hesabın var mı? giriş yap

  • photoshop ile görsele döken mi saygısız? mecliste o kurdun ağzına ampul sokan mı saygısız?

    o ampul, o kurdun ağzına girdi mi? girdi.
    elmaya elma demek ne zamandan beri saygısızlık?

  • yılların hostesiyim, şurada bahsedilen ilginin yarısını görmedim.

    aileler tarafından sevilen meslek grubu değildir. ancak alkolik filan olup zengin aile tarafından gözden çıkarılmış oğullarına layık gelin olarak görülür.

    debe edit: karda kışta sokaktaki hayvanlara birazcık yemek, daha çok hoşgörü

  • bu sayfanın paylaşımlarını beğenen ve paylaştıklarına yorum yapan arkadaşlarım olduğundan uzun zamandır haberdarım bu olaydan. kızlar bi de paylaşılan evin fotoğraflarına yorum yapıp üzerinde tartışıyorlar. hatta geçen lüks sayılabilecek bir ev gördüklerinde kadının kocası ne iş yapıyor diye yorumlar vardı. yine böyle bir sayfada kızın biri 20 yaşındaymış kendisini isteyen adam 30 yaşında olduğunu anlatıp yardım istiyordu sizce ne yapmalıyım, evlenmeli miyim diye.

    toplumun çürümesi tam da böyle bir şey. öncelikle bu genç kızlar sanki hayatlarının en büyük amacının hemen evlenip güzel bir evde oturmakmış gibi olması umut kırıcı. eğitim, kendi ayaklarının üzerinde durmak gibi şeylerden habersizler. diğer bir konu ise özel yaşamlarını herkes ile paylaşarak hem fikir almak hem de güzel evleriyle nispet yapmaları var ki beni benden alıyor.

    ülkede o kadar hırsız, katil, vicdansız varken bu genç arkadaşlar mı göze batıyor diyenler olacaktır elbet. lakin neden daha 20 yaşına gelmemiş gençler ev kurmak çocuk yapmak için bu kadar çabalıyor anlam veremiyorum. gördüklerim içinde en azından üniversite bile akıllarında yok. ben kendi adıma üzülüyorum açıkçası.

  • merhaba. ben kendi halinde yaşayan bir vatandaşım. sizinle küçük bir konu hakkında konuşmak istiyorum. bu senenin başından beri, benim için her zaman büyük bir hayal olmuş olan gla180 hayalleriyle yanıp tutuşuyorum. arkadaşlarım, dostlarım, sevgili kardeşlerim ben bu arabaya sahip olmak çok istiyorum ama benim o kadar param yok. sabahları iki poğaça bir meyvesuyu üstüne de iki dal sigaradan sonra metrobüsle işe giden gariban bir insanım.

    iki haftadır sahibinden'de gla180 ilanlarına bakıyorum. üç dört tane aracı görmeye gittim ve görüşmeler çok iyi geçti. ama işte bilmedikleri şey, benim o kadar param yoktu ki. 4 sene önce kardeşimin düğününde giydiğim takım elbisemi giyip gittim araçları görmeye. bana karşı ılımlı bir tavırdaydılar. notere gittik hatta bir araç için. kimliğim evde kalmış diyerek usulca farkettirmeden çıktım noterden ve hüngür hüngür ağlamaya başladım kapıda. çok gücüme gitti dostlarım.

    bakın dostlarım ben sıfır bile bakmıyorum. 2016 model falan bakıyorum. ailemle bu arabanın fiyatı olan 178.000 tl'nin 3'te 1'ini bile karşılayamıyoruz. :( o yüzden sizden tek isteğim gönlünüzden herhangi bir şey kopuyorsa o bile yeterli benim için ama herhangi bir destek herhangi küçük bir düşünce bile benim için yeterli.

    sizleri seviyorum dostlarım. gla180 almama yardımcı olun, dm yoluyla ulaşanlara ibanımı vereceğim. size söz arabayla her hafta foto falan atarım instagrama. isimlerinizi falan yazdırırım üstüne, lan yeter ki gla'm olsun be. :(

    edit: 50’den fazla mesaj geldi iban isteyen. burada bir aileyiz dostlarım, şimdiden 60.000 tl’yi topladık, bu paraylacksndksjxjsjs oğlum ironi lan ironi. kimsenin emeğini dilenmeyiz biz, ciddiye alıp yazanlardan allah razı olsun, umarım kalbinizin ekmeğini yersiniz :) allah herkesin gönlüne göre versin, hepiniz sağolun varolun dostlarım :)

    edit2: ironi’den anlamayip dilenci diye çıldıranlar da sakin olsun. kimseden para toplamadık oğlum, kacirdiginiz bir sey yok :)) sizi asude defne özkan başlığına alalım, ibani da acik, topladigi para da :)

  • kardes yeni alınan * cep telefonunun bokunu cıkarmaktadır.
    dogal olarak ne arayanı ne soranı vardır o da paso oyun oynamaktadır sabah aksam demeden.
    73 - yeter artık bırak su telefonu ne anlıyorsun? gec bilgisayarda oyna cok istiyorsan
    kardes - sarjı bitsin diye oynuyorum ben
    73 - niye ki??
    kardes - tekrar doldurucam
    73 - ......

  • damlamış hemen "pahalı değil siz fakirsiniz"ciler. he yarram bir dilim pizza 20 euro roma'da.

    edit: buralarda roma'da bir dilim pizzanın 20 euro olduğunu iddia eden bir sığır vardı. entry'sini silmiş.

  • uzun zaman sonra tekrar izleyip , sonra neden bu acıyı çektirdim kendime dediğim müstesna film... filmlerde aşırı duygulanan kişilere son 45 dakikasını önermiyorum. sonunda depresyon battaniyesi kahve bir büyük rulo havluyla kendinizi bulmanız mümküdür.

    (bkz: fok balıkları çok yalnız)

  • filmlerdeki zengin taifesinin evlatlarına özel bir trip. onlar içün üretilmiş. normal insanda sakil durur, yakışmaz. babayı da daha bi' sinirlendirir hem. adrenalinin sınırları yeniden çizilir o vakit. aksiyona değdirilip kaçılır.

    filmlerin gerçek olmadığını henüz bilmediğim yaşlarda sikimsonik sebeplerden yer sofrasını -fakirdik- terk edip mutfağa -kendi odam yoktu aybalam- kaçmışlığım vardır 1-2 defa. beklediğim neticeleri doğurmadı, orası ayrı. ama tadına baktım o tribin. tuzlu biraz -gözyaşlarımın katkısı da olabilir bunda-. tavsiye etmem. zira filmde;

    + hayır dedim küçük bey, bu akşam partiye gidemezsin, ders çalışman gerekiyor!
    - lanet olsun!
    * john hemen masaya dön, john sana söylüyorum! gitti.. (masada figürandan öteye geçemeyen samimiyetsiz, ağlak anne tribi).

    şeklinde cereyan eden diyalog her nedense bizim evde;

    + ne maçı lan bu saatte? otur dersini çalış eşşoleşşek, ilk dönem getirdiğin zayıfları düzelt! ama sen duurr, onlar bi düzelmesin ben o zaman yapıcam senle maçı.
    - lanet olsun!
    + aha lanet olsun dedi, gel buraya lan! nasıl konuşuyon babanla sen it?
    * vurma dur! ay kulağını ısırıyo çocuğun, dur dedim bey! komşular adam öldürüyolar yetişin, ay komşulaaar! küçük tüple vurma bari bebeye zalım! (fedakar ama çaresiz anne tribi)

    tarzında yaşanıyordu. sülalem sikildi yediğim dayaklardan. tek kulağım 17 öbürü 11 santim. burnum desen ege haritası gibi. eciş bücüş.

    hep bu masa terk etme sevdasından işte. yapmayın o yüzden :((

  • göğsümüzü kabartan üniversitedir. öğrencisiyle, hocalarıyla çok yaşasınlar. en son nuri bilge ceylan altın palmiye aldığında yaşadığım bir gururu yaşattılar. birkaç entry yukarıda da bahsettikleri gibi times listesi ve qs listesi üniversitelerin (en azından kuzey amerikadakilerin) kendilerine baz aldığı ve birkaç basamak olsun yükselmek için bir taraflarını yırttıkları ranking listeleridir.

    kıçıkırık bir kuzey amerika üniversitesine hasbelkader yolu düşen bir adam olarak yerinden bildireyim; daha liste açıklanır açıklanmaz, yememiş içmemişler koştur koştur gidip rektörden demeç almışlar, birkaç saat içinde de e-news olarak herkese mail atmışlar: " okulumuz sağlık ve klinik alanlarında iki basamak yükselmiş, genel sıralamada yerimizi koruyoruz.. oley.." şeklinde.

    yani öyle "benim kafam yatmadı yaaaa, odtü şimdi tufts'dan, purdue'den daha mı iyi.." şeklinde mabadından yorum sallamakla olmuyor o işler. listeye girip de üniversitenin hangi parametrelere göre değerlendirildiğine ve odtü'nün hangi parametreye göre nasıl bir performans gösterdiğine bakarsanız, bu güzide okulumuzun nasıl bir başarı ortaya koyduğunu görürsünüz.

    buradan times higher education'ın sıralama yaparken kullandığı metodolojiye bakabilirsiniz: http://www.timeshighereducation.co.uk/…/methodology

    buradan da odtü'nün performansına:
    http://www.timeshighereducation.co.uk/…l-university

    görüldüğü gibi üniversiteyi rakipleri karşısında aşağı çeken iki temel parametre var: international outlook ve research

    bunlardan ilki üniversitenin uluslararası bağlantılarına göre yapılan değerlendirme. yani üniversitedeki uluslararası öğrenci ve akademisyen sayılarının, yerli öğrenci ve akademisyen sayısına oranına göre hesaplanıyor. haliyle bir ortadoğu ülkesinde kurulmuş, ismi de ortadoğu olan bir üniversitenin listedeki rakip üniversiteleri de göz önünde bulundurursak yabancı öğrenciler ve akademisyenler için ilk tercih olmayacağı aşikar.

    research kısmındaki puanlama ise üç temel kıstasa göre yapılıyor. tanınırlılık (reputation), üniversitedeki öğretim üyelerine araştırmaları için sağlanan ödenek ve fonlar, son olarak da üniversitedeki öğretim üyelerinin ortalama yayın sayısı. değerlendirme puanının %30'u da bu kriterler üzerinden hesaplanıyor. evvela türkiyede kurulmuş bir üniversite tanınırlık açısından bir amerikan yahut avrupa üniversitesine göre zaten mücadeleye 1-0 geriden başlıyor. yine başta kuzey amerikan üniversitelerinde olmak üzere batı üniversitelerinde hem devletten hem de özel kaynaklardan sağlanan araştırma fonları bizin gariban odtü'müzün fersah fersah üzerinde. sanırım tayyip'in odtü'ye örtülü ödenekten para aktardığını düşünmüyor hiçbirimiz. son olarak yayın sayısı ise yine kuzey amerika üniversitelerinin olmazsa olmazlarından. yani üniversitedeki hocalardan yayın yapmaları bekleniyor, hatta zorunlu kılınıyor. üniversiteye kabul ettikleri akademisyen eğer yayın üretmede performans gösteremiyorsa aynen şutlanıyor. (bkz: publish or perish) gerçi bizde de 5 yılda 270 makale yazan akademisyenler var ama bu numunelerden odtü'de olmadığını varsayıyoruz. dolayısıyla yök benzer bir yayın yapma zorunluluğu da getirmediği için, yayın ortalamalarının düşük çıkması çok anormal değil.

    kısacası puanlamanın %37.5 luk kısmında çok da elde olmayan sebeplerle yarıştığı üniversiteler karşısında epey düşük performans gösteren odtü, citation yani akademik dünyada yarattığı etkiden 100 üzerinden 92 puan çekmiş, canlar. eldeki imkanlarla daha iyisini yapabilen varsa buyursun çıksın ortaya.

    demem o ki, şu güzel müessese tayyib'in yönettiği ülkeden, ışid çatışmalarının yaşandığı bölgenin sadece 800 km kuzeyinde melih gökçek'in 25 yıldır belediye başkanlığı yaptığı kentten kaldırılıp, aynı hocalar ve öğrencilerle amerika'nın doğu yakasında bir şehre taşınsa bugün o listede çok rahat ilk 20'ye hadi bilemedin 30'a girer.

    ben de bu vesileyle başta odtü olmak üzere o listeye giren boğaziçi, itü, sabancı, bilkent ve koç üniversitesilerinde öğrenci-akademisyen-idareci olarak kim varsa gözlerinden öperim. gururumuzsunuz.

    bir de islamcı bir dangalak vardı geçenlerde, odtü, boğaziçi, bilkent yıkılmalı diyordu. hah işte o dallamalar da biliyor ki bu kurumlar ayakta kaldığı sürece bu ülkeyi teslim alamayacaklar. o sebeple:

    diren odtü
    diren boğaziçi
    diren bilkent