hesabın var mı? giriş yap

  • sürekli süregelen bir harekettir. bilirsiniz bizim milletimizde hedefe ulaşmak için yapılan her şey mübahtır. sırf yer kapacağım diye, ya da ayakta rahat bir konum elde etmek için kapı açılır açılmaz saldırır bu kitle. birde asıl komik olan, gençleri terbiyeden ve görgüden yoksun olarak addeden 65 yaş civarı olan saygı değer yaşlılarımız bu metro kapıları açılınca millete omuz atan bir usain bolt'a dönüşüyorlar. hedefe kitlenmiş terminatör misali koltuklara yöneliyorlar.

    birde elinden geldiğince inen insanların bitmesini bekleyen insanlar var, onlar da bu öküz kitlenin hareketlerini görünce yaptıkları şeyden hiç haz almıyorlardır eminim. "ulan adam gibi bekledik, tüm yerlere onlar kondu" algısı elbet oluşuyor bilinç altında. he insanlık yapmanın verdiği huzur vardır belki, onun da sabahın köründe okuluna işine giden uykusuz insanların pollyanna genleri o saatlerde çalışmadığı için pek etkili olduğunu düşünmüyorum.

    insanlık yapmanın, düşünceli olmanın ve kurallara uymanın gerizekalılık, saflık olarak değerlendirildiği bu güzelim ülkemde, üç kağıtçılık, çakallık ve şerefsizlik alkışlandıkça, onaylandıkça bu durum siksen değişmez kardeşlerim. yer kapacağım diye maymunlaşmayın yeter.

  • yıllardır çektiğim eziyet. denemediğim şey kalmadı, yaklaşık 12-13 senedir bu illetle yaşarken en kolay yöntemi atlamışım sanırım.

    tedavi: tırnaklarınızı düz kesin, köşelerden tırnağın altına doğru mercimek büyüklüğünde pamuk sıkıştırın. her banyodan sonra değiştirin pamukları. 1-2 ay terlik yada sandalet giyin. mümkünse çorap giymeyin. gereksiz darbelerden ve temaslardan uzak durun. ayağınıza yanlışlıkla bile olsa çarpanın ağzını yüzünü kırın gerekirse. bu sayede son aylarda epey rahatladım. ben ki elimde tırnak makası-kolonya-peçete doktorculuk oynadım yıllarca. gözlerimden yaşlar gele gele, anasına bacısına söve söve kestim tırnaklarımı, eşeledim diplerini. toynağa döndüler. 15-20 gün rahatlayıp sonra yine aynı teraneye yıllarca mecbur kaldım. dikkat etmeden pantolon yada çorap bile giymek eziyete dönüşmüştü iyice. sikindirik balona bile tekme vursam gözümden şimşekler çıkıyordu. şimdi ise en azından rahatlıkla ayakkabı, çorap, pantolon giyebiliyorum. ayağımı çok şiddetli olamamak suretiyle bir yere çarptığımda çocuk gibi zırlamıyorum, tırnağıma istediğim gibi müdahale edip istediğim şekil kesebiliyorum. %90 oranında kurtuldum diyebilirim. tırnaklarımın şeklide eski halini aldı ve cillop gibiler artık. allah düşman başına vermesin bu hastalığı. umarım yazdıklarım birilerine daha tedavi yöntemi olur.

  • acaba sadece ben mi yapıyorum diye merak ettiğim eylemdir. tuvalet esnasınca, maillere baktınız, ekşi sözlük okudunuz sıra geldi temizlenmeye, eğer evde değilseniz telefonu koyacak bir yer yoksa, kaçınılmaz son.

    edit: ulan kimse yapmıyormuş, ne pis adammışım ben. vurun.

    edit 2: noolur, beğenip favlamayın. bu kara leke ile debeye gircem nerdeyse, gitti kız gibi profil.

    debe editi: tüm ricalarıma rağmen bu boktan entryimi debeye sokup profilime kara leke çalan yazar arkadaşlarıma ince bir sitem gönderiyorum.

    debe editi 2: işbu entryimi kendi entryleri ile destekleyen, entry girip kendini rezil etmek istemeyen ama bana özel mesaj atarak yalnız olmadığımı hissettiren onlarca yazar arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyorum.

  • siz kimsiniz kardeşim, hayırdır? ne ara evin sahibi oldunuz? uyanın şu ıslak rüyalarınızdan artık. bu toprakların sahibi halk ve iradesine seve seve boyun eğeceksiniz. geliyor gelmekte olan ki cıyak cıyak bağırmaya başladılar şimdiden.

  • 68 yıldır sıcak çatışma görmemiş bir orduda nasıl oluyor da bu kadar çok subay, bu kadar çok madalyaya sahip olabiliyor?
    tenis oynarken mi aldınız oğlum o madalyaları?

  • an itibariyle artık tamamen beynin çalışma prensipleriyle ilgili olduğuna ikna olduğum olay, tecrübe. nöroloji kesin bir şey söyleyemese de, ellerinde fikirleri yok değil. elbet bir gün dört başı mağmur bir açıklamaya ulaşacaktır. ben bugün buna inandım. bildiğim kadarıyla, ya da en azından bana mantıklı gelen 3 ana sebep deja vu'nun olası sebeplerinden:

    1. beynin hafıza departmanının klasörler halinde çalışması. klasörler halinde çalışan beyin gelen bilgileri kategorize ederek depoluyor ve birbirine benzer bilgileri aynı yere atıyor. bazen benzerlikler o kadar fazla okuyor ki bir klasörde neredeyse aynı iki öğe bulunuyor. sonra beyin, bilgisayarlardan bildiğimiz gibi, söz konusu dosyayı "kopyala ve değiştir" yapıyor. yani, eski dosyanın üstüne yeni dosyayı yazıyor. bu esnada olayın bilinç düzeyinde yansıması da deja vu tecrübesi oluyor.

    2. beynin iki aşamalı algılama, tanımlama ve depolama sistemi. beyin bir bilgiyi tanımlarken ve depolarken iki kere algılıyor. bazen bu algı türleri arasındaki fark henüz bilmediğimiz bir sebeple ortadan kalkıyor ve olay iki kere algılanmış olduğu için, birey olayın ikinci kez yaşandığı hissine kapılıyor. bazı teorilere göre bu, beynin iki lobunun birbirinden milisaliselik farklarla çalışmasından, bazısına göre ise gözün bilgileri beyne bazen iki kez göndermesinden kaynaklanıyor. sonuç olarak bilginin iki defa algılanması, olayın ikinci kez yaşandığı hissini uyandırıyor.

    3. beynin depolama departmanının tarihleme biriminin çalışmaması. beyin depoladığı her bilgiye daima bir tarih atıyor. ancak bazen, henüz bilemediğimiz bir sebeple bu tarihlendirme işlevi gerçekleşmiyor ve otomatik olarak eski bir tarih yazılıyor. bu sebeple deja vu tecrübe ediliyor.

    bence nöroloji bu üç olası teoriden birini veya bunlardan devşirilmiş yeni bir teoriyi kesin olarak deja vu'nun sebebidir diye deklare edebilecektir. buna inanmamın sebebi ise şu, entry'nin asıl konusu:

    az önce iki arkadaş arasında geçen sohbet sırasında deja vu yaşayacağımı 5 saniye önceden bildim. sohbet devam ederken konuşulan konu, kişilerin sayısı ve konuşma şeklini bizzat yaşadığım ve neredeyse aynı olan eski bir olayla benzettim. içimden "az sonra bir deja vu yaşayabilirim" diye geçirdim. hatta, eski olayı tüm öğeleriyle hatırladığım için deja vu'nun olası süresini bile tahmin ettim. ve bundan 5 saniye sonra aynen tahmin ettiğim gibi 5 saniye süren bir deja vu yaşadım.

    işte yaşadığım bu küçük olay, en azından benim için, deja vu'nun beynin fiziksel özellikleriyle ilgili bir olay olduğunun kanıtıdır. bu sebeple bir gün, modern bilimin deja vu için itiraz edilemez kesinlikte bir açıklamaya ulaşabileceğini düşünüyorum.

    son olarak şunu da sorasım geldi: madem ki depolama ve hafıza ile ilgili küçük hatalardan kaynaklanıyor, o halde neden tüm öğeleriyle hatırladığım eski bir olayla, henüz yaşadığım yeni bir olay üzerine deja vu yaşadım? üstelik deja vu yaşayabileceğimi tahmin ettiğim halde. eğer soru doğru yere doğru şekilde vuruyorsa, yukarıda bahsettiğim teoriler eksik demektir. işte çözüme küçük bir katkı daha.*

  • 2 ay önce tekrardan seferlere başlayan ama halen zorbalıklarla karşılaşan firmaya destek olacağımız kampanyadır.
    bilindiği üzere ankara'nın değerli belediye başkanı, esenboğa havaalanına ulaşım için kullanılan pazarı tek başına domine etmek için havaş firmasına yapmadığını bırakmadı.
    sırf benim karşılaştığım bir kaç köpekçe oyun bile oynandı. (havaş aracına polis çevirmesi yaptırmak, müşterileri uçaklarına 15 dakika geç bıraktırmaya çalışmak vs..)
    bunun yanında kendi sundukları belkoair tamamen dolmuş mantığında çalışmakta, kafalarına göre güzergah uydurmaktadırlar.
    daha dün karşılaştığım olayda; şöföre soruyorum kızılaya uğruyor mu zamanım az ona göre hareket edeceğim diye, bilmiyorum vs.. diyor. amk 5 dakika sonra yola çıkacaksın senin güzergahın nasıl belli oluyor? sonra uğramaz diyor, sonra yolda telefon gelip kızılaya dönüyor ve ben kavga ediyorum bütün çalışanlarla. uçağa saliselerle yetişsem bile yaşadığım sinir harbi beni 2 sene yaşlandırıyor.
    dönüşte bir baktım, kapıda o özlem duyduğum havaş aracı duruyor. abi dedim hayırdır; 2 ay önce başladık ama halen zorbalık yapıyorlar bize, istediğimiz güzergahtan gidemiyoruz, çevre yoldan gidiyoruz dedi. (40 dakikaymış bilginiz olsun.)
    senin ağzını burnunu yerim diyerek havaşa atladım.
    şer..sizlere 5 kuruş daha kaptıracağıma, bundan sonra her zaman havaşa bineceğim.
    siz de 1 kuruşunuz bile bu yolda gitmesin diyorsanız;

    ankara aştiden; yine yarım saatte bir; 154 no lu perondan.. (gelen otobüs peronu.. şer..sizler onda bile en köşe peronu vermiş adamlara)
    esenboğa'da zaten kapı çıkışında. (kaldı ki bu belkoair çalışanları havaalanında müşterileri diğer tarafa çekmek için çığırtkanlık bile yapıyor. gülüyordu havaş çalışanları, şu kepazeliğe bak diye.)

    tamam arakadaş rekabeti anlarım, fiyat avantajı ve kalite sağlar müşteriye. ama bu mafya vari yaklaşım, bu şerefsiz yaklaşıma destek olmayalım lütfen.
    azıcık daha yürüyelim aştide 154 no lu perondan binelim.
    tekrar ediyorum, havaalanı aşti arası 40 dakikadır havaşla. belkoair dolmuşu ile dün 1 saat 10 dakika sürdü
    destkelerinizi beklerim.
    başka bilgi olursa editlerim.

    kullanabileceğim en düzgün dil buydu, kimse kusura bakmasın!

    edit: ücret 8 tl'dir.

    edit 2: aştiden kalkış saatleri çeyrek kala ve çeyrek geçe imiş.

    deep edit: ulan yorumların bazıları cidden komik. hee amk bi siz biniyorsunuz 15 senedir uçağa. lan havaşın tekel olduğu zamanlarıda biliyoruz, herşey tıkır tıkırdı, evet pahalıydı ama hizmetinin karşılığının ederiydi. bunu şimdi çok net görür olduk.

    deep edit 2: ulan belediye geldi belediye geldi fiyatlar acaip ucuzladı diyenler; belediye otobüsünden bahsedersen anlayacağım(55 tane durak olan, 40 dakikalık yolu 1 buçuk saatte ayakta gidebildiğin), ama amk belkoairi bunu 8 lira yaptı zaten, aradaki 2 lira için hayatını verenleri görüyorum. diyecek lafım yok lan size, size her şey reva amk, sürünün amk.

  • ahlaksiz bir polis iceren videodur. terbiyeden nasip almamis, cebine kimlik koyunca kendisini bir bok zannediyor iste. ortada kimse kufur etmezken, sen neden kadinin ustune yuruyorsun amina koyayim diyor ki yuruyen eden de yok, dagdan inme hayvan. bir de guvenlik gorevlisinin ne kadar guzel konusmalarina bak.

  • eve yeni aldığımız ya da uzun zamandır bizimle olan bitkimiz zaman zaman bize bir takım yolunda gitmeyen şeyler olduğuna dair sinyaller verir. ancak bizim bunu yanlış yorumlamamız sonucunda o durumu iyileştirmek yerine daha kötü sonuçlar doğurabilecek hamleler gerçekleştirebiliriz. işte bu gibi durumlarda bitkimizin bize ne anlatmak istediğini iyi anlamalıyız.

    ilki kök çürümesini nasıl anlarız?
    "bitkim bir anda çöktü. yaprakları kahverengiye dönüp kıvrıldı, soldu.” şeklinde bir durum söz konusu ise bu çok yüksek ihtimal kök çürümesi olduğunu işaret etmektedir. kök çürümesi çoğunlukla bitkinin çok sulanması sebebiyle karşılaşılan bir durumdur. hepimiz bitkiye ne kadar su verirsek o kadar mutlu olacağını düşünüyoruz ama bitkilerimizin en sık karşılaştığı problemler genellikle onları gereğinden çok sulamamızdan kaynaklanıyor.

    kök çürümesi yaşayan bir bitki şu şekilde tepkiler verir;

    sağlıklı görünen bitki bir anda aniden çöker.
    yaprakları kahverengiye ve hatta siyaha döner.
    yapraklar kıvrılmaya başlar.
    bitkinizi kök çürümesinden kurtarmanın tek bir yolu vardır o da eğer bitkiniz tamamen solmadıysa toprağını tamamen değiştirmektir. fakat bu girişimden de çoğu zaman olumlu bir sonuç alınmaz. çünkü kökleri kurtarmak için artık fazlasıyla geç kalınmıştır.

    ikincisi bitkimizde küf olduğunu nasıl anlarız?
    “bitkimin yaprakları üzerinde gri beyaz lekeler oluşmaya başladı. toprağın üst katmanında da beyazlıklar görünüyor." şeklinde bir şikayetiniz varsa bitkinizin küf ile savaştığını belirtmemiz pek mümkün.

    çoğu zaman nemli soğuk günlerden sonra gelen ilk sıcak havalarda görünen bu hastalık bitkilerin yaprakları üzerindeki beyazlıklar ile kendini belli etmektedir. bitkilerde küflenmenin bir sebebi de yapraklardaki özsuyu emen zararlılardır. bu mikroskobik zararlılar arkalarında şekere benzer bir madde bırakır ve bu madde küflenmeye sebep olmaktadır.

    küfe karşı yapılacaklar;
    organik ya da iç mekanda kullanılabilen kimyasal ilaçlar ile bitkinizi zararlılardan arındırırsanız küflenme de sona erecektir. bitkinin yapraklarındaki küfleri su ve saf alkol ile karıştırılan bir solüsyon ile temizle ve toprağın ilk katmanını alma işlemi yaparak küften kurtulmayı deneyebilirsiniz. yaprakları sürekli gözlemleyerek sonraki günlerde düzenli sulamaya geçerek bu durumu güzel sonuçlandırabilirsiniz.

    üçüncüsü bitkilerde oluşan sarı lekeler neden oluşur?
    ficus lyrata -yani pandora kauçuğu- gibi kalın yapraklı ağaç formlu bitkilerin yeni çıkan yapraklarında nokta nokta kahverengi lekeler görüyorsanız bilin ki bu lekeler çok sulanmanın sebep olduğu lekelerdir. lyrata’nız yapraklarında oluşan bu lekelerle size çok sulandığını anlatmaya çalışmaktadır. sulamanızı gözden geçirerek problemi çözebilirsiniz.

    sırada biraz zararlı versiyonu var. yapraklardaki lekeler çeşitli mantar ve bakterilerin yola açtığı lekeler olabilir. bunları ayırt edebilmek için yakından gözlem yapmanız gerekmektedir. eğer yaprak yüzeyinde minik siyah benekler varsa bitkide mantar oluşmuştur ve gördükleriniz de mantarın spor taşıyan parçacıklarıdır. mantar ya da bakteriden etkilenen yapraklar eğer tüm bitkiyi sarmamışsa kesebilirsiniz. bitkinizi bir süre karantinaya alıp ilaç uygulaması yapabilirsiniz.

    bu gibi bitki zararlılarına karşı evde yapabileceğiniz birkaç bitki ilacı mevcuttur:

    1- toz kadar küçük partiküller halinde yaprakların altlarında görünen örümcek akarı (spider mites) için ılık 1 litre suya 3-4 damla bulaşık deterjanı karıştırın. bu karışımı sprey şişesine alıp bitkilerin yaprak altlarını spider mite’lar kaybolana dek sıkın. bitkinizin yapraklarını bu bakımlar sırasında nemli bir bezle silip temizlemeyi ihmal etmeyin.

    2-bitkinizin dallarında, yaprak alt ya da üstlerinde minik beyaz bitler görüyorsanız, sprey şişesine su doldurun ve 1-2 tatlı kaşığı kadar arap sabunu karıştırın. bitkinizin tüm yapraklarına düzenli bir şekilde bu karışımı sıkın. ve ardından yaprakları nemli bir bezle silin.

    unutmayın bitkilerdeki zararlılarla mücadele için yaprakları sürekli gözlemlemeniz gerekiyor, problemi ne kadar erken fark ederseniz bitkinizi kurtarma olasılığınız o derece artacaktır.