hesabın var mı? giriş yap

  • bu diziden grammy zamanı haberim oldu. ted danson taa cheers'tan beri sevdiğim bir oyuncudur. dizi hakkında araştırma yaparken felsefi konulara değindiğini öğrendim. bir yapımın felsefi altyapıya sahip olması beklenir zaten. ancak felsefeye olayların genel akışı içinde yer vermek zor bir iştir. çünkü felsefenin temelinde soru sormak vardır ancak cevaplar sorular kadar kesin değildir. dolayısıyla bir dizide sürekli kesin olmayan alanlarda gezerseniz izleyiciyi kaybetme olasılığınız yükselir. çünkü seyirci kesinlik bekler. eğer düşünce yolları ile ilgilenecekseniz sorduğunuz soruların ve kurduğunuz argümanların çok doyurucu olması gerekir. durumun zorluğunu yeterince anlattım sanırım. bu yüzden elinizde çok iyi bir yazar kadrosu yok ise başarısız olmanız kesindir. bu dizide ise bu zorlukları aşıp başarılı bir iş ortaya koymuşlar.

    izlemeyi düşünenlere şunu söyleyeyim dizinin gerçekten garip bir havası var. ekran başındayken gerçeklik algınız kırılıyor. community'nin zar atmalı bölümü gibi kafanız karışabiliyor. ancak bazı diyaloglar da çok basit yazılmış çünkü dizide anlatılması gereken çok fazla mesele var. genel olarak ahlak felsefesinin temel argümanları içinde geziyorsunuz. ana yön bu. ancak dizi aynı zamanda felsefenin pek çok başka alanına da gönderme yapıyor. hatta her karakter felsefenin farklı bir sorusunu yada kavramını temsil ediyor. bunu da şuradan anladım. dizide bazı şeyler çok tekrar edilmiş. mesela chidi'nin kararsızlığı. bu tekrarlar beni biraz sıkmaya başladığında şöyle düşündüm. acaba buradan çıkarmam gereken bir şey mi var? senaristler bir şeyi mi işaret ediyor? ve michael'ın ikinci sezon üçüncü bölümdeki bir diyalogu sayesinde çözmem gereken şeyi anladım. ne yapılmaya çalışıldığını anlayınca diğer karakterler de çorap söküğü gibi geldi. madem çözmüşüm paylaşmam gerek diye düşündüm. o yüzden bu entry'de her ana karakterin temsil ettiği felsefi temayı madde madde aktaracağım.

    --- spoiler ---

    ilk karakterimiz başrol olan eleanor. bildiğiniz üzere kendisi aslında the bad place'e gönderilmiş bencil bir insan. ancak chidi ile tanıştıktan sonra iyi bir insan olmayı öğrenmeye çalışıyor. kendisi üzerinden ahlak felsefesinin uygulaması konusunda adımlar atılıyor. aynı zamanda ahlak felsefesinin temellerinde bulunan "iyi insan nedir? bir insan nasıl iyi olur? insan kötü mü doğar yoksa daha sonradan mı kötü olur?" gibi soruları temsil ediyor.

    ikinci sırada hikayedeki yol göstericimiz olan chidi var. chidi hayatı boyunca hiçbir şeye karar veremeyen bu nedenle etrafındaki insanları süründüren bir karakter. bu yüzden de the bad place'e gönderilmiş. kendisi varoluşçuluğun seçimlere bakışını temsil ediyor. varoluşçuluğa göre insanı oluşturan şey kendi seçimleridir. basitçe kim olduğumuzu kendimiz seçeriz ve yaptığımız seçimlerin bütün sorumluluğu da bize aittir der. chidi de yaptığı seçimlerin sorumluluğundan korktuğu için seçim yapamıyor dizi boyunca.

    üçüncü karakterimiz benim dizideki favorim olan michael. bu entry'nin fikri de dediğim gibi kendisinin bir diyalogundan çıktı. michael zamanın başından beri var olan ve dizinin dört ana karakterini cezalandırmak ile görevlendirilmiş bir karakter. dizi boyunca kendisinin insanları tam olarak anlayamadığını görüyoruz ve bu anlar komediye katkı sağlıyor. ancak dikkatli incelerseniz bu anlamama durumunun michael'ın bilgisizliğinden değil insanlardan çok daha üstün olmasından kaynaklandığını görürsünüz. neredeyse bütün evrene ulaşabilen her şeyi yapabilen bir varlık o. insanların hayal bile edemeyeceği şeyleri yapabiliyor ve ne düşündüklerini umursamıyor. onlardan sıyrılmış durumda. onlar gibi ihtiyaçları yada güdüleri yok. tanıdık geldi değil mi? sizin de anladığınız üzere michael, friedrich nietzsche'nin übermensch'ini temsil ediyor. kendisinin diğerleri gibi etik değerleri yok. çünkü o etik olarak yargılanacağı bir sistemden daha yukarıda. bunu da insanlara bakış açısından anlayabiliyorsunuz.

    dördüncü sırada michael'a yardımcı olan janet var. janet aslında bir karakter değil. kendi karakterini zamanla geliştiren evrendeki bütün bilgiye sahip bir arayüz. ancak evrendeki bütün bilgiye sahip olması için yeniden başlatıldığında yükleme yapması gerekiyor. bu yeniden başlatılma sırasında ise bilgi olarak sıfırlanıyor. bu da john locke'un ortaya attığı tabula rasa kavramına bir örnek. bu argümana göre insan bilgiye sahip olabilir ancak doğduğunda yada janet'in durumunda sıfırlandığında boş bir sayfa olarak başlar. janet'in bilgi edinme yöntemleri insanlardan farklı ancak geri döndüğündeki komik halleri locke'un görüşlerini destekler nitelikte.

    beşinci sırada jameela jamil'in canlandırdığı tahani var. tahani çok zengin bir aileden geliyor ancak kız kardeşinin gölgesinde kalmış. bu nedenle kendisini öne çıkarmak için pek çok farklı şey yapıyor. bütün iyiliklerini kişisel yarar için yaptığından the bad place'e gönderilmiş. bu nedenle pragmatizm ve bireyciliğin mükemmel bir karışımını temsil ediyor. ayrıca söylemeden geçemeyeceğim jameela jamil'in çok başka bir güzelliği var. eleanor'a hak vermemek elde değil bu konuda.

    son karakterimiz olan jason mendoza'yı başlarda stoacı sanıyordum. çünkü içten gelen bir mutluluğu var gibiydi. ancak sonradan fark ettiğim üzere doğasına uygun hareket etme ve sonuçlarına katlanma gibi bir durumu yoktu. bu nedenle asıl temsil ettiği alanın hedonizm olduğunu anladım. jason için bulunduğu kasabanın yok olması, arkadaşlarının the bad place'e gönderilmesi yada iyi bir insan olmak aslında önemli değil. onun tek istediği kısa zamanda daha fazla hazza ulaşmak. bunun da pragmatizm ile bir alakası yok. mesela ileride kendisini riske atacağını bildiği halde rolünün dışına çıkmaya çalışıyor. çünkü konuşmaya başlaması o an için kendisine en çok haz verecek şey.

    --- spoiler ---

    gördüğünüz üzere dizinin ana felsefi söylemleri arasına farklı kavramlar da dahil edilmiş. bu nedenle dizi ben ehil ellerden çıktım diye bağırıyor. daha önce de dediğim gibi felsefi altyapı oluşturmak gereklidir ancak diyaloglara bu denli dahil etmek zordur. bütün bir diziyi felsefi tartışma zeminine oturtmak ve gidişatını verilen argümanlardan devam ettirmek ise cehennem ıstırabına dönebilir. ki eminim diziyi yazan ekip çok kereler chidi gibi karın ağrısı çekmiştir. ayrıca dizi böyle bir gidişatı olmasına rağmen komik olmayı başarmış. ki bu da azımsanacak bir şey değil. sırf bu yüzden bile izlenmeyi hak ediyor sanırım.

  • hadi inşallah corona vesilesiyle şu adet diye dayatılan, görgüsüzlük ve gösteriş budalalığından ibaret allah’ın cezası işkenceyi tarihin çöplüğüne gömelim de kurtulalım.

    edit: imla

  • 100 üzerinden 130 ile dede korkut anadolu lisesi 1. sınıfta aldığım fizik notumdur.

    olay şöyle gelişti efendim:

    efsane bir hocamız vardı. süzmenin tekiydi. ajdar tipli bir vakaydı. sınavlarında a.b.c.d.e.f.g.h.ı.j.k.l.m diye gruplar olurdu ve hepsinin de soruları tamamen farklı olurdu. bazen bir sınıfta aynı gruptan olan 3 kişi falan olurdu.

    neyse bu eleman yan sınıfta sınav yapmaya girmeden önce kapıda bizim mikail "hocam napıyorsunuz" dedi, hoca da "sınava giriyorum" dedi. neyse mikail hocaya "hocam elinizdekilerden bir tane versenize" dedi ve hoca da sınav kağıtlarından birini verdi. o derece süzme idi. koptuk o an. mikail d grubu bir kağıt almıştı. sorulara baktık, çözmek mümkün değil. herkes çözmeye çalışıyor d grubunun sorularını ama imkansız gibi. mikail 3 tanesini çözdü, başka soruları çözebilenler oldu kendilerince, herkes o grubun sorularını yazdı ve hoca süzme olduğundan hocayı kandırıp herkes d grubu alır yırtarzı eşiğine odaklandı.

    yan sınıfın sınavı bittikten sonra hoca bize girdi. girdi derken öyle değil. sınıfa girdi yani. neyse. hoca kağıtları dağıttı. önce kız hocam ben d grubu alabilir miyim diye kağıdını verdi hocaya. hoca verdi. sonra herkes d istedi. yaklaşık 20 kişi falan d grubu oldu. daha fazla d grubu kalmadığından d grubu olamadı diğerleri. ben de d grubu alamayanlardandım. benim grubumdan 4 kişi vardı sınıfta. önümdeki ezgi, yanımdaki sıra arkadaşım yiğit, arkamdaki sena ve ben. öyle denk getirdik kağıtları değiş tokuşla.

    velhasıl 4'ümüz de zeki çocuklardık. ama sorular harbiden kazıktı. sınıf birbirine girmişti. millet alenen kopya çekiyordu ama hoca süzme olduğundan hiçbir şey demiyordu. curcuna içinde herkes mikail ve çevresinde d grubunu yapmaya çalışıyordu. biz de baktık her soruyu çözemeyeceğiz. ben 3 soru çözebildim o kağıttan. ve fizikte en iyi öğrencilerden biri olmama rağmen. diğer arkadaşların da çözebildiği sorular ile toplamda 7 ya da 8 farklı soru çözebildik. aralarda yanlış da çıkar, hoca da süzme diye ben fikir öne sürdüm. dedim ki aynı soruları arka sayfaya da cevaplayalım. hoca süzme, anlamaz. yuttururuz. kızlar cesaret edemedi. yiğit 4 tane mi ne soruyu arka sayfaya tekrar cevapladı. ben de ondan daha fazlasını.

    ama sorular kazık olduğundan hiç emin olamıyorduk. ne alacağımız tam sürpriz olacaktı. öyle de oldu.

    sınav sonuçları açıklanıyordu 2-3 hafta sonra. ben ve yiğit arka arkaya geliyorduk sınıf listesinde. hoca başladı okumaya. d grubu tam sıçışta idi. en güvendikleri isim mikail, ilk açıklananlardandı. 45 almıştı. ondan yüksek alan da yoktu d grubunda. herkes 15-20 gibi notlar alıyordu. daha düşükler de vardı.

    hoca okuyor

    ali 10
    veli 05
    deli 25
    sena 80 (bizim gruptan) oooovvv çekiyor millet
    ...
    ..
    ezgi 80 (bizim gruptan) oovvvv çekiyor millet ben sıçıştayım. onlar zaten 8 soru yapmıştı. o zaman bizim hile anlaşılacaktı.
    ..
    ..
    yiğit 120 (sınıf yarıldı) biz koptuk
    uğur 130 (sınıf krize girdi) gülmekten ölüyoruz.

    neyse herkes bitince bizim süzme bize döndü:

    - çocuklar sizin kağıtları 3'er defa topladım her seferinde 120 ve 130 çıktınız. (biz anladı sanacakken) biliyorsunuz bir sınavda 100 puandan fazla alamazsınız, sizin 20 ve 30 puanlarınızı 2 sınavlarınıza ekleyeceğim. aferin çocuklar!

    yemin ediyorum sene bitene kadar güldük. hala da gülüyorum yıllar geçti amk. bir insan nasıl bu kadar süzme olabilir:)

    efsane hocaydı yeminle. her ders uçuk başka vukuat olurdu:)

  • okula girişte kılıf kıyafet kontrolü yapılmaktadır. arkadaşım halı saha ayakkabısı giymiştir ama arkama saklanarak gizli gizli girmeye çalışmaktadır.

    müdür: gördüm seni maradona. gel buraya.

  • insan gibi "hayırlı işler" diyen sade vatandaşı da siklemeyen esnafın, bu sefer terse gelmesi hadisesidir.

  • medreseden yetişmemiştir.

    * bölgenizdeki okullar bunun için yeterli miydi?
    - maalesef biz memleket olarak, her şeyimizi tenkitten hoşlanıyoruz. o dönem okullarımız harikaydı. olağanüstü öğretmenlerim vardı ilkokulda. oradaki ilkokul eğitimini burada amerika’daki en iyi ilkokullarda verirler mi vermezler mi bilmiyorum. o kadar iyiydi.

    * öğretmenler mi iyiydi?
    - tabii. çoğu köy enstitüleri mezunuydu. çok idealist insanlardı.
    http://www.hurriyet.com.tr/…beni-terk-etti-30282793