hesabın var mı? giriş yap

  • on yıl falan önce, bir yaz vakti ailecek köydeyiz. o zamanlar babamın en sevdiği çocuğu olan tofaş marka 92 model doğanımızı alıp arkadaşlarla köyün üst taraflarında bir tepeye içmeye gidiyoruz. birkaç kişi daha katılıyor bize sonradan, kalabalığız, içip eğleniyoruz. tam sabahın dört buçuğunda araba yanmaya başlıyor alttan, muhtemelen kuru otlara atılan bir sigara yüzünden. hep birlikte güç bela söndürüyoruz arabayı, motordaki kablolar yanmış, kaporta falan kararmış. sabah altı gibi eve dönüyorum, ne işi varsa o saatte babam avluda karşılıyor beni, dikilmiş bahçenin ortasına, eller arkada bağlı, üstünde atleti, altında çizgili picamasıyla, benim yüzüm falan is içinde, üst baş rezil, kollarımda ufak yanıklar var ama o hiç bakmıyor bile yüzüme, "baba" diyorum, bi yalanlar falan kıvırıcam, fırsat vermeden "sus, içeri git" diyor gözlerini arabadan hiç ayırmadan, içeri giderken anneme sokuluyorum, "ne işi var ya bunun bu saatte ayakta" diye soruyorum, "ne bileyim oğlum, sabahın dört buçuğunda kalktı, içim yanıyor hanım dedi, bir daha da uyumadı, dikildi orda" diyor. ulan diyorum aşka bak, adam telepatik bir bağ kurmuş arabayla, saniyesinde hissediyor, orda yanan ben olsaydım umrunda olmazdı adamın yeminle, devam ederdi horul horul uykusuna ama arabanın lastiği bile inse kalkar sabah dörtte "nefesim kesiliyor hanım" diye.

  • arka sokaklar senaristini görünce şaşırtmıştır. abi 435 bölüm sonra mı aklına geldi bu olay :(

  • işten çıkmış, minibüse binmişim ve burnumdan soluyorum. minibüs kalabalık, ayakta ve ön taraftayım. cebimden bir milyon çıkarıp şoföre bir kişi alır mısın deyip para üstü olan 250 binlirayı bekliyorum. bu arada para uzatanlara kıl kıl bakıp, verilen paraları hiç konuşmadan şoförün önüne atıyorum.

    bu sırada soför 10 milyonun üstü deyip elime paraları tutuşturuyor. tüm kıllığımla “on milyonun üstü” diye ünleyerek ve kafamı bile çevirmeden parayı arkaya uzatıyorum. parayı kimse elimden almıyor. biraz daha yüksek bir tonla “on milyonun üstü” diye bağırıyorum, yanıt yok. “hey allam ya” deyip şoföre parayı geri uzatıyorum ve “al abicim, istemiyorlar demek ki para üstünü” diyorum. soför parayı şaşkınca alıyor ve aynadan yolculara göz gezdirip bir kez de o soruyor "on milyonu kim vermişti” diye.

    bu sırada gözümün önüne dört beş görüntü aniden flashback ler halinde çakıyor. işten çıkış, bakkalda 10 milyonu bozmayan amca, bu yüzden dergi alamayış, başka paranın olmadığını hatırlama...
    evet, o 10 milyonu ben vermiştim.. ben...ben...en.nn...

    o kıl sert halimden nasıl yavşak moduna geçtiğimi de anlatmıyor, sözlükçülerin hayal gücüne bırakıyorum. oy oy oy oyy...

  • galatasaray, benfica'yı yendiği için kasasına 1.680.000 $ girecek.

    bu para 560.000.000 fb yandex aramasına denk geliyor.

  • karbondioksitin suda çözülme formu karbonik asittir. kola gibi gazlı içeceklerdeki asit budur kısaca. bir suya ph ölçüm cihazı koyup pipetle içine üflerseniz(co2 urettiginiz icin) ph düşecek, su asidik hale gelecektir. evde deneyebilirsiniz.

    karbondioksitin suda çözünürlüğü oksijene kıyasla 35 kat daha fazladır.
    25 derece sıcaklıkta 1 bar altında 1.45 g/l yani. oksijen için bu değer 40mg yani 0.04 g/l'dir. yani okyanuslarda üretilen oksijenin büyük kısmı atmosfere karışır, karada üretilen karbondioksit ise okyanuslara karışma eğilimi gösterir.

    ve fakat karbondioksit atmosferde ve suda çok fazla miktarda bulunmaz, nitekim bitkisel organizmalar fotosentez yaparak bu karbonu tutarlar.

    dünyadaki oksijen üretiminin(fotosentez) %80'ini okyanuslardaki mikroorganizmalar (fitoplankton) gerçekleştirir.

    fitoplanktonların ürettiği organik materyalin %45'i diatom grubu fitoplanktonlardan gelir. bu organizmalar silisyum kaplı bir hücre çeperine sahiptirler. çok güzellerdir aslında.

    işte hikaye tam olarak burada başlar. biz insanların ürettiği karbondioksit miktarı okyanuslarda çözülmeye devam ettikçe, okyanusların ph'ı düşer, su asidik hale gelir. bu süreç belli bir noktadan sonra diatomların silis kabuklarını eritir ve kitlesel olarak ölmeye başlarlar.

    diatomlar ölürse dünya'da oksijen üretimi %35 civarında düşer. böyle bir düşüşün sonu insanlığın sonu da olabilir. kaldı ki bu yazmış olduğum olaylar silsilesi küresel ısınmanın onlarca etkisinden sadece bir tanesi.

    malesef bazı bilimle alakası olmayan çapsız insanlar (such as donald trump) kendi kendilerine fetva verip küresel ısınma diye bir şey olmadığını, varsa da insan kaynaklı olmadığını ileri sürüyorlar. denial diyorlar psikolojik travmalarda buna, reddetmeyi seçiyor başına gelen felaketi.

    tamam küresel ısınma insan kaynaklı olmasın hadi senin güzel hatrına. ee karbon emisyonu insan kaynaklı, zira yaktığın her yakıt karbondioksit üretiyor.

  • galatasaray yerine şampiyonlar ligi'nde mücadele edecek fenerbahçe'yi tercih ettim. (2010) -miroslaw stoch