hesabın var mı? giriş yap

  • sadece kendisi değil introsu* da çok güzel ve çok anlam yüklü olan dizi. dikkatle izlenmediği zaman çok şey kaçırılabiliyor. buna intro da dahil çünkü müzik aynı kalsa da anlattıklarının değiştiği bir intro var. tekrar tekrar izledim, biraz araştırdım ve bu diziye neden böyle aşık olduğumu bir kere daha anladım. gerçekten her şeyiyle kusursuza çok yakın bir dizi. ramin djawadi müzikleri enfes zaten

    yine de true detective, the crown gibi pek çok şahane introyu hazırlayan patrick clair bu dizininkileri de hazırlayan ekibin başında bulunan isim. tasarım süreci şöyle ilerliyormuş; tüm senaryo yazılıp ilk bölüm çekildikten sonra dizinin yaratıcıları jonathan nolan ve lisa joy ile bir araya gelip dizinin ana temasının ne olduğunu ve ana karakterlerin yolcuklarının neler olduğu hakkında konuşuyorlarmış. buna göre introyu tasarlıyormuş.

    mesela ilk sezonda ana tema, ev sahiplerinin* sevgiyi, özgürlüğü ya da arkadaşlık özlemini hissetmeyi öğrenme şekliyken ikinci sezonda maeve ve kızı arasındaki ilişkiyi vurgulamak için bir çocuğu tutan kadın eklenmiş.

    ardından üçüncü sezon için ve nolan ile yaptığı bu konuşmaları şöyle özetlemiş; “bu, insanların greve çıkıp özgürlüklerini bulmaya çalışmaları hakkındaydı. kendi seslerini bulmaya ve kendilerini anlamaya çalışmaya ve ayrıca arkadaşlık ile rekabet arasındaki bu itme ve çekme ile başa çıkmaya çalışıyorlar.”

    — bu da üçüncü sezonun ana başlıkları için birkaç önemli yeni görüntüye yol açmış. birincisi, ikinci bir şekle doğru uzanan insansı figür.

    görsel

    bu görselde arkadaş olduğunu düşündükleri kişiye ulaşan bir figür var ancak bu sadece bir yansıma. tasarlayan bu sahneyi şöyle açıklıyor;
    --- spoiler ---
    [onlar] bir arkadaş bulmak için uzandıklarını düşünüyorlar. ve oraya vardıklarında, yüzeyi delip geçiyorlar böylece illüzyon yok oluyor. sadece yalnız olmadıklarını, bu yeni boyuta yükselirken kendilerinden bir parçayı geride bıraktıklarını da fark ediyorlar.
    --- spoiler ---

    figür yüzeye çıktıktan sonra, yüzü açılırken bir ev sahibinin suya geri battığını görüyoruz.

    — clair ayrıca, "icarus mitinin bir yorumu" olarak adlandırdığı şeyle özgürlüğe ulaşma temasını da bu tema üzerine inşa etti.

    ikarus, yunan mitolojisinden bir figürdür. efsaneye göre, icarus'un babası daedalus ona balmumu ve tüy kullanarak bir dizi kanat yaptı ve hapishaneden kaçmasına izin verdi. daedalus, icarus'u çok yükseğe uçmaması konusunda uyardı çünkü güneşten gelen ısı balmumunu eritirdi. ancak ikarus, babasının uyarılarına kulak asmadı ve kanatları kavrulana kadar daha da yükseğe uçtu. denize düştü ve boğuldu.

    işte 3. sezonun introsunda da clair, bu tuhaf, jetle motoru rüzgar tünelinde uçan bir kartal tasarladı.

    clair, "sonuçta güneşe çok yakın uçuyor, tabiri caizse," dedi. "yükseldikçe parçalanıyor."

    kartal görseli

    — ve bir karahindiba ile rehoboam'ın yapısı arasındaki bağ, determinizm ve kader temasıyla bir bağlantıydı.

    karahindiba parçalanıyor

    üçüncü sezon boyunca, dolores ve yeni insan yoldaşı caleb, dünya'daki yaşamın her yönünü kontrol etmek için rehoboam adlı bir yapay zeka sistemi kullanan bir şirkete karşı savaş halindedir. clair, kader teması ve dünyanın özgür irade yerine determinist olduğu sorusu üzerinde oynamak istedi. tasarımcı, "bu harika, çok yabancı şeyi - tamamen insanlık dışı olan küresel ai*- almalı ve sonra bunu karahindibanın çok insani bir sembolü ile örmeliyiz" dedi. "ve kaderimizin rüzgarda uçuşan ve rüzgarda saçılan karahindiba yaprakları kadar rastgele olduğu fikri. karahindibaların bu yaprakları rehoboam'ın yanıp sönen ışıklarında birleşiyor."

    ayrıca üçüncü sezonda, yapay ete bir gönderme olan bir hücre bölünmesinin harika olacağını düşünmüşler ve 'gerçekten neyiz? günün sonunda sadece et miyiz, yoksa biz daha ciddi bir şey mi?" diye kendilerine sormuşlar.

    aşağıda görebileceğiniz gibi, ai*tarafından oluşturulan görüntü, bölünen hücrenin yansımasında görünür:
    rehoboam tarafından hayal edilen görüntü

    — ve bitişi. hatırlayanlar vardır diğer sezonların aksine dikkat çekici bir renk olan kırmızı ile bitiyordu intro. bu da 3. sezonun bol kanlı ve kavgalı geçeceğinin işareti.

    ev sahibi kırmızıya batıyor

    ilk sezonda ev sahibi, ev sahibi yapma sıvısına geri dönüyordu.

    görsel

    ikinci sezon yükselişlerini anlattığı için batmak yerine çıkıyorlardı. görsel

    ikinci sezonda ev sahipleri*sudan yükseliyor.

    ilk iki sezonun introları ile ilgili birkaç bilgi:

    — birinci sezonda, ata binen bir ev sahibine yönelik açılış jeneriği sahnesi, dizinin batı ve bilim kurgu türlerini tek bir hikayede nasıl harmanladığının simgesiydi . ikinci sezonda, atın yerini farklı bir hayvan aldı: boğa*, inşa edilmiş ve ileriye doğru hücum etmektedir. boğada temsil edilen birçok fikir arasında, zincirlerinden serbest bırakılmış vahşi bir hayvanın görüntüsü özellikle dokunaklı geliyor. yani 1. sezon girişinde ata binen ve kontrolü tamamen elinde tutan biri var. ikinci sezonda ise çılgınca öfkelenen bir bufalo var.

    — ikinci sezonun introsunda maeve ve dolores, temsil ediliyor: anne ve bebeği, maeve'i ve kızını aramayı çağrıştırırken, mekanik bir tarak saçları tarar ve bunun dolores'e ait olduğu hemen anlaşılır. zaten belli değilmiş gibi, intro bu iki güçlü kadını sezonun en önemli oyuncuları olarak vurguluyor.

    - müzik kalır: ilk sezonun açılış jeneriği ve ikinci sezonda görülenle aynı kalan birkaç görüntüden biri: mekanik parmakların piyano tuşlarına basması, tuşlar kendi kendilerini bastıklarında uzaklaşıyor. robert ford'un son sözleri şöyleydi: “mozart, beethoven ve chopin asla ölmedi. onlar sadece müzik oldular.” parkın kurucusu, müziği hala parkta dolaşan bu büyük sanatçılara katıldı. bu, dizi bağlamında önemli bir gerçeği görsel olarak ifade etmenin hızlı bir yolu: ford öldü, evet, ancak çalışmaları sonsuz kalıyor… bu, ford'un sadece bir anlamda, hala hayatta olduğu anlamına geliyor.

    özetlemek gerekirse:

    sezon 1: bir at, köleleştirilmiş, evcilleştirilmiş bir hayvan, tıpkı ev sahipleri gibi.
    sezon 2: bir boğa, ev sahiplerinin isyanını temsil eden evcilleştirilmemiş bir hayvan.
    sezon 3: bir kartal, özgürlüğün sembolü, ev sahiplerinin özgürlüğü.

    introları izlemeden olmaz:
    sezon 1

    sezon 2

    sezon 3

    röportaj kaynağı: insider

  • patagonya'da yaşıyorsun ve kaynağı belirsiz bir şekilde aşırı zenginlik sahibi olmuşsun. patagonya yetkilileri seni araştıracak. dava dosyası açacak, delil toplayacak, mahkeme sürecek, erteleme, ihtiyati tedbir, yurtdışı yasağı, mahkeme sonucu, temyiz, karşı dava falan derken birkaç sene geçecek, mahkeme süresi kadar bile içeride yatmayacaksın, o paralar da kimseye yar olmayacak.

    patagonya gibi bir ülkede bunlar olmasın diye ne yaparsın? paranın bir kısmını birilerine verirsin. kalanını dışarı çıkarırsın. çıkan kısmı seni bir ömür yaşatır. dağıttığın kısmı da senin kaçmanı sağlayacak kadar gözleri kapatır. ardından davalar sürer. sen de portekiz'de aldığın oturma izninin keyfini sürersin.

    neyse ki patagonya'da böyle şeyler olur. bizde olmaz. bizde anında adalet yerini bulur.

    edit: patagonya.

  • demek ki sizin çocuğun kendi çocuğuna yaptığı zorbalıklardan bıkmış.

    çocuğunuz başkasının boynunu çiziyor, kaldı ki o aşamaya kadar neler yapmıştır.

    siz de büyük ihtimalle bu konuda yeterli tedbir almamışsınız. belki ke keyiflenmişsinizdir.

    kalkıp burada savcılığa şikayet edilmiş diye eleştiriyorsunuz.

    ne yani diğer çocuklar sizin çocuğunuzun oyuncağı mı?

    en azından medeni bir insanmış hukuk yollarına başvurmuş. kenara çekip çocuğunuzun yaptığı zorbalıkların aynısını çocuğunuza yapmadığına şükredin.

    bence burada insanları kınayacağınıza çocuğunuzu terbiye edin. daha sonra sert kayaya çarparsınız çocuğunuzu da sizi de terbiye eder. gururunuz incinir.

  • sözlüğün kendi arasında anlaşabildiği üç konu vardır evlat; birincisi monica ablamız, ikincisi bal porsuğu, üçüncüsü ise ince siyah külotlu çorap...
    onun için fazla saçmalama, valla doğduğuna pişman ederler seni burada.

    linç başlasın.

    t:mal beyanı

  • hesap ettim, tam iki aydır kendimi rezil etmemişim, eh hadi madem, zamanı gelmiş. gerçi olay vuku bulduğunda ben 17 yoktum ama başlıklarda çok gezinecek zamanım yok, aramaya da inanmıyorum, leş gibi olmuş sözlük ben mi düşüneyim?

    şimdi efendim, ben 14 yaşlarındayken falan haluk levent konserine gitmiştim. o zamanlar haluk levent, mahalledeki teyzelerin kendi aralarında gün yapma sıklığından fazla konser veriyordu antalya'da. biz okuldan arkadaşlarla konsere gittik ama tabii konser alanına babam bıraktı ve sonra da babam aldı. cep telefonsuz yıllardı ve güzeldi, kimse konseri telefon ekranından kayıt yaparak takip etmiyordu. -açmayın nineler alarm- hasılı, babam geldi beni konserden aldı, arabaya bindim ve yere düşen tokamı alamadım çünkü kafa sallamaktan boynum tutulmuştu. hahahhaha ya serçe parmağı havaya kaldırmalı şekil de yapmışımdır kesin, allah affetsin. babam tabii dalga üstüne dalga geçiyor benimle.

    şimdi siz sanıyorsunuz ki ben kendime kafa sallama falan diye öğüt vereceğim. yok anam yok, değil.

    efendime söyliyim, konser esnasında haluk levent su içti, şişeyi de seyirciye doğru fırlattı. bizim arkadaş kaptı şişeyi, sonra da ben ondan aldım. aldıııım ve eve getirip duvara bantla yapıştırdım. hahahahahahahahahhaha ya bildiğiniz böyle evin ortasında duvarda bantlı plastik şişe var. neymiş, anısı varmış!!! ya öğüdü falan bırak da gel iki laflayalım, modern sanat mı yapıyosun, cer modern mi burası, bienal mi, salak mısın sen pis ergen? anneciğim zavallı, iki sene gözleri dolu dolu, "kızım nolur artık atalım, bak duvarları boyatcaz annesinin canı, hı?" diye yalvardı bana. "yo ono olorok sokloyorom onlomoyorsonoz" diyordum ben de cevap olarak. ay yok anlatırken tiksindim, öğüt falan vermeyeceğim 17 yaşıma, ancak zopayla dürterim uzaktan, fazla muhatap olmam allahın malıyla.

  • laptop, batarya gibi yoğun bileşenleri nedeniyle, arkasında kalan cisimleri perdeler, ayırt edilmesini ve x-ray'de goruntulenmesini zorlaştırır. ayrıca laptop gibi büyük cihazlar, bomba gibi patlayıcı mekanizmaları gizlemek için iyi bir kabuk olabileceğinden, cihazınızın gerçek bir laptop mu yoksa bomba vb. gibi düzenekleri gizleyici olarak mı kullanıldığını anlamak için, havacılık kuralları geregince havalimanlari kontrol noktalarında çalıştırılması istenir.
    kaynak

    edit: laptoplarin açılmasının istenmesi bazı güvenlik uzmanlarınca, çalışan pc'lerin içine de bomba düzeneği kurulabileceği ihtimaliyle zaman kaybı olarak nitelendirilse de, amerika'daki 11 eylül saldırılarının ardından sıkılaşan güvenlik önlemlerinin bir parçası olarak uygulanmaya başlanmış, zamanla pekçok havalimanında uygulanmasına son verilmiş. şahsi kanaatim ise, en azından laptop içine kuruldugunda çalışmasını engelleyecek kadar büyük olan düzenekleri önlemek için uygulanmalıdır. tamamını olmasa da en azından bazi ihtimalleri ortadan kaldırır. nasıl ki her yolcu terorist olmasa da aramadan geçiriliyorsa, elektronik cihazlarla yapilmasi muhtemel bir saldırı da onlense kardir gözü ile bakılmalı.

    edit2: imla

  • anladım şimdi, bunlar sanghay işbirliği örgütü zirvesini sırayla dünya lideriyim pozu verip foto çekinmek için yapmışlar.

  • şu yaşadığımız memlekete bak.bayağı bildiğin mafya babası ana muhalefet partisi liderine hakaret edip alenen tehdit ediyor.

    giriş cümlesinde sayın diye başlayıp aşağıda dürzü demesi de ayrı ironi.

  • ülkemiz şartlarında normal olan durumdur.
    çünkü ilk entryde de belirtilmiş bizde akademisyenlik öğretmenliğin bir tık üstü. devlet memurusun, pozisyonun garanti kadroyu aldıktan sonra etliye sütlüye karışmasan da haftalık belli derslere girerek emekliliğine kadar rahatça yaşarsın. stressiz bir iş.

    yurtdışında ise böyle değil. daimi kadron yok, devamlı grant yazarak, oradan buradan para dilenerek hem kendi maaşını, hem yanında çalışanların maaşını hem de araştırma bütçeni ayarlamak zorundasın. ayarlayamadığın zaman ocak dışısın. yani sadece derslere girmek yetmez, aldığın grantlerle üretmek de zorundasın. üretemediğin zaman bir sonraki grant tehlikeye girer, ve yaşın kaç olursa olsun akademiden ayrılmak zorunda kalırsın. yani sadece zorlu ve her günü stresli bir süreç değil, ciddi riskli de bir süreç. istatistiklere bakmadım ama gene negatif bir ayrımcılıkla kadın akademisyenlerin bu grant alma oranı da erkek akademisyenlere göre muhtemelen daha düşüktür.

    yurtdışında bu akademik koşullar ve rekabet o kadar çetin ki, mesela bizim bölümdeki bir doçent kadın (ki kendisi 40'lı yaşların sonlarında, eşinden boşanmış, 2 çocuğuna bakan yalnız ebeveyn bir kadındı) grantlerden önümüzdeki sene için yetecek parası olduğu halde 3 sene idare edecek parası olmadığı için üniversiteden kovulmak üzereydi, son anda aldığı bir grant ile o parayı denkleştirip sözleşmesi yenilendi. yoksa 2 çocuğuyla beraber işsiz, ki o yaştan sonra yeni bir kariyere de başlamak ne kadar mümkün olabilir o da tartışılır, açıkta kalacaktı.

    yurtdışında doktorasını yapan bir kız bu durumu görüyor, durur mu akademide? mezun olur olmaz özelde daha risksiz, daha garanti işler tercih ediyor. sonuna kadar da haklı.

    bu arada yazıda çokça bahsettiğim ve kısa olması açısından ingilizcesini kullandığım grant= çalışmalarınız için çeşitli kurumlardan aldığınız hibe, bağış vs.

  • az düşününce cevabı bulduğum sorudur.

    albert: doğum gününü bilmiyor. fakat bernard'ın bilmediğini biliyor. bunu nasıl bilebilir. şöyleki: albert düşünür. bernard'a hangi rakamlar verilebilir.
    14-15-16-17-18-19
    kendisine mayıs dense 19 doğru gün olabilir, olursa bernard bilir deyip kesin yargıya varamaz
    haziran dense 18 denebilir.
    temmuz dense olabilir.
    ağustos dense olabilir.
    bernard: doğumgününü bilmiyor.fakat albert böyle diyince temmuz veya ağustos olduğunu anlıyor.
    bildiğine göre bildiği günün temmuz ve ağustos'ta ortak olmaması lazım. ve ikisinden birinde olması lazım.
    14-15-16-17 günlerinde olabilir. bu günlere bakalım.
    14 olsa bilemez zaten,
    15 olsa bilebilir.
    16 olsa bilebilir.
    17 olsa bilebilir.
    tekrar albert'e dönersek.
    albert chery bildikten sonra bunları düşündü.
    15-16-17 olabilir dedi. fakat albert bizim bilmediğimiz birşeyi biliyor. hangi ay olduğunu, temmuz mu ağustos mu. bunu bildiğimizde doğru sonuca ulaşmamız lazım.
    ağustos olsa albert bilemezdi. 15 ve 17 var. ağustos 15 veya ağustos 17 diyebilir, kesin bir yargıya varamaz. biliyorum dediğine göre temmuzdur.
    15-16-17 olabilir demiştik.
    16 temmuz cherly'nin doğum tarihidir.

    madalyamı verebilirsiniz.

  • bu devleti yönetenlerin ayıbı. guvenilirliklerini kaybetmeleri muhalefetin suçu degil. tüik in enflasyon oranı işsizlik aciklamalari malum covid döneminde açıklanan sayılar malum. bunun gibi birçok örnek varken kimse neden inanmıyor diyemezsin
    ayrıca devlet değil akp nin açıklamaları olacak.