hesabın var mı? giriş yap

  • aile ve sosyal politikalar bakanı fatma şahin'in tamamı “nerede mağdur varsa, nerede mazlum varsa onun yanındayız. öyle kolay bir inançtan geliyoruz ki başını eğmiş bir yetimin başını okşadığın zaman öbür tarafa eft yapmış oluyorsun. çok kolay aslında” şeklinde olan açıklaması. habertürk'ün haberi

    sayın bakanımızın inançla parayı böyle güzel şekilde sentezleyebilmesine hayran kaldım. ben de şimdi gidip koca türkiyedeki 24 sokak çocuğundan birini bulup başını okşayıp eft yollayacağım. gelsin sevaplar, bonuslar.

  • hiç gerek yok. çare (bkz: ekonomik boykot)

    çok değil 3 ay dişini sıksın bu ülkenin okumuş yazmış beyaz yaka kesimi, avm'ye gitmesin, pazar kahvaltıya gitmesin, kıyafet almasın, bu yaz tatile gideceğine evde kalıp fırsat bulup okuyamadığı kitapları, izleyemediği filmleri dizileri izlesin, bu eylemlerle arttıracağı parayı da döviz yapıp evde saklasın.

    bak çok değil 3 ay diyorum. bunlara oy veren çomar esnaf da, devlet dört dörtlük çalışıyor diyen gavat da, beştepe eşrafı da bunun etkisini çok açık görür. yapın bunu aç kalsın pezevenkler, birbirlerine düşsünler. öyle oraya buraya yürüyüp ne canınızdan olmaya değer, ne de bunlara yeni mağduriyetler yaratmaya.

    ekonomik gücünüzün farkına varın. keyfinizden feragat etmeyi öğrenin.

    edit: uzun boylu biri ile ilgili nahoş denebilecek bazı doğru hitap şekilleri yumuşatıldı.

    edit2: smokinle kopruden atlayan adam hatırlattı: bu eylemin etkili olacak olmasının en büyük sebebi ülkece katmadeğer üretmeyip sikimsonik tüketim/hizmet sektöründen para kazanmaya çalışıyor olmamız. o yüzden "tasarruf dövize, döviz yastık altına" hadi koçlarım tasarrufunuz bol, gazanız mübarek olsun!

    debe edit: öncelikle teşekkürler destek mesajları için. sonra da bu yöntem etki etmez işe yaramaz diyenlere şu örnek video gelsin: https://www.youtube.com/watch?v=y97rbdsybkg

    tekrarlayalım: gücünüzün farkında olun. öğrenilmiş çaresizliğe yenilmeyin.

  • evet sonunda gerçeklerle yüzleşmeye başladık. marketlerde indirimli ürünlerin fiyatları bile dün ve bugün değiştirilen etiketlerle inanılmaz bir noktaya gelmiş durumda. birkaç gün aradan sonra bugün alışveriş yapmak için markete uğramış herkes söylene söylene çıktılar alışveriş yapmadan.

    hepimize geçmiş, doğrudan veya dolaylı yoldan sebep olanlara lanet olsun.

    sebep olanlar açlıktan sürüm sürüm sürünsün, acılar içinde ölsün, hakkım, geleceğim, ümitlerim haram zıkkım olsun.

    edit: biri de gelmiş bana reisi ümmetin kalbinden sökme çabalarımız, reise yaptığımız ekonomik darbe girişimlerinin boşa çıkacağını yazmış.

    ben evime salatalık alamıyorum, en son ne zaman dolma yediğimi hatırlamıyorum. yaşarsam 30 sene sonra bina aidatı ederi kadar emekli maaşı alacağımı düşünüp kara kara düşünüyorum. ev alamıyorum, araba alamıyorum, telefonuma bişey olsa borçlanmadan alamıyorum, tatile gidemiyorum, doğalgazı istediğim gibi açamıyorum. ne istiyorsunuz siz bu ülkeden?

    edit2: salatalık konusunda gereksiz ajitasyon yapmışım. zaten yazın çıktığı için kışın nasıl yenirmiş ki? evet tam da bu yüzden kasımpaşa pazarında 25lira, marketlerde 30-35lira bandında bulunması çok normal. neyi abartıyoruz ki?

    akıllanmayacaklar.

  • coğrafya kaderdir derler ya, hatay tarihi boyunca bunu yaşamış maalesef. özellikle roma imparatorluğu döneminde dünyanın en büyük 3 şehrinden biri olan antakya'nın, günümüzde bırakın dünyanın, neden türkiye'nin en büyük 3 şehrinden biri değil sorusunun cevabının, deprem olduğunu düşünüyorum.

    (bkz: 115 antakya depremi) döneminde dünyanın sayılı kentlerinden biri olan antakya adeta yok olmuş ve 260 bin kişi hayatını kaybetmiştir. daha sonra şehir yeniden toparlanmış ve eski büyüklüğüne ulaşmıştır. ancak bu sefer yeni bir deprem daha (bkz: 526 antakya depremi) şehri yine yok etmiştir ve 250 bin insanı öldürmüştür. ondan sonra şehir bir daha eski görkemine kavuşamamıştır.

    tahminlere göre, dünyanın toplam nüfusu, milattan sonra 1-500 yılları arasında ortalama 180-250 milyon olarak hesaplanmaktadır. bu bilgiye göre 250-260 bin kişinin ölmesi mevcut dünya nüfusunun binde birinin yok olması demektir. günümüzle kıyaslarsak, 8 milyon insanın bir depremde ölmesine eş değer büyüklükteki afet antakya'da iki defa yaşanmış.

    düşünün ki tepenizde bir mekanizma var ve siz ne zaman ayağa kalksanız sizi bir vuruşta tekrar yere seriyor. buna dayanmak çok çok zor. hatay da tarihi boyunca bunu yaşamış, sürekli depremlerle yıkılmıştır. bana göre de bugün çok daha gelişmemiş olmasının birinci sebebi budur.

    6 şubat'tan önceki son darbe 1822 halep ve 1872 amik depremleri ile gelmişti. o depremlerde de binlerce kişi ölmüştü.

    6 şubat ise sadece hatay'da bile modern zamanların belki de en büyük yıkımını yapmıştır. çalışmalar bitince, özellikle şehir merkezinin yüzde 80-90 oranında yok olduğunu göreceğiz. yaşanan yıkımın boyutu o kadar büyük ki... gerçekten görmeden anlamak zor. bir çok savaş muhabiri - gazeteci, hatay'daki durumun yıllarca gördükleri, savaştan harap olmuş şehirlerden daha kötü olduğunu söyledi.

    güncel duruma gelirsek:

    yıkılması gereken binaların hala çok olduğu ve yıkım işleminin en az 6 ay daha süreceği görünen, makus talihli şehrimizde yıkımlardan dolayı beyaz bir toz tabakası hakim.

    konut konusunda büyük bir kaos var. yıkım çok çok büyük ve hemen hemen her sokakta ve caddede yıkılan binaları her an görmek mümkün.

    bir çok bina mahkemelik, hak sahipliğinde bir standart yok, açıklamalar yetersiz ve çelişkili. bazen orta hasarlı binaların yıkılacağı söyleniyor. bazen güçlendirme yapılacağı, bazen ise yerinde dönüşüm yapılacağı anlatılıyor. bu yüzden bu konuda bir kaos var demek yanlış olmaz.

    halk ise (maalesef) kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor. imkanı olan herkes prefabrik veya çelik ev yapmaya başladı. devletin konut vermesi kısa zamanda beklenmediğinden ve ihtiyaç çok fazla olduğundan daha ucuz ve güvenli görünen bu seçeneğe yöneldik.

    maalesef her alanda olduğu gibi bu konuda fırsatçılık var. prefabrik - çelik ev firmaları sözde kampanya yapmalarına rağmen fiyatları çok arttırdı. usta konusunda da büyük sorun var. işi yaptırmak adam bulmak zor, bulunan ustalarda taahhütlerine zamanında uymuyor. bir ayda yapılacak evler üç-dört ayda bitiriliyor.

    su sorun olmaya devam ediyor. özellikle yaz sıcağının yüksek nemle birleştiği bugünlerde daha da dayanılmaz bir hal aldı. deprem bölgesine ve şehre olan ilgi ve yardımlar azaldı.

    depremin üzerinden altı aydan fazla geçti. şunu kesin olarak anladım ki; antakya bir daha eski günlerine dönmeyecek. bir kaç sene sonra, yıkım ve yeniden imar bittiğinde, başka bir antakya göreceğiz. umut bağladığım konu ise, yerli hataylıların önemli bir kısmının geri dönme motivasyonuna sahip olması. başka bir şehir ama aynı olmasa da benzer bir ruhla devam edeceğiz gibi görünüyor. ta ki doğanın bizi bir daha depremle sınayacağı güne kadar... o zaman geldiğinde, ki önünde sonunda mutlaka gelecek, artık tam hazırlıklı olmamız gerekiyor.

  • --- spoiler ---

    yarı atletli, yarı bütün müstehcen organları ortada...

    --- spoiler ---

    bu nasıl tanımlama olm hanginiz dal daşşak geziyor lan amfide?

    yarım atlet nasıl oluyor, böyle göbeği açık bırakan cins mi?