaman aman abi ne gerek var sen keyfine bak derlerdi . sonra da uyanır ve işe giderdik.

  • bir entrym o kadar begenildi ki, takip ettim basamaklari birer birer cikti, diger entrylerimi birer birer solladi ve sonunda bir numarayi da gecerek listeden kayboldu. nereye gittigini cok merak ediyorum ama olsun performansindan dolayi entrymi kutluyorum.

  • 15 temmuzun batılla batılın kavgası olduğunu haykırmış istanbul saadet partisi milletvekili cihangir islam tarafından yapılan konuşmadır.

    tarihi konusma

    seviye cevabı

    --- spoiler ---

    akp sıralarına dönerek “içinizden kaçı 15 temmuz’da sokaktaydı” diye soran islam, “ortada bir çatışma varsa bu illa doğru ile yanlışın çatışması değildir, doğru ile yanlış çatışır, “yanlış ile yanlış da çatışır; batıl ile batıl da çatışır. 15 temmuz akşamı iki batılın çatışmasını seyrettik biz bu ülkede" dedi. “neydi? menfaat kavgasıydı. devleti parsellediniz ve bunun hesabını vermediniz. allah için bunlara islamcı falan demeyin, bunlar makyavelist, bunlar oportünist bunlar beceriksiz, bunlar dünyaya yapıştılar ve acısını şimdi milletten çıkartıyorlar” diyerek konuşmasına devam eden islam, “ne oldu 15 temmuzda? burada 4 parti aslanlar gibi imza verdi, yenikapı'ya giderken hdp'den kurtuldunuz, anayasa'yı referanduma giderken chp'den kurtuldunuz ama bugün mhp'ye ihtiyacınız olduğu için mhp'yle yan yana duruyorsunuz. siz kadim kıymet bilmez, siyaseten nankörsünüz, nankör” diyerek akp’lileri eleştirdi. islam’ın konuşması akp’lilerin sataşması, laf atmaları ile sık sık bölündü. bunun üzerine islam, “zulmediyorsunuz ve zalimsiniz. bunu her dem suratınıza haykıracağız" diyerek akp’lilere tepki gösterdi. akp’lilerin sıra kapaklarına vurup hakaretler ederek konuşmasını engellemeye çalıştıkları islam, kendisine yöneltilen suçlamalara cevap vermek için söz aldı ve “siz gidin bu uyarılarını ananı da al git diyene yapın” diyerek erdoğan’ın çiftçiye söylediği sözleri hatırlattı. ve "o, ne derse o." diyorsunuz, bundan vazgeçin. benim gibi, sizin gibi, buradaki arkadaşlar gibi, âciz bir kula kulluk ediyorsunuz, en çok aldanana kulluk ediyorsunuz; allah'a kulluk etmiyorsunuz, âciz bir kula kulluk ediyorsunuz” diye konuştu.
    --- spoiler ---

    edit: 2. konuşması da eklendi

    edit2: cihangir islam hakkında soruşturma açıldı

  • debe eklemesi: bunu en başa alıyorum, rehberlik yaptığım topluluğa karşı nasıl konuştuğumu görebilirsiniz (ayrıca liman von sanders'in bize pahalıya patlayan hatalı savunma planını da öğrenebilirsiniz, dinlerseniz):
    https://youtu.be/1xurxfiaaey
    ayrıca destek olacaklar için şimdiden teşekkürü borç bilirim. sevgiler.

    tipik bir anksiyete. hemen her konuda olduğu gibi bu korku da çok büyük ölçüde ''zihin'' içinde bitiyor.

    konuşmaya başladığınız anda tüm bakışların ve gözlerin sizin üzerinizde olması gerçekten ilk başta epey kaygı verici bir durum olabiliyor. ''acaba yanlış bir şey mi söyleyeceğim'' kaygısı ve stresinden tutun da, o an için fiziki görüntünüze, hatta ellerinizi nereye, nasıl konumlandıracağınıza kadar tüm bünyenizi sarıyor bu kaygı.

    sözü çok uzatmadan, geçmişte ileri düzeyde anksiyete ile mücadele etmiş (ve hâlâ da eden, fakat mikrofonu alıp 200 kişinin önünde artık konuşma yapabilecek duruma gelmiş) biri olarak, bu korkunun üstesinden nasıl geleceğinize dair birkaç temel püf nokta söyleyip entryi sonlandıracağım.

    her alanda olduğu gibi burda da atlanmaması gereken çok önemli bir husus, yürümeyi öğrenmeden koşmaya kalkmamanız olacaktır... yani henüz emekleme aşamasında olan biri, önce yürümeyi öğrenmeli.

    bunu sosyal hayatımızdaki kesitlerden örneklerle daha da açalım: kalabalık bir ortamda bulunurken çok kaygılanıyor, elleriniz ayaklarınız titriyor, ter döküyorsanız, mümkünse o ortamda söz almayın. önce o tarz ortamlara kendinizi adapte etmeyi öğrenmeniz, başkalarının abartılacak insanlar olmadığını ve işler yapmadığını idrak etmeniz, onların da sizin gibi duyguları ve kaygıları olan insanlar olduğunu içselleştirmeniz gerekiyor.

    örneğin bir yerde toplu görüşme, toplantı, tanışma etkinliği vs olacak... önce adapte olmaya çalışın. sonra çok küçük sözler sarf etmeye başlayarak kendinizi tanıtın ve kendinizden bahsedin, ama çok uzatmayın. bunu, bir sonraki görüşme ve toplantılarda daha ileriye taşıyacak, daha uzun söz almaya başlayacaksınız. hatta söz almak için istekli olduğunuzu hissedeceksiniz.

    gelelim topluluk önünde konuşmaya. bu sefer herkesin oturduğu yan yana masa/sıralardan kalkıp kürsüye ya da sizi herkesin görebileceği geniş alana çıktınız, her ne ise. verebileceğim ilk tavsiye ve yapmanızı istediğim ilk şey, size o an bakan herkesle tek tek, sırasıyla göz teması kurmayın. mümkünse bir ya da en fazla birkaç kişi ile çerçevenizi sınırlandırın, eğer bu da sizi rahatsız ederse, sanki arka taraflarda birileriyle göz teması kuruyormuş gibi kimsenin olmadığı alanlara bakmaya başlayın. fark edeceksiniz ki ilk 3-4 dakikadan sonra yavaş yavaş bir rahatlama geliyor, kendinizi daha telaşsız bir şekilde anlatırken buluyorsunuz... sonra tekrar, ama yine abartmamak şartıyla ufak ufak göz teması kurmaya başlayabilirsiniz.

    ilk anların kontrolü çok önem arz ediyor. kaygı, her insanda vardır ve en istenmedik zamanlarda gelir. mühim olan, hemen pes etmemeniz ve kontrolü kaygıya teslim etmemenizdir.

    geçenlerde cüneyt özdemir'in çanakkale'ye gelip havadan-sudan konuştuğu youtube videosuna denk geldim. ilk 5 dakikasını izlerken, ''ulan bi tuhaflık var bu adamda'' diye düşündüm. her ne kadar yılların tecrübesi ile yansıtmamaya çalışsa da heyecan yapıyor, bakışlarını kaçırıyor, kelimeleri ve cümleleri toparlayamıyordu (çok basit cümle ve anlamsal hatalar yaptı ard arda, açıp bakabilirsiniz). videoyu izlemeye devam ettim, adam o ilk 5 dakikadan sonra rahatlamış ve daha akıcı konuşmaya başlamıştı. düşünün, yılların medya sunucusundan bahsediyorum.

    bugün aynı şey hâlâ benim de başıma geliyor. kordona çıkıp vlog videosu çekmeye kalktığımda üzerime üzerime gelen tüm o bakışlar kendimi sorgulamaya itiyor ''yanlış ya da ayıp bir şey mi yapıyorum, herkes bana bakıyor'' hissiyatıyla... kısa süre içinde bakışlara alışıyorum, ''siz bakmaya devam edin, ben anlatayım'' dürtüsüyle akıcılığı yakalıyorum.

    rehberlik edeceğim bir kafile gelirse de aynı şey oluyor, 100-150 kişinin çember yapıp ortalarına sizi alması tam bir ''er meydanı'' oluyor...

    burda bir avantajınız, mesela teknik bir konu anlatıyorsanız, sizi dinleyen kitlenin bu teknik konuyla ilgili bilgi sahibi olmaması, en azından sizin kadar bilgi sahibi olmamasıdır... yani ''yanlış bir şey söylersem rezil olur muyum'' kaygısına hiç kapılmayın. o yanlışlığı fark edecek idrakten yoksun oluyor ekseriyeti.

    neyse çok uzattım gene, öyle işte. üzerine gidin, konfor alanınızdan çıkın. konfor alanınızdan çıkmadıkça başaramazsınız.

  • facebookta dolaşırken birilerinin artık kendi dilinden "dur" dediği görülen kişi.
    aşağıdaki linkten yazılanlar görülebilir, ne olur ne olmaz buraya da aktarayım;

    https://www.facebook.com/…741825.31005599074&type=1

    elliuçtur elliuç rize'nun plakasi,
    kim kemuk atarse, olursun yalakasi..

    yetmedimi ismail bu kadar kudurduğun,
    her sene değişiyi tasmani tutturduğun..

    bir gun şevki yılmaz'a, bir gun melih gökçek'e,
    türüt hepten dönüştun, omurgasuz böceğe..

    bir gun mesut yılmaz'a, bir gun sedat peker'e,
    her yöne döneyisun benzeyisun tekere..

    vatansever geçinup, katili öveyisun,
    deren satiluriken, acep ne edeyisun.?

    israil'li hep aldi senun dereleruni,
    yesunler yalan yere vatan sevmeleruni..

    turkiler dizeyisun birkaç bin lira içun,
    değer miydi ismail festival kapmak içun..

    adam olsan bu millet belki seni severdi,
    eski karinda gidup mahkemeye vermezdi..

    iki uç kuruş içun harcadun gururuni,
    bu sana son uyari yiturma onuruni..!