hesabın var mı? giriş yap

  • yeni evliyi geçtim, 3 sene evli olup, hergün yok nişanımızın bilmem kaçıncı yılı, yok tüm düğün, nişan, söz, isteme faslı tbt paylaşımlarından gerçekten kusasım geldi.
    birileri bi çare bulmalı, sil sil tükenmiyorlar, azalmıyor çoğalıyorlar, durduramıyoruz!

  • skim böyle başak burçluluğu... bilgisayardaki sistem dosyalarını düzenlemek:(

    levent diye, o devrin digimon'u bir arkadaş toplamıştı ilk bilgisayarımı. sene 95. ilk günün akşamı evde kurcalıyordum, tek tek bütün klasörlere girip her bir dosyaya tıklıyordum peki buna basınca noluyo, e peki buna basınca noluyo diye diye.. böyle kurcalarken fark ettim ki aynı dosyalardan birden fazla yerde var. bir win32 mi windows mu ne öyle bir yerde var, bir program files diye bir yerde var, içlerinden bazıları başka bi yerlerde daha var... "dağınık levent tabi (anne tonlamasıyla verip de veriştirdim levent'e) elli kez kopyalamış aynı dosyaları bilgisayarın hafızası dolacak boşuna" diyerek kolları sıvadım ve müthiş bir işgüzarlıkla sabaha kadar benzer/aynı adlı tüm sistem dosyalarının eşlerini silip silip tek klasör altına topladım hepsini. sonuç olarak da sabaha bilgisayarı kucağıma almış halde ıkına sıkına 3 otobüsle bakırköy'den hacıosman'a gidip, suratımda takınabildiğim en sempatik "ben bi bok yidim" gülümsemesiyle levent'in ziline basmam gerekti.

    yalnız o vakitler bilgisayardan alınan zevk bile başkaydı be... windows plus'ta mı ne gelen, tren istasyonlu wall paper'ı görmek için evden kalkıp 2,5 saatlik yolu tepip sarıyer'deki arkadaşa gitmişliğim olmuştu. wall paper görmeye bak sırf. bu da mallık değil mi? değildi işte. abimden ablamdan çok seviyordum be o ilk bilgisayarımı. ne de güzel bilgisayardı... pentium 133 mmx, 16 mb ram, cücük kadar hard disk. autocad'e tıkladıktan sonra yatardım on dakka uyuyum o açılana kadar diye.

  • önce şunu belirteyim, ben daha çok yazar gibi görünsem de aslında okurum. böyle rezaletleri falan da okuyorum tabii ama bu sefer elim ayağım birbirinde okumuyor, yazıyorum. hatam olursa mazur görülsün, affedilsin lütfen.

    facebook'da bir arkadaşımın paylaştığını aynen buraya koyuyorum:

    facebook görüntüsü

    yarın bu çocukların diploma töreni olduğunu öğrendim.
    aile perişan...evlatlarının başında bekliyorlar.
    minicik çocuklar hastanede arkadaşlarının başında beklemek istiyorlar.
    veliler bugün ayaklanıyorlar. kaçı becerebilir bilmiyorum, rica ettiler yazdım.

    söyleyecek sözüm yok sadece "o çocuk sizin çocuğunuz olsaydı" ne olurdu diye sormak istiyorum?

    edit: kaynak falan yok demiş bazı çaylaklar, olay bilfen esenşehir`:hatalı lokasyon yazmışım, özürlerimi kabul edin lütfen` 'de oluyor. evladımızın adı efe.
    şu anda kadıköy şifa hastanesinde. ispattan daha çok duaya ihtiyacı var şu anda ama içinizi soğutacaksa buyrun yazdık.
    efe 13 yaşında ve 7. sınıf öğrencisi.

    edit2: en az sizin kadar somut bir şeyler istiyor ve konuyu bana ileten arkadaşımdan sürekli bilgi istiyorum. "marsha aile çocuğun canının derdinde, o kadar taze ki daha ne kafamızı toplayamadık" dedi. efe'nin sağlık durumu ailelerin elini kolunu bağlıyor maalesef ama asla susmayacaklar biliyorum.

    edit3: derdin atv mi falan diyenler oluyor. cevap vereyim:
    ben kimin evladı olursa olsun, başka birinin evladının canına kast edilmesine yönelik yazıyorum.
    okulun bu konudaki tavrına yazıyorum. önlem alsınlar biz alınlarından öpelim.

    edit4: facebook postu ile bilip bilmeden paylaşıyorsun diyenler bana bildiklerini anlatsınlar, hemen editleyelim.

    edit son: okuldan gelen açıklama. eğitim kurumusunuz, inanmak istiyoruz.
    http://bgs.bilfen.com/kamuoyunaduyuru

    edit: efe'nin sağlık durumuyla ilgili bilgi alır almaz burayı güncelleyeceğim. mesajlar için, efe'ye sahip çıktınız için, efe'yi hiç tanımayan bir ablası olarak, ellerinizden öperim.

    edit: cumartesi günü uyandırmayı planlıyoruz demiş doktorları, durum stabil. hayırlı haberlerini vereceğiz inşallah.

    edit: 21:24 itibariyle haber aldım. efemiz gözünü açmış, yarın normal odaya alınıyor!!!!

    edit: yetkililer twitter hesabından açıklama yapmış, buyrun:

    https://twitter.com/…lfen/status/870659863470370817

    https://twitter.com/…lfen/status/870659915223838720

    edit son: buyrun ailenin açıklaması https://www.facebook.com/…k/posts/10155419870052884

  • kimse sınanmadığı günahın masumu değildir. genelde muhafazakar cenahla özdeşleştirilse de bu sözü çok severim. tarikatların bugün taşra ve şehir olmak üzere aslında iki farklı grubu olsa da, bir insanı bir tarikata yöneltebilecek onlarca sebep bulunabilir.

    aslında konu taşra ve şehir olmanın ötesinde, bilgi ve paranın mebzul miktarda bulunduğu merkezlere yakınlık ve uzaklıkla da alakalıdır. taşrada hiyerarşik yapılanma daha kolay kurulur, çünkü taşrada bilgiye erişim ve refaha maruziyet çok sınırlıdır. hiyerarşinin kolay kurulduğu ortamların belirgin bir özelliği ise yasakların bireylerin davranış profillerinde belirleyiciliğinin daha fazla olmasıdır.

    tabii ki olayın genetik profili de var. taşrada yaşamasına rağmen hiyerarşiye gelemeyen onlarca örnek bulunabilir. toplumla genel anlamda yaşanan uyumsuzluk da siz merkeze uzak oldukça yaşam alanınızı daraltır. bu nedenle de taşrada hiyerarşi kurulurken uyumsuz görünen tipler kolaylıkla aforoz edilebilir. orta çağ avrupası bunun örnekleriyle doludur.

    şehirlerde ise dinamik farklıdır. hayat şehirlerde daha hızlı akar. kamusal alan diyebileceğiniz şehrin geneline atfedilen meydanlar vardır mesela taşrada olmayan. gelir düzeyi farklı insanların bir arada yaşadığı ortamlardır şehirler aynı zamanda. bu nedenle şehirde kurulacak herhangi bir tarikatın, ya da şehirde kolunun olması beklenen herhangi bir tarikatın sadece söylem geliştirerek baskın bir hiyerarşi ağı kurması imkansıza yakındır. çünkü aynı şehirde yaşayan insanlar ama toplu taşımada, ama meydanlarda farklı hayatları görürler.

    bu durum sadece, fikren seküler kesimi görmesi değildir. insanlar lüksü de görür aynı zamanda. bu lüksü görmek demek, aynı zamanda paranın daha çok şey yapabileceğini görmek demektir. taşrada çok aşırı miktarda paranız olsa dahi yapabilecek şeyleriniz sınırlıdır. şehir ise parayla yapılabilecek daha çok şeyin olduğunu gösterir.

    bu nedenle, taşrada tarikata katılan profil ile bunu şehirde yapan profil aslında birbirinden ayrılır. içine doğduğu sosyoekonomik katmandan münezzeh bir şekilde, içinde yetiştiği alt kültürde din baskın olsa dahi maruz kaldığı refah ve lüks nedeniyle bireysel çıkarın şehirli mürit üzerinde taşraya nazaran daha keskin bir rolü vardır.

    aynı durum konu ahlak olduğunda da karşımıza çıkar. dinin ne olduğunun önemi yok. herhangi bir tarikat yapılanması ayakta kalabilmek kendi içinde bir hiyerarşi ve otorite ağı kurmaya mecburdur. bunların mensubu olduklarını iddia ettikleri dinle muhteşem bir uyum içermeleri de bir şart değildir. bu hiyerarşi ağını kurduğunuzda ağa karşı çıkanları şiddetle bastırabilirsiniz ama ağı kurmak için insanların gönüllüğüne mecbursunuzdur.

    bu gönüllülüğü elde edebilmek için de, hem bilgiye hem de refaha uzak kitleler bulmak zorundasınızdır, taşra modelli tarikat için. şehir modelli tarikat içinse bilgiye uzak olmaları kafidir ama refaha uzak olamadıklarından dolayı bu kitlelere bir tüketim gücü kazandırmak zorundasınızdır. burası ahlakın çöktüğü zemindir.

    üretime katılmayıp, tüketime katılan kitleler yaratmaya başladığınızda aslında ilk bakışta gördüğünüz ahlakla arasında uçurum olan insanların mürit haline gelmesidir ama gerçekte olan bilgiye uzak olan kitlelerin refah ile olan mesafeleri dolayısıyla ahlaksızlıklarını kafalarında meşrulaştırma sürecinden geçmesidir.

    bu süreç tarikatlara siyasi pazarlık yapma şansı verecek bir siyasi güç kazandırabilir ama bu durumun sonucunda parasal döngünün verimini aşağı yönde baskılayacağı ise kesindir çünkü ahlaki açıdan doğru olmayan eylemin iktisadi açıdan artı değer yaratma potansiyeli yüzde sıfırdır.

    ahlak özelindeki sıkıntı ise dışarıdan gelen bir otorite üzerinden ahlak güzellemesi yapılarak insanların ahlaki olmayan davranışlara meyletmeyeceğine olan saçma inançtır. bu durumu biraz tarihi perspektiften ele almak gerekir. ağırlıkla müslümanların yaşadığı bir ülkede yaşadığımıza göre islam üzerinden ilerleyelim.

    kuran'ın hiç değişmediğini varsayarak yedinci yüzyılda dünya'nın hakim iktisadi yapısını ele alalım. sanayi devrimine en az 1000 yıl mesafedeyiz. hakim ekosistem tarım, kumaş ve ticarettir. yedinci yüzyılda mekke'nin ciddi bir ticaret merkezi olduğu gerçeğinden hareketle daha çok insanın yaşadığı bir şehir olduğunu varsayabiliriz.

    kitlelerin mobilizasyonu ve birbirleriyle olan etkileşimleri zayıf olsa da, hakim dünya ekosisteminin kalbi ticaret yollarından ve özellikle avrupa-çin arası kurulan ticaret sisteminden oluşmaktadır. buna rağmen, eğer o yıllarda dünya'da gini katsayısını hesaplamak mümkün olsaydı, muhtemelen gelir adaletsizliği namına ciddi bir uçurum söz konusu olmayacaktı.

    buna ek olarak verimli tarım arazilerinin olduğu bölgeler daha kıymetli olsa da, farklı toplumlar arasında ciddi bir gelir dağılımı bozukluğu da olmayacaktı. bu önemli durum, bir hiyerarşi figürü üzerinden ahlaksız davranışların yapılmamasını emreden bir ekosistem üzerinden bir toplumsal düzen inşa edebilirdi, bugün edemez. çünkü bugün zenginliğin ne olduğunun ayırdında olan milyonlarca insan var.

    herhangi bir ahlaksız davranışı kafasında kolaylıkla rasyonalize edebilecek kadar çok fazla sebebi olacak yığınla insan var. hele hele, ne söz gelimi bir isviçre kadar müreffeh ne de aborjinler kadar izole yaşıyor olmayan gelişmekte olan bütün ülkelerde uçurum haline gelmiş gelir dağılımı nedeniyle çok daha kolay yapılabilir bu rasyonalizasyon.

    bu da temelinde bir sistemsel sıkıntıyı işaret eder. bir otorite figürü üzerinden yasaklanan eylemler silsilesinin hiç kimse tarafından yapılmaması için o hiç kimseyi oluşturan insanların birbirine denk hayatlar yaşıyor olması gerekir, ki bu durum dahi maksadın hasıl olacağını garanti edemez ama aksi olmayacağını garanti eder.

    bu nedenle, aslında uhrevi olduğu düşünülen dinlerin uygulayıcısı olduğunu savunan muhtelif tarikata, ahlaki olmayan ama bu ahlak dışılığı kolaylıkla rasyonalize edebilen bireyler tarafından, dünyevi bir çıkar uğruna kolaylıkla katılım sağlanabilir.

    bu işlemde katalizör görevi üstlenen gelir dağılımı bozukluğu bir yana, otorite figürü üzerinden kurulmuş olan ahlak anlayışının terk edilmesi gerekir. tarım toplumlarında ve gelir dağılımı uçurumu olmayan zamanlarda işe yarayan bu yöntem, günümüzde yerini tamamen seküler/dünyevi saiklerle nedenselleştirilmiş ve bireyin rızasını bununla kazanabilmiş bir ahlak anlayışına bırakmak zorundadır.

    bu sadece din özelinde de değildir. beni karşımdaki insanı dolandırmaktan/öldürmekten alıkoyacak olan şeyin türk ceza kanununun bilmem kaçıncı maddeleri değil, kendi vicdanım olması gerekir. bütün eylemlerimiz bu saiklerle yapıldığında ise zaten dinler doğası gereği bireyselleşecek ve zamanla da etkisi azalacaktır. refah düzeyi yükselmiş ülkelerde dinin giderek görünmez hale gelmesinin temel sebeplerinden biri de budur.

    bu durumun o bireye ya da topluma mutluluk getirmesi ise pek mümkün olmamakla beraber bu başka bir yazının konusudur.

  • --- spoiler ---

    engincan ural, önceki akşam arkadaşlarıyla etiler’deydi. önce halı sahada maç yapan grup, ardından sarıhan gusto’ya geçti.ancak ural’ın maç sonrası kıyafet değiştirmeye gerek duymaması, dondurucu soğukta ilginç bir tablo ortaya çıkardı.
    --- spoiler ---

    bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamayı öğütleyen bir şahıs.

    not : engincan ural*.

  • evet,mete moğoldur, çinlidir.tibetli de olabilir.hatta aborjin bile olabilir ama türk olamaz.çin seddi de zaten sadece aztekler için yapılmıştı.iptidai bozkırlı olan türklerin ne haddine mete'yi sahiplenmek.çin kronikleri göktürkler,hunların devamıdır demesi tamamen mecazi anlamlıdır.bizans'ın selçuklular'a da hun demesi tamamen konuyu manipüle etmek için yaptığı birşeydir.aslında göktürkler irani bir devlettir.hanedan soğd asıllıdır.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    ek:

    moğolların ana vatanı günümüz moğolistanı değildir.kadim devirlerde moğollar tung-hu'lar,siyenpiler,wuhan'lar gibi isimler ile anılmışlardır.yaşadıkları coğrafya mançurya bölgesiydi.orman-avcı moğolları ve göçebe-çoban moğolları olarak 2' şekilde yaşarlardı.milattan sonra 80 ile 150 dolaylarında asya hun devleti parçalanmış.kavimler göçüyle batıya göç başlamış ve moğolistan-ötüken'e(selenge,orhun, baykal gölü arasında bir yer) yani asya hun mülküne mançurya bölgesinden kitleler halinde moğollar inmiştir..şimdi moğolistanda moğollar yaşıyor öyleyse bundan 2000 veya 3000 sene önce de moğollar yaşıyordu ve mete moğoldu demek hatalı bir yaklaşımdır.
    türkler'in ana vatanına gelirsek;hazar ve balkaş gölü civarından başka altay,sayan dağları,ordos bozkirlari,baykal gölü civarı.