hesabın var mı? giriş yap

  • bir aydınlanma halidir ve bu hal başta kısa süreli bir yıkım getirse de sonradan yerini ‘’olsun lan, ben böyle iyiyim’’ demeye bırakıyor. en azından benim hayatımda böyle tezahür etti.

    bir arkadaşımla konuşuyoruz, diyor ki ‘’hatırlıyor musun hani erdal vardı, o da seninle aynı dönem mezun oldu. işte o sonra mimarlığın üstüne antropoloji okudu şu anda meksikada’da zapatistalarla ilgili araştırma yapıyor’’ mideme bir yumruk iniyor ama hala nefes alıyorum.

    başka gün okuldan birine rastlıyorum, ne var ne yok rutininden sonra, nerde çalışıyorsun soruları başlıyor. ben nihayet mesai saatleri insani, maaşı iyi bir işe girmişim, yıllarımı nasıl beş paraya ziyan ettiğimi anlatıyorum, o ‘’evet haklısın, ben de sonunda kendime geldim ve gelecek ay kanada’da sinema okumak için yola çıkıyorum’’diyor. ben buldumcuk olmuşken o bıkmış bile. yolunu çizmiş, hedefe nişan almış. ben hala aybaşına kaç gün kaldığını hesaplıyorum. o an sırtıma bir bıçak saplandı. zar zor çektim, yaşamaya devam ettim.

    en son da bir arkadaşın amerika’da bir üniversitede ders vermeye başladığını öğrendim. benden iki yaş küçük bu adam şu an orda ben de burada onun yazdığı makaleyi okuyorum. bir an kendimden geçmişim.

    ilk şoku atlattıktan sonra, durdum düşündüm. ne ki bu şimdi? tamam, onlar özel ama ben de harika punch yaparım mesela. içen cennete gider gelir. birkaç kişiyi gülmekten işetmişliğim vardır, hep anlatırlar. ne işe elimi atsam öyle veya böyle tamamlamışımdır. belki çok sıradan şeyler bunlar, belki benim gibi milyonlar var ama huzurluyum olduğum yerde.(sanırım hala prozacların etkisindeyim) canım istese ben de giderim*ama ben burada olmayı seçtim. sıradan insanlar ordusunun yıkılmaz bir neferiyim artık. mutfakta punch yapıyorum.

  • asimov'un son derece güçlü bir kurgu, mantıksal çıkarımlar ve bunları sarıp bir arada tutan bir aşk hikayesini anlatan romanı. asimov ilk defa bu kitabında toplum mühendisliği konusuna değinmiştir. kitaba başlamasını sağlayan fikir ise aklına şöyle gelmiştir ki okumayanlar için ufak bir spoiler olabilir:

    --- spoiler ---

    bir magazin dergisinde, atom bombasının patlamasından sonra oluşan mantar şeklindeki bulut resmini görmüştür ve sonraları, eğer bu şekli birisi zamanda, atom bombasının atılmadan ve icat edilmeden önce, geriye gidip yine bir dergide yayımlasaydı acaba ne olurdu diyerek başlamıştır.

    --- spoiler ---

    evet kitap zaman yolculuğu hakkında hiçbir açık bırakmadan ilerliyor. bu başlı başına kitabın beğenilmesinde büyük rol oynuyor, ancak bilimsel gerçeklikleri o kadar basit bir dille anlatıyor ki okuyucuyu asla sıkmıyor, bu da benim gözümdeki en büyük değeridir. bilimi ne kadar kolaylaştırılmış bir şekilde anlatırsanız o kadar başarılı olur ya. bir de bunları bir aşk hikayesiyle harmanlamış ki okurken bağlanmaktan kendimi alıkoyamadım. uykusuz gecelerime tat olmuş bir öykü.

    bir gece yine biraz okuyup ardından yatmaya koyulmuştum. kafamda sürekli hikayeyle ilgili şeyler dönüyor. konunun karmaşıklığından değil ama ikide bir nasıl biteceğine dair teoriler üretiyorum. kendi kendime muhtemelen şöyle bitecektir, yok yok öyle olmaz böyle de olabilir. hah o da değil sanırım böyle bitecek aman inşallah şöyle olur derken en sonunda ulan nasıl bitecek bu kitap diyip yattığım yerden tekrar elime alıp bitirmiştim. o gece ağzım kulaklarımda, sırıtarak uyumuştum. bir kitabın son sayfasını çevirmek bir dostu kaybetmek gibi derler ama ben bu kitabı bitirince ebedi bir dost daha kazanmış gibi oldum. sevdiğim diğer kitaplarda olduğu gibi. belki fazla övdüm ama ne yapayım çok sevdim be sözlük.

  • nostalji güzellemesi sevmiyorum ancak şu kısmı vurgulamak istiyorum; o zamanlarda hatta 90'larda da orta halli anadolu lisesinde okuyan bir öğrencinin geleceğe dair umudu vardı. eğer çalışır ise başarılı olabileceğini istediği mesleği yapabileceğini biliyordu. temel motivasyon da buradan kaynaklanıyordu aslında.

    şimdi orta okulundan üniversiteye kadar bakın kimsenin bir umudu yok. en iyi liseyi en iyi üniversiteleri okusan ne olacak ki? sen 5000 tl maaş için kıvranırken, o parayı 15 saniyede burnuna pudra şekeri olarak çekenler var.

    bu ülkenin şuanda en yoksul ve yoksun kesimi eğitimli kesim sanıyorum. eğitime yapılan yatırımın(elbette başkaca çok artıları olmakla birlikte) ekonomik anlamda neredeyse hiç karşılığı yok. yani mesele o yıllarda iyi eğitim vardı bu yıllardaki eğitim kötü değil sadece. bu çocukların güzel bir geleceğe inanmalarını sağlayamadıktan sonra vereceğiniz eğitimin içeriğinin pek bir önemi yok maalesef.

  • başlıkta şalgam severleri görünce amme hizmeti yapayım dedim*

    (bkz: şalgam tarifi)

    malzemeler:
    kapaklı bidon
    10 litre çeşme suyu
    2 kg mor havuç
    1 - 2 adet şalgam turpu (çelem de denir ve olmasa da olur ancak bununla orijinal adana şalgamı yapmış olursunuz)
    1 çay bardağı salamura tuzu
    maya için bir bardak bulgur veya aynı miktarda somun ekmek içi

    yapımı
    havuçları yıka, boyuna doğra, bidona at.
    şalgam turplarını da küp küp doğra bidona at.
    bulguru sıcak suda birkaç saat beklet, tülbente sar, bidona at.
    bir kapta tuzu suda eritip bidona at.
    bidonu ağzına kadar suyla doldur.
    bidonun ağzını sıkıca kapat.
    balkonun az güneş gören bir yerine koy, ağzını hiç açma.
    15 gün bekle.
    mayayı çıkar.
    afiyet olsun.
    (kesinlikle limon tuzu, pancar, sirke, sarımsak falan konulmaz)
    not: bu anlatılanlar adana ikliminde ekim sonu kasım başı gibi bir dönem baz alınarak yazılmıştır. bulunduğunuz şehrin iklimini de gözönünde bulundurun. soğuk buz gibi iç anadolu kırsalında 15 gün yetmeyebilir.

    t: geleneksel hiç bir şeyin yerini endüstriyel ürünlerin alamayacağını bir kez daha gösteren örnek. zaten normalde de şalgam öyle uzun süreç gerektiren zahmetli bir şey değil ve bir o kadar da sağlığa faydalı bir içecek. bunun evde yapılabiliyor olması da ayrıca bir güzel.
    ayrıca son bir uyarı olarak, bazı bünyelerde 2 3 bardak sonrası çok ciddi ve ani gelişen ishal benzeri bağırsak temizleme görevi vardır ki en sevdiğim yönü budur*

    bu arada en önemli konuyu unuttum. acılı sevenler için acı turşu suyu ekleyerek içebilirsiniz ama ben tercihimi daima acısız ve varsa sadece çelem küplerinin olduğu şalgamdan yana kullanıyorum. acısız içerseniz gerçek şalgam tadı alırsınız. acıyla içince şalgamın tadı bence kaçıyor.
    debe editi: (bkz: sma tip1 hastası yağız bebek yaşasın kampanyası)
    (bkz: miraç emir'e hayat ol)
    (bkz: sma tip1 hastası lina'ya yardım kampanyası)

  • okumadım.
    furkan murkan tanımam.
    kişiden bağımsız tek diyeceğim şu ki;
    bir insan gerçekten fetö düşmanı ise fetö düşmanıdır. bunu kanıtlamak için destan yazmasına gerek yoktur.
    bir insanın geçmişinde fetö sempatizanlığı varsa bunun aksini kanıtlamak için destan yazar.
    adios.

  • dün ilkokuldan mezun oldu yazmış damat berat. hangi okul acaba? bizim buradaki ilkokullar geçen hafta kapandıydı.

    mesaj kutusu patlama editi: günübirlik bulgaristan'a gittim geldim mesaj yağmış, hepsini okuyamadım henüz.

    özel okullar nisan ayında 1hafta tatil verdikleri için 1hafta geç kapanıyormuş.
    mevzubahis okul da piyasadaki özel okullardan farklı olarak kapısında polis bekleyen ve gbt yapmadan içeriye almayan, yıllık ücreti geçen sene 90 bin tl olduğu söylenen kısacası buymuş: https://www.nunokullari.com/…s/nun-ilkokulu-kampusu

  • trakyada bulunan bir düğün salonunda, gelin ve damadın dev bir portakalın içinde yukardan aşağı inmeleri, adı geçen portakalın açılmamaya karar vermesi, gelin ve damadın bu portakalın içinde tam 1 saat mahsur kalmaları.

  • öyle bir para yok... işin iç yüzü hiç öyle değil...
    kurye şirketlerinin adam bulmak için çektirdikleri youtube videolarına kanıp gelmeyin şuraya...

    bir kurye günde 13-14 saat çalışır, her şey yolunda gider de hedeflediği paketi atabilirse ancak o paraya ulaşabilir, ki 10-12 belki de 15 bin çok zor... (iş dönüşü, işinden evine dönerken katlanamadığın yarım saat/bir saatlik trafikle 13-14 saat boğuşmaktan söz ediyoruz burada, her bünye kaldıramaz, fiziksel/ruhsal)

    bu arada bu parayı kendi motoru ile çalışıyorsa alabilir. öyle anlaşırsın şirketle. yani ya cebinden para verip bir motor alacaksın peşinen gireceksin ya da birçok kurye gibi bu işi henüz yaparken aldığın motorun kredisini ödeyeceksin bir yandan da. bir motor fiyatlarına göz atın isterseniz...

    her şey muhteşem gitti 15000 hakediş faturası kesti diyelim
    sadece aklıma gelenleri yazayım
    2600 tl yakıt (13-14 saat çalışan motor, hedeflenen pakete ulaşabilmek için 100 tl yer günlük)
    1050 tl bağkur
    2300 tl kdv (yakıt ve motor bakım faturası vs. ancak gösterirse düşer bu rakam. 2600 tl yakıtın bile düşecek kdv'si 400 tl... epey gider girilmesi lazım...)
    300 muhasebe
    520 tl yemek (o da 20 tl'ye bulursa yiyecek bir şey)
    240 tl yağ değişimi (13-14 saat sürekli çalışan bir motor 2 haftada bir yağ değiştirir)
    bu adam
    + motor kredisi (ki motor borcu bitene kadar yaptığı km yüzünden epey değer kaybeder. siz mesela gidip taksi çıkması araç alır mısınız? bu da bir sermaye kaybıdır)
    daha saymadığım bir sürü motor arıza gideri vs. var
    +kaskı var, eldiveni var, yağmurluğu, rüzgar elciği, lastiği vs. vs.
    +yazı var, kışı var...

    bu giderleri düştükten sonra elde kalan para, haftalık 85 saat çalışarak kazanılan
    neredeyse 8 saat çalışan, asgari ücret alan birinin 2 katı çalışma süresi. zaten asgari ücretli, maaşlı insan da bu kadar fazla mesai yapsa aynı parayı alır... sen bu çalıştığının 2 katı çalış bu ay, sana bu kadar para deseler kaçınız çalışır... ki yukarıda aklıma gelenleri sıraladığım meselelerle de uğraşmamış olursunuz.

    özetle bu iş esnaflıktır. öyle işçilikle, maaşla, elinize geçen maaşla karşılaştırmayın. bakanlık pazar gününden perşembe gününe kadar kar nedeniyle motorların çalışmasını yasakladı. bu insanlar 4 gün para kazanamadılar mesela... nasıl bir esnafa şu kadar fatura kesmişsin bu kadar kazanıyorsun sen diyemezsen, kuryeye de diyemezsin... maçası sıkan maaşlı işini bırakır esnaf olur...
    bu kadar basit...