hesabın var mı? giriş yap

  • hiç de medeni değil bence. oraya çarpışmaya gidiyoruz biz. adı üstünde çarpışan araba. bunlar gondolda da kürek çekerler aq. efendilik arayan atlı karıncaya gitsin.

  • bunun aciklamasi yilin ilk alti ayinda 78.6 milyar lira acik veren butcenin ve 5 milyar lirayi bulan saray harcamalarinin bedelini halka yeni vergiler yoluyla yikmaktir, baska da bir sey degildir. hadi vatandas pamuk eller cebe.

  • abd'de yazılım muhendisi maaşı ortalaması yıllık $82.000

    avrupa'da €42.000

    bir mercedes cla avrupada €23k
    yıllık maaşın yaklaşık yarısı+sınırsız sayılabilecek sosyal imkan

    abd'de $27k
    yıllık maaşın üçte biri+ultra ucuz benzin ve yaşam giderleri

    (lüks segmentin en düşük üyesi) ikinci el mercedes cla'nın türkiyede fiyatı 150 bin tl...
    buradaki muhendisler yilda 450 bin ya da 300 bin+sosyal sahiplenme mi kazaniyorlar da yaşam standartları düşsün?

    buradaki mühendis de isveçteki muhendis de yilda 60 bin kazanabilir ama o 60 binler aynı alım gücüne sahip değil

    (stockholm'den parise ucak bileti 30 euro, venediğe 70 euro...haftasonu git gel, otel 100 euro...
    ıstanbuldan venedige ucak bileti 400 tl, parise 700 tl...oteller 430 tl...nah gider gezersin, ancak pazar günü aydosa kebaba gidersin)

  • 1500 yıl ayakta kalan roma imparatorluğu'nun (cumhuriyet'i de sayarsak 2000 yıl; ama o zaman imparatorlar yoktu tabii) en başarılı 10 imparatoru listesine elini kolunu sallaya sallaya girebilecek bir şahıstır imparator diocletianus. kendisinden 100-200 yıl önce yaşamış imparatorlar hakkında bile daha fazla yazılı belge olması ise tam bir talihsizliktir. imparatorluğu çökmenin eşiğine getiren üçüncü yüzyıl krizi diocletianus ile son bulur. bu kadar sıkıntılı ve buhranlı bir kriz periyodunun ardından tahta geçen diocletianus imparatorluğa uzun bir felaketin ardından nefes aldırmıştır adeta. imparatorluğun idari/bürokratik teşkilatlanmasını radikal bir şekilde değiştirmiş, yeni kurumlar, eyalet ve şehirler yapılandırmıştır.

    modern siyaset biliminde darbe denilen kalkışmaların roma'da bir dönem gündelik siyasetin ayrılmaz parçası olduğunu bilen bilir. güçlü birkaç lejyonun desteğini alan general imparatora isyan eder, kendi başkentine doğru orduyla yola çıkar, başarılı olursa tahta geçerdi. sonra bir başka general yeni imparatora isyan eder, bu kez aynı şeyler baştan yaşanır. öyle dönemler olmuştur ki romalıların savaşlarda en çok öldürdüğü insanlar yine başka romalılardır.

    bundan niye bahsediyorum? çünkü bu çok yıkıcı ve temel sorun üzerine anladığım kadarıyla kafa yoran ve gerçekten de çözüme epey yaklaşan bir imparatordur diocletianus. kendisi asker ile sivil politikacı ayrımını roma’da ilk düşünen yöneticilerden biridir. bir eyaletin valisi ile askeri yöneticisinin aynı kişi olması geleneğini kaldırmıştır. böylece valiler yani eyaletin en üst yöneticileri sivillerden seçilir olmuştur. daha o zamandan yaptığı bu tercih ile politika felsefesi açısından saygıyı hak ediyor bence. yönetimin en tepesi için uygun görüp kurduğu tetrarşi ise insanların taht için birbirini gözünü kırpmadan boğazladığı bir dönem için oldukça radikal bir yaklaşım olsa gerek.

    hakkında tarihi belge az dedim ama o kadar da az değil; istenirse buraya sayfalarca entry döşenebilir ama ben o kadar uzatmak istemiyorum; yukarıda önemli gördüğüm bir iki noktaya değindim zaten. diocletianus'un atıyla ilgili bir hikayeyi anlatıp bitireceğim:

    ms. 297 yılının bahar aylarında, diocletianus* ve damadı galerius* sasanilerle (özelde ermenistan krallığının durumu ile) ilgilenmek üzere doğu’dadır. birinci şapur'un oğlu sasani şahı narses* ordusuyla suriye ve anadolu topraklarına yani o dönem roma topraklarına doğru sefere çıkmış, tetrarşinin 4 üyesinden biri olan galerius da emrindeki lejyonların başında narses’in ordusunu karşılamak üzere harekete geçer. iki ordu carrhae yani harran yakınlarında karşı karşıya gelir; 350 yıl önce partların marcus crassus’u yendiği carrhae’de bu kez bir başka romalı, galerius, iranlılara* yenilir. doğu’da böyle bir sorun sürmekte iken o sırada roma’nın en önemli eyaletlerinden mısır’da ayaklanma başlar. sasaniler ile mücadele devam ederken böyle bir ayaklanmanın çıkması olayın arkasında pers parmağının olduğunu düşündürmüştür ancak ayaklanmada yakın zamanda yapılması planlanan oy sayımının etkisinin olduğu da söylenir. zira oy sayımı demek yeni vergiler demek olabilirdi.

    diocletianus, galerius’u doğuda bırakıp mısır’a doğru harekete geçer. 297’nin sonuna doğru mısır’da büyük oranda ayaklanma bastırılır ancak iskenderiye şehri hala direnmektedir. iskenderiye, o dönem 1 milyon civarındaki nüfusuyla roma’dan sonra en büyük imparatorluk şehridir. 297 sonbaharına doğru iskenderiye’yi kuşatma altına alan diocletianus, yaklaşık 8 ayın ardından 298 baharında şehrin direnişini kırar. doğuda sasanilerle olan gerilim ve çatışma hali sürerken bir de mısır’daki isyanla uğraşmak durumunda kalmış olan imparator diocletianus öfkelidir. iskenderiye düşünce, imparator diocletianus, sokaklarda akan kan, atının dizlerine değene dek şehirde katliam yapılmasını emreder. bu emri verdiği sırada diocletianus'un atının yere çöktüğü söylenir. yere çöken atın dizlerine kan bulaşmıştır. bu duruma şahit olan diocletianus bunun tanrılardan bir işaret olduğunu düşünür ve katliam emrini geri çeker. hikayeye göre imparator şehri terk ettikten sonra, iskenderiyeliler minnettarlıklarını göstermek için diocletianus'un atının bronz bir heykelini dikerler. hikaye muhtemelen gerçek değil ancak gerçekte yaşanan olaylar hakkında ipucu verdiği ve tarihin anlatımını "renklendirdiği" de bir gerçek. böyle hikayelere tarihmiş gibi inanmayalım ama hikayesiz de kalmayalım.

  • 15 gün önce askere uğurladığımız arkadaşın güncellemesidir:

    durum: şafak 160

    altındaki yorum, yarılma sebebini açıklıyor:

    yorum: gerizekalı, kısa dönemsin sen zaten 155 gün askerlik yapacaksın.

  • diş hekimi olarak sarıkamış'a giden bir zat, askeri hastanenin yanındaki askeri fırına pide yaptırmak için gider.
    - oğlum bi kıymalı yapın bana
    - emredersiniz komtanım.bu arada biz kısa dönemiz komutanım kimya öğretmeniyim ben (hamurcu asker)
    - allah allah, öğretmenin ne işi var fırında ya
    - komutanım o ne ki, şu çaycı hakim, yamağı da savcı
    - ben de maden mühendisiyim komutanım (kürekçi)

  • ben bunu bir keresinde psikoloğa demiştim de “neyin farklı anlatır mısın?” deyince hönk diye kalmıştım.