hesabın var mı? giriş yap

  • başlığa girilen 2000 entryden sonra çok fazla bir şey söylemeye gerek yok hakkında. nasıl bir sinema anlayışı olduğuyla alakalı sadece kısa bir röportaj bırakacağım aşağıya.

    - şu an vizyonda sizin filminiz olan uzak ve amerikan sineması olan matrix var. insanlar neden sizin filminize gitmeyi değil de matrix'i tercih ediyorlar ?

    nbc: bu açıklanması kolay bir konu değil tabi ki. amerikan filmlerine gitmeyi çok yorgun olduğum zamanlar ben de seviyorum. çünkü bu tarz, benimki gibi filmler muhakkak daha çok enerji gerektiriyor. ve insanın kendisiyle daha güçlü ilişkileri olması gerekiyor. yani insanın kendi ruhunda bir takım karanlık bölgeleri merak eden bir insan olmasını gerektiriyor biraz. ama günümüzde böyle bir talep fazla değil. insan tam tersine kendi gerçeğinden uzaklaşarak rahat edebiliyor ve böyle bir yol tercih ediyor. yani muhakkak ki su kolay bulduğu yerden akar ki insanlar sinemaya uzaklaşmak için unutmak için gidiyorlar. bir şeyler öğrenmek için değil. hatta eskiden ağlamak için gidilirdi gülmek için değil. şimdi tam tersi, yani çok değişti zaman. eskiden bergman'ın ağır, hüzünlü, karamsar filmleri burada gösterime girerdi, şimdi böyle bir şey mümkün değil, zannetmiyorum.

    2003, tv8 uzak film röportajı

    nuri bilge ceylan'ın nasıl bir film anlayışı olduğunu ve neden böyle filmler çektiğini merak edenler için çok açıklayıcı bir paragraf olduğunu düşünüyorum.

  • kardeşim 6 yaşında iken arkadaşlarıyla ninja kaplumbağalar'ı izlemeye gitmişti sinemaya. sinema evin hemen yakınındaydı, ancak evden çıktıktan bir saat sonra döndü bunlar:

    - ne oldu erken döndünüz?
    - elektrikler kesildi abi..
    - ha nasıl yani?
    - ceryanlar gitti.
    - hmm....
    (bkz: 10 dakika ara)

  • dibine eşşek kadar taşlı bilezik koymuşlar, sonra da vay efendim "dünyanın en pahallı tatlısı"

    ben de kaşıkçı elmasına krem şanti sıkayım o zaman yeni yeni rekorlara koşayım...

  • türkçeye geri çekilme etkisi olarak çevirilebilir. bağımlılık fenomeninde önemli rol oynar. aynı ada sahip doğum kontrol yöntemiyle ilgisi yoktur.

    her organizmanın işleyişini hormonlar düzenler. hormonlar vücudun farklı bölümleri arasında haberci rolü oynarlar. (her haberci, hormon değildir) hormonların hedef dokularında alıcılar bulunur. bu alıcıların görevi hormonları algılayıp gerekli işlemleri yerine getirmektir. algılanan hormonun miktarına göre işlem daha uzun, daha sık, daha şiddetli vs. olur. fakat insan vücudunun devamlı koruması gereken bir dengesi vardır. (bkz: homeostasis) bir süre boyunca herhangi bir işlemi ya da durumu denge konumundan daha uzun, daha sık, daha şiddetli vs. yaşarsak, normale dönmek için bu olaydan sorumlu hormon alıcıları sayıca azalır.

    insan vücudunda kendimizi iyi hissetememizi sağlayan (bkz: mutluluk) (bkz: haz) birkaç hormon vardır. (bkz: dopamin) (bkz: endorfin) uyuşturucuların çoğu bunların konsantrasyonunu arttırır. sık veya devamlı kullanımlarda yukarıdaki sebeplerden dolayı alıcı sayısı azalır. bu nedenle eskiden mutlu olmamızı sağlayan etkenler artık yeterli olmaz. kendimizi devamlı kötü hissederiz. işte bu sürekli yüksek dozdaki hormon seviyesi ardından gelen normal dozun vücud tarafından az olarak algılanmasına 'withdrawal effect' denir.

    withdrawal effect tek başına bağımlılık yaratamaz çünkü yukarıdaki işlemin tam tersi de geçerlidir. bir süre sonra vücud dengeyi tekrar sağlamak için alıcı sayısını arttıracaktır. burda devreye insan beyni girer. mutluluk ve uyuşturucu arasındaki bağlantıyı kurar ve aynı hazzı tekrar yaşamak için arayışa girer. her seferinde daha da azalan alıcılar yüzünden bu arayış şiddetlenir ve kısır döngü denilen olay gerçekleşir.

    yukarıda bütün örnekler uyuşturucuyla verilmiştir, fakat hormon seviyesini arttıran herhangi bir olay da bu sonuçları doğurur. aradaki tek fark bağımlılığın şiddeti olabilir. (bkz: madde bağımlılığı)

  • ben böyle iddialı haber başlıklarına bayılıyorum.
    kuantum fiziğinin epigenetiğin konuşulduğu dünyada illüzyonistin sırrı çözülemiyormuş. coca cola'nın formülü de bulunamıyor bunlara göre.

    göllerde ötrofikasyon yapan nano kirleticileri bile tespit edebiliyoruz ama kolanın formülünü öğrenemiyoruz.
    vizyon sığır vizyonu olunca her şey çözümsüzleşiyor elbette.

    gelelim konumuza.
    bu taiwan'lı illüzyonistimizin adı/takma adı “yif magic"

    yaptığı gösteri yeni değil daha önce criss angel tarafından yapılmış sıradan bir illüzyon gösterisi. bu gavurların "yan karakterli illüzyon" dedikleri illüzyonistler arasında saygınlığı olmayan bir şov. herkes neyin ne olduğunun farkında sadece kayıtlı videoyu izileyenler bir illüzyon yaşıyor. aynalar, çift katlı ceketler, figüranlar ayarlanıp doğru açıdan çekim yapıldığında böyle ilginç sayılabilecek görüntüler elde edilebiliyor. bunlarla uğraşmak istemiyorsanız ve hepten illüzyonistlikten çıkacaksanız o zaman yine bu gavurların computer generated effect * dedikleri şaşırtıcı görüntüyü sonradan ekleme yöntemini de deneyebilirsiniz. şuradaki gibi mesela.

    he diyeceksin ki adam illüzyonist elbette bir numarası olacak. sihir yapacak hali yok.
    elbette haklısın kamilciğim lakin ben bunun saygın bir illüzyon gösterisi olmadığından dem vuruyorum zaten. olay ekipman ve figüran kullanarak şaşırtmak ise o zaman en kral illüzyonistler aksiyon filmi yönetmenleridir.

    öte yandan en başında değindiğim üzere adamdan ziyade beni gaza getiren haberin başlığı oldu.
    bu çağda sırrı çözülemeyen tek şey, herhangi bir otorite karşısında sorgulama bilinci kapanan toptan cahilleştirilmiş bir halktır.

    böylesi bir zihin felcinin sırrı kolaylıkla çözülemez.

  • birisine kendi seçmeni bile rte diyor, birisine kendisinden nefret eden seçmen bile ata diyor. varsın neler döndüğü belli olmayan, sonucunu mal sürüsü cahillerin belirlediği seçimi rte kazansın. aslında nihayetinde kimin galip olduğu başlıktan bile anlaşılıyor.

    zorunlu edit: başlığı açan troll entrysini sildiği için başıma kalmış bu utanç verici başlık. tanım yazalım da adet yerini bulsun: karşı devrimci göd kıllarının kendi kendilerini tatmin etmek için uydurdukları en son kavramlardan birisi. gülücüğe odaklanın ipneler.

  • bu karikatür daha önce burada vardı ancak yazarı uçmuş sanırım.. bize kısmetmiş..
    penguen no :151

    genç : bütün sülale akraba evliliği yapmış bana niye izin vermiyosunuz?!!!
    anne : çünkü dersimizi aldık!!! yıllarca sakat ya da hastalıklı çocuklarımız oldu!!... sen şanslıydın!!!... ay samet sen de bişeyler söylesene!!!
    baba : oğlum manyak mısın dayınla evlenip napıcan...

    o babanın sakin ve umursamaz tavrı yok mu..

  • servet ve esnaf düşmanıyım ne kadar zevklendim ne kaddaaarr zevklendim anlatamam size...
    edit: ne kadar çok avm tapar varmış mesaj kutum patladı...
    edit1: ironiden anlamayan nesle aşina değiliz ( bkz: bi üstteki entry )
    edit2: o avmlerin çoğunun arazisi aslında sizin depremde toplanma alanlarınız idi ( istanbul'da 15 yıl yaşadım )
    edit3: hala mesaj kutumdan küfredenler var ... ağır söverim geri bilginiz olsun ...
    edit4: sanırsın ki sözlük değil avm patronları derneğinde konuşmuşum bunları.. adamın parkı gitmiş yerine ucube bina dikilmiş; gelmiş oksijen ziyanları giden parkını toplanma alanlarını savunacağına bana küfrediyor...

  • öncelikle belirtmek zorundayım ki bahse konu olan mesaj kuvvetle muhtemel sadece benim için komik, pek yarmayacak sizi yani.

    ben 11 ve 9 yaşlarında 2 çocuğu olan, 34 yaşında bir kadınım. çocuklarımın arkadaşları arasında pek sevilirim. elimden geldiğince kendi çocuklarıma nasıl davranıyorsam, arkadaşlarına da öyle davranırım. karşımdakilere bebe muamelesi yapmam, adam yerine koyarım yani. bazen onlarla parka çıktığımda muhabbet ederiz, aramızda mesafeli bir samimiyet vardır...

    bu yıl çocuklar anneannelerinin yanında okula gidiyor. işsizim ben şu sıralar, bütün gün evde depresif depresif tek başıma oturuyorum. sadece kitap okuyup, sözlük kurcalıyorum. böyle zamanlarda içimden kimseyle konuşmak gelmez, ne telefona bakarım ne de kapıya... hoş banka, turkcell ve sigara bıraktırma merkezi dışında arayan da yok ya, neyse...

    çocuklarımın arkadaşlarından biri (onur diyelim adına) 10 yaşında, beni ekstra sever. böyle hafiften bir hayranlık besler. çocuklar evde olmasa da ara sıra kapıya gelip sohbet etmek ister. öyle havadan, sudan, derslerden, okuldan, can sıkıntısından falan bahseder kapıda, ben de dinlerim. ama şu son birkaç haftadır kapı çalındığında servise gelen apartman görevlisine bile kapıyı açasım yok. dolayısıyla gelen çalıp çalıp geri dönüyor. tabii onur da kapıyı çalıp çalıp geri dönüyor.

    bugün evde oturup yine dakikaları sayıyordum ki telefonuma bir mesaj geldi:

    gönderen: onur

    mesaj: naber:)

    len bu ne? fahriye abla gibi hissettim kendimi birden!