ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
uğruna 500 km gidilen kızın amsalak demesi
-
internetten tanıştığın bir kızın uğruna 500km gidiyorsan ağır amsalaksın.
edit: 500 de geliş, toplam 1000 km yapmış. duble amsalak.
yemeksepeti.com
-
önünde internet olup yemeksepeti çalışmıyor diye aç kalan insan, aynı zamanda yürüyen merdiven bozulunca mahsur kalan kişidir.
ayrıca üyesi olan yemek tedarikçilerine iyi baskı yapan sitedir. tırsıyorlar bunlardan baya.
babanın zulasından esrar çalmak
-
nereden baksan hırsızlıktır. bu eylemin gerçekleşmesi için esrar içen bir baba ve en az bir çocuk olmak zorundadır. üzeri ejderha oymalarıyla bezeli küçük bir tabakada saklardı babam esrar plakasını. tütün için kullandığı sigaraları ve üzeri yaldızlı arapça harflerle bezeli, şeker ambalajına benzeyen diğer şeyi. ejderhalı tabakayı da başucunda. küçük bir kız için eğlenceliydi babayı esrar pişirirken izlemek. önce gazete kağıtlarına, en son bir jelatine sarar, pişirirdi ocakta. sonra da bir su şişesinin altına koyar, üzerine çıkar, zıplardı. en sevdiğim bölümdü. komik gelirdi. aklım erdiğinde ben mi uzaklaştım yoksa uzaklaştırıldım mı bilmiyorum ama daha az şahit olduğum bir durumdu.
bilinen gerçek: babam esrarkeş. yani babam esrar diye birşey içiyor. içki gibi... yok, sarhoş olmuyor. hayır, sallanıp yıkılmıyor yere filan. sigara gibi. belki de çok anlatmaya başladığım için uzaklaştırılmış olabilirim. "çaylak her zaman tehlikelidir" derdi babam.
tam olarak ilkokula başladığım sene gözümün önünden bu görüntüler, burnumun dibinden esrarlı sigaranın dumanı ve genzimdeki yakıcı tadı kaybedilmişti. sanırım yeniden ortaya çıktığında orta ikinci sınıfa başlamıştım. neden hiç esrar içmeyi merak etmedim, neden hiç denemedim, hiç özenmedim, bilmiyorum. belki abartısız, sıradanmış gibi, olduğunca normal bir şekilde önüme sunulduğu içindir, bilmiyorum. belki de tesadüftür. kullanmadım, meraklanmadım. ama... sadece bir kez.. evet, bir tek kez.. babamın kutsal emanetinden bir cigaralık esrar çaldım. sezin abla için. evet. bıçakla çizerek, kırdım ve çaldım. hırsızlık anından yarım saat sonra babam anladı durumu. evde annem, ananem, iki kedi, bir kanarya yaşıyor. kimseye sormamış bile. doğrudan beni çağırdı. kanım dondu. parçamı bile bulamazlar. beni doğrayıp arka bahçeye gömeceğinden emindim.
"rana... burdan birşey aldın mı?"
ömrümün yüzbin yılını verdim bu soruyu cevaplamak için.
"almadım baba!"
ayağa kalktı. kenarına iliştiğim yatakta eriyip muşambaların üzerine akacağımı sandım. onüç yaşındaydım.
"doğru, almadın. çünkü çaldın!"
ağlamaya başladım. korkudan altıma işedim. titriyordum. şimdi bile ellerim titredi yazarken..
"kime verdiysen, git onu getir buraya.." dedi. arkasını dönüp arka odaya gitti. evden ölü çıkmış gibi bir sessizlik döküldü sofaya. niye yazıyorum bunları. bilmiyorum. ders, anı, hatırat merakı, kendimi deşifre etmek için belki. bilmiyorum. üstümü değiştirdim, ağlamamı kimse kesemiyordu. hıçkırmaktan göğsümün acıdığını hala hatırlıyorum. gidip, sezin abla'yı çağırdım. geldi. esmer bir kızdı. yirmili yaşlarını sürüyordu. bembeyazdı babamla karşılaştığında yüzü. babam ikimizi de karşısına aldı. sezin abla'ya içici mi olduğunu, ne zamandır içtiğini, nedenlerini sordu. sonra beni odadan dışarı çıkardı. onlar gene konuştular. uzun konuştular. sezin abla mutfaktan çıkıp evine gitti. hiçbirimizin yüzüne bakmadı. babam benle konuşmadı. ben günü huzursuz tamamladım. geceyi uykusuz geçirdim. bir bedeli olmalı bunun.
ertesi gün yemekten sonra babam beni alıp sokağa çıkardı. herhalde dönemeyeceğim kadar uzağa bırakacak, diye düşündüm. arabayla kuruçeşme'ye gittik. sahile park edip, topal ömer'e çay söyledi. sonra uzun uzun anlattı. uzun uzun. dinledim. yeminler ettim. sarıldım. özür diledim. kızmadan konuştu benimle. dedi ki: "korktum... hem de çok korktum. evladımsın. dahası avcuma bırakılmış bir hayatsın sen. nereye koyarsam orda duracaksın ya da yıkılacaksın.. korkuyorum bu sorumluluktan ve seni yanlış yere mi koydum diye soruyorum kendime "
bugün, benim babamın, doğum günü olacaktı. eğer yaşasaydı. böyle işte..
abd'de robotun kendi varlığının farkına varması
-
artık tek derdi, hidrolik yağın litresinin kaç dolar olduğudur.
bir defa gelinen hayatta sabah 8 akşam 5 çalışmak
-
her sey su kisa animasyonda cok da guzel ozetlenmis aslinda.
hangimizin hayati farkli ki?!
bilgisayar açmak ve kitap okumak yasaktır
-
geçen gün arkadaşlarla takıldığımız mekan. elimde tablet bilgisayar vardı. tabletten e-kitap okuyordum hemen görevli geldi, hem bilgisayar açmış hem de kitap okuyorsunuz bu suç, gibi birşey söyledi. bardağı alıp, hesabı dahi ödemeden oradan ayrıldım. kimse de birşey demeye cesaret edemedi. işin iyi tarafı doğrudan eve geçtiğim için bardak da eve geldi benimle. daha sonra bardağı yıkayıp mutfağa yerleştirdim. artık yeni bir bardağım var.
yaran olaylar
-
arkadaşımın arkadaşı ekolü:
evde birkaç keyif verici maddeyi (hadi buna da sigara diyelim) harmanlayan bir grup arkadaşımız -biri kimyacı- keyifle televizyon karşısında oturmaktadır. bu arada söz konusu karışım gibi karışımlar deneme halindeler o aralar. çoğunu da kameraya çekip sonradan izliyorlar ki, hem o kafayla unuturlarsa falan en güzel kafanın hangi karışımda olduğuna dair bir done olsun ellerinde, hem de sonradan izlemek epey eğlenceli oluyor. nitekim o ara çektikleri -bir başka- videoyu ben de izledim, hakikaten şahaneydi. neyse, haberlerde bir organ mafyası konusu oluyor. bunlar hep birlikte kitlenmiş haberi izlerken çocuklardan biri -tek bacağını altına doğru kıvırarak üstüne oturmuş- "ananı s...... bacağım yok laaan! organ mafyası bacağımı çalmış" diye feveran ediyor ve evin içinde 45 dakikalık bir kayıp bacağı bulma operasyonu başlıyor. anlatılanlardan aklımda kalan en bomba iki replik:
- (kanepeyi kaldırıp altına bakmakta olan bir cengaver, ayakta durmakta olan bacaksıza bakarak) abi eve gelirken yanında mıydı, hatırlıyor musun?
- (bacağı çalınan talihsiz arkadaştan geliyor) tamam beyler buldum!
25 ekim 2015 saatlerin 1 saat geri alınamaması
shameless'ın türkiye'ye uyarlanması
-
orjinal shameless'tan yalnızca babanın alkolik ve sorumsuz olmasını ve bir ablanın kendi hayatından fedakarlık yaparak kardeşlerini büyütmesini almış olması muhtemel uyarlama. ya bunun için telif almanıza gerek yok çaktırmadan da yapabilirdiniz. kim izleyecek sizi amerika'dan da haberi olacak.
yalnız ben bu uyarlamanın tutacağı kanısındayım.
soma a.ş. işletmecisine 250 milyon tl ikramiye
-
şaka gibi ama değil
13 mayıs 2014 soma maden ocağı patlaması faciasından sonra işletmelerde iyileştirme yapılması için mecliste çalışmalar yapılmıştı.
yapılması gereken iyileştirmeler işverene fazladan külfet olduğu için bu parayı devlet bizim vergilerimizle ödeyecek. işverenin cebinden para çıkmayacak.
yani şu demek oluyor. devlet para ödemezse işveren o iyileştirmeyi yapmaz. kazalar, ölümler devam eder
chp'nin emekli ikramiyesi için kaynak nerede diye soranlara gelsin. işte devletin kaynaklarını böyle harcamazsanız herşey hallolur.
kaynak
benim vergimden bunlara giden her kuruş haram olsun.
airfryer almalısın terör örgütü
-
bu bir tarikat, bu bir örgüt hatta bir stk'dır.
bu tarikatın mensubu olabilmeniz için ön şart evliliktir, ardından beyaz yakalı bir plaza çalışanı olmak zorundasınız.
mensupları arasında hiyerarşik dizilim vardır;
- sadece robot süpürge sahipleri elit üye
- robot süpürge + herhangi bir dyson ürünü gold üye
- robot süpürge + dyson + airfryer ultimate üye
şayet tüm bunlara ek olarak saat 07.30'da şirket servisinde uyukluyorken ayağınızda alexander mcqueen varsa, tarikat nışanınız var demektir.
fatih terim
-
ne diyor futbol kural kitabı; her 5 (beş) şampiyonluk formada bir yıldız ile temsil edilir.
gün itibarı ile sayın fatih terim formamızda bir yıldızdır. saygılar hocam.
yeni evli erkeğin 8 gün sonra boşanmak istemesi
-
trollükte üstad-ı azam seviyesi. 8. derece trol.