hesabın var mı? giriş yap

  • artık o günlere dönüş yoktur. ancak insan düşünmeden duramaz. özellikle zor zamanlarda. ayrı bir hayatı sürdürmeye çalışırken önce anna ya da babadan biri hayata veda eder. tek başına kalan anne ya da baba için olağanüstü bir emek harcanır. tam işler yoluna girerken başka yakın akrabalar ya da kardeşlerden biri bir dram yaşar. bu drama tanık olunur. bu arada ayrı olarak sürdürülen hayatın sihiri kaybolur. başka sıkıntılı durumlar başgösterir. işte bu durumda sık sık flashbackler yaşanır. şen şakrak pazar kahvaltıları, küçükken topluca gidilen tatiller, uzak akrabaların düğünlerinde yaşanan saçma/komik hikayeler vs. faydasızdır ama kardeşim. mücadele bizi bekler. sağlam durmak gerekir. haydi, toparlan bakalım.

  • vodafone'un icat ettiği yeni nesil şark kurnazlığı.
    turkcell'in aylık 10 gb internet dağıttığı dönemde rekabet için vodafone yanımda uygulaması yenilenerek güzel hediyeler verilmeye başlandı.
    1 haftalık 1 gb 2 gb internet gibi hediyeler birkaç ay içinde 1 günlük 1 gb hediyelerine dönüştü. aradan bir ay geçmedi ki 24 saatlik hediyeler yerini 6 saatlik hediyelere bıraktı. hiç vermeyin kardeşim, belli ki veresiniz yok vermeyin.
    kaldırın hatta uygulamayı, çocuk mu kandırıyorsunuz?

  • recep tayyip erdoğan 23 mayıs 2014 tarihli ak parti genişletilmiş il başkanları toplantısı’nda "polis eli kolu bağlı mı kalacak, bir şey yapmayacak mı? nasıl sabrediyorlar anlayamıyorum." diyerek vuran ve vuracak polislerin yanında olduğunu bir kez daha gösterdi. resmi bir vur emri de denilebilir.

  • yok böyle bi$ii. gerçekten de yoktur böyle bir maç. aslında oynanması gerekirken oynanamamıştır demek aslında daha doğru olacaktır. 1974 almanya dünya kupasına katılmak için şili ve sovyetler birliği barajda eşleşirler. ilk maç golsüz berabere sonuçlanır eski kıtada. rövanş ise iki ay sonra oynanacaktır şili'nin başkenti santiago'nun estadio nacional'inde. sovyetler birliği sahaya çıkmaz ülkedeki karışıklık nedeniyle. kan kokan bir sahaya çıkmayı reddeder sovyetler. şili hükmen kazanır karşılaşmayı. sembolik olarak başlama vuruşu yapılır hatta fileler bile havalandırılır...
    yıl 1973. allende devrilir pinochet tarafından. 11 eylül 1973 ile 7 kasım 1973 tarihleri arasında binlerce insan estadio nacional'de tutulmuş, işkence edilmiş ve öldürülmüştür. 7 kasımdır bu insanlık dışı dramın estadio nacional'de son kez sahnelendiği tarih. iki hafta sonra eski stad, yeni toplama kampında futbol oynatılmak istense de, sovyetler buna alet olmaz ve hükmen mağlubiyeti tercih eder. şili'nin süperstarı carlos caszely'nin de sahaya çıkmak istemediğini de ayrıca ekleyelim. oynanmamış bir maçtır bu baraj maçı. oynanmamasına rağmen oynanmış birçok maçtan çok daha iyi hatırlanır. binlerce ceset düşüyor gözümün önüne, fonda victor jara çalıyor, göbekli caszely koşmayı reddediyor...
    (bkz: futbol asla sadece futbol değildir)

  • lan valla kafayı yicem lan.

    adam link vermiş. al oku öğren demiş.

    http://www.cheapair.com/…fares-change-all-the-time/
    http://www.farecompare.com/…ore-or-less-than-yours/

    önümüzdeki ay bilmemkaç bin mil uçmuyoruz ama allahtan ingilizcemiz var da okuduğumuzu anlayabiliyoruz.

    linklerde demiş ki;

    neden yanınızda oturan sizden daha ucuza uçuyor?

    demiş ki:

    biletinizi yanınızdaki erken almıştır, siz daha geç almışınızdır. (hadi beee. geç alınca daha mı pahalı oluyomuşi, vay aq)
    gittiğiniz yerde kalma süresi (benim örnekte ikisi de sadece gidiş. one way ticket. got it?)
    uçuş günü. hafta içi daha ucuz demiş. (örnekte ikisi de 14 ocak)
    uçuş saati. abuk saatler daha ucuz demiş. (aynı uçak kuzum aynı uçak. 3 defa aynı yazdım yine yazayım: aynı.)
    seyahat sezonu. demişki sezonda daha pahalı. (14 ocak gülüm 14 ocak)
    bayram, yılbaşı pahalıdır demiş. (vay aq. yeni birşey daha öğrendim.)
    vs vs.

    böyle bir sürü zaten kabul ettiğim neden.
    la ben bunu mu diyorum sevgili 36bin mil? benim ingilizce anladığım kadar türkçe anlamıyor musun 40bin mil?

    bak gönderdiğin linklerde güzel bi yer var orayı tercüme edeyim:

    havayolları yolcuları ikiye ayırır. biri iş adamlarından, acil işi çıkanlardan, cenazesi olanlardan vs oluşan "fiyat ne olursa olsun gider" tipi. diğeri ve daha fazla olan grup ise seyahat etmek isteyen ama buna zorunda olmayan, fiyata önem veren "fiyat uygunsa giderim" tipi.

    hava yolları mümkün olduğunca ilk gruptan yolcu ister ki karlılıkları artsın. ama tüm uçak biletlerini bu fiyatlardan yaparsa uçakta çok az insan olur. o yüzden de boş koltuk olmasındansa geri kalanını da ikinci gruba daha uygun fiyatla verirler. böylece uçaktan maksimum parayı kazanırlar.

    peki neden roma'dan uçanlar 2. grup oluyor da, türkiye'den uçanların tamamı "fiyat ne olursa olsun gider" tipi oluyor. thy sadece 14 ocak tarihinde değil tüm yıl boyunca italya biletinden min %150 daha pahalı satıyor istanbul yolcularına bileti. bunu soruyorum 36bin mil. neden?

    ikisi de tek yön
    ikisi de aynı tarih
    ikisi de aynı saat
    ikisi de aynı uçak
    aynı pilot
    aynı hostes
    aynı yemek
    aynı tüm yol boyu ağlayan bebek

    neden istanbuldan binen yolcu "fiyatı ne olursa olsun gider"?
    neden roma'dan binen yolcu "fiyat uygunsa gider"?

    hadi şimdi yıl sonuna kadar ne kadar uçarsan uç.

  • yurtdisini yurticini biraktim, "sehit olmak en buyuk sereftir" ne demek yahu. sanki ispanya ic savasindayiz, franco'nun taa 70 sene once cahil cuheyla koyluleri fasist saflarina cekmek icin kullandigi sloganlarla yasiyoruz, viva la muerte.

    hala 1920lerde 1930larda yasayan, olmadik savaslar cikarip hayatina anlam bulmaya calisan, dunya gorusu hicbir egitim, ogrenim gerektirmedigi icin kolayca ve herkesce "tuketilebilen" bu sig eksene tikilip kalmislarla, bunlari istismar eden burokrasi saltanatinin komedisi. yurtdisini filan gecelim, vatan icin olmek hakkinda konusalim. kotu birsey mi bu? degil. ama zaten, meziyetlerin ilkinin, sereflerin en buyugunun bu oldugu bir anlayista ve sistemde yasadigimiz icin baska birsekilde degerlenemiyor insan hayati.

    neden en buyuk seref nobel odulu kazanmak, durust olup sevdigi isi yapmak, uluslararasi une kavusmus bir sanatci, bir edebiyatci, bir sanayici olmak degil? neden en buyuk seref, ayakta durabilmesi icin illa ugrunda birilerinin olmesinin gerekmedigi, artik tamamen ici bosaltilmis bir politik arac olan kuvayi milliye edebiyatina gerek duymadan da ilerleyebilen bir ulke yaratmak degil?

    ne demis ailemizin koyu katolik ayyas yonetmeni mel gibson: every man dies, but not every man really lives. en boktan sistemde dahi herkes vatani icin olerek serefe ulasabilir. ama insanlara yasarken seref kazandiracak bir duzen kurmak zordur. herkesin insan gibi yasayabildigi bir sistemde, burokrasi saltanati da ucuz edebiyatlarla milleti koyun gibi gudemez. allah korusun. viva le muerte, yasasin 30larin fasist sloganlari.