hesabın var mı? giriş yap

  • çalışıp kazanmaya alışık olmayan aktrolleri şaşırtan olay.

    hayır gören de kadın akp zenginleri gibi kamu arazisine rezidans dikti zanneder.

    edit: sevgili akpliler size cahil dediğimizde kızıyorsunuz ama yani niye böylesiniz

    1- chp son 20 senedir hiçbir şekilde sol değil, cayır cayır liberal.
    2- sol ve sosyalizm çok farklı şeyler. yani "solcu fakir olur" gibi bir önerme, "reza zarrab hayırseverdir" önermesiyle aynı geçerliliğe sahiptir.
    3- avukat dediğin insan selam vermeye bile 200 tl alır. bu durumda kılıçdaroğlunun gidip belle vue yerine kümük bi rezidanstan alması da saçmaymış

  • kürt bölgelerinde gün içerisinde yalnızca gözleri açık yerel kıyafetler giyen kürdo-ninjaların yaşadığını öğrenmemize vesile olan çocuk.
    ayrıca ak-47 de yerel kıyafeti harikulade kombinlemiş.

  • yükseltilen doların, teşvik planı ile yüksek kurdan halka kitlenmesi ve malum çevrelerce yüksek kurdan satılması olayı.

    geçmiş olsun.

    edit: bazı millet düşmanı teröristler mesaj atıp durmuş "almasaydın iyi olmuş diye". dolarda değildim ama diğer insanlar için üzüldüm. siz anlamazsınız empati falan, milletinizi sevmediğiniz için.

  • kuantum kuramının belirsizlik ilkesi, bir parçacığın bazı farklı özelliklerinin ikisinin de kesin olarak belirlenemeyeceğini söyler. örneğin bir parçacığın konumuyla momentumu (momentum bir cismin kütlesiyle hızının çarpımıdır) aynı anda tam olarak ölçülemez. kuantum kuramına göre parçacığın bu iki özelliğindeki belirsizliklerin çarpımı en az planck sabiti h=6,626x10^-34 j.s kadardır. konumu belli bir anda kesin olarak bilinen bir parçacığın momentumu sonsuz belirsizliktedir ve bu yüzden parçacık kısa sürede o noktadan ayrılır ve uzaya dağılır. benzer şekilde momentumu kesin olarak bilinen bir parçacığın konumu sonsuz belirsizliktedir, yani böyle bir parçacık uzayın her köşesinde bulunabilir. bu nedenle doğada rastlanan parçacıkların bulunduğu kuantum durumlarında parçacıkların hem konum hem de momentumu bir miktar belirsiz olmak zorunda. alman fizikçi werner heisenberg, ünlü mikroskop örneğini bu ilkeyi açıklamak için geliştirdi. bir parçacığın yerini "görerek" ölçmeye çalıştığınızı düşünün. böyle bir ölçümde parçacığın üzerine ışık göndermek, dolayısıyla parçacıkla etkileşmek gerekir. bu bile parçacığın konumunu tam olarak belirlemeye yetmez. bu ölçümde en azından kullanılan ışığın dalgaboyu (l) kadar bir hata yapılır. bunun yanı sıra ışık parçacıkla etkileştiği için ölçüm, parçacığın hızında bir değişmeye de neden olur. ışık parçacığa çarpıp yansıdığı için en az bir fotonun momentumu parçacığa aktarılır. parçacığın momentumu ölçümden önce tam olarak bilinse bile, konumun ölçülmesi parçacığın momentumunu h/l kadar değiştirir. bu nedenle, parçacığın yerini daha iyi belirlemek için daha kısa dalga boylu ışık kullansak bile, ölçümümüz momentumdaki belirsizliği arttıracak, ama her durumda ikisinin belirsizlikleri çarpımı en az h kadar olacaktır.

  • mavi renkte bir canlı olmaması ya da mavi renkte bir meyve olmaması muhabbetine zaman zaman maruz kalmışsınızdır. bu yargılar kısmen doğrudur çünkü doğada mavi boyar madde çok azdır. bu yüzden de eski metinlerde mavi rengi tanımlayacak kelimelere rastlamayız. örneğin mavi gökyüzünü ya da mavi denizi tanımlamak için "koyu bir şarap rengi" betimlemesini kullanır cicero ve homeros metinlerinde.

    mavi rengin dilde yer alması da mavi boyar maddeyi bulan mısırlılar sayesinde. mısırlılar bu rengi elde etmek için önceleri indigo bitkisinin mora yakın rengini çeşitli işlemlerden geçirmişler daha sonra ise pahalı bir taş olan lapis lazuli'yi kullanmışlar. pahalı olması nedeniyle de mavi renk yalnızca kraliyet eşrafı tarafından kullanılırmış. mavi boyar maddeleri icat eden mısırlılar sayesinde de mavi rengi betimleyen yeni kelimeler dillerde yer edinmeye başlamış. dilde bu rengi tanımlayan özel kelimeler olunca da denizin gökyüzünün rengi daha bir anlaşılır olmuş.

    olaya bu noktadan bakınca dilin renk algısı üzerinde bir etkinliğinin olduğu anlaşılmış ve hala dillerinde mavi rengi betimleyen kelimeleri bulunmayan namibyalı himba kabilesi üzerinde bazı testler yapılmış. himba kabilesinin yaşadığı ortamı betimlemek üzere kullanılan yeşili tanımlayan 40'a yakın sözcük bulunmaktaymış.

    görsel

    yukarıdaki görsel görebileceğiniz testlerde himba kabilesinin üyelerine 11 adet değişik tonlarda yeşil ve 1 adet mavi kare içeren görseller gösterildiğinde ya mavi renkli kareyi bulamıyorlar ya da çok geç buluyorlar. ancak dilleri yeşilin 40'a yakın tonunu tasvir eden himbalara 11 adet aynı tonda yeşil ve 1 adet daha açık renk yeşilin bulunduğu görseller gösterildiğinde ise modern yaşayışlı insanlara göre çok daha hızlı bir şekilde buluyorlar. hatta modern yaşayışlı insanlar bu konuda çoğu zaman başarısız oluyor...

    peki doğada gördüğümüz mavi kuşlar, mavi çiçekler, mavi kelebekler, mavi gözlere ne demeli?

    önce kuşlardan başlayalım. kuşların kanatlarında göreceğimiz mavi renklerin hepsi yapısal mavi olarak tanımlanan, aslında mavi boyar maddeye sahip olmayan ancak ışığı doğru açıda kırarak mavi görünen yapılardır. aynı tüye tersten baktığınızda tüyün gerçek rengi görünecektir.

    mavi çiçekler de çok nadir olmakla beraber birçoğu aslında koyu mordur. ancak yine ışığı kırmaktan kaynaklı mavi görünen çiçekler mevcuttur. nadir bazı bitkiler maviye çok yakın gerçek boyar maddeler taşımaktadırlar. mavi orkide ve unutma beni çiçeği gibi.

    görsel

    mavi kelebeklere gelince. bir tanesi hariç tüm mavi kelebeklerin kanatları aslında koyu yeşildir. hatta bu kelebeklerin kanatları alkol ile ıslatıldığında koyu yeşil olan gerçek renkleri görünür. ancak bir kelebek var ki kanatlarında gerçekten mavi pigmente sahiptir. bu kelebeğin bilimsel adı obrina olivewing'dir ve kanatlarındaki bu gerçek mavi boyar renk pek de öyle parlak değildir.

    görsel

    son olarak mavi gözlere değinelim. oca2 genini etkileyen genetik bir mutasyon bundan 6.000 ila 10.000 yıl kadar insanlara mavi göz rengini kazandırmıştır. ancak mavi gözler de aynı kuşların kanatlarında olduğu yapısal mavidir ve melanin yoğunluğunun azlığında kaynaklanır. bu yüzden yeni doğan bebeklerin göz renkleri genelde maviye yakındır.

    son olarak şu bilgiyi de verelim: yapısal renkler ışık azlığına göre farklı renklerde görünebilir. gerçek renkler olmadığını da buradan anlarız.

  • aslen "2-nonenal " denilen doymamış bir aldehit molekülü,
    diğer kimyasalların zamanla oksidatif parçalanmaları ile ortaya çıkan bu bileşen ; insanlarda “nahoş, yağlı ve otsu” olarak tanımlanan yaşlı insanların karakteristik kokusunu üretiyor.
    yani nonenal üretimi, yaşlanma sürecinin doğal bir yan ürünü
    japonların,bunun bilimsel açıklamasını yapabilmek için yürüttüğü araştırmada yaşları 26 ile 75 arasında olan deneklerinden 3 gün boyunca aynı tişörtü giymelerini istemişler ve kokuya bulanmış tişörtler kromotografi/kütle spektrometre ile incelendiğinde yaşlıların giydiği tişörtlerde yaş arttıkça çok daha yoğun oranda nonenal adlı bu moleküle rastlamışlar.

    --------------------------------

    40 yaşın üzerindeki katılımcılarda, 2-noneal konsantrasyonunun yaşla birlikte önemli ölçüde arttığı ,

    bileşenin miktarı, en yaşlı katılımcıda,
    orta yaşlarda olanlara kıyasla neredeyse 3 kat daha fazla
    olduğu gözlenmiş.

    --------------------------------

    bu molekül, buğday ve bira dışında
    eski kitaplarda bulunan kokuya da

    karakteristik kokusunu veren
    bir aldehite molekülü;

    hatta bu yüzden nonenale "kütüphane aldehiti" deniyormuş.

    --------------------------------

    yaşlı insan kokusu için biyolojik açıklamalar çok net değil,

    ancak araştırmacılar
    insan vücudundaki kokuların
    "cilt bezi salgıları ile bakteri aktivitesi arasındaki
    karmaşık bir etkileşimden kaynaklandığını
    ve cilt bezi kompozisyonu ve sekresyon değişikliğinin
    gelişim boyunca yaşa bağlı bir biçimde değiştiğini belirtiyorlar

    nonenalin yaşlılarda daha çok olma
    sebebine yönelik
    izahları ;

    yaşlandıkça cilt yüzeyinde bulunan
    omega-7 doymamış yağların artması
    ve bunların okside olarak
    nonenal miktarının artması ...

    cildin antioksidan savunmasının bozulmasından
    kaynaklanan nonenal üretimi

    genellikle
    erkeklerde ve kadınlarda
    40 yaş civarında başlayıp

    menopoz gibi hormonal değişikliklerle
    daha da kötüleşebilen bir salgılama ...

    cilt zayıflarken, doğal yağları daha hızlı oksitlenir.
    yağ asitleri, yağ bezleri tarafından salgılanır
    ve havadaki oksijenle reaksiyona girerek nonenal oluştururlar.

    --------------------------------

    suda çözünür olmadığından,
    nonenal, yıkamaya rağmen cilde devam edebilir
    ve hatta yoğun fırçalamadan sonra da kalabilir.

    bu nedenle, son derece temiz ortamlarda bile koku devam eder.

  • sene 2008 istanbulda makine mühendisliği okuyorum. okuyanlar bilir makine bölümüne dişi hoca bile sokmazlar. öldürülme tehlikesi var çünkü. abazanlıktan üretebildiğimiz tek şey kaldırgaçlar. askeriyeden farkı yok ortamın, yemeklere şap atsalar yeri yani. okul apışarası kokuyor. ama arkadaş ortamında bir sıkıyorum allahım sanırsın okumaya pavyona gelmişim. derslerde filan yanımıza kons oturtuyoruz. öyle ortamlar var.
    uzatmayalım, bir gün dayımla konuşuyorum, paso yalan atıyorum tabi. karı kız alkol uyuşturucu ben sıktıkça dayım tekbir getiriyor telefonda. bizim ki buna inanıp; olm bir yunan misafirim var iş alacağım, onunla gelelim ortama filan sokalım alalım işi dedi. ulan elin yunanı istanbul ortdıbını ne yapsın amk demedim tabi, getir dayı getir buralar fena dedim. yolunacak kaz bulmuşum bırakır mıyım? ben hiç ciddiye almadım ama bu iki hafta sonra aradı, yeğen cuma akşamı oradayız hazırlan. hazırlan dediği de cigara ex karı kız vs vs. dedim ki dayı hazırım, bundan daha hazır olamam, gelin. bir iki de yunanca kelime ezberledim adama şirinlik olsun diye. neyse geldiler, ben tabi ooo adelfos kalosorisma filan ne dediğimi bile bilmiyorum adamı yağlıyorum adam demesin mi ne diyon amk? hoaydaa. meğer bunun yunan dediği izmirde doğmuş büyümüş adı da beşir. dedim yunanistan'ın neresindensin gardaş? hoşgeldin, diye sarıldık yunana. neyse yemek filan yendi birer bira verdim bunlara dedim yavaştan başlayın ortamlar fena, sağlam kafayla çekilmez. sarhoş etmem lazım ki pavyonu gece kulübü diye yedirebileyim. sohbet muhabbet derken bizim yunan, kanka cigara yok mu ya dedi? olmaz mı ya yeter ki isteyin amk müptezelleri diye malı hazırladım. bunlar dayımla mevlana gibi dönmeye başladı cigarayı. plan süper işliyor birer kadehte viski dayadım arkasından. bir yandan hadi hadi viskileri çekin çıkalım diye acele ettiriyorum bir yandan da allahım inşallah ölmezler diye dua ediyorum. 15 dakika sonra kafalar oldu roket, tak diyorum kahkaha atıyorlar. bunlar bana nasıl teşekkür ediyor, olm mal harikaymış, ne kafası varmış zart zurt. dedim siz durun daha hatunlara gidicez o zaman görün.
    neyse bunları bindirdim arabaya, sanırım burada ki her istanbullunun bileceği bir mekana geldik.
    mekan cıvıl cıvıl. istanbulda ne kadar 40 yaş üstü alkolik varsa orada. tam aranan ortam. masamıza doğru yürüyoruz. oturduk, bir solist var allah günah yazmasın dilberay ondan daha güzel. hoşgeldiniz beyler diye selamladı bizi. dayım diyor ki vay bin solisti de mi tanıyorsun? gibtin mi lan doğru söyle? estağfurullah dayı dedim bize yakışmaz. garson geldi, dedim reyis bunların kafa roket sen masayı doldur.
    beş dakikada ne kadar ölüm riski taşıyan meze varsa masaya doldurdular. masada keyifler yerinde ben de kendi halimde eğleniyorum filan masaya bi döndüm, yunan cigaranın etkisiyle masada ne varsa silip süpürüyor. inşallah dedim zehirlenmez. bunlar deliler gibi eğleniyor tam istedikleri ortamı sağladım kendimle gurur duyuyorum, dayım işi alıcak neyse abi bizim yunan tuvalete gitti geldi, dayıma dönüp; erkan abi bir ishal olmuşum allah seni inandırsın zütten işedim. konslar şok. bizim beşir masaya oturdu ardından mekanın güvenlikleri patara kütere bizim yunana bir giriştiler, atatürk böyle zulmetmemiştir yunana. vurmayın herif yunan ülkeyi kötü tanıtıyorsunuz filan bağırıyorum ama kimse duymuyor. olay duruldu abi ne oldu dedim; amk çocuğu pisuvara sıçmış dediler. utançtan yerin dibine girdim, yunan gülüyor.
    tabi dayım o arada korkudan ayılmış. durumu, ortamı, rezaleti fark edince; ulan şerefsiz senin getireceğin mekanı gibiyim bu karılar ne lan
    diye bağırınca güvenlik bu kez dayıma girişti. ne olmuş lan karılara diyip
    dövüyorlar. dedim bari iyi dövün de beni dövecek gücü kalmasın aq
    neyse hesabı filan ödetip bizi attılar dışarı. dayım dayağı yiyince ayılmış, kafası yerinde ama yunan hala pert. ölümden ilk kez korktum. bindik arabaya kimse konuşmuyor. arada bir yunanın osuruk sesleri harici çıt yok. abi acil tuvalet bulun dedi bizim beşir. aha dedim sıçtık.
    arabayı durdurdum dedim in aşağı amk arabaya sıçma seni denize dökerim. bu kahkaha atayım derken zütü tutamıyor zart zurt bırakıyor.
    neyse bunu indirdik ayakta duramıyor dayaktan anası gibilmiş hala gülüyor. sapa bir köşeye çektim dedim şu bahçeye gir duvarın dibine sıç.
    dayım arabada kımıldamadan oturuyor, beni nasıl öldüreceğinin planlarını yapıyor bende arabaya yaslanmış beşir'in sıçmasını bekliyorum. 10 dakka 15 dakka derken beşir'den ses yok. dedim bakayım öldü mü bin. bahçeye yaklaştıkça osurma sesleri geliyor. iyi dedim ölmemiş. kafayı bi uzattım bu baya tuvalete oturur gibi oturmuş ama pantolon filan üzerinde. dünyam başıma yıkıldı. geri zekalının kafa nasıl gidikse donu filan sıyırmadan oturup sıçmaya başlamış. kanka hala var da sıçamıyorum diyor. dedim pantolon dolmuş, bi ayağa kalk yer açılsın. dayı dedim beşir böyle böyle yapmış. dayım dedi ki beşir kalkarken pantolonu çorabın içine sok dökülmesin. böyle sükunet olamaz.
    beşir kalktı pantolon çorabın içinde şıpıdık şıpıdık yürüyor. ceket meket ne bulduysam serdim koltuğa beşir'i oturttum. arabada bir koku var sanırsın beşir insan yemiş. polis filan çevirse kokudan 50 sene yeriz. bütün camlar açık, öğüre öğüre geldik eve.
    nihayetinde beşir işi dayıma verdi

    sistem33

    edit : okuyun ama şukulamayın rica ediyorum, en beğenilen entry'm olacak yoksa

  • bir çok kez başıma geldi. zaman aşımları falan oldu, sicilim temizlendi sonra tekrar yakalandım.. en sonuncuda ehliyeti geri alabilmek için zorunlu olarak bir ay süren "sürücü davranışları geliştirme eğitimi" aldım.. bu eğitimdeki bir kaç şey hiç aklımdan çıkmıyor. bunlardan iki tanesini paylaşayım;

    -eğitimde psikolog hoca bize "diyelim ki sizin çocuğunuza 0,51 promil alkollü olan bi sürücü çarptı ve çocuğunuzu öldürdü. o adam için aman canım 0,01 promil geçmiş sadece, zaten adam 10 tane de içse çok dikkatli kullanacak birine benziyor" şeklinde düşünebilir miydiniz diye sormuştu.

    -başka bir gün ki eğitimde de trafik polisi eğitmen alkol nedenli bir çok kazanın resmini gösterdi. içimiz kalkmıştı. polisin sözleri hala aklımda. "keşke bu kazalardan önce trafik kontrolüne yakalansalardı da, ehliyetlerini alsaydık. şu an ehliyetsiz de olsa en azından hayatta olurlardı"

    öyle işte.. anlayana!

  • bağlantısı da usb yerine yuvarlak pinli şekilde olursa, usbyi ters takma vs gibi sorunlar ortadan kalkar. tabi o bağlantı soketine yön belirteci koymak şart, yoksa pinler yamulabilir.

    hatta klavye de aynı şekilde olursa, birine farklı renk yapmak karışmasını engeller. misal yeşil ve mor renkler ayırt edici olabilir.