ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
bulaşık makinesinin tasarruflu olmaması
-
bahsi geçen tasarruf su tasarrufudur, para tasarrufu değil.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık:barış manço iyi ki ölmüş
1.domates birer patlıcan diye şarkı mı olur mk ahahah.
3. doğru. senin gibi bir hıyarı unutmuş
burger king müdürünün çocuk dövdüğü yalanı
-
görüntüleri izledim dayak mayak yok beyler. bu olayla beraber sosyal medya'nın güvenilmezliği de kendini göstermiştir. duyarlı gençlerimiz otu boku linç etmeye bayılıyorlar.
hamza hamzaoğlu
-
kupa kupaoğlu
anneanne evindeki 30 kiloluk beton yorgan
-
yüzde yüz yün olduğundan iğne gibi batan koyu kahverengi battaniye ile beraber çocukluk travmalarına sebep olup tekrarlayan kabuslarda ortaya çıkabilir.
a. gül'ün 55 milletvekili ile parti kuracak olması
lihtenştayn'da coğrafya öğretmeni olmak
-
örnek bir sınav sorusu şu şekildedir:
fındık en çok hangi bölgemizde yetişir?
a)friedrichlerin bahçede
b)klise'nin yanında
c)otobüs durağında
d)büyük ağacın altında
her şey bitti derken çıkagelen insan
aile şerefi
-
bu filmde en çok dikkatimi çeken şey "murat'ın çiğnenmesi".
her izleyişimde çok takılıyorum bu deyişe lan.
-murat'ı araba çiğnemiş!
-nee? araba mı çiğnemiş!!!
-onu gördüm baba.
-kimi kızım?
-kardeşimizi çiğneyen adamı gördüm.
-o geldi.
-kim?
-kim olacak, murat'ı çiğneyen!
-nee? murat'ı çiğneyen mi?! çağır gelsin.
bir sakız gibi çiğnedi murat'ı pezevenk.
6 yaşında evlendirilen h. k. g'nin ifadesi
-
gerçekten korkunç ifade.
tüm aile ele ele verip kızı ateşin içine atmışlar, hepsinin tutuklanması lazım
nihat hatipoğlu gibi para kazanma rehberi
-
-sahabe hikayelerini pehlivan tefrikası gibi uzatmayı öğrenin
-hak, adalet, doğruluk gibi kavramların üzerinde durmak yerine, uhud, kerbela gibi üzücü olayları anlatıp, insanları ağlatın
-tasvirlere önem verin, anlattığınız olaya şahit olmuşsunuz gibi, ayrıntılara girerek anlatın
-yolunuz açık, şeytan yar ve yardımcınız olsun
yaran fıkralar
-
bir golf klübunun soyunma odasında bir sürü adam
giyiniyormuş.ortada duran bir cep telefonu çalmış,
yakınındaki bir adam hands-free konum düğmesine
basmış ve giyinirken konuşmaya başlamış.
adam: alo
kadın: merhaba şekerim, kulüpte misin?
adam: evet.
kadın: ay ben burda süper bir deri ceket gördüm.
1000 dolarcık. alabilir miyim?
adam: oluur, madem çok sevdin, al tabii.
kadın: aslında buradan önce de galeriye uğradım.
2015 modelleri gelmiş, tam istediğim renkte birini
buldum.
adam: ne kadar?
kadın: 250 000 dolarcık.
adam: o parayı vereceksem bütün aksesuarlarını
isterim ama...
kadın: yaşasınnn! bir şey daha var, geçen sene
beğendiğimiz ev yine satılık ve 550 000 dolar
istiyorlar.
adam: tamam, ama 520 000 dolardan fazla verme sakın.
kadın: oldu şekerim. sonra görüşürüz. seni
seviyorum.
adam: ben de seni...görüşürüz.
adam telefonu kapatıp afallamış şekilde onu seyreden
topluluğa döner ve sorar:
"bu telefon kimin, bilen var mı?
deniz gezmiş bugün yaşasaydı reklam şirketi olurdu
-
"...birçok kurum, aydın ve duyarlı insan idamın engellenmesi için imza kampanyaları düzenlediler, dilekçeler verdiler. dönemin başbakanı nihat erim, ‘pişman olduklarını söylesinler, kararı tekrar düşünelim’ dedi.
bunun üzerine deniz beni cezaevine çağırdı ve şöyle dedi: ‘biz suç işlemedik ki pişman olalım. bugün dışarda olsak yine aynı eylemleri yapardık. ne siz, ne de ailemiz bizim hakkımızda böyle bir dilekçe vermeyin’ dedi. biz de pişmanlık konusunda hiçbir girişimde bulunmadık. artık herkes idamı bekliyordu. ben ve diğer avukat arkadaşlarım evimizde elbiselerimizi çıkarmadan bekliyorduk. 6 mayıs gecesi kapımız çalındı. sivil bir görevli ankara savcısı fazıl bey’in bizi çağırdığını söyledi. kapının önünde duran resmi plakalı bir araçla ankara merkez kapalı cezaevi’ne doğru yol almaya başladık. kentin elektrikleri kesilmiş, her 20 metrede bir asker dizilmişti sokaklara. cezaevi avlusunda onlarca askerle birlikte cellatlar dahil toplam 7 sivil 3 gencin idamını izleyeceklerdi. o anı anlatabilmek için büyük bir sanatçı olmak isterdim, yaşadıklarımız gerçekten tarif edilmezdi. önce deniz çıktı sehpaya, ipi boynuna geçirmek istedi ancak başaramadı. son sözlerinden sonra sandalyeyi tekmelemek istedi. sandalye kendi etrafında 3 defa döndü ancak devrilmedi. cellat ayağının altından çekti sandalyeyi. ancak deniz’in ayakları masaya değiyordu. savcının ‘masayı da çek’ diye bağırmasıyla cellat masayı da çekti. deniz birkaç kez çırpındıktan sonra ipte ağır ağır dönmeye başladı. uzun süre nabzının atmamasını bekledik. ardından yusuf’u ve sonra da hüseyin’i getirdiler..."
http://www.gunaydinaliaga.com/…ws_print.php?id=2254
evet, doğrudur. deniz gezmiş yaşasaydı reklam şirketi olurdu. kendi ipini çeken, taburesini deviren adam basbayağı reklam yapıyordu çünkü. yirmi sene sonra kuracağı şirketin ilk temelini atıyordu. bu kadar basit bakış açıları. seviye bu derece düştü. adam boynuna geçen ilmiği göze almış, "pişmanım" kelimesiyle hayata dönmeyi elinin tersiyle itmiş sen hala reklam kokan hareketlerdesin ne diyeyim. ilkokul üç seviyesi bile sevimli bir şeye dönüştü yanıbaşınızda artık. cevap vermek zulüm olmaya başladı, bu basit düzeneğe konuşmak, sesin duvardan dönüşünü izlemek çok ama çok acı vermeye başladı...
---68'liler advertisement kuşağı sona erdi. beyaz show olanca hızıyla devam ediyor---