hesabın var mı? giriş yap

  • insanları aptal yerine koymanın, kandırmanın yeni yolu. epey de popüler.

    eminim sizler de farkediyorsunuzdur bu gözü açık firmaları. her sektörde görmek mümkün ama ben bir kaç örnek vereyim.

    - 300'den 250 grama düşürülen ekmek.

    - 5'ten 4 buçuk kilograma düşürülen sıvı yağ.

    - önceden 200'ken şimdilerde 150 mililitre su eklenmesi gereken hazır içecek türevleri.*

    - paketin dibine bir avuç koyulan kuruyemiş türevleri.*

    - gramajı düşe düşe fındık boyutuna getirilmiş hazır kekler.*

    - 250'den 200 mililitreye düşürülen cam şişe içecekleri.*

    - gramajı azaltılmış kişisel bakım ürünleri.*

    bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. insanların dikkatsizliğinden faydalanıp hiç zam yapmamış gibi görünmek, sinsi hesaplar peşinde koşmak ne kadar etik bilemem ama o markalardan uzak duruyorum. gidip pahalı da olsa diğer markayı satın alıyorum. adam olsun da varsın zam yapsın.

    edit: birkaç ekleme daha yapmak istiyorum.

    - büyüğünün fiyatıyla satışa sunulan bir alt boy yumurtalar.

    - cips, bisküvi, çikolata türevleri.

    - 750'den 650 mililitreye kadar düşürülen şampuanlar.

    - makarna, dondurulmuş gıda türevleri.

    - adeti azaltılmış temizlik ürünleri.*

    - dondurmalar.

    evet ben de biliyorum bunlardan sağlıksız olanları, üzerinde gramajının yazdığını, bunun bir pazarlama stratejisi olduğunu. ama bu ürünlerin çoğu çocuklara hitap ediyor, kandırsınlar mı yani daha muhakeme yeteneği bile gelişmemiş yavrunu? sen ekmek yemiyorsun diye yiyenleri aldatsınlar mı? paketi bile değiştirmeyip daha da mı azaltsınlar ürünleri. akıl fikir diliyorum böyle düşünenlere.

  • 27 aralık 2014 fenerbahçe mersin idman yurdu maçı'nı 12.500 kişi izlemiş olmasına sebep olan uygulama. on iki bin beş yüz kişi. neden acaba? spor yorumcuları hala tribünler iyi futbolla kıpırdandı diyor. bu kıpırdanmış haliyse ben almayayım.

    26 aralık 2014 gençlerbirliği galatasaray maçı'da ise galatasaray'ın tribün kapama cezası olduğu için galatasaray logolu passoliglere bilet satışı yapılmadı. ama galatasaray'lılar bir şekilde içeri girmeyi başarmış. bu uygulama nasıl işe yarıyor o zaman? bir de üstüne polis tüm galatasaray'lıları bir araya topladı. sistemin uygulanabilmesi için herkesin kendi koltuğunda oturması gerekmiyor muydu peki? ne hikmetse hiçbir statta kimse kendi koltuğunda oturmuyor, herkes orta bölümde toplaşıyor. ama asıl amaç o karta para vermekti. verdiler ve gerisi önemli değil artık.

    7-8 yaşındaki bir çocuğun dahi maça gidebilmesi için bir banka müşterisi olması gereken bir sistemi nasıl savunabiliyorsunuz? maça girebilmek için ben niye bir bankaya para ödüyorum? neden durduk yere birilerinin zenginleşmesine izin veriyorum? hala yok karaborsa, yok holiganizm falan filan. karaborsa ve bedava bilet hala eskisi gibi dönüyor. passolig içine bedava biletler çok kolay şekilde yükleniyor. hala geçen seneki durumdayken bir de üstüne statlar bomboş. passolig sponsorluğundaki futbol programları tek laf edemiyor. kulüpler birliği passoligin arkasındayız diye açıklama yapıyor. ama bu sistem kalkacak işte. kalkana kadar da durmak yok.

    eşit: imla

  • bu virüs bulaştığında iki hafta içinde italya'daki ölüm rakamlarına ve yayılım hızına bakın sonra saçmalayın derim.

  • antalya- frankfurt seferi yas 11
    en onde tek basina uncompanied minor pozisyonu. hostesin gelip "sizi pilot bey kabine cagiriyor" demesi. gidince pilotun "sen x in kizi misin bakayim" diyerek babamla anilarini anlatmaya baslamasi.
    ardindan "yapmak istedigin bisey var mi bakalim" diye sorup "sarki soylemek isterim" cevabini almasi. yolcularin kafa ustundeki ses zimbirtilarini acarak almanca ingilizce turkce beni anons etmesiyle- mikrofonu kapmam. ilk once egil salkim sogut egil, sonra sevdigine sozu olan bir kilim dokur, ardindan beni hor gorme gardasim icra edilmesi. ucuncuden sonra pilotun "sen istersen yerine gec artik" diyerek beni kibarca yallahlamasi.

    gelen mesajlara yonelik edit: babam unlu munlu degil. pilot beyle ayni kahveye takiliyorlarmis.

  • sylvester stallone müthiş bir sinemacıdır. 80'lerde rocky ve rambo'yu sinema ikonu haline getirdikten sonra bir başka karakteri daha, los angeles polisi teğmen cobretti'yi de ikonik hale getiriyordu.

    cobra'dan önce sylvester stallone aslında başka bir polis filmi üzerinde çalışacaktı. (filmde oynayacaktı demek eksik olurdu, stallone filmin her detayına müdahale eden bir stardı o yıllar). başrolünde eddie murphy'nin olduğu 1984'ün en büyük hitlerinden biri haline gelen beverly hills cop

    stallone'un uzun süredir yapmaya meyilli olduğu gibi, beverly hills polisi senaryosunu kendisi yeniden yazmaya, komediyi kaldırmaya ve projeyi yapımcıların isteyemeceği bir bütçeye sahip, büyük ölçekli, kurşunlarla dolu bir aksiyon filmine dönüştürmek istedi. ancak, stallone'un o film için yapımcılar don simpson ve jerry bruckheimer'dan çok farklı bir vizyonu olduğu için erkenden projeden ayrıldı. ama stallone, beverly hills cop senaryosunu elinde tuttu ve sonunda onu cobra haline getirdi.

    karakterinin soyadını ilk olarak beverly hills cop'a dahil edildiğinde bulmuştu. kendi yazdığı senaryosunda kahramanın adını elly axel'den axel cobretti'ye değiştirmişti. (filmde, eddie murphy axel foley olarak son halini verecekti). stallone, terk ettiği beverly hills cop projesindeki malzemenin çoğunu cobra'ya taşıdığında, soyadı da geldi. ancak karakterin ilk adı için başka fikirleri vardı. cobra'yı modern bir kovboy olarak tasavvur eden stallone, ona en ikonik beyaz perde kovboyunun adını verdi: john wayne. wayne, her ne kadar ünlü bir maço film yıldızı olsa da, asıl ismi kendisine göre biraz naifti: marion mitchell morrison. stallone, karakterin adını marion cobretti olarak belirledi.

    filmin son hali epey şiddetli olunca değerleme kurulundan geçmesi için biraz kırpıldı. orijinal halinin düşük kalite vhs kopyalarının olduğu bilinmesine rağmen resmi bir tam sürüm asla yayınlanmadı. sansür endişelerinin yanı sıra kırpılmasının başka bir nedeni daha vardı: top gun filmi. böyle bir gişe rekorları kıran filmin gölgesinde filmi gösterime sokacak olmak, stüdyonun cobra'nın süresini bir buçuk saatin altına düşürmekte ısrar etmesinin temel nedeniydi. warner bros, filminn top gun ile rekabet edemeyeceğinden korkuyordu ve daha kısa gösterim süresinin, sinema salonlarının her gün daha fazla gösterim almasını sağlayacağı ve daha fazla izleyicinin filmi izlemesine yardımcı olacağını umuyordu. top gun, o zamanlar şaşırtıcı olan 356 milyon dolarlık gişe hasılatıyla gösterimini tamamlarken, cobra saygın ama nispeten yetersiz 160 milyon dolar gişe hasılatı getirmişti. genel olarak top gun kadar iyi hasılat yapmamış olsa da cobra, açılış haftasonunda 15,6 milyon dolarlık hasılatla abd gişe 1 numarasıydı. şimdi küçük kalabilir ama warner bros'un o ana kadar sahip olduğu en büyük açılış hasılatıydı. ve filmin bütçesinin 25 milyon dolara mal olduğu düşünülürse (yine bugün çok değil ama o zamanlar çok fazlaydı), 160 milyon dolarlık son hasılatı çok önemli bir getiri olmuştur.

    sylvester stallone gibi sinemacı çok kalmadı. filmin başrolüne kendini koyup senaryo ve bir çok detayda ağırlığını hissettiren. ama yukarıda ima edilen çok özel biri daha var: tom cruise. hâlâ filmleri gişe rekorları kırmaya devam ediyor. ve stallone, sonraki yıllarda gözden düşüyor gibi olsa da zamanında kimlerle aşık atmış görünüyor.