hesabın var mı? giriş yap

  • kendimi gördüğüm video. küçükken babam da gözünü çaldım der ağlardım. lan görüyon nasıl çalmış olabilir. zaten küçükken tek hayali dolmuş şoförü olmak isteyen bir çocuktan ne bekleyebilirsin. bence o ara beynimi çalmış babam geri de vermemiş. :d

  • şimdi aldıranların işi kolay. internet diye bir şey var. ben 1993 senesinde aldırdım bir bok yoktu. ortaokuldaydım. yalandan pw programıyla cezaevi demirleri gibi bir şey çizerdim çünkü başka bir şey çizemiyordum, sonra gösterirdim nasıl olmuş diye aferin falan derlerdi. onu anıtkabir sanıyorlardı. ben öyle lanse etmiştim. günü kurtarırdık yani. giderdim sonra volfied, cm 93-94 akşama kadar oynardım. belli bir süre cm 93-94 ü ders sandılar. mal gibi monitöre baktığım için oyun oynamadıgımı düşünüyorlardı. benimki yine kolaydı, arkadaşım aynı dönem amiga aldırmıştı bu sebepten. onun ailesi daha sıkıydı, o da yalandan bir program bulmuş, dersin bir bölümünü mal gibi oraya yazıp ordan deftere geçiyordu. o günü daha zor kurtarıyordu çünkü program yazılan şeyi kaydetmiyordu. adam her gün aynı şeyi gösterecekti kaydetse, okuyacak halleri yok ya. save diye bi yer yoktu ne programıysa artık... her gün yazıyordu bu paso. bir de sonradan ben bir program bulmuştum. yani program değil de adamın biri disketin içine ankara misket koymuş. kısacık. disketi c: ye kopyalamıştım ve bunu ben yaptım müzik dersi için demiştim. paso misket çalıyodum odamda yalandan. ses kartı da yoktu, çok pahalıydı almamışlardı bızzt- dızzt efektleri içinde pc speaker modundan ankara misket. nınının nınının nınınını nın... çok aradım ama başka şarkı bulamadım öyle. bulsam iyice imparatordum. evdekiler de beni deha sanıyordu. napalım mecburiyet. cafe vardı da biz mi gitmedik? dersler iyiydi ama.

  • --- 6x5 spoiler ---

    hodor meselesiyle ilgili ufak bir anektodu da aktarayim,

    3 yıl önce, michael ventrella diye bir eleman, bir konferansta george r. r. martin ile tanışır. konferansın yapıldığı yerde, martin ile birlikte aynı asansöre binerler. martin, asansörün düğmesine kendisi için basar ve diğer kişilere de hangi katı istediklerini sorar. sonra, ventrella'ya dönüp "hep bir asansör operatörü olmak istemişimdir" der. birlikte gülerler ve odalarına giderler.

    bir süre sonra, martin ile venrella tekrar asansörde karşılaşır ve aralarında şu diyalog geçer.

    + ben sanırım kitabınızdaki bir karaktere neden hodor adını verdiğiniz buldum.
    - öyle mi?
    + asansör operatörü olmak istediğinize dair sözleriniz üzerinde düşündüm. bence, hodor'un "hold the door" lafının kısası olduğu çok bariz.
    - (martin gülmeye başlar) gerçeğe ne kadar yakın olduğunu bilmiyorsun.

    bu da, ventrella'nın 2 yıl önceki blog postu.
    https://ventrellaquest.com/2014/04/20/got-got/
    --- spoiler ---

  • hafta sonu tatilinin 1938 yılından önce tarih boyunca hiç var olmadığını ve bu tarihte nasıl ortaya çıktığını biliyor muydunuz?

    1903 senesinde kurulan ford otomobil fabrikasının kurucusu ve dünyanın ilk seri üretim bandının mucidi olan henry ford 1926 yılında sizce neden fabrikalarındaki tüm işçilerin cumartesi ve pazar günü tatil yapmalarını kararlaştırdı? işçilerini çok sevdiği için yaptığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

    ford'un şeytani bir planı vardı ve bu konuda başarısız oldu dersek maalesef yanlış olur.

    henry ford birçok otomobil üretiyordu ama bu otomobillerini dilediği sayıda satamıyordu. ucuza mal ettiği otomobillerini çalışan kesime satabilmesi için o insanlarda otomobil sahibi olma ihtiyacı oluşturması gerektiğini biliyordu ama sürekli çalışan ve iş dışında vakti olmayan çalışanlarının da otomobil almaya ne istekleri vardı ne de o otomobilleri kullanmaya zamanları...

    dolayısıyla henry ford araç satışlarını kat kat arttırıp zenginliğine zenginlik katmadan önce insanların otomobillerini kullanabilecekleri vakte sahip olmadıklarını fark etmişti. bu sebeple "hafta sonu" kavramını çıkarması gerektiğini anlamış ve kendisi bunu başlattığı anda diğer sektörlerdeki fabrikalarda çalışan işçilerin de doğal olarak bu hakkı isteyeceklerini düşünmüştü. hatta kapitalizm düşmanı olan en katı sendikaların bile bu uğurda mücadele vereceklerini düşünmüştü.

    zira ford'un tahmini doğru çıkmıştı. neticede ford önce bu hakkı tüm çalışanlarına vermişti ve ford'un işçilerinin bu hakka kavuştuğunu gören amerika'daki diğer tüm işçiler ve işçi sendikaları da verdikleri tüm mücadelelerin sonucunda aynı hakkı kapmayı başarmıştı ve amerika'da çıkarılan 1938 yılındaki ilgili yasayla hafta sonu tatili hakkı amerika'daki tüm işçilere resmi olarak tanınmıştı. bu hak, tıpkı ford'un fabrikasından tüm amerika'ya yayıldığı gibi amerika'dan da tüm dünyaya yayılmıştı. bu, elbette emekçiler açısından çok önemli bir kazanımdı fakat henry ford için çok çok daha büyük bir kazanımdı, onun derdi asla işçilerin dinlenme hakkına kavuşabilmelerini sağlamak değildi. tek derdi kendi zenginliğine daha çok zenginlik katabilmekti.

    ve düşündüğü ve plandığı gibi önce kendi işçileri arasında, sonra da tüm amerika'da işçilere haftada 2 gün hafta sonu tatili verilmesinden sonra otomobil satışları kat kat artmıştı çünkü işçiler gezip eğlenecek vakti bulmuşlardı, daha çok yemeğe gider olmuş, daha çok kıyafet almaya gider olmuşlardı. dolayısıyla bu tüketim çılgınlığı sebebiyle her biri otomobile ihtiyacı olduğuna inanmaya başlamıştı. parası yetmeyenler dahi bankalardan faizli kredi çekip otomobil almaya başlamıştı. diğer yandan da daha çok tüketmeye başladıkları için daha çok paraya ihtiyaçları olmuş, daha çok paraya ihtiyaçları olduğu için de daha çok çalışmak zorunda kalmış ve daha çok üretmek zorunda kalmaya başlamışlardı.

    işin en ironik tarafı ise ford, bu hakkı işçilerine verirken otomobil almak isteyecek olanların sadece kendi işçileri ile sınırlı kalmayıp aynı hakkı protestolarla elde edecek olan amerika'daki ve dünyadaki diğer tüm işçileri de kapsayacağını biliyordu zira onun esas amacı da sadece kendi işçilerine değil, ülkenin tümüne ve hatta ülkenin dışına dahi otomobil satışı yapabilmekti ve tüm bu hedeflerinde başarılı da oldu.

    bu hakkı elde ettikten sonra artık tüm hafta çalışıp üreten işçiler hafta sonu tatillerinde bol bol gezecekler ve kendi ürettiklerini bolca tüketeceklerdi, hatta bunun için üstüne bankalara borca da gireceklerdi. emekçiler tükettikçe büyük patronlar daha çok kazanacak ve daha çok üretme fırsatı bulacaklardı ve daha çok ürettikçe de daha çok satış yapabileceklerdi. yani bu kısır döngü zengin patronları daha çok zengin edecekti.

    henry ford, bu algı yönetimi operasyonu sonrası amerika'daki tüm işçiler tarafından bir kahraman olarak anılmaya başlanmıştı ama ne onun derdi işçileri düşünmekti ne de işçiler bu durumun farkına varabilmişti.

    tüm emekçilerin bugün de hâlâ var olan bu hakkının varlığının devam etmesi gerektiği fikrine ben de şahsen sonuna kadar katılıyorum ama aynı zamanda böylesine önemli bir hakkın çıkış hikayesinin böylesine acı bir gerçeğe dayanmasının da çok yürek burkan bir olay olduğunu düşünüyorum.

    sözlerimi fransız yazar paul lafargue 'ın şu sözleri ile bitirmek istiyorum: "işçilerin, kendilerini öldürürcesine çalışma ve yokluk içinde sürünerek yaşama gibi çılgınlığı karşısında, kapitalizmin büyük üretim sorunu üretici bulmak ve onların gücünü iki katına çıkarmak değil, tüketici bulmak ve bu tüketicilerin isteklerini kamçılamak ve onlarda sahte gereksinimler yaratmaktır artık."

  • matematiğin fizik tarafından genişletilebilir olması matematik ile fizik arasındaki bağı güçlendirmez. zira biyoloji de kimya'yı genişletmiştir fakat kimyanın varlığı canlılığa bağlı değildir.

    matematik, gerçekliklerin anlaşılması için model sağlar ancak diğer bilimlere. uygulamalı matematik ile saf matematiki birbirinden ayırmak gerekir; zira ayrıdırlar da. eğrisel integral'in eğri boyunca yapılan yapılan işi vermesi, matematiği değil fiziği ilgilendirir. zira matematikte ancak ve ancak bir hesaplama yöntemidir o.
    zamanı reel sayılar doğrusu üzerine oturtmak ise tamamen fizikçilerin ayıbıdır.
    saf matematiğin fiziksel gerçeklikten ayrık olduğu konusunda einstein'ın meshur bir quote'sinden faydalanalim:
    "as far as the laws of mathematics refer to reality, they are not certain, and as far as they are certain, they do not refer to reality."

    ayrık bir bilim olarak matematik, aynı fizik gibi, insanların onu keşfetmesinden bağımsız olarak varlığını sürdürür; nasıl ki karadeliklerin içinde etkili olan fizik kanunları bizlerin bilememesine rağmen var ise. matematiği icat olarak algılamak, insanların kendilerini üstün görme megolomanlığı ile örtüşür. zira ancak sonsuz güçlü bir tanrı tarafından özel bir amaçla yaratıldığına inanan insan böylesine bütünsel bir gerçekliği icat ettiğini düşünebilir.

  • "ya bu doktorların kafası çok garip.adam yıllarca benim vergilerimle tıp eğitimi almış ve 6 yıl okudum diye utanacağına ego yapıyor"

    serkancım senin vergileri hastalarla kadavralarla falan hiç ettik ya.helal et anam.

  • canim fadil;

    oturmus usenmemis yedi sayfa mektup yazmissin, bilmiyor musun ki okumayi sevmem ben gozlerine yazik cocugum.

    neyse ki yigit buradaydi okudu ozet gecti p*, paraya sikismissin, her bankerin dustugu tuzaga dusmus, vatandastan topladigin sermayeyi ic etmissin.

    cankusum,

    senin de bildigin gibi 17 aralik sonrasi bu paralelciler yuzunden artik herkes biliyor, bizim bilaloglana parlari sifirla demistim, bizim sehzade bilal evdeki o milyar dolarlari, ibrahmi hakki hazretlerinin memleketi olan pasinler de kecilere yedirmis. evet evet bildigin kecilere once ben de inanmadim, inanamadim hatta espri sanndigimizdan emine ve sumeyye iffetsizlik edip kahkahalarla guldu. ve lakin degilmis. anlayacagin nakit kalmadi.

    cingozum,

    biliyorsun hastane ilac firmasi falan filan da o donemde malezyalilara satildi, abi bu malezyalilar nasil pis adamlarmis, bak kac ay oldu daha odeme yapmadilar. ben de sabirla bekliyorum.

    karadutum, catalkaram cingenem,

    okumayi sevmeyen adam yazmayi da sevmez malum, cok uzun tutmayacagim, senin anlayacagin benden sana zirnik calismaz. haa diyorsan ki tuysuz yetimin hakki, havuzda toplanan paralar onlar da ancak bana kadar var.

    sevgilerimle yanaklarindan opuyorum.

    31 temmuz 2014 , 14 leman 1

    (bkz: 31 temmuz 2014 jet fadıl'ın rte'ye yazdığı mektup)

  • toplu taşıma aracında ön kapıya çok yakın bir amca, inmek için orta kapıya yanaşmaya çalışıyor.

    x: amca ön kapıdan inersin acele etme.
    amcadan cevap : ön kapı yasak. ben sadece devletin koyduğu kuralları çiğnerim. halkın koyduğu kuralları çiğnemem, çünkü onlar halkın iyiliği içindir.

  • mümkündür.
    senede ancak iki kere yaşadığı muhitten çıkabilen, onda da ya nicedir ağrıyan beli için doktora, ya da yeğeninin düğününe giden, kendi iradesiyle markete ya da mağazaya girip birkaç parça şey almaya dahi imkanı olmayan milyonlarca kadın yaşıyor şu ülkede.

    hatta benim teyzemdir bu. köyden neredeyse hiç çıkmamıştır, öyle başlığı açan arkadaşın annesi gibi tavuk döner yemeye dahi gidememiştir oğlunu yanına alıp. bir akşamüstü çıkıp eşiyle kahve içmemiş, bir mağazadan kendisi beğenerek etek seçememiştir hiç. hazır satın alıp yiyebileceği her şey lükstür onun için; bir poğaça versen eline, yolda yemez öyle, eve gelene kadar saklar da yanına çay demler...

    nerede doğdunuz, nerede büyüdünüz bilmiyorum ki...

  • ekleme: başlıklar birleşince bu da kabak gibi ortada kaldı*.

    tayyip erdogan'in yillar gectikce mukemmelestirdigi ve her sorulan soruya cevap verirken kullandigi bir algoritma var. ıletisim okumus bir insansi olarak irdelemeye calistim.

    bu algoritma bir kac adimdan olusuyor ve eger zamani varsa tum adimlari (1'den 7'ye hepsini), zamani daha kisitliysa bazilarini (genellikle 1 & 3 & 6'yi) kullaniyor.

    daha iyi anlatabilmek icin bir ornekle aciklayacagim. erdogan'in kucuklugune donup, evdeki vazoyu kirdigini varsayacagim.

    tayyip evde yalnizdir ve annesi eve gelince vazoyu kirilmis olarak bulur.

    annesi: tayyipp! vazoyu mu kirdin!

    adim 1: yapilan yanlisin ifade edilme seklini degistir, onu yanlis olmaktan cikar ve iyi bir sey gibi goster.

    - vazoyu kirmadim, parcalarina ayristirdim ve yeniden sekillendirilebilmesi icin bir duzenleme yaptim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "agaclara zarar vermiyoruz, yerlerinden sokup tasiyoruz."
    "degismedim, gelistim."
    "alkolu yasaklamiyoruz, kullanimini duzenliyoruz."

    adim 2: o sucu isleyecek / hatayi yapacak dunyadaki son insan olduguna ikna et.

    - ben vazoya neden zarar vermek isteyeyim ki? ben de vazoyum. vazonun daniskasiyim. o vazo alindiginda, onu omzunda 4 kat, bak rakam veriyorum tam 98 merdiven, yukari tasiyan benim. vazonun gunesten rengi solmasin diye onu depoya koyalim diyen, kimse kiskanmasin, nazar gelmesin diye arkadaslarim gelince ustunu orten yine benim. o vazonun bir numarali destekcisi benim, niye zarar vermek isteyeyim?

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "biz niye agac kesmek isteyelim, tam 3 katrilyon agac diktik."
    "biz niye yargiya baski yapalim, turkiye'deki en buyuk adalet sarayalarini yapan, onlara cumhuriyet tarihindeki en buyuk olanaklari saglayan biziz."

    adim 3: soz konusu olayin onemini indirge, olayi normallestir, hatta yaptiginin az bile oldugunu orneklerle acikla.

    - ayrica ben vazonun yeniden duzenlenmesine neden bu kadar tepki gosterdigini anlamiyorum. vazo, daha cok eski komunist ulkelerde kullanilan, artik miyadini doldurmus bir sus esyasi. bak amerika'ya, bak ıngilitere'ye var mi evlerde vazo? hic filmlerde goruyor musun? modern evlerde goruyor musun? anca cavusesku donemindeki romanya'da, sosyalizm ilettinden kurtulamamis ukrayna'nin oblastlarinda kullanilan, barok bir sey vazo. var mi modern dunyada vazonun yeri? yok. bu tepkiyi anlamak mumkun degil. bence vazonun yeniden duzenlenmesinde gec bile kalindi.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "alkol duzenlemesi sadece bizde yok ki. bunu biz mi uydurduk? bakin iskandinav ulkelerine, fransa'ya, ıngiltere'ye, hepsinde kat be kat daha fazla kisitlama var. bizdeki duzenlemeler daha baslangic seviyesinde."

    adim 4: sefkatinle, erdeminle karsidakini ez. ıstesem yapardim ama yapmadim de.

    - simdi bana boyle suclamalarla geliyorsun ama ben istesem o vazoyu 20 kere kirardim. her gun evdeyim, vazoyla basbasayim. madem boyle hasmane bir tavrim var neden kirmadim? ıstesem kirardim hatta yok ederdim. ama yapmadim. sahsi olarak vazoyla her konuda ayni fikirde olmasam da yapmadim, cunku ben senin dusuncelerine saygi duyuyorum. ınsanlarin vazoyu sevme hakki benim icin kutsal. vazoyu vazo oldugu icin degil yaradandan dolayi seviyorum. ben bu evde vazolarin teminatiyim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    bunu sadece erdogan degil, tum parti kullaniyor aslinda. guncel ornekleri "gezi olaylarinda, istesek interneti keserdik, kesmedik." veya melih gokcek'in dedigi "sizi bir kasik suda bogardik ama kahretsin ki demokratiz."

    adim 5: soruyu asla cevapsiz birakma. soruya "varsayalim dediginiz dogru" seklinde cevap ver. bunun olasiligini kabul et ve bu olasiliga karsi da sorumlu bir sekilde davrandigini goster.

    - varsayalim dedigin dogru. vazonun basina soyledigin seyler geldi. bu her seyin benim yuzumden oldugunu mu gosterir? pencereler ceyran yapmis, kedi kosarken vurup kirmis olabilir. ben bunlarin arastirilmasi icin komsunun oglu mustafa'ya gerekli talimatlari verdim. dunku ruzgarin hizini arastiracak, kedinin davranislarini inceleyip bana rapor verecek. eger bir yanlis tespit edersem o kediyi once ben cezalandiririm. o pencereleri once ben tamir ederim. her seyi takip ediyorum, her seyi evimiz icin, evimizin guzelligi, ferahi icin yapiyorum.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "polisin geziparki olaylarinda asiri gaz kullanmasiyla ilgili sikayetler var, dogru. bunlarin incelenmesi icin gerekli yerlere talimat verdim. eger boyle bir sey varsa, incelecek, geregi yapilacak. boyle bir seye izin vermeyiz, veremeyiz."

    adim 5: soruyu soranin bu konudaki samimiyetini sorgula.

    - simdi bir de soyle bir nokta var. salondaki vazo, dunyada ilk defa yeniden duzenlenen vazo degil. madem vazolar konusunda boyle bir hassasiyetin var, alt komsunun vazolari, hem de 1 degil tam 2 vazosu, oglu tarafindan kirildiginda neden tepki gostermedin? o zaman neredeydin? ya da tasinirken seramikleri kirilan ayse teyzeyle birlikte neden goz yasi dokmedin? bu vazonun farki yalnizca benimle ilgili olmasi mi? burada amac uzum yemek degil, bagciyi dovmek. vazo bahane.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "madem agaclari bu kadar seviyorsunuz, ben orman arazisinin icine universite yapilmasin diye yirtinirken neredeydiniz? neredeydi bu kalabaliklar?"
    "madem basin ozgurugu diye bu kadar yirtiniyorsunuz, 28 subat doneminde neredeydiniz?"

    adim 6: olaydan yirttin, kendini iyi gosterdin. simdi bu avantaji rakibini kotu gostermek icin kullan.

    - bu vazo kirmak falan hep ali'nin (kardesimin) yapacagi seyler. o yapar bunlari. gecen sene cam dolabin penceresini kiran, kucukken babamin pikabina top atan kim? ali. ali'nin zihniyeti kirar ancak vazoyu. bunun arkasinda da o var; ben sana soyleyeyim. simdi babamin harcliklara karar verecegi donem yaklasiyor ya, beni okul konusunda yenemiyor, aklinca boyle bir camur atma yolu buldu. bunlari babam hep goruyor. babam dogru karari verir, benim icim rahat. ben hep konusuyorum babamla."

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "bu gosteriler, kargasalar hep chp zihniyetinin bir urunu. bunlarin arkasinda onlar var, secim yaklasiyor ya aklinca oradan vuracak. marjinal guruplari orgutleyip, uc bes capulcuyla kargasa cikartmaya calisiyorlar. ama biz halkimizi biliyoruz, halkimiz bunlara itibar etmiyor. halk her seyi goruyor."

    adim 7: konu kapandi, cevap verildi. konusmani kendini ve yaptiklarini overek zirvede birak.
    - ben bunlara bakmiyorum anne. ben isime bakiyorum. bak 2 senelik ortaokul hayatimda, sinifin en caliskani olmusum. herkes beni parmakla gosterir hale gelmis, diger cocuklarin annesi de ogullarina tayyip gibi ol evladim der duruma gelmis. bu durumdayiz. din 5, beden 5, matematik 5. bu durumdayiz. ben isime bakiyorum, dersime bakiyorum. ailemiz icin hayirli bir evlat olmaya, ailemizi, babamin da dedigi gibi evelallah apartmandaki ornek aile konumuna tasimaya calisiyoruum, calisacagim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "ekonimi soyle guzel, imf borclari soyle az, milli gelir soyle yukseldi vs vs."

    kaynak: http://www.ozanbey.com/…cevap_verme_algoritmasi.asp

  • muhtemelen olayın şokunu yaşayan, gözyaşı ve hıçkırıklarla korkudan birbirlerine sarılan, yaşadıkları için şükreden iki insan. haberciliğiniz batsın sizin sik kafalılar...