hesabın var mı? giriş yap

  • bu gruptaki en büyük mantık hatası, solistinin adının fatma olması. fatma diye rockçı mı olur lan!?

  • oyuncak bakacağım zaman oyuncakçılara hep "benim bir yeğen var yaramaz, ona bakıyorum" diyorum ama kendime alıyorum hep. yeğenim de yok zaten.

    ara sıra muhabbet de kuruyorlar "kız kardeşinin mi erkek kardeşinin mi oğlu?" filan diye. genellikle "ablamın oğlu" diyorum.

    bazen de kızı oluyor tabi. ama o zaman bir de üstüne üstelik ne çeşit bir kızın oyuncak elektrikli testere filan sevdiğini açıklamak zorunda kalıyorum.

    dayı olmak zor iş.

  • sadece nuri bilge ceylan filmlerini sikistirmaya yarayan bir codec cesidi. algoritmasi cok basittir sadece key frame'ler birakilir delta frame'lere gerek kalmaz. key frame'ler de jpeg olarak sikistirilsa olur. mesela bir nuri bilge ceylan filmi dort sahneden olusuyor diyelim. sikistirdigimizda elimizdeki veri su olacaktir:

    sahne 1 - 35dakika
    sahne 2 - 25 dakika
    sahne 3 - 45 dakika
    sahne 4 - 15 dakika

    boylece tum filmi toplam 4 tane jpeg + sure bilgisine indirebiliyoruz. sesleri de dusuk bitrate'le kaydetsen olur, 680mb'lik divx oluyor sana 30mb'lik nbm. (nuri bilge movie).

    en buyuk ozelligi kayipsiz bir sikistirma algoritmasi olmasidir.

  • ilk üç entry'nin sahibi aynı odada gibi. ikinci tuvaletteymiş gelip entry girmiş, üçüncü çayları getirmiş. çok tatlılar.

    edit: üçüncü çayı demleyip entrysini sildi gitti sanırım.ayrı eve de çıkmış olabilir ne biliyim.

  • fikirleri, dusuncesi, siyasi durusu ne olursa olsun, herhangi bir konuda “nesnel” derinlikte bilgisi olan insanlara hep saygi duymusumdur. ornegin cok uzun zamandir araba surerim ama temel bilgiler haricinde arabadan anlamam, ama tabir-i caizse, bir apaci bile bilgiliyse bu konuda, oturur merakla dinlerim, zaten birisi, araba konusu acildiginda herhangi bir sekilde “atmosferik” kelimesini cumle icinde kullaniyorsa arabadan anliyordur. su yasima geldim, ilk defa bugun bu kelimeyi bir yere yaziyorum. saka maka muthis kelime ama “atmosferik”.

    bu “derin bilgiye sahip” olma cikarimini kendim icin yapmam maalesef mumkun degil, hani twitter’da orada burda meshur bir “cizim” vardir ; arka baldirlarindan cok guzel baslanmis bir at ortalara dogru bozulmus, bas kismi ise rezalet, su gorsel iste. benim bir konudaki “derin bilgi” seruvenim genelde boyle basliyor, bir seye merak sariyorum, okuyorum-arastiriyorum, bir yerden sonra o aldigim temel bilgi yeterli geliyor olmali ki, o ba$ kismina bile gecemiyorum. bu nedenle at'i tamamen ayni kabiliyetle cizenlere saygimiz buyuk. (at'lar demisken, konunun ingiltere'deki hesabimin lloyds'tan olmasi ile hicbir alakasi yok*)

    en son 2015 yilinda twitter kullanmistim, yani hesabim vardi ama kaptmistim, ta ki gecen kasim ayina kadar. hem nispeten bagimsiz kaynaklardan haber almak, hem de fikirlerini, yasam tarzini begendigim birkac kisiyi ve gundeme dair guzel tespitleri olan, iki elin parmaklarini gecmeyecek sayida “fenomen”i takip etmek icin tekrar hesap actim. ılk takip ettigim kisilerden biri de, uzman oldugu alanlarda "derin bilgisi" olduguna inandigim vedat milor oldu.

    vedat milor’un ilginc bir twitter ve (kullandigim zamanlardaki gozlemimden) ınstagram takipci kitlesi var. turkiye’deki mevcut yapiya bu kadar yakin baska bir hesap var mi bilmiyorum?

    oncelikle milor ile ayni dili (veya benzer diyelim) konusan bir grup var. bunlar piramitin en tepesindekiler. milor diyor ki; (ornek veriyorum, gulmeyin) “osteria francescana’daki mantarlar eski lezzetinde degil” , biri cikiyor ; “vedat bey, massimo bottura agirligini yeni actigi otele vermis, hatta orada da kupaj sarap uretecekmis, ayrica mantarlar bu sene istenilen duzeyde cikmamis, ben de tattim” gibi bir sey diyor. “vay be” diyorum ne adamlar var, konuya ilgili, takip ediyor. milor diyor ki "sarap soyle saklanmali" biri diyor ki, “vedat bey saraplardaki asidite acisindan, su derecede saklamayi oneriyorlar, siz ne diyorsunuz? ”, biri diyor “fat duck boyleymis” , oteki diyor "lufer soyle olur" v.s. bunlar “vedat bey”ciler. onun okudugu kitaplara, gittigi yerlere asina olan ve -benim nazarimda- sofistike hayat gorusune sahip insanlar. bunlarin bir de alt grubu var "vedat bey, tokyo'ya yolunuz duserse, suraya mutlaka gidin"ciler, bunlar eser miktarda da olsa var.

    benim de icinde oldugum bir ikinci grup var; biz orta yolculariz, “vedat abi”cileriz. tipki "ortadirek saban" filminde, zuppe erkan'in karsisindaki kemal sunal gibiyiz, sabahlari "zeytin, zeytiiin, hanimis zeytin"cileriz". velhasil, kendi takip motivasyonumdan ornek vermem gerekirse, gunun birinde ”ankara - ic anadolu ekseninde veya ulasilabilir yurtdisindan (avrupa) tavsiye ettigi bir yere yolumuz duser de “buranin da $u yemegi meshurmus” diyerek deneyebilmek, ara sira paylastigi ve/veya onerdigi ilginc makaleleri okumak, filmleri ve kitaplari not almak gibi temel gudulerle takip ediyoruz. klasik metropol beyaz yakalisi olarak, kah"abi sizi bir yere goturecem, salas, on numara" diyebilmek, kah "nerede kardesim bu isletmenin sommelier'i"* cumlesini kurabilmek icin de vedat milor onemli bir figur.

    bir de hic anlayamadigim bir ucuncu grup var, bu grup oyle gizli sakli “yumurta” hesap falan da degil, kanli canli insan. bunlar “vedat” cilar. sahsen, abim veya ablam yok ama olsaydi isimleriyle hitap etmezdim herhalde. bu grubun en buyuk ozelligi emir kipi ile konusmasi. ortak noktalari; vedat milor eger yemek konusundan alakasiz bir sey paylasmisa “isine bak vedat” tandansli cevap vermeleri. numerik agirligini bilmiyorum ama mutlaka iki-uc paylasimindan birinde bu tipler var. adam diyor ki “karantina’da su kitaplari okuyorum (veya okuyacagim), kitaplarin biri de tez hocam michael burawoy’in bir kitabi" ... birisi “isine bak vedat” (veya “sen kim michael burawoy kim”) gibisinden bir sey yaziyor. "o yemek onla gitmez vedat", "cok sarap icmissin, azalt" ve daha bir suru sey. muhtemelen bu insanlar ertesi gun, buyuk resim kursuna giderken serviste "olm dun vedat milor'a ayar verdim twitter'da" falan diyorlardir.

    elbette "te$bihte hata olmaz" derler, mutlaka farkli reflekslerle ve amaclarla kendisini seven, merak eden, feyz ve ornek alanlar vardir, ama su ucuncu grupla isi zor.

    bu arada, youtube'daki canli sohbet programi bence muthis, (cuma aksamlari) ama canli ama sonrasinda mutlaka izleyin. sadece yemek vs degil cok ilginc konulara da deginiyor. (ozellikle 2.bolumdeki sanayi devrimi ile ilgili yorumlarini dinlemek cok keyifliydi)

    bu arada, 2009 yilinda bir roportajini okumustum, yanlis hatirlamiyorsam, alti yasindayken tereyag ve margarin arasindaki farki anlayabiliyormus, margarinli pilavi koyuyorlarmis onune yemiyormus (veya oyle bir sey) bir denk gelinirse sormak lazim, sayet gercekten oyleyse cok acayip gercekten.

    neyse, bir klise ile bitirelim; cok kaliteli adam.

  • hayatinda hic oje surmemis toynakli suserlerin bilip bilmeden hakkinda konustugu kadindir.

    surekli oje surulen tirnak sararir ve sagliksizlasir. bu yuzden acik ayakkabi giymedigimiz kis mevsiminde genellikle tirnaklar kendine gelmesi icin ojesiz birakilir ve bu igrenc bir goruntu olusturmaz, ayak yine ayni ayaktir.

    yok bakimsiz yok gobekli yok baskasi icin mi suruyor bidi bidi.... gidin biraz tras kopugu yorumu yapin, en azindan ilerde sakaliniz cikarsa kullanma sansiniz var.

  • acilen bitmesi gereken saçma sapan davranış.

    hanım kızımız arkadaşlarıyla güzel bir akşam yemeği fotoğrafını paylaşmış, buraya kadar her şey normal. altına yazdığı şey '#bugün #böyle #olsun #dedik #kızlarla #boğazda #yemek #mutluyuz #bizim #aramız #bozulmaz #yıllar #sonra #olsa #bile'

    şimdi öncelikle hashtag'in temel amacı fotoğrafları kategorize ederek insanların istediği kategorideki fotoğrafları bulmasını kolaylaştırmak. ulan madem cümle yazacaksın neden her kelime başına hashtag düşüyorsun? senin ''#böyle'' diye açtığın hashtagi kim aratır, kimin amacı bunu aratırken senin boğazdaki yemek fotoğrafını bulmaktır?

    ve ilginç bir şekilde bunu yapan insanların sayısı maalesef az değil.

    edit: başlığı taşıyan sözlük yönetimine bunun sadece instagramda yapılmadığını, farklı sosyal medya mecralarında da gerçekleştiğini belirtmek isterim. ayrıca ben yazılan hashtagin uzunluğunu değil, her kelimeye ayrı ayrı hashtag düşülmesini belirttim. saygılar.

  • endüstri meslek liselerinin rutinlerindendir. 1800 kişilik okulda 20 kız olunca sıkıntı oluyor haliyle, ancak 18 az olmuş, bizde sadece bir taraf en az 18 oluyordu. görenler sağ sol kavgası sanıyordu, o derece iştiyakla vuruyorduk hasımlarımıza.

  • hayatımın türlü evrelerinde farklı uyku problemlerine sahip biri olarak bir kaç öneri vereyim
    1) yatak sertliğinin kendinize endeksli olması, boyun boşluğunuzu dolduran bir yastık kullanmanız fiziksel anlamda uyku kalitenizi artırır, saçma salak ağrılarla kalkma ihtimalinizi azaltır.
    2) yatacağınız odayı uyumadan önce mutlaka havalandırın. nefes problemleriniz varsa mutlaka bir buhar makinesi alın veyahut kalorifer peteğine ıslak havlu koyun ki gecenin bilmem kaçında çölde susuz kalmış sahabe gibi uyanmayın.
    3) bu çok lafta kalacak bir önerme ama mümkün olduğunca telefonunuzu yatağınızdan uzakta tutun ve uyumadan en az bir saat önce ekranla ilişiğinizi kesin. gerçek anlamda uykuya daha erken dalmanızı sağlıyor. eğer bunu sağlayamıyorsanız telefonunuza karanlıkta bakmamaya dikkat edip okuma modunda kullanabilirsiniz.
    4) ev içinde giydiginiz kiyafetlerle yatağa girmeyin pijamanın gücüne inanın. hem psikolojik olarak uyumaya hazirlanacaksiniz hem de çarşaf değiştirme döngünüz uzayacak. aynı şekilde uyandığınızda da tüm gün evde olacak bile olsanız pijama yerine ev kıyafeti giyin.
    5) uyuyacağınız odanın sıcaklığı ideal olmalı ne çok soğuk ne çok sıcak tam ayarında.
    6) temiz çarşaf bence aşırı iyi bir şey yeni serilmiş çarşafta çekilen o ilk gece uykusu..*
    7) yastığınıza, bulduğunuz en yakın aktardan lavanta yağı alıp bir iki damla damlatmak koşuluyla hiçbir işe yaramadığını deneyimleyip "ah be abi boşa aldık ama en azından koku güzel" demenizi şiddetle tavsiye ederim.
    8) bitki çayı da insanı bir triplere sokuyor. kendinizi keşiş gibi hissedip mutlak huzuru bulacağınızı inandığınız aptal bi ideolojinin varlığıyla zihnen ve bedenen rahatlayıp bi nebze de olsa uyku kalitenizi artırabilirsiniz.
    9) hazır bitki çaylarının işlevsizliğinin yanı sıra bir aktara gidip* rezene, melissa, hibiscus ve adını unuttuğum bitkiyi alıp çayını yapın ciddi anlamda sakinleştirici rahatlatıcı etkisi var.
    10) burnunuz tikaniyorsa burun delikleri altına nane yağı sürün. ama sağlıklı bir uyku için kesinlikle kaliteli nefes şart.
    11) ideal uyku saati hakkındaki hurafelere olabildiğince inanmayin. yok 8 saat yok einstein 2 saat uyuyormuş. her insanın dinlenme ihtiyacı süresi farklı. ortalama 30 yaşındaki bir insan yaklaşık 10950 defa uyku döngüsüne girdiğini düşünürsek 10950 sefer uykudan hangisinde kaç saat uyuduğu zaman en dinç kalktığını hesaplayabilmesi gerekir. aynı zamanda 30 dakika* ve katlarında beynin hafif uyku sürecine girdiği için daha kolay uyanılabilecegine dair bir yazı okumuştum denemeye fırsatım olmadı ama bir şans verilebilir.

    asıl maddeye geldik vesselam)
    saydıklarımın hepsi fiziksel yardımcı etkenler. eğer aşıksanız, hayattan kazık yediyseniz, borç batağındaysanız, kuruntulu biriyseniz, işkolik bir insansanız vb. yazdığım hiç bir bok işe yaramaz. beden yorgunluğu, kafa yorgunluğunun yanında hiç bir anlam ifade etmez. kafanızda kuyrukları birbirine dolanmış kediler olduğu sürece ister camız sütü çayı içip kaf dağındaki kuş tüyü yatakta yatın yorgun kalkarsınız. bozuk psikoloji ilk beynin en savunmasız olduğu anda yani uykuda patlak verir ki bu uyku verimini fazlasıyla düşürür. kafanızdaki düşünceleri yatmadan önce katlayıp düzenleyip rafa kaldırmayı öğrenin.
    (bkz: başkasına tavsiye veriyor ayağına kendine öğüt verme)