hesabın var mı? giriş yap

  • o köpek de doğanın kuralları gereğince özgür yaşayabilmek için sensiz yaşam alanları istiyor.

    rezalet değildir, güzelliktir. can harekettir.
    bir köpeğin denize girip eğlenmesini rezalet diye nitelendiren dangalaklarsız plaj alanları istiyorum artık ! !!

  • sahil sekoyası (sequoia sempervirens). devasa yapılı bir ağaç, kızıl servi (american redwood) olarak ta bilinir. bir zamanlar (tarihöncesi) dünyada büyük ölçüde yaygın bir ağaç iken şimdi yalnız abd'nin kaliforniya eyaletinde doğal olarak yetişir. 1940'lı yıllarda çin'de de yetişen bir sekoya cinsi bulunmuştur. ülkemizde yetişmiş bireyleri bulunmaktadır ancak anavatanındaki kadar boylanmaz. gövdesi kızıl renkte, yaprakları çift sıra şeklindedir ve porsuk ağacına benzer. kozalakları küçüktür ve dalların ucunda bulunur.

    dünyanın kayda geçmiş en uzun gövdeli ağacı bu ağaçtır, 1000 yıldan fazla yaşayabilir. dünyanın en büyük (ağırlık yada hacim olarak) ağacı için (bkz: mamut ağacı)

  • bir marka bir anda ancak bu kadar yükseltilebilir.
    reklam ajansını ayrı, marka yöneticilerini ayrı takdir ediyorum.
    önümü ilikliyorum.

  • bir önceki aşaması: yanlış kişiyle evlenileceğinin anlaşıldığı an.

    kim anlatmıştı hatırlayamadım. gerçek bir olay. nikah salonunda merdivenleri inerken kadın kravatını düzeltiyor adamın. hani, sanki beğenmiyormuş gibi. adam bi duruyor şöyle, suratına bakıyor kadının. artık n'oluyosa o anda, dönüyor sırtını, çıkıp gidiyor. sonra ikisi de başkalarıyla çok mutlu evlilikler yapıyor.

    haaaaa şimdi hatırladım; eski kaynanamdı anlatan.

    ulan acayip gülme geldi.

  • aynı şekilde atalarımızın ağaçlarda uyudukları dönemde rüya görürken sık sık ağaçtan düşüp öldükleri ve doğal seleksiyon yoluyla günümüzde yanlızca kendini tutup ağaçtan düşmeyenlerin yaşadığı iddia edilmektedir. günümüz insanın rüyasında kendini koşarken gördüğü zaman, gerçekte de uyurken koşmaması bu şekilde açıklanmaktadır.
    (bkz: başkasının yalancısıyım)

  • 9,5 aylık bir kızım var ve zamanı geldiginde onu elin lavuguna vermeyi düşünmüyorum
    ona yan gözle bakacak oğlanlara da süprizler hazırlıyorum
    dexter'ın ta ilk sezonuna bastan başladım farklı bir gözle izliyorum artık

    adam haklı beyler

  • bu ülkede genelleme yapmanın yanlış olmadığının en net kanıtı ülkücüler ve siyasal islamcılardır.

    ülkücüler ve siyasal islamcılar bu ülkenin kanseridir.

  • bir diğer adı somerton'daki adamın gizemi.

    1 aralık 1948'de sabat 6.30'da avustralya, adelaide'nin somerton sahilinde bir ceset bulunuyor.
    40-45 yaşlarındaki ingiliz görünümlü bir adam. önceki gün / gece oldukça sıcak olmasına rağmen, üzerinde kalın giysiler var. bütün elbiselerinin etiketleri eksik (yok), ve şapkası yok (bu 1948'de takım giyinen herkesin şapka takması dolayısıyla ilginç bir detay). kimliği yok ve diş izlerinin kayıdı yok. ciğerleri tıkanmış, kalbi tıkanmış, dalağı normalden üç kat büyük. otopsi sonucunda zehirlenerek öldüğüne kanaat getiriliyor, ancak zehrin ne olduğu bilinmiyor.

    14 ocak 1949'da (45 gün kadar sonra) adelaide istasyonunda bir kahverengi çanta bulunuyor, bu çanta 30 kasım sabah 11 civarlarında kayıt edilmiş. çantada kırmızı ekoseli ceket (cüppe), terlik , iç çamaşırı vb günlük eşyanın yanısıra tornavida, fırça, ufaltılmış bıçak, makaslar var.çantada ayrıca barbour marka ipliğe ait bir kart var bu iplik cesedin ceplerindeki dikişlerde kullanılan ipliğin aynısı. ve yine çantadaki elbiselerin çoğunda etiket yok, ancak polis bir kravatta "t. keane", çamaşır çantasında "keane" ve bir atlette "kean" ismini ve bazı kuru temizlemeci kayıtlarını (rakamlar) buluyor. polis elbiselerin etiketlerini söken kişinin keane etiketlerini kasıtlı olarak bıraktığını, ölü adamın adının keane olmadığını bildiğine kanaat getiriyor.

    t. keane isminde kayıp biri olduğuna dair bir bilgi bulunamıyor, kuru temizlemeci kayıtları hiçbir yer ile uyuşmuyor. zaten çantadaki bazı dikiş türlerinin sadece amerika'da kullanılmasından dolayı adamın amerika'dan geldiğini düşünüyorlar. tüm bunların sonrasında polisin oluşturabildiği senaryo : bu adamın gece aşırı melbourne - sydney - port augusta üçlüsünden birinden tren ile geldiği, şehir hamamında (city baths olarak geçiyor böyle çevirdim) yıkanıp traş olduğu, henley sahili istikametine 10.50'ye bilet aldığı, bir nedenden dolayı o treni kaçırdığı, glenelg otobüsüne binmeden önce çantasını tren istasyonuna bıraktığı.

    otopsiyi yapan doktorlardan biri cesedin ayakkabılarının bütün gün glenelg'de dolanan birine göre fazlasıyla temiz olduğunu söylüyor, bu da cesedin öldükten sonra sahile getirildiği düşüncesini destekliyor, zira zehirlenmenin iki ana işaretine (kusma ve kasılma) cesette rastlanamamıştı.

    olay ile ilgili en ilginç kısım ; otopsi sırasında giyside gizli bir cep bulunuyor, bu cepte, üzerinde "taman shud" yazılı bir kağıt bulunuyor. bu deyiş "bitti" "tamamlandı" anlamına gelen, omar khayyam isimli the rubaiyat isimli şiir kitabının son sayfasında kullanılan bir cümle. polis bu kitabın bütün kopyalarını aramaya başlıyor, kağıdın fotoğrafı gazetelerde yayınlanıyor.
    ve arabasını 30 kasım'da glenelg'de kapıları kilitsiz halde parketmiş bir adam, bu kitabın ilk baskılarından birini arabasının arka koltuğunda bulduğunu polise bildiriyor. gazetde gördüğü fotoğraf / haber üzerine geldiğini söylüyor. adamın kitabındaki son sayfada "taman shud" kelimeleri eksik, mikroskopik araştırmalar kağıdın bu kitaptan yırtıldığını doğruluyor. kitabın arkasında (kalemle yazılmış) büyük harflerle şöyle yazıyor : (fotoğraf daha iyi)

    mrgoababd (ilk harfin tam olarak m ya da w olup olmadığı anlaşılamamış)
    mliaoi (üstü çizili ve son harfin i ya da l olup olmadığı anlaşılamamış)
    mtbimpanetp
    mliaboaiaqc
    ittmtsamstgab

    kitabın arkasında ayrıca bir telefon numarası bulunuyor. bu numara cesedin bulunduğu sahile yürüme mesafesinde yaşayan bir hemşireye ait. hemşire 2. dünya savaşı sırasında sydney'de çalışırken bu kitaplardan birine sahip olduğunu, alfred boxall isimli avustralya'lı bir teğmene verdiğini söylüyor. kısa bir süre sonra alfred bulunuyor, elinde the rubaiyat kitabı ve "taman shud" kısmı yırtılmamış olarak. kitabın ön taraında hemşirenin el yazısıyla bir şeyler yazıyor (kadının elindeki bu kitap ise numarasının diğer kitapta ne işi var değil mi?)

    velhasıl, olay halen çözülememiş. kabaca özetlemeye çalıştım, bütün detaylarını wikipedia'da (ingilizce) okuyabilirsiniz.