hesabın var mı? giriş yap

  • - en son kiminle çıktınız peki?
    - semra ile efendim, okulda tanışmıştık.
    - ezgi ile çıkmadınız mı?
    - hayır efendim.
    - açıkcası ben en az bir ay ezgi tecrübesi olmayan insana kız verme taraftarı değilim.
    - aslında tam çıkmak üzereydik, araya askerlik girdi malumunuz...
    - peki beş sene sonra kendini nerede görüyorsun delikanlı?
    - sizlerle birlikte yazlıkta okey masasının başında görüyorum efendim, hatta siz okeye dönüyorsunuz.
    - güzeeel, hanım benim kanım kaynadı bu çocuğa.

  • kirli sepetinden cikarabildiği şeyleri* * * taa arka odadan salona getirip, "bak senin için avlandım" tavrıyla ayağımın dibine bırakması.

    sweatshirt gibi büyük parçaları da 1-2 metre kadar zorla sürükleyip, yorulunca ağlama benzeri tuhaf bir miyavlamayla beni ayağına çağırması. yanına gidene kadar avaz avaz miyavlaması.

    kör olduğu için, ağzına aldığı parçanın büyüklüğünü kestiremeyip, yatak örtüsü, pike gibi kocaman şeyleri de taşımaya yeltenmesi. ki bu girişim, ancak yataktan yere inebilmekle sonlanıyor haliyle. olsun, o yine de ağzında pikenin ucunu bırakmadan beni çağırıyor. gidiyorum, bana sunduğu avını alıp, başını okşuyorum, gururlanıyoruz ailecek.

  • istiyor ki türkiye pkk, ypg ve diğer kollara dokunmasın sadece ışide saldırsın.
    baba'nın malı ya tsk, işi gücü bırakacak terörist pkk ve yan kolları için savaşacak. oldu paşam, başka arzun?

    bu görüntülere dikkatle bakın. çok dikkatle bakın ve orada hareket halinde olan terörist ışid mensuplarını göreceksiniz. yalandan yapılan bir operasyon değil, gördüğünüz gibi teröristlerin başına füzeler inmiş. hem de %100 isabet oranıyla. ellerine sağlık ordumuzun.

    dikkatle izleyin, yakında benzer şekilde sizin de kafanıza o füzelerden inecek. %100 isabet oranı ile darısı pkk ve tüm kollarının başına.

  • cd projekt bugün tüm oyuncuların severek takip ettiği bir oyun stüdyosu olduysa, bunun temellerinin ilk the witcher oyununda atıldığını söyleyebiliriz.

    cd project, 1994 yılında polonya’nın başkenti varşova’da kurulan bir oyun stüdyosudur. stüdyo daha sonra, yeni oyunlar çıkarmak için 2002 yılında cd projekt red adında bir oluşumu hayata geçirdi. baldur’s gate* oyununun pc sürümü üzerine çalışarak işe başlayan cd projekt red’in emek verdiği bu yapım, interplay’in ve black isle’ın yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle piyasaya sürülemedi. fakat o oyun için hazırlanan kodları ve oyun motorunu (aurora engine) başka bir fantastik evrenin oyun projesine aktarmayı seçti cd projekt red. o fantastik evren polonyalı yazar andrzej sapkowski’nin romanları ve öyküleriyle nakış gibi işlediği the witcher’ıydı.

    the witcher’ı tanıyalım

    the witcher, yaratık avcısı geralt’ın hikayesini anlatan fantastik bir seridir. henüz bir çocukken türlü deneylere ve yıpratıcı testlere tabi tutulan geralt bu testlerden geçerek insan üstü yetenekler kazanmıştır. artık mutasyona uğramış ve insanlıktan çıkmıştır. kendisi gibi değişimlerden geçen bu kişilere halk arasında witcher denmektedir. geralt hayatını köylere dadanan yaratıkları ve kana susamış canavarları öldürerek kazanır. witcherlar kimse tarafından sevilmez ve taraf tutmazlar. çoğu zaman yaşanan olayların perde arkasındaki gerçeklere ilgi duymaz ve bilmek de istemezler. görevini yerine getirip ödemesini alma derdindedirler. fakat geralt’ın hayatında öyle anlar olur ki, kendini olayların girdabından kurtarmayı başaramaz ve çatışmanın tam ortasında belirleyici bir unsur olarak kalır.

    geralt’ın maceralarını anlatan the witcher kitapları polonya’da bir hayli popülerdir. serinin ünü kısa zamanda ülke sınırlarını aşmış ve geralt dünya çapında takipçiler edinmiştir.

    polonya menşeli bir firma olan cd projekt red için polonyalı bir yazarın hayat verdiği the witcher evreni üzerine bir oyun yapmak son derece mantıklı bir karar olarak yorumlanabilir. geralt’ın klişe iyi/kötü kavramlarından beslenmeyen ve kendi değer yargılarına göre hareket eden bir karakter oluşu da serinin başarısındaki önemli detaylardan birisidir. bu açıdan geralt oyuncuların yönetmekten, seçimler yapmaktan, birlikte yeni yerler keşfetmekten ve maceradan maceraya atlamaktan keyif alacağı bir karakterdir. işte cd projekt red’in the witcher oyunu da tüm bu katmanların üzerine kurulur ve ortaya inanılmaz detaylı bir yapım çıkar.

    geralt’ın oyun dünyasındaki macerasının başlangıcı

    the witcher 2007 yılında piyasaya çıkan bir rol yapma, aksiyon ve macera oyunudur. oyunda yaratık avcısı witcher geralt’ı kontrol ederiz. çizgisel bir oynanış yerine açık dünya bir oyun alanı vardır karşımızda. oyunun izlediği bir ana senaryo olmakla beraber the witcher’ın kitaplarda da karşımıza çıkan rastlantısal vakalara yönelme huyu oyunda da peşimizi bırakmaz. kapı kapıyı açar ve bozkırlarda ve şehir hayatında kaybolur gideriz.

    witcher’ı bitirdiğimde yaklaşık 60 saatlik bir oyun süresine ulaşmıştım. eğer bazı seçimleri farklı yapmış olsam bu süre rahat 65 ve hatta 70 saati bulabilirdi. sonlara doğru oyunu bitirme aşkıyla bazı görevleri boş verip hedefe doğru yönelmesem muhtemelen birkaç yan görev daha beni kendine çeker ve oyun süremi uzatırdı. fakat buralara dalmamak için geçerli sebeplerim var elbette. o sebeplere geçmeden önce önce şunu açıkça söyleyebilirim ki witcher’ın asıl başarısı sunduğu evrenin derinliği ve senaryosunun sürükleyiciliğiydi. oyunun hikâye anlatımı ve evren tasarımı gerçekten mükemmele yakın. teknik anlamda çok sorunlu bir yapım olmasına karşın bu kadar heyecan verici bir senaryo ortaya koymak gerçekten dikkate değer.

    ilk andan son ana kadar birbirine bağlı olaylar zinciri içerisinde bir sürü seçim yapıp kendi kader çizgimizde yürümemiz sağlanmış. evet, witcher’da verdiğimiz kararlar oyunun akışına etki ediyor. bu da diyalog seçenekleri arasında etkisiz gelişigüzel seçimler yapmaktansa tam bir rol yapma oyunu tecrübesi yaşamamıza olanak vermiş. witcher romanlarından tanıdığımız karakterlerin oyun evreninde tekrardan karşımıza çıkması ve oyunda önemli bir yere sahip olmaları bir diğer başarılı roman-oyun bağlantısını oluşturmuş.

    the witcher – sıkıntılı kısımlar

    oyunun en öne çıkan olumlu yönlerini bu şekilde sıraladıktan sonra gelelim işin sıkıntılı kısımlarına. maalesef the witcher pozitif yönleri kadar negatif yönleriyle de kendinden söz ettiren bir oyun olmuş.

    en büyük sıkıntılar; oyun motoru, kontroller, dövüş mekaniği, envanter yönetimi ve optimizasyon olarak karşımıza çıkıyor. ilkinden başlayalım: kontroller.

    çok zor, the witcher’ı yönetmek, bir yerden bir yere gitmek, gerek animasyonların sıkıntılı oluşundan gerekse de oyun motorunun hareket ve kontrol konusunda fazla eski kafalı kalmış olmasından dolayı son derece sıkıntılı. benim açımdan en büyük eksikliklerin başında oyunda zıplama olmaması geliyor mesela. ufak bir kalasın bile üzerinden atlayamayan ama kendi boyunun iki katı bir canavarı kesmekte zorlanmayan bir avcı bana pek mantıklı gelmiyor ve oyundan aldığım zevki baltalıyor. bunu kabullenmekte nedense zorlanıyorum. o kalası geçemediğim için etrafından dolaşmak ve bir sürü yaratıkla tekrar uğraşmak zorunda kalmak bir noktadan sonra sinir bozucu olabiliyor.

    dövüş mekaniğinin tuhaflığı da cabası. doğru rakibe doğru teknik ile (güçlü, hızlı ve grup adı altında üç farklı vuruş tekniği var) saldırmak ve doğru zamanda fare tuşuna basmak üzerine kurulu bir kombinasyon ile yaratık kesmek oyunun özgürlükçü açık dünya teması ile hiç uyuşmuyor. neyse ki bu dövüş mekaniğini ikinci oyunda rafa kaldırıp oyunun atmosferine daha fazla uyan bir sisteme geçiş yapmış cd projekt red. bu kombo ve dövüş tekniği kompleksliği yüzünden karmaşa anlarında yanlış kişiye yanlış teknik ile tıklayıp tahtalı köyü boyladığım çok sayıda sahne oldu. bu noktada oyunun yeterince aydınlatıcı ve öğretici olmadığını düşünüyorum. günümüz souls oyunları elbette dövüş mekaniği zorluğunu bir üst seviyeye çıkartmış durumda ama o oyunların ana fikri bu zorluk üzerine kurulu. the witcher’da ise dövüş bir araç aslında.

    envanter yönetiminin sığlığı ve modifikasyondan uzak hali de bu ebattaki bir rol yapma oyununa yakışmamış açıkçası. farkında olmadan sattığınız değerli görev eşyaları, ne yapacağınızı bilmediğiniz sayısız ıvır zıvır ile saçınızı başınız yolmanız işten bile değil. allah’tan ikinci oyunda bu konuda da bir iyileştirmeye gidilmiş ve bu lanet bir son bulmuş.

    the witcher evrenine giriş 101

    toparlarsam, son derece sürükleyici bir senaryo üzerine yerleştirilmiş bir açık dünya rol yapma oyunu the witcher. eğlenceli ve merak uyandırıcı karakterleri ve başarılı atmosferi ile sizi içine çekmeyi başarıyor. fakat o envanter yönetimi, oyun motorunun limitleri ve sıkıntılı dövüş mekanikleri bir şaheser olmasının önüne geçiyor.

    witcher 2’de görüşmek üzere!

    ----

    kaynak: https://duslerdengercege.com/…1/the-witcher-1-oyun/

    medium: https://medium.com/…na-genel-bir-bakış-e725b685662b

    ----

    edit: güzide stüdyomuz cd projekt'i yazı boyunca yanlışlıkla cd project diye yazmışım. uyaranlara teşekkürler.

  • eskisehir 1991, aylardan kis aylarindan biri olsa gerek zira inanilmaz soguk [sanirim o sene eskisehir'in en sert kislarindan biriydi, rekor muydu neydi oyle birsey] .

    bir kac gundur yagan kar sona ermis, yerler buz. odunpazari'nda oturuyoruz o donem cumbur ve cemaat halinde. bir yerden eve yuruyerek gidiyoruz, hamamyolu'ndan gececegiz. kalabalik bir grubuz $amata, girgir yuruyoruz. birden, murat benim kulagima egilerek "bak simdi tugrul*'u iticem kayacak" dedi fakat tugrul bunu duydu ve kacmaya calisirken tamamen kendi cabalari ile kaydi ve iki ayagi birden yerden kesilerek inanilmaz estetik bir sekilde kic ustu dustu. biz gulmekten yarilmisken birden boyle hizli hizli yuruyen, elinde james bond canta, borsaci kilikli takim elbiseli [aynen depeyi gibi, evet] bir adam geldi, tugrul'a egilerek "birader, nefis dustun.. artistik puanlar 9.5 9.6 9.6" seklinde dalga gecti ve gitti ama boyle uc saniye icinde, cok hizli bi sekilde. biz daha da yarildik haliyle...

    neyse..

    ayni gunun aksami, tugrul ve ben arkadian'a gittik, bir ara aciktigimiz icin disari ciktik, bufelerden sandvic almaya. yanimizda ziya nam-i diger lopez var [o donem eskisehir'de ogrenci olup da lopez'i tanimayan cok azdir] bu ikisi dusmeyelim diye kolkola girdiler [yerler hala buz] ben de bunlar kesin dusecekler diye tahmin ettigim icin yanlarina yaklasmiyorum. az sonra, tahmin ettigim uzere ikisi birden yine iki ayak yerden kesilecek sekilde [totalde dort ayak] dustuler, ben bir daha gulme komasina girmiske,n sabahki adam yine ayni sekilde sanki bir yerlerde saklaniyormus gibi cikageldi ve tugrul'a egilip "birader zincir tak zincir" dedi ve yine saniyesinde kayboldu.

    bakakaldik ardindan.

  • bu adamın hikayesi suriyeli ailelerin çektikleri zorluklar hakkında yapılmış röportaj serisinin sadece biriydi. röportajlarda bütün suriyeliler çektikleri sıkıntılardan ve gördükleri muameleden de bahsediyorlardı. bu adamın hikayesi tutunca başkan obama bu adamı ve ailesini abd'ye aldığını sosyal medyadan duyurdu.

    türkiye gibi milyonlarca suriyeliyi ülkeye doldurur ve hepsini sefil koşullarda yaşamaya mahkum edersen işte hem ülkene aldığın suriyelilere yaranamazsın, hem kendi vatandaşının tepkisini alırsın, hem de ülke dışında eleştirilirsin. ama başkan obama aradan bir tane cımbızla çekince insanlık yapmış olur. ingiltere 50bin mülteciyi 5 senelik bir süreçte gıda/barınma sorununu çözecek şekilde alacağını duyurduğunda insanlık yapmış olur. sen 3 milyon suriyeli ülkene gelişigüzel doldurarak türkiye'nin demografik haritasını değiştirirsin ama ne suriyeli'lere ne kendi ülkenin vatandaşına ne de dünyaya yaranamazsın. stratejik derinliğiniz için tebrikler.