hesabın var mı? giriş yap

  • @pagunak mesaj attı, bu barbie filminin hype'ının nedeni nedir diye. açıkçası ben de bilmediğimi söyledim, sadece bir önceki girimde gördüğüm bir haberi paylaşmıştım sadece. fakat bu soru gelince merak ettim, kısa bir araştırma yaptım. elimden geldiğince bunun nedenini anlatmaya çalışacağım, kaynaklarıyla birlikte.

    şimdi barbie markası, yaklaşık 65 yıl önce ortaya çıkıyor. abd'li iş kadını ruth handler, kızının ve arkadaşının o zamanın karton bebekleriyle oynarken yetişkin karton bebeklerle oynamaktan daha çok zevk aldığını fark ediyor. ve zamanın abd'sinde bu tür oyuncaklar daha üretilmemiş. üretilen çoğu oyuncak yetişkin değil. şunu da belirtmek gerek, kocası eliot handler, mattel oyuncak şirketinin kurucularından biri. ona bu durumu söylese de kocası ve diğer yönetim kurulu üyeleri bu fikre çok sıcak bakmıyorlar.

    almanya'da ailesiyle gezerken, ruth handler, bild lilli adında yetişkin oyuncak bebeğe denk geliyor. hemen bundan üç farklı çeşit alıyor, abd'ye döndüğünde şirketin modacısıyla yeni kıyafet dikiyorlar ve 9 mart 1959'da amerikan enternasyonel oyuncak fuarı'nda barbieyi ilk kez tanıtıyorlar. bu arada bu tarih barbie'nin doğum günü oluyor ve aynı zamanda ismi de ruth'un kızı barbara'dan geliyor.

    şimdi olayları biraz ileriye saralım, yaklaşık 60 senelik bölümü anlatmaya zaman yetmez. isim hakları alımları, vücut ölçülerinin değişimleri, farklı karakterler, kilo durumları derken yaklaşık bu 65 senelik dönemde dünyanın belki de en fazla satan oyuncağı haline geliyor barbie. hatta bir yerden sonra koleksiyon ürünü haline dönüşüyor.

    peki barbie neden bu kadar ünlü oldu? bunun cevabı çoğunlukla cinsiyetinde ve farklılıklarında saklı. bir kadın olarak hemen hemen her mesleği yapabilen bir oyuncak olması, çocuklar arasında büyük bir etkiye sebebiyet veriyor. bu sayede her çocuk bu oyuncaktan ilham alıp büyüdüğünde kendisinin de o mesleği yapabileceğine inanıyor. tabi bunun dışında market araştırmaları, reklamların etkisi, şirketin harcadığı bütçenin boyutu da madalyonun diğer yüzü.

    bu filmin etkisi neden bu kadar büyük? incelediğim kaynaklardan anladığım kadarıyla bu film ilk olarak 2009 yılında konuşulmaya başlanmış. uzun süre oyuncular, senarist ve yönetmen belirlenememiş. daha sonra isim hakları değişmiş ( sony'den warner bros'a geçmiş), oyunculara anca karar verilmiş, araya pandemi girmiş derken bu zamana kadar uzamış. ve yanlış anlamadıysam 2000 yılından beri toplamda 43 farklı barbie filmi olmasına rağmen bu film markanın ilk live action filmi. bu zamana kadar birçok animasyon, reklam, film, dizi, oyun yapılmış oyuncakla ilgili. ama bu filmin bütçesi 100 milyon dolar ve hollywood'un ünlü isimlerini bünyesinde barındırıyor.

    filmi ilgi çekici kılan bir diğer etken ise yönetmen ve senarist olmuş. yönetmen greta gerwig ve senarist noah baumbach bu filme olan ilgiyi daha da yükseltmiş. peki kimdir bu iki isim? 2011'den beri birlikte olan bu ikili, son zamanlarda birçok oscar adaylığı almış filmlere imza atmışlar ( lady bird, little women). aynı zamanda wes anderson ile de birlikte çalışmışlar. greta aynı zamanda time dergisi tarafından 2018 yılında en fazla etki eden 100 insandan biri olarak gösterilmiş.

    son olarak olayların oppenheimer ile alakası nedir diye soracak olursanız, bu durum da tamamen aynı zamanlarda vizyona girmelerinden kaynaklı. bir tarafta tarihin yönünü değiştiren bir bombanın hikayesi var, bir tarafta da açıkçası bana göre tarihinin yönünü değiştiren bir oyuncağın hikayesi olacak. çünkü oyuncular da senaryoyla ilgili bu zamana kadar okuduğum en iyi senaryo tepkileri vermişler. tabi hollywood etkisi de var bunun içinde, mükemmelmiş gibi pompalamak zorundalar olan biteni. fakat çocuğundan yaşlısına kadınlar üzerinde bu kadar uzun süreli ve bu kadar büyük bir etkisi olan bir markanın çok konuşulması da garip değil açıkçası.

    bu yazı bütün içerikleri içermemekte, olaylara biraz da subjektif yaklaşmaktadır. daha ayrıntılı bilgi için araştırmanız daha iyi olur.

    kaynaklar: https://www.streetdirectory.com/…ie_so_popular.html
    https://wearencs.com/…good-role-model-young-people#
    https://www.history.com/…ory/barbie-makes-her-debut
    https://www.quora.com/…y-are-barbie-dolls-so-famous
    https://www.indiependent.co.uk/…e-is-still-popular/
    https://filmthreat.com/…ut-seeing-the-barbie-movie/
    https://www.reddit.com/…deal_with_the_barbie_movie/
    https://www.forbes.com/…ming-movie/?sh=16f59ee81f7d
    https://medium.com/…e-surrounding-them-2226bcbff01b
    https://featuredanimation.com/barbie-movies/
    https://en.wikipedia.org/wiki/barbie_(film)
    https://en.wikipedia.org/wiki/greta_gerwig
    https://en.wikipedia.org/wiki/noah_baumbach
    https://en.wikipedia.org/wiki/barbie

  • 41 yaşındaki bir akrabam şuan konuşulan bütün şartları sağlıyor. toplamda 4000 küsur günü var. askerlik falan yatırırsa emekli olacak. yaş olarak benden 6 ay büyük kendisi. ben okul okurken o bir fabrikada 1997 yılında ise başladı. ben de 2004 de ise girdim ve yaklaşık 6000 gün prim yatırmışım. tek farkım 7 sene sonra işe girmek. bu farktan dolayı benden 20 sene önce emekli olacak.
    şu an konuşulan sistem böyle şeylere de vesile olacak. buyurun karar sizin.

  • klişe olmayışı, orjinal esprileri ve oyuncular arasındaki harika uyum, filmi hipnoz halde izlememe sebep oldu.
    zaten kumail nanjiani'yi silicon valley'de çok beğeniyordum. filmin senaristlerine bakarsanız kendisini ve eşini göreceksiniz. hayatlarını anlattıkları filmin senaryosunu yazan evli çift olmaları zaten harika bir durumken üstüne birde ortaya konan filmin kalbur üstü olması durumu daha da güzel yapıyor.

  • içimi her seferinde cız ettiren bir anı, hayatta kırıp da kırdığımı fark ettiğim zannederim ilk pottur. 1988 yılında, öyle çok küçük de değil, dokuz yaşında olduğum ve oturduğumuz ikinci eve taşındığımız sonbahardı. oturma odasına halı döşemek üzere eve iki usta gelmişti ve ben annemle beraber hayatımda ilk defa bir halının nasıl döşendiğini gözlüyor, adamların hareketlerini ilgi içinde izliyordum.
    aptallık, cehalet, belki korunaklı hayat denebilir, ama o yaşımda değil nasıl olduğunu, neye benzediğini bilmek, ayak kokusu diye bir kavramın varlığından, ayakların kokabileceği gerçeğinden dahi haberdar değildim. işte bu yüzden ki, ustaları seyretmeye başlamamdan bilmiyorum kaç dakika sonra etrafı pek yabancı ve tahammülü pek güç bir koku sardığında içten bir merak içinde anneme dönüp “ya anne, burası ne koktu?” diye sormaktan hiç çekinmedim. annemin o anda bir cevap verip vermediğini, kaş göz edip etmediğini, benim orayı terk edip kokunun olmadığı bir yerlere kaçıp kaçmadığımı hatırlamıyorum. ortamdaki yeni kokuyu ortamdaki yeni insanlara bağlamak gibi basit bir zihinsel işlemi gerçekleştirememiş olduğumu görmek apayrı bir utanç kaynağı bugün bana, ama annemin adamlar gittikten sonra beni çekip, içten içe saflığıma gülse de üzgün bir şekilde “kızım ne yaptın öyle, adamların ayağı kokuyordu tabii ki, başımdan aşağı kaynar sular döküldü” demesini takip eden utanç kadar değil.
    beni çok etkilemiş, çocukluğuma damgasını vurmuş bir anı olduğunu iddia edemem bunun, abartı olur. ama uzun ve düzensiz aralıklarla da olsa, kimi zaman sebepli, kimi zaman sebepsizce aklıma düşmüş ve her defasında içime hicapla hüzün karışımı hisler salmıştır. şimdi hiçbir şeylerini hatırlamadığım, halı döşedikleri o evden on seneden çok oluyor ki ayrıldığımız bu adamlar sözlerimi duymuşlar mıydı o gün işleri güçleri içinde, duydularsa bir şey hissetmişler, canları acımış mıydı, evden çıktıktan sonra bunu aralarında konuşmuşlar mıydı, yoksa hakkında bir söz edilemeyecek kadar ağır mı gelmişti onlara, ve eğer ki hala yaşıyorlarsa, benim gibi onlar da arada bir geri dönüyorlar mıdır zihinlerinde bu buruk hatıraya? bilemiyorum.
    asla duyamayacak olsalar ve o özür hiçbir şeyi değiştirmeyecek de olsa o salak, densiz kız çocuğu adına defalarca özür dilemek istiyorum. bana insanları hiç bilmeden, hiç istemeden, üstelik de geri dönüşü olmayan bir şekilde kırmanın ne kadar mümkün, mümkünden de öte, kolay olduğunu belletmiş bir çocukluk lekesidir.

  • 1. sanki bütün ekipmanı stüdyoda ayarlarına dokunmadan kapatıp gitmişler de, sonra gelip kaldıkları yerden devam etmişler hissi yaratan şahane albüm.

    2. ankara soğuğunda çok kişinin içini ısıtacak, yaralarını yakacak bir vega albümü.

  • "az bile yapmis"cilar gelmeden, 25 yillik evli bir adam olarak soyleyebilirim ki adam karaktersizin onde gidenidir.

    ne olmus ki iki saka yapmissa? ha tamam yapmasi sinir bozabilir ama sen bunu bile kaldiramiyorsan sayet, ileride karinin basina bir sey geldiginde ne yapacaksin?

    hayat basit degil, evlilik ise tam bir rubiks kupu. benim bu kadar basit bir sakami bile kaldiramiyorsa bir insan, ben onunla mumkun degil evlenmem. ona inat gider yazlik mekan maras dondurmacisiyla evlenirim, her gun saklabanliklar yaptiririm kendime, elime dondurma yerine bos kulah alirim hep ama yine de o adamla evlenmem.

  • buyrun benim. hayatta en net olduğum tek konu.

    daha önce bu konuda bir entry'im vardı bilen bilir fazla duygusal olduğu için sildim. yok. bende genetik olarak kodlanmamış bu annelik içgüdüsü. 28 yaşındayım 20 yaşından beri böyle düşünüyorum yeni bir fikrim bile değil bu. tüm arkadaşlarım da biliyor hatta birinde çocuğu olan bir arkadaşımı ziyerete gittiğimde kaynanası seninkini merakla bekliyoruz dediğinde nasıl yüzüm bir hal aldıysa arkadaşım atladı "aaeon'un öyle pek çocuk sevgisi yok" diye. birinde bundan 5-6 sene önce bir doktora gittiğimde bir konu ile ilgili doktora gittiğimde bana "çocuğun güç olabilir ilerde belki tüp bebek tedavisi felan deneyebilirsin" dedi. hiç üzülmedim. bir çocuğa ömrüm boyunca kol kanat germek o fedakarlığı yapmak bana korkunç geliyor. hani mesela nasıl bazı erkekler evlilik bana göre değil evlenirsem aldatırım kimsenin kalbini kırmaya gerek yok der benim de tek eşlilik konusunda değil(yanlış anlaşılmasın) ama çocuk yapmak konusunda fikirlerim bu yönde. ben o fedakarlığı yapamam. gece uykularından feda edip sürekli onunla ilgilenmek fikri bana göre değil. hadi adamdam boşandın o çocuk ne olacak? geleceği.. vs vs. ben de bu konuda kendimi biliyorum. arkadaşlarımın çocukları nedendir bilinmez bayılırlar bana ama benden hala olur, teyze olur, eş, olur, dost olur anne olmaz. zaten ben de istemiyorum. bencilse de evet bencilim. ben alışmışım her istediğimi her an yapmaya çalışmaya. canım sıkıldı diyince hemen deniz kenarına gitmeye akşam şuraya gitmek istiyorum dediğimde gitmeye çocukla bu yapılabilir mi mümkün değil. en yakın arkadaşımın 2 çocuğu var o bile bana "çocuklar uyudu hemen gel kahve içelim" diyor biliyor çocuklara sabırlı olmadığımı.

    ne diyelim bazı insanlardan da iyi bir eş,dost,arkadaş,hala,teyze olur ama anne olmaz.

    benim gibi...