hesabın var mı? giriş yap

  • geçen cuma nikahı vardı şirketten bir arkadaşın, birkaç gün önce oturduk kordona içiyoruz. yaklaşık 1,5 saat süren, sevgiliyle günlük olağan telefon görüşmesinin ardınan geldi oturdu masaya, kötü epey, surat düşmüş, muhabbete katılmıyor, neyin var diye sorduk, "cuma günü nikahım var fakat ben bu noktaya kadar nasıl geldiğimizi hiç anlayamadım abi" dedi, en son hatırladığı şey kızın buna "en azından ailelerimiz tanışsın, acelemiz yok nasılsa" dediğiymiş, şimdi parmagında bir yüzük ve cebinde bir evlilik cüzdanı var ve aradaki hiçbir şeyi hatırlamıyor.

  • kimi gerçekçi diyaloglara çıkış olabilecek düşüncedir.

    - boş zamanlarınızda kitap okumayın.
    - ya ne yapalım?
    - çocuk yapın.
    - ...
    - üçer beşer tane yapın.
    - meslek neydi abi senin?
    - özel bir ülkede başbakan olarak çalışıyorum.
    - bambaşkaymışsın.

  • 1999 yılı, mecidiyeköy'de firewall yazdığımız günler. altı aydır maaş alamıyoruz. cebimde beş kuruş para kalmamış. kira ödeyecek param olmadığından ofiste kalıyorum. 1.5lt'lik plastik boş kola şişelerinin depozitosuyla kokoreç alıp karnımı doyuruyorum. yine ofiste sabahladığım günlerden biri. aşırı açım. boş kola şişesi bakındım, bulamadım. mutfaktaki buzdolabına bakmaya gittim. bomboş. sadece bir kavanoz zeytin var. açlıktan yarım kavanoz zeytin yemiştim. o kadar midem bulanmıştı ki sonrasında yıllarca kahvaltıda zeytin yiyemedim. hala da çok zeytin hastası değilimdir. o olaydan kısa bir süre sonra ekşi sözlük'ü kodlamıştım. yüksek dozda zeytinin etkisi olmuş mudur bilmiyorum.

    edit: "madem beş paran yok kola şişeleri nereden?" diye soranlar oldu. ekseriyetle üçbeş kuruş parası olan iş arkadaşlarım dışardan getiriyordu. şişe depozitolarına ben konuyordum.

  • görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla park yerleri numaralı ve her bir daireye özel olarak ayrılmış. dolayısıyla bu kişi de iki dairelik aidat ödediğine göre sonuna kadar haklı. park yerlerini istediği gibi kullanma hakkına sahip.

    muhtemelen bir evde birden fazla arabası olup da park yeri ihtiyacı olan kişi ya da kişilerin işine gelmediği için kargaşa çıkarılıyor. yapılabilecek tek şey bu kişiyle iyi anlaşıp, park yerini kullanma konusunda el sıkışmak. çözüm emekli albay gibi silecek kaldırmak değil.

  • yalandır.

    28 yaşında olmama rağmen kadın tripleri yüzünden kendimi dostoyevski gibi hissediyorum.

    bulgur yerine prinç* aldım diye küsülür mü lan ??? kimmiş çocuk olan. erkekler çocukmuş hadi ordan!!

    edit: *bildiğimiz pirinç

  • bakın belki koca'nın söylediği doğrudur, söz konusu miktarda aşı söz konusu zamanda gelecektir ama aşıların geldiğini görene kadar asla inanmıyorum. inanmıyor oluşumun da suçlusu ben değilim.

  • bazı konularda yön gösterici olmak güzeldir. mesela youtube da bu tarz konularda bi sürü nasıl telafuz ediliri gösteren videolar var.

    ancak siz yol göstermekten ziyade aşağılamaya kalkıyorsunuz. isteyen istediği gibi okur yav. çok bariz bi hata mı yapıyor? instagramı iştagröm falan diyorsa dalga geç ve düzelt o ayrı. instegram diye okunan adam hata yapsa da garip bir şey yapmıyor.

    kulağında nasıl geliyorsa onu söylüyor adam.

    geçen gün whatsapp ceosu jan koum ile yapılan bi söyleşiyi izledim. söyleşiyi yapan adam whatsep olarak telafuz ederken programı yaratan adam whatsap diyordu sürekli. programı yaratan adam olan jan koum bile kardeşim ne biçim telafuz ediyorsun hıyar, doğrusu whatsap demedi. yani.

    bu kadar kompleksli olmayın gençler. dünyada yabancı dil telafuzu üstüne birbirini bizim kadar aşağılayan bi toplum bence yok. kesinlikle yok. sizin yüzünüzden koca bi toplum ingilizce cahili olarak yetişti. insanlar konuşmaya korkuyor aman biri dalga geçicek diye. konuşamadıkça da ingilizce ogrenemiyorlar, köreliyor.

    abdde kaç sene yaşadım. çoğu kelimenin telafuzu mahalleden mahalleye bile değişiyor. takılmayın bu kadar.

  • ailesi doğduğun yer değil doyduğun yer diyenlerden olacak ki, nerenin soylusu olursa oranın mezhebine geçen bir yapıdan gelir. büyük dedeleri danimarka'da takılırken lutherci protestan imişler. sonra yunanistan'a devşirme kral olarak gönderildiklerinde ortodoks oluvermişler. hatta bu beyefendi de korfu adası'nda doğduğunda ortodoks olarak vaftiz edilmiş. en son kraliçe ile evlenip buckingham'a yerleşince, ingiliz anglikan kilisesi'ne aldırmış kaydını.

  • bakkala giderken diz yapmış eşofman giyemezsiniz.

    elbette öyle bir kural yok ama çamaşır suyu damlamış tshirtle, diz yapmış eşofmanla ve anne terliğiyle dışarı çıkmıyorsunuz işte böyle semtlerde. insanlar kasıntı biz de kasılıyoruz ya da kendimizi zorla kasıyoruz işte.

    bi de hiç eskici geçmiyor, ya da "beş kilo beş lira beş lira beş liraaao" diye kamyonetin ardında bağıran adamlar geçmiyor. overlokçu yok! en önemlisi bu.

  • ingiliz yazar john farndon'ın cambridge üniversitesi ve oxford üniversitesi mülakat sorularından derlediği kitaba ismini veren cambridge üniversitesi hukuk bölümü mülakat sorusudur.

    soru oldukça basit.

    mülakata giriyorsunuz ve mülakatı yapan kişi size "zeki olduğunu düşünüyor musun?" sorusunu soruyor.

    bu soru üç şekilde cevaplanabilecek bir soru.

    1- hayır cevabını vermek.
    2- evet cevabını vermek.
    3- lafı gevelemek.

    birinci seçeneği inceleyelim:

    siz sayılı ve seçkin insanların okuma imkanı bulduğu dünyanın en prestijli üniversitelerinden birine başvurmuşsunuz ve bu üniversiteye girebilmek için bir mülakattasınız. karşınızdaki kişi size kendinizi zeki bulup bulmadığınızı soruyor ve siz bu soruya hayır cevabını veriyorsunuz.

    bu durumda iki ihtimal var;

    ya doğru söylüyorsunuz ya da yalan söylüyorsunuz.

    eğer doğru söylüyorsanız bu sizin kendinizi zeki bulmadığınız halde başvurduğunuz üniversiteye girme imkanına sahip olduğunuzu düşündüğünüz için bu üniversitenin öğrenci seçiminde bir çeşit zeka kriteri aramadığını, bu durumda öğrenci ortamının seçkin olmadığını ve üniversiteyi prestijli bulmadığınızı itiraf etmiş oluyorsunuz. yani siz üniversiteye muhtemel daha iyi seçenekler olabileceğini, ancak o seçeneklere kendinizi layık görmediğiniz için oraya başvurduğunuzu söylemiş oluyorsunuz.

    eğer yalan söylüyorsanız hukuk bölümünün size göre olup olmadığı söylediğiniz yalanda ne kadar inandırıcı olduğunuza bağlı. bu durumda hakkınızda verilecek karar karşınızdaki kişinin sizi inandırıcı bulup bulmamasına ve inandırıcılığınızın hukuk bölümüne uygun olup olmaması konusundaki fikrine bağlı. eğer karşınızdaki kişi hukuk etiğine bağlı bir insan ise sizin onu inandırdığınız taktirde hukuk için uygun olmadığınızı düşünebilir, ancak eğer karşınızdaki kişi rekabetçi ve başarıya giden her yolun mübah olduğuna inanan biriyse hukuk için biçilmiş kaftan olduğunuz kanaatine varabilir.

    ama karşınızdaki kişiyi inandırmış olmanız aslında o kişinin sizin doğru söylediğinizi düşünmesini ve sizi inandırıcı bir yalan söylüyormuş gibi değil, doğruyu söylüyormuş gibi değerlendirmesine sebep olacaktır. yani aslında yalan söylediğinizde yalnızca inandırıcı olmayan bir yalan söylemiş olabiliyorsunuz ve eğer söylediğiniz yalan inandırıcı ise de doğru söylemiş gibi muamele görüyorsunuz. yalanınızın ortaya çıktığı durumda hem inandırıcı olmayan bir yalan söyleyerek aslında zeki olmadığınızı kanıtlamış, hem de hukuk etiğine aykırı davranan biri olduğunuzu göstermiş oluyorsunuz.

    bu durumda hayır cevabını vermek eğer doğru söylüyorsanız da yalan söylüyorsanız da pek işinize yaramıyor.

    peki ya evet cevabını verirseniz?

    bu durumda da hem yalan söylemiş olma hem de doğruyu söylemiş olma ihtimaliniz ortaya çıkıyor.

    eğer doğruyu söylüyorsanız başvuru yaptığınız üniversitenin zeki insanların başvurduğu bir üniversite olduğunu kabul etmiş ve kendinizin de onlardan biri olduğunuza inandığınızı göstermiş oluyorsunuz. ancak bu durumda üniversitenin zeki insanları kabul eden bir yer olduğunu kabul etmiş olduğunuz ve bu üniversiteye kabul edilmek istediğiniz için zeki olduğunuzu kanıtlama sorumluluğunu üstlenmiş oluyorsunuz. bu durumda risk almış oluyorsunuz çünkü bu durumda karşınızdaki kişinin sizi zeki olduğunuzu kanıtlayabilmeniz için hazır olmadığınız bir teste tabi tutma ya da sizden direkt olarak zeki olduğunuzu kanıtlamanızı sizden talep etme ihtimali doğuyor. bu durumda ya hep ya hiç için oynuyor ve ya batıyor ya da çıkıyorsunuz.

    eğer gerçekten zeki olduğunuzu düşünmüyor ancak kendinize güvendiğiniz izlenimini vermek için bu soruya evet cevabını veriyorsanız olay yine inandırıcılıkta bitiyor. karşınızdaki kişiyi doğru söylediğinize inandıramadığınız durumda karşınızdaki kişi sizi hem beceriksiz hem de kendine güvensiz biri olarak görüyor ve kaybediyorsunuz. eğer karşınızdaki kişiyi inandırırsanız yine karşınızdaki kişi sizin doğru söylediğinizi düşünerek size doğru söylemiş gibi muamele yapıyor ve bu durumda kendinize güvenmediğiniz halde kendinizi kendinize olan güveni kanıtlama durumunda buluyorsunuz. bu durumda evet diyerek doğru söylediğiniz duruma göre de, hayır diyerek doğru söylediğiniz duruma göre de avantajsız konumda oluyor ve işleri kendiniz için zorlaştırmış oluyorsunuz.

    eğer iki seçeneği de seçmez ve üçüncü seçenek olan lafı geveleme tercihine giderseniz kendinizi ya kararsız ve özgüvensiz biri olarak gösterme durumuna, ya da karşınızdaki kişiyi sorguya çekme girişiminde iken buluyorsunuz.

    lafı gevelemek için konuyu saptırmaya ya da konuyla ilgisiz ve net olmayan bir cevap verdiğinizde ilk duruma, karşınızdaki kişiden soru hakkında daha spesifik olmasını ve zeka tanımını yapmasını isteyerek buna göre cevap vermesini talep ettiğinizde ise ikinci duruma düşmüş oluyorsunuz. ilk durumda her türlü kaybederken ikinci durumda manipülasyon yeteneğinizin insafına kalmış oluyorsunuz. eğer karşınızdaki kişiyi manipüle ederek sorunun tanım kapsamını kendi işinize yarayacak biçimde değiştiremezseniz zeki olmadığınızı, bunu yapabilirseniz de zeki olduğunuzu kanıtlamış oluyorsunuz.

    bu soru aslında hukukla tamamen ilişkisiz bir soru gibiymiş görünse de aslında sizi kendinizi ve görüşünüzü savunmaya çalıştığınız bir mahkeme simülasyonuna sokup sizi bir savunma stratejisi seçme zorunluluğunda bırakıyor ve seçtiğiniz stratejiyi uygulayabilme beceriniz üzerinden yapmak istediğiniz mesleğe ne kadar uygun olduğunuzu ölçüyor.

    her ne kadar bu bir mülakat olsa ve hakkınızda varılan her bir kanaat öznel olsa da bir kişinin bir işe uygun olup olmadığını o kişiye o işi farkında olmaksızın yaptırarak ölçmek bana o kişiyi daha önce hazırlanabileceği ve başkalarının cevaplarını kullanabileceği bir sınava tabii tutmaktan daha mantıklı geliyor.

    ileri okuma için: (bkz: zeki olduğunu düşünüyor musun)