hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle aşağıdaki entry vejetaryen arkadaşların seveceği bir içerik değil. okumayın demiyorum ama okumayın.

    pahalı olmasını anlamadığım şey kırmızı et. bütün dünya' da pahalı olsa bir şey demem. bir inek kolay yetişmiyor derim ama bizde pahalı, millette ucuz olunca ayıp oluyor.

    benzin demiyorum; çünkü eşek yüküyle vergisi olduğunu biliyorum ama kırmızı et neden pahalı anlamıyorum.
    avrupada eti ağaçtan topladıkları için mi ucuza satıyorlar? biz hayvanları japonya' dan getiriyoruz da yol parası mı ödüyoruz? bizim de kırsalımız var, otsa ot bitkiyse bitki. bizde de var amk. sinirlendim bak.

  • size anlatıyorum.... iyi okuyun.

    dolar 17-18'leri zorlarken bir haber surüldü piyasaya; "katar ile anlaşıldı, dolar 22 tl'de sabitlenecek." yani yatirımcıya gel gel yaptılar. (dolar artacak mesajı)

    https://www.webtekno.com/…alindi-iddia-h118505.html

    bugün neyin haberi yapıldı? "reuters $/tl'yi 9.00 olarak tahmin ediyor" bu haber niçin çarşaf çarşaf yayınlandı. çok basit bu kez de sat sat diyorlar. (dolar düşecek mesajı)

    https://www.sozcu.com.tr/…smesini-bekliyor-6844001/

    herkesin yastık altındaki dolar ve altına göz dikildi, tam anlamıyla dolar sattırıp mb'nin sattığı rezervleri yeniden toplamasi gerekiyor çünkü.

    sözün özü doların 9.50'nin altıni görmesi için hic bir neden yok. ne oldu abi; altın rezervi mi bulduk, uretimimiz 5 kat mı arttı, ne oldu? hic bir şey...bundan 2 ay öncesine göre ne iyi gitti ki dolar dibi görsün.

    dolar 10-12 arasını bir süre destek/direnç yapacak, sonrasında tl'nin dolar karşısındaki devaluasyonun sonucu olan enflasyon ile birlikte tl dolar karsısında değer kaybedişini sürdürecek...

  • şöyle oluyor:

    eskiden küçüktük, garsonlar, kasiyerler, eve gelen temizlikçiler falan; abla, abi, teyze veya amcaydı. küçüktün yani sen ve onların ne olduğu, onların sosyal sınıfları veya gelir durumları seni pek ırgalamıyordu.

    ama arkadaş şu son yıllarda özellikle iyice üzerime üzerime geliyor bu gerçek.

    evet, hizmet aldığım için utanıyorum.

    cumartesi gecesi çalışmak zorunda kalan genç bir garsonu, bulaşıkçıyı görünce utanıyorum. ben oraya eğlenmeye gelmişken onu o gece çalışmak zorunda bırakan sisteme küfrediyorum. ama "sorun sistem yea" diyip "baksana lan" diye garson aşağılayıp hayatıma devam edemiyorum. biraz da komik oluyor mahçup mahçup "ben bir x alayım" demek...

    kendi yaşıtlarından veya insanın kendine nispeten yakın yaşındakilerden hizmet alırken utanmak böyle bir şey yaklaşık olarak...

  • recep tayyip erdogan universitesi tarih bolumu ogretim gorevlisi yrd.doc.dr. oktay yavuz'un yaptigi arastirma sonucu ortaya cikan inanilmaz benzerlik. turk milletinin gelmis gecmis en buyuk iki lideri arasindaki bu benzerliklere sasmamak gerekir aslinda:

    erdogan'in belediye baskani seçildiği yıl 1994.
    kanuni'nin bas sehzade seçildiği yıl 1494

    erdogan'in boyu 1.86
    kanuni'nin de boyu 1.86

    erdogan'in kilosu 84
    kanuni'nin de kilosu 84

    erdogan'in kan grubu ab rh-
    kanuni'nin kan grubu da ab rh-

    erdogan'in basbakan olduğu yıl 2003.
    kanuni'nin padisah olduğu yıl 1503.

    erdogan'in sag kolunun adi suleyman (suleyman soylu)
    kanuni'nin sag kolunun adi erdogan idi. (merkepli erdogan pasa)

    kanuni'den once padisah olan yavuz'un doğum yılı 1448'di.
    erdogan'dan once basbakan olan abdullah gul'un doğum yılı 1948.

    kanuni de ata binmekten hoslanmazdi.
    kanuni'nin de biyiklari tirtila benziyordu
    her iki liderin de basurdan muzdarip oldugu biliniyor.
    kanuninin de sesi hastalaninca arap baciya benziyordu.
    kanuni'nin de ogullarindan biri super zekaliydi.

    ve son olarak...

    erdogan'in en sevdigi saray dolmabahce
    kanuni'nin en sevdigi yemek dolma!

  • söz konusu fotoğrafı 2'si erkek 3'ü kadın 5 kişiye "bu elbisenin renklerini altın-beyaz mı yoksa mavi-siyah mı görüyorsun?" sorusunu yönelterek gösterdim. erkeklerden biri altın-beyaz, diğeri mavi-siyah derken kadınların üçü de "hiç güzel değilmiş" dedi.

  • öncelikle; (bkz: #30296870)

    lise 2'de babamı kaybettim.

    babam çok okurdu ve okuduklarını mutlaka bana verirdi okumam için, okumazdım, havaiydim. belki de ergenlik diyelim. halbuki orta2'ye kadar birçok klasiği bitirmiş, sayısız kitap okumuştum. ama artık okumuyordum.

    tam bir şımarık, liseli ergen tavırlarında, tüm hayatım eğlence üzerine kurulmuşken babamı kaybettim. 17 yaşındayım.

    bir iki sene sonra eşyaları toplarken babamın bana okumam için verdiği kitaplardan biri dikkatimi çekti. kitabın adı "başarılı olmak bir tercihtir" idi.

    kitabın kapağına babamın el yazısıyla şunları yazmış olduğunu gördüm;

    "tanrı'nın insana ilk emri oku! babanın senden ricası lütfen oku!"

    kapağı açtığımda gene el yazısı ile şöyle yazmıştı;

    "sevgili oğlum,

    öncelikle şunu hiçbir zaman aklından çıkarma,

    sana en çok kızdığım zaman da, en çok takdir ettigim zaman da aynı şiddette seviyorum.

    teknoloji bir çok bilgiyi sana bir anda sunuyor. belki bu yüzden okumaya gereksinim duymuyorsun.

    ama onların sana duygu yükleme şansı yok. dolayısıyla okuma senin için bir ihtiyaçtır.

    ancak böylece sen de bir makina olmaktan kurtulursun.

    lütfen beni anla, seni sevdiğimi anla, seni yarına hazırladığımı gor.

    arkadaşın baban."

  • -kışın ayakkabıları ıslanınca ayakkabılarını sobanın arkasına koyup kurutmasını becerebilen,
    -annesinin 10 kere söylemesi üzerine her türlü çöpü (çerez kabuğu, kullanılmış gazete, poşet vs.) çöpe atmayıp biriktermesi gerektiğini bilen,
    -mis gibi kızarmış ekmeğin üstüne ekmek soğumadan tereyağı sürmenin keyfine erişebilen,

    ancak tüm bu güzelliklere rağmen; büyüyünce annesini ve babasını sobalı evde oturmaktan kurtarmaya karar vermiş bir çocuktur.

  • - alo, napıyosun erhancım?
    + iyi bro seni sormalı? nerdesin?
    - mango'dayım ağa
    + puhaha ne işin var lan mango'da
    - olm deli indirim gelmiş, metrekareye 8 kadın düşüyor
    + kapat, geliyorum..