hesabın var mı? giriş yap

  • beşiktaş'lı olmaktan gurur duyma sebebidir. tarihi centilmenlik vakaları ile dolu olan bir camianın yeniden süleyman seba ruhunu, baba hakkı ruhunu tüm futbolseverlere aşılamak istercesine yaptığı aleni çağrıdır. türk futbolunda alışık olmadığımız bir psikoloji bu son yıllarda. yazıyı kaleme alan, sitede yayınlatan kişilere kocaman bir helal olsun!

    --- spoiler ---

    beşiktaş jimnastik kulübü olarak, bu zamana kadar türk futbolunun gelişmesi ve dönüşmesi için de hizmet ettik. herkes biliyor ve kabul ediyor ki, futbol dünyanın en güzel oyunudur. ancak futbol taraftar varsa vardır ve her şey taraftarın güzel futbol seyretmesi, eğlenmesi ve coşması için vardır.

    bu nedenle çok önemli bir konuya dikkat çekmek istiyoruz. bilindiği gibi 2013-2014 futbol sezonunun sonuna yaklaştık ve ezeli rakibimiz fenerbahçe, bir puan daha alarak şampiyonluğunu ilan etme amacında. fenerbahçe bu puanı alır ya da alamaz; işin bu noktası futbolun cilvesi içinde. fakat gerek fenerbahçe spor kulübü yöneticileri, gerekse de taraftarı, tff’nin verdiği bir maç seyircisiz oynama (kadın ve çocuk izleyicilere açık) cezası nedeniyle şampiyonluk kutlaması planlarını ertelemek zorundalar. tahkim kurulu bu cezayı onadı, fenerbahçe’nin erteleme talebini de reddetti.

    biz de diyoruz ki; madem futbol sevgidir, dostluktur, kardeşliktir. madem futbol taraftarla bir olma, coşma ve kutlama yapmaktır. işte bu yüzden türkiye futbol federasyonu, şampiyonluk coşkusu yaşamak isteyen fenerbahçe taraftarı için bu cezayı ertelesin ya da kurallar dahilinde başka bir formül bulsun.

    saygılarımızla,

    beşiktaş jimnastik kulübü

    --- spoiler ---

  • kendinize herhangi bir bankadan birikim hesabı açtırın. bu hesabın internet bankacılığını kapattırın. bir adet kavanoz ayarlayın kendinize, her akşam eve geldiğinizde cebinizdeki bütün bozuklukları bu kavanoza atın. bu kavanozdan para almak kesinlikle yasak. her haftasonu ya da ay sonu buradaki paraları sayın, artık 50 lira mı eder, 300 lira mı eder, ne kadar tamlattırılabiliyorsa o kadarını alın poşete koyun, bim gibi a101 gibi markete gidip bütünlettirip bu başta açtığımız karta yatırın parayı. tümletemediğiniz küsurat parayı da kavanozda bırakıyoruz, cebe atmak yok. bu şekilde kısa sürelerde ne kadar para biriktirebileceğinize inanamazsınız. ne kadar çok parayı israf ettiğinizi farkettiğinizde alttan ufak bir sızı hissedebilirsiniz. geçecektir.

  • cevahir avm'ye tornavidayla yada bıçakla giremezsin ama koçtaş'tan balta alıp tüm mağazaları dolaşabilirsin...

  • tantra kelimesi ‘tan’ kökünden gelir; uzanmak, devam etmek, çoğalmak anlamlarına gelir. tantra bilgiyi geliştiren, çoğaltan anlamında kullanılır. budizmin ve hinduizmin bir kolu olarak doğmuştur.tantra’da hedef vücudun haz alma yeteneklerinin yok edilmesi yerine, bilenerek ve en üst hazlara ulaşarak, bilincin aşılmasıdır.
    düşüncenin, nefesin ve kontrol edilmesi teknikleri kullanılır. tantra tekniğinin de temelinde kişinin bedenindeki duyumlara odaklanması yer alır.kişinin zihni ve bedeni üzerinde belirli bir egemenlik kurması gerekir.
    ...

  • benjamin franklin'e atfedilen “demokrasi iki kurt ve bir kuzunun yemeği oylamasıdır." sözü, popülizmin rasyonalizme üstün geldiği zamanlarda duygularımızı okşuyor. peki bu sözün ardındaki asıl fikir nedir?

    buna yanıt verebilmek için, sözün devamını da yazmakta fayda olacaktır. aforizmanın aslı şu şekildedir:

    “democracy is two wolves and a lamb voting on what they are going to have for lunch. liberty is a well-armed lamb contesting the vote.”

    sözün orijini olan ülkeye* baktığımızda, "well-armed"ın metafor olarak kullanılmaktan ziyade, literal anlamda kullanıldığını görüyoruz. bu daha çok günümüzde hâlâ devam eden bireysel silahlanma tartışmaları ile ilgili bir sözdür. bu tartışma bugün her ne kadar salt bir özgürlük tartışmasıymış gibi yapılsa da, problem 18. yüzyıl abd'sinde daimi ordu fikrinin bir double-edged sword olarak görülmüş olmasından gelmektedir. bunun da temelinde, yabancı tehlikelere karşı oluşturulacak olan savunma araçlarının aynı zamanda memleket içindeki bir tiranlığın da aracı olabileceği savı yatar. binaenaleyh, köle isyanları ve amerikan yerlileri bir tehdit olarak görülürken ve daimi bir orduya karşı hakim olan bakış açısı da aşikâr iken vatandaşların gerektiği takdirde milislerini kurabilmelerinin önünü açmaktır 18. yüzyıl abd'sinde hedeflenmiş olan. second amendment ile kongrenin devletlerin milislerini kurma yetkilerine müdahale etmesi engellenmiştir. bireysel silahlanmanın bir "hak" olarak algılanması ise, sonradan ortaya çıkarılmış olan bir yorumlamadır. (district of columbia v. heller)

    bu mühim ayrıntı not düşüldükten sonra, bir demokrasinin, çoğunluğun tiranlığına dönüşmesi olasılığının her zaman mevcut olduğunu itiraf etmemizde bir sakınca yoktur. popülizmin dünya genelinde yükselişte olduğu bir dönemde de, bu riskin hayata geçişini somut olarak gözlemliyoruz. lâkin demokrasiyi öcü ilân etmekten ziyade toplumu herkesin sesini duyurabileceği şekilde yapılandırmaya özen göstermek daha yapıcı bir tutum olacaktır.

    kurtlar tarafından yenmek istemeyen bir kuzunun ihtiyaç duyacağı silah, yargı bağımsızlığıdır. ifade özgürlüğüdür. bunların öneminden söz edenleri susturmaya çalışanlar ise liberalizme değil, doğrudan demokrasinin kendisine zarar vermektedirler, zira plüralizm yoksa demokrasi de yoktur.

  • biraz da doğuya dönersek, çin'in beijing film academy'si devrimden sonra 66-76 yılları arasında kapalı kalır. geleneksel olarak, mezun vermeden öğrenci almayan kurum, 78'de tekrar eğitime başladıktan sonra 82 yılında 5. jenerasyon dedikleri mezunları verirler. bu döneme damgasını vuracak film ise huang tu di'dir. film batı film şemalarını tamamen reddeder, çin resim sanatı gelenekleri kullanılır. vucüt çok nadir kompozisyonda merkezi yer tutar. filmin kompozisyonel tarzı çin felsefesi taoizm'den ortaya çıkar. işçiler ve endüstriyeller arasında iyi kötü zıtlığı yapan maoizm ve erkekliğin asilken kadınlığın asil olmadığı konfüçyanizmin aksine taoism, felsefi olarak daha görecelidir ve daha az kesikindir. ahlaki olarak iyinin içinde kötüyü, kötünün içinde de iyiyi görür. tayvan'da ise 82 yılında film festivali ve arşivi kurulur. daha felsefi ve daha az ticari bir tutum sergilenir. edward yang ve hou hsiao-hsien bu dönemin en iyileridir. beigin chengshi filminde japonya ve çin arasında gidip gelen tayvan'ın ulus olma yolundaki adımlarını anlatır. filmin önemli bir unsuru ise uzun çekim kullanımıdır. "uzun çekim sahnelerin bir çeşit gerilimi vardır" der yönetmen. ama bu gerilim hitchcockvari anlatıdan doğan bir gerilim değildir, içerdiği karmaşık tayvan taşrası portresindendir.

    sovyetlerde ise modernist gorbaçov'un yönetime gelmesi ile bir açıklık rüzgarı eser. daha önceki yönetimler tarafından filmleri rafa kaldırılan yönetmen elem klimov , ki kendisi en gerçekçi savaş filmlerinden biri olan idi i smotri'nin yönetmeni, film yapımcıları sendikasının başına geçer ve yasaklı filmleri tekrar kullanıma sokar. adeta bir hazine açılmıştır. en önemli etkiyi ise pokjanide isimli film yapar. filmde küçük bir kasabanın valisi ölür ancak orada yaşayan, stalin döneminde işlediğin şuçlardan dolayı adama kızgın olan bir kadın, valinin mezarını kazar. aslında yönetmen filmi gerçek bir hikayeden çekmiştir ; "bir adam haksız yere hapse atıldıktan sonra serbest bırakılır. ancak eve döndüğünde onu hapse yollayan adamın öldüğünü öğrenir. mezarını açar, vücudu çıkarır ve duvara dayar. ölünün huzura kavuşmasına izin vermeyecektir. bu korkunç gerçek bize, bu aygıt sayesinde bir dönem yaşanmış trajedileri gösterebileceğimizi göstermiştir." der. dönemin sosyalist ülkelerinden macaristan'da ise marta meszaros, naplo gyermekeimnek, naplo szerelmeimnet ve naplo apamnak, anyamnak üçlemesiyle stalin döneminde yaşayan kadınları anlatan muhteşem filmler çeker. diğer bir doğu avrupa ülkesi polonya'da ise sinemayı orijinal bir şekilde kullanan sayılı yönetmenlerde krzysztof kieslowski ortaya çıkar, cinema of moral unrest akımının en önemli figürlerindendir. ününü, dekalog dizisiyle yayar. daha sonra özgürlük, eşitlik, kardeşlik temalı trois coulers serisi gelir.

    80'lerin hikayesi video estetiğinin sinemaya taşınması, multipleksler ve inavasyonunun hızla yayılması. ancak afrika'da bu trendlerin hiçbiri karşılığını bulamıyor. imf destekli afrika ekonomisi, ulusal paraların iyice değer kaybetmesiyle sinemaya ayıracak bütçe bulamıyor. filmcilerde rulo alacak, editleyecek, ses ekleyecek bütçe olmayınca film haklarından feragat edip sahiplik haklarını diğer ülke prodüksiyonlarına devrediyorlar. ancak yine de olgun işler çıkmıyor değil. senegal yapımı jom filmi, hikaye anlatım geleneği griot'u sinemaya aktarıyor. aynı yıl, malili yönetmen souleymane cisse, baara ve finye isimli iki film çekiyor. jom, griot'u detylandırırken finye batı afrika'daki problemlerin kaynağının ruhani boşluk olduğuna kanaat getiriyor. batı afrika'nın film merkezi burnika faso'da ise dönemin en radikal yönetmeni mohamed abid hondo " 300 yıl boyunca, bir grup insan, onları kolonileştirenlerin daha üstün olduklarına inandırıldılar. bu ideoloji artık eridi. umarım filmlerim afrika'yı ve siyahların yaşadığı sorunları anlatacaktır" diyecekti. dönemin en kızgın filmi ise moritanyalı ousmane sembene'nin soleil o'su ırkçılık ve sömürgecilik ile uğraşacaktı. aynı öfkeyi paylaşan sarraounia ise afrika sinemasının dönüm noktalarından biri olur.

  • bu tip yıllarca halkların kardeşliği, izmirli kızı öpmek vb diye şiirler yazdı, eline fırsat geçince sadece kendisi öpüştü.

    yıllarca batılılara siz doğuya gelmiyorsunuz, hakkari'yi görmediniz diye sitem eden adam muğla/ köyceğiz'de çiftlikte yaşıyor.

    ekşi elmalar filmi hakkari'de geçiyor, izlerken ya bu hakkari ne güzel bir yermiş diye düşünmüştüm meğer köyceğiz'de çekilmiş,

    ee aslan parçası bize kızıyordun niye hakkari'ye gelmiyorsunuz diye ulan sen hakkari'de geçen filmi muğla'da çekmişsin, herkes parayı bulana kadar solcudur.