hesabın var mı? giriş yap

  • 5 ocak 2017 izmir adliyesi saldırısı sonrası, hafta sonu olmasına rağmen, izmirdeki eğlence mekanlarının ortak aldığı kararla kapalı kalmalarının sloganı.

    ne bir genelge, ne bir emir. sadece sağduyu. seviyorum bu memleketi.

  • pastanelerden aldığınız pastaların pandispanyasında ovaleks kullanılır, amaç kekin bayatlamasını geciktirmek, daha güzel kıvamda kek elde etmektir. ayrıca pandispanya yapımında fazlaca iş gücü de gerektirmez. pandispanyalar piştikten sonra kesilirken içinde yeşil plastik katman şeklinde bir kitle oluşabilir, bazısında çıkarken bazısında çıkmayabiliyor, sebebini bilmiyorum, bizzat gözlerimle şahit olmuştum. o kekler kullanılmaz, atılır.

    zaten o içindeki çilekler de yıkanmıyor, pastaneden pasta almayın.

  • 15-16 yaşlarındayken nicolas cage abimiz sayesinde yapmaktan kurtulduğum hata.

    patates kızartmak için ateşe koyduğum yağ bir türlü fokurdamadı. oysa annem kızartırken cozur cozur kaynıyordu bu yağ. meğer içine patates atınca kaynıyormuş. ne bileyim. neyse bekle bekle mutfak kapkara duman altında kalmış farketmedim. bir süre sonra dumanı farkedip bir terslik olduğunu anladım ama iş işten geçti. tencere baarrr diye alev aldı. buzdolabından bir şişe su alıp üzerine boca edecekken, önceki hafta büyük zevkle izlediğim gone in 60 seconds filmi aklıma geldi. orada da nicolas cage abimizin mal kardeşinin başına aynı şey geliyordu ve nicolas abi tüm soğukkanlılığıyla yağın üzerine bir paket tuz boca edip söndürüyordu. allahtan aklıma geldi ve aynı soğukkanlılıkla bir paket billur tuzu tencereye döktüm. ocağı kapadım.

    bu da nicolas cage‘le olan böyle bir anımdır. büyüksün abi. sayende hayattayım denilebilir.

  • ultrason odasında uzanmışsın. eşin ayağının dibinde. heyecan içinde ekrana bakıyorsunuz. doktor da çok umutlu. yüzü gülüyor. ve aleti karnına koyuyor. ekrana bakıyor. gözleriyle kısa bir arayış. birden yüzünde garip bir ifade. gözlerini kısarak bir kısa arayış daha. ve yutkunuyor. o yutkunmayı sen sanki ağır çekim izliyorsun. adem elması yavaşça aşağı iniyor, ardından daha da yavaş bir şekilde yukarı çıkıyor.

    eşinin yüzüne bakıyorsun. daha geçen hafta yine bu odada, yine şu an durduğu yerde, yine bu ekrana bakarken, gözleri dolmuştu mutluluktan. daha önce hiç ağlarken görmemiştin onu. "işte bu o anlardan biri" demiştin. "hafızana kazı bu anı, bu yüzü. en ince ayrıntısına kadar anlatacaksın yıllar sonra. sakın unutma bu yüzü."

    ama şimdi sadece endişe var gözlerinde. odada da bir ölüm sessizliği. kimse soru sormaya cesaret edemiyor. makinenin uğultusu. karanlık. sadece ekrandan doktorun ve eşinin yüzüne yansıyan ışık. hadi konuşun! biri bir şey söylesin! ya da hayır. susun. hiçbir şey söylemeyin. sessizlik devam etsin. makinenin uğultusu olsun sadece. kimse konuşmasa, zaman dursa burada. bu şekilde kalsak. biz sadece umutla ekrana baksak, kimse bir şey söylemese.

    ama doktor ölüm sessizliğini bozuyor. "maalesef yine kürtaj."

    ben o yüzü hala unutmadım. bir de doktorun yutkunduğu o anı. vücudumu yavaşça saran korku dalgasını. kollarımda ve bacaklarımda ılık ılık ilerleyişini. parmaklarımın buz kesişini. doktorun konuşmasını. o konuştukça benim boğulacak gibi olmamı. ve aklımdan geçenleri.

    "bir sussa. bir sussa. tamam. her şeye tamam lanet olsun. ne yapacaksan yap. ama sus şimdi. bir çıksak şurdan. şu kapıya bir ulaşsak. aynı acı tekrar içimde inanamıyorum. ben aynı şeyleri mi yaşıcam şimdi tekrar? yarım saat öncesine dönebilsem. umut dolu. elim karnımda. konuştum ben onunla. defalarca. bu sefer farklıydı çünkü. çok hissettim bu sefer. haksızlık. bu nasıl bir tokat? yarım saat önce bu kadar mutluyken, şimdi.. korkuyorum demiştim bir arkadaşıma. kendimi çok kaptırmak istemiyorum. ama dayanamıyorum da. bu sefer farklı çünkü. çok hissediyorum bu sefer. sıranızı savdınız siz demişti. boş ver. keyfini çıkar bu güzel anların. bu güzel anlar. tarih oldu bir saniye içinde. yıllar sonra anlatılacak bir anı oldular. nasıl olur? daha yarım saat önce yaşıyordum ben bunu. bir çıksak şu odadan. bir sussa. nasıl haber vericez millete? ne kadar aptalım. dayanamadım herkese söyledim. aptal! şimdi telefonlar. aynısı ayşeye, fatmaya da oldu şimdi üç çocukları varlar.. aptal! dayanamadın! tutamadın çeneni! ama bu sefer farklıydı. çok hissediyordum bu sefer. bir çıksak şurdan. bir sussa. yer ayaklarımın altından kaydı dedikleri bu muymuş?"

    edit: yeri ayaklarının altından kaydıran o günler tarih olur, bir de bakmışsın kucağında gülümsemene gülümseyerek karşılık veren minik bir yavru var. o zaman umut var, inadına umut var.

  • geleneksel hale gelmesi utançtır.

    "tacize uğramamak için taksim'e çıkma" demek, bir kadının hayat alanının kısıtlaması demektir. "tacize uğrayacağını biliyor, neden çıkıyor" demek, tacizciyi cezalandırmaktansa kadını cezalandırmayı uygun görmek; kadına "sen evinde kal ya da şu izin verilen bölgede dolaş"ı layık görmek demektir. taciz ediyorlar diye metrobüse bineme, yılbaşı kutlanan meydanlara gideme, bazı mahallere gireme; nerede benim sosyal hayattaki yerim? hırsızın hiç mi suçu yok?

    edit: gelen mesajlardan sonra şunu da belirteyim. kadınlara özel bir ayrıcalık istediğim yok. tek isteğim "metrobüse binme, taksim'e gitme, binersen de tacize uğrayınca ağlama" denmesin. üst taraflarda bir yerlerde bu minvalde bir entry vardı. şimdi bulamadım, silmiş veya silinmiş.

    edit2: silinmemiş, yukarıda imiş.