hesabın var mı? giriş yap

  • bahçede çalışan ya da sabahın kuru ayazında işe giden kadınlar değil de, işte, yurtta, kapalı mekanlarda yani, üşüdüğünü, çok soğuk olduğunu, ince narin yapısının buna dayanamadığını sürekli tekrarlayan kadınlar arasında var bu durum. ben hiç sıkıntı çekmedim, el üstünde büyüdüm, çok nazlıyım vs. bir sürü alt metni var bu çok üşümenin.

    edit: dolmuşlarda camı açma ceyran çarpıyor diyen teyzeler de bambaşka bir konumuz olacak.

  • minimalist yaşam trendi olacak. neden böyle düşündüm aşağıda sıralıyorum:

    -günlerdir yatak odamda yer kaplayan gardroba gözüm takılıyor. ve bu kadar çok kıyafetin ne kadar gereksiz olduğunu düşünüyorum, haftalardır hiçbirine dokunmadığım bir sürü kıyafet.
    -evdeki eşyaları azaltmak istiyorum, evde bu kadar zaman geçirince gereksiz bir sürü eşya ile yüzleştim. bir de tabi temizlik ve hijyenin önemli olduğu bir döneme girdik bu kadar eşyanın temizliği de bana batmaya başladı.
    -bu ay kredi kartı ekstrem diğer aylara göre daha düşük çünkü hiç gereksiz alışveriş yapmadım. gereksiz lükslerin farkına vardım, hayatıma bir daha kolayca girmezler.
    - para harcama önceliklerimin bu yönde daha da değişmesini bekliyorum. sağlık, hijyen, temizlik başlıkları söz konusu olduğunda eskiye göre daha fazla para harcayacağım gibi geliyor. gösteriş amaçlı herşey, güzellik, estetik, pahalı kılık kıyafetler bunlara bütçe ayıracağımı hiç düşünmüyorum.

  • ilk çalismaya basladigim hukuk burosunda bunu talep ettigim zaman office manager denilen dallama yuzume karsi gulmustu, iste o ucrettir bu. ben de kendisine halihazirda elalemin hakkini savunan biri olarak (bkz: avukat) hakkimi yedirmeyecegimi, nasilsa bir sekilde alacagimi, o sebeple guzellikle bordroya yansitilmasinin daha dogru olacagini soyledim. tebessum etti. ben de tebessum ettim.

    baktim ay sonunda parayi alamadik, sonra hangi gun fazla mesaiye kalsam, ki 20 ay calistiysam, bugun yuzde 80'inde kaldim ben o mesaiye, o gun icin bir kitap (kaldigim saate bagli olarak bazen iki, kitabina bagli olarak bazen uc gunluk mesaiye 1 kitap) aldim ofisten. 20 ayin sonunda ayrildigimda 200'den fazla kitabi barindiran hayvani bir hukuk kutuphanesine sahiptim. hatta ofiste ilgimi ceken fazla kitap kalmayinca siparis ettirip, gelen kitaplari eve goturuyordum.

    isin ilginci ben bunu yaparken bir kisi de "aga sen napiyon? nerde lan bu kitaplar?" demedi. kutuphaneye bakan bir tek ben vardim sanirim.

    neyse, velhasil bu calisanin hakki olan bir ucrettir. ya efendi gibi verilir, ya da zorla alinir. zorla alinmasi kanunlara aykiri, adalete uygundur. boyledir.

  • dogru bir es secimi sonrasi tadindan yenmez nedenlerdir:

    - uyku sersemi ortalikta dolasip, kahvalti yapmaya vakit bulamadan hizla evden ciktiktan sonra cantaya her sey tamam mi diye bakarken, sevdicegin hazirlamis oldugu peynirli minik sandviclerin icinde " afiyet olsun:) " yazisini bulmak.

    - aksam eve biraz erken gelip, enfes yemeklerle süpriz yapmaya calisirken siz, onun da tesadüfen eve ciceklerle gelip, sizi öpücüklere bogmasi.

    - birlikte bilgisayarin basina oturup, gün agarana dek, nereye-nasil-ne ile tatil yapacaginizi özgürce planlamak, sonra hazir uyku da kacmisken, sabahin 6`sinda misir patlatip film izlemek.

    - esli davetlerde, evlilik hikayenizi merak edenlere, suratlar kipkirmizi hep ayni heyecanla ayni seyleri anlatip birbirine sevgiyle bakabilmek.

    - kavga edince öteki odaya gecip ayni evde azicik ayri duramayip, sarilip barisivermek.

    - ciddi bir rahatsizligi birlikte güle aglaya yenip zafer kutlamasinda zeytinyagli, kekikli, biberli zeytin yemek, sarap icmek.

    - gecenin bir yarisi kötü rüya gören esin kiyafetlerini giydirip sokaga cikmak, birlikte nefes almak.

    - siz evde yalniz kalamiyorsunuz diye harika bir yaz okulu firsatini tepen esin üzerine bir de "yasasin bir hafta ayri kalmayacagiz" cigliklari atarak size sarilip uyumasi.

    - istedigi yerine gelmedigi icin salonu pankartlarla doldurup eylem yapan esle kahkahalar esliginde uzlasabilmek.

    not: tabi önce cilgin, yaratici ve sevgi dolu bir es bulmak sarttir.

    edit: bana güzel dileklerini mesaj yolu ile ileten herkese cok tesekkür ederim. en begenilenler arasina girecegini tahmin etmeden öyle ic döker gibi yazivermistim oysa. darisi bekleyen ve isteyenlerin basina diyorum. daha fazlasini merak edenler icin: (bkz: #31925566)

  • pamuk romancılığını diğerlerinden ayıran şey kolaya kaçmaması. nedir bu kolaya kaçmamak derseniz, son yirmi yılda nobel edebiyat ödülünü kazanan yazarlara bakarsanız, hemen hepsinin, güvenli bir bölge yaratıp yıllarca o bölgeden çıkmadan, hep benzer tarzda eserler ürettiklerini, bir anlamda aynı eseri tekrar tekrar yazdıklarını görürsünüz. bir kaç örnek vermek gerekirse, mario vargas llosa, özellikle biyografik yapıdaki romanlarında hep benzer bir şablon izler, üslubu ve cümle yapıları küçük nüanslar dışında hemen hemen aynıdır. mo yan, en azından türkçe'de yayımlanan üç büyük romanında ve bu kitapların arasında dahil etmekte beis görülmeyecek, yüz sayfalık, ismi de ironik(!) biçimde "değişim" olan otobiyografik kitabında dahi, çin'in yirminci yüzyıldaki elli yıllık değişimini tekrar tekrar merkeze alır ve karakterler dışında bu kitapların özü hep aynıdır. patrick modiano, yıllardır aynı şeyleri geveler durur. paris sokaklarını arşınlayıp duran derinliksiz ve hiçbir kıymeti olmayan serseri yapıdaki karakterlerini merkeze alıp yazdığı hepi topu yüz, yüz elli sayfalık romanlarında, gerçekte hiçbir şey anlatmaz. herta müller, kitaplarında, inatla hep aynı şeyleri, çavuşesku döneminde yaşananları anlatır ve romancılığını tamamen bunun üzerine kurar, görece samimiyetsizdir. içlerinden bir tek john maxwell coetzee, kendisini belli şablonlar çerçevesinde sınırlamaz ve her romanında farklı bir akış ve deneyselliğe girişir. ki nobel alan romancılar arasında, romancılık anlamında orhan pamuk ile kıyaslanabilecek yegane yazar da kendisidir. ancak john maxwell coetzee dahi orhan pamuk kadar derinlikli romanlar yazamaz. çünkü her şeyden önce bu deneysellik kaygısı çok göze batar. bulduğu deneysel fikri romana yedirmektense, romanı bu deneyselliğe yedirmeye çalışmak gibi bir kaygı güder ve bu yüzden de sığ sularda yüzmenin ötesine geçemez. kendisi de bu durumun farkındadır. kendisini bir romancı olarak değil de, "kurgudan hoşlanan bir okur" olarak tanımlamasının temelinde de bu öz farkındalık yatar zaten. tekrar orhan pamuk'a dönecek olursak, tek bir yazar gösterin ki, yirmilerinin ortasında, neredeyse tolstoy romanları ile kıyaslanabilecek kadar başarılı, klasik yapıda bir roman yazmış olsun. bir yazar gösterin ki, bu ilk romanından kısa süre sonra, william faulkner romanlarıyla kıyaslanabilecek kadar derinlikli bir modernist roman örneği vermiş olsun. bir yazar gösterin ki, cervantes'in osmanlı esareti sürecinde yaşadıklarından hareketle, ayna metaforunu kullanarak, hem de hepi topu yüz yirmi sayfada, postmodernizmin en iyi metinlerinden birini yazmış olsun. peş peşe, kara kitap, yeni hayat ve benim adım kırmızı gibi üç devasa roman yazabilmiş tek bir yazar gösterin de biz de okuyalım.

  • otobüs dolusu insanları kongrelere taşıyıp salgını yayana sesi çıkmayan emniyet teşkilatımızın güzide polisleridir. bulmuşlar bir garibanı bir de biz ezelim demişler.

    "yakarsa dünyayı garipler yakar"

  • hani diyorlar ya akp gitsin şu kadar senede normale döneriz filan..
    akp ülkenin içine öyle bir sıçtı ki bundan sonra normale nahh döneriz.

  • önemsiz gibi görünse de aslında önemli bir karardır. millet şimdi diyecek "avusturya kim yeeaa, savunma sanayisi mi varmış? keh keh" var kardeşim hem de türkiye'nin savunma sanayinden daha gelişmiş bir sanayisi var. özellikle tabanca, piyade tüfeği, barut, rdx, kurşun geçirmez yelek, miğfer(jöh'lerin kullandığı miğferler avusturya yapımı) gibi teknolojilerde ileriler ve türkiye, avusturya'dan baya bir gerekli ekipman ya da yan malzeme almaktadır. avusturya savunma sanayi, almanya tarafından desteklenmektedir. aslında almanya gözdağı veriyor türkiye'ye ayağını denk al mahiyetinde

    (bkz: kavga öncesi önden çocuk yollamak)

  • zevki için para dilenen adamın kampanyası. o kadar fakir insan varken alper gitsin miami'de müzik dinlesin diye yardım edeceğiz amk. git çalış kazan nereye gidersen git.

    edit : dalga geçilecek yanı yokmuş . yav he he