hesabın var mı? giriş yap

  • bu yemekler paylaşılmış ama ben yakın zamanda fransada okumuş bir öğrenci olarak size işin aslını anlatayım.

    yemekhanede bu menü çıkmaz, bundan çok daha fazlası çıkar. öğrencilerin kartlarıyla turnikede yaptıkları ödemeyle 4-5 çeşit yemek alma şansı vardır. bu çeşitler puan sistemiyle belirlenir, her yemeğin bir sayısal puanı vardır ve genelde elinizdeki puan hakkı 4-5 çeşit yemek alabilmenizi sağlar. fazlasını alöak isterseniz puan başına belli bir cent ekstra ücret ödeyerek alırsınız.

    bu çeşitler arasında 3-4 çeşit sebze yemeği, salatalar, 3-4 çeşit et (tavuk, balık, dana, domuz gibi farklı opsiyonlarla), peynir çeşitleri, 3-4 çeşit tatlı, 3-5 çeşit peynir, ve börek çörek kiş gibi hamur işleri ve içecekler olur. yani toplamda en az 20-30 çeşit yemek arasından şeçersiniz tepsinize koyacağınız yemekleri. öğlen yemeğinde tepsimi alıp peynir, avokado, koca bir biftek, sebze yemeği ve tatlı yediğim günler çoktur.

    bu yemekhaneler fiyat olarak çok uygundur ve sadece üniversitelerin içinde olmaz, üniversite sayısı çok olan şehirlerde şehrin çeşitli mahallelerinde de bulunur. okula gitmediğiniz günlerde de evinize yakın yemekhaneye gidip krallar gibi beslenebilirsiniz.

    sosyal devlet zannediyorum böyle bir şeydir.

  • dvd'sine değişik final alternatifleri de koyulmuş olan ayardır.

    adam: biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok.

    berber: bu nasıl olabilir ki? ben buradayım ve bir berberim.

    adam: hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.

    berber: hayır, ben buradayım berber olarak, ama tek berber ben değilim, bir sürü berber var, sen nasıl bana geliyorsan başka insanlar başka berberlere gidiyor. bu insanların özgür iradesiyle seçimine bağlı bir şey, isteyen evinde traş olur veya traş olmak istemediği zaman traş olmaz. peki sana "bütün bu sakallıları topla bana getir hepsini traş edeceğim," desem bana ne cevap verirsin? insanları zorla, baskıyla tutup buraya mı toplarsın, yoksa benim traşım bana yeter, benim sorumlu olduğum benim başım, banane elalemin traşından mı dersin?

    adam: dur ben biraz daha çalışıp öyle geleyim.

  • dahil oldugum kuluptur.
    bir tuvalet
    bir mutfak
    bir adet tv
    bir adet aşiri rahat cekyat
    bir adet internet baglantili laptop
    bir adet sevismek icin eş
    sinirsiz gida

    bu imkanlar saglanirsa disari cikani siksinler.

  • sinemaseverlerin dönüp dönüp izlediği filmler vardır. yüzüklerin efendisi, star wars ve hp serileri, türk filmlerinden de süt kardeşler bu filmlere örnek gösterilebilir. benim çevirip çevirip izlediklerim ise genelde animasyon filmlerdir. disney'in en güzel zamanlarına örnek gösterilebilecek hercules, adı pek duyulmasa da muazzam bir emeğin ürünü olan kubo and the two strings ve hayao miyazaki filmleri bu alanda en çok izlediğim filmler. bu listeye birkaç yıl önce de ratatouille'u ekledim. mutfakta çok becerikli bir insan olmasam da remy'nin azmi, çalışma hırsı ve birbirinden ilginç restoran çalışanları beni kendine çekti sanırım.

    bu geri dönüşlere yeni star wars serisini de eklemek isterdim ama filmler o kadar kötüydü ki ömrüm boyunca bir daha görmek istemiyorum hiçbirini. bir de bu filmler azaltmadığı gibi bendeki star wars özleminin daha da artmasına neden oldu. eski filmleri izlemek de kar etmedi çünkü ben sağlam bir sith hikayesi bekliyordum yeni seriden. bu yüzden gidip eski sith'lerin hayatını anlatan yazıları okumaya başladım.

    yine bir şeyler okurken durdum ve dedim ki film açayım bir tane. çünkü gözümün önünde ışın kılıçları belirmeye başlamıştı artık. sevdiğim filmlere bakarken de ratatouille denk geldi ben de onu izlemeye karar verdim. filmin takribi yirminci dakikasında da garip bir şey fark ettim. remy'nin başarı hikayesi bire bir sith kodunu takip ediyordu. ilk önce ne alaka desem de geçen sahneler ile birlikte bu inancım iyice oturdu. durumun gerçekten böyle olduğuna ikna olunca da gelip size anlatmaya karar verdim. şimdi remy'nin hikayesi ile sith code nasıl benzerlikler içeriyor bir bakalım.

    --- spoiler ---

    önce sith code nedir ondan bahsedelim. sith code, star wars evreninde sith'lerin düşünce yapısını anlatan ve izlemeleri gereken yolda onlara rehberlik eden sözler bütünüdür. jedi olup daha sonra sürgüne gönderilen sorzus syn tarafından yazılmıştır ve tamamı şöyledir;

    "peace is a lie, there is only passion.
    through passion, i gain strength.
    through strength, i gain power.
    through power, i gain victory.
    through victory, my chains are broken.
    the force shall free me."

    çevirisi ise aşağı yukarı böyledir.

    "denge bir yalandır. sadece tutku, arzular ve istekler vardır.
    tutkum ile yetenek kazanırım.
    yeteneğim ile güç kazanırım.
    gücüm ile zaferler kazanırım.
    zaferlerim beni bağlayan zincirleri kırar.
    force beni özgür kılar. "

    şimdi de adım adım remy'nin hikayesine bakalım. film öncelikle remy'nin "zincirli" olduğu kısımla başlıyor. remy aslında yemek konusunda henüz nereye koyacağını bilmediği bir ilgiye sahip. ancak babası bunu anlamsız buluyor ve fare toplumu olarak onu değişim geçirmekten alıkoyuyorlar. remy'nin burada yürüyüş tarzına kadar her şeyi sorgulanıyor.

    bu baskı normal bir karakteri sindirebilirdi ve ondan jedi kodunun istediği şekilde uyumlu olması bekenirdi ancak remy, uyumu değil tutkusunu seçiyor. mesela peynir ile çileği beraber yediği sahneden, mantar ve özel bir peynir bulduğunda bunları diğer yiyeceklerin arasına atmak istememesinden bunu görebiliyoruz.

    bundan sonra remy tutkusu nedeniyle gusteau'nun şovunu izlemeye başlıyor ve kitabını okuyor. daha sonra ondan öğrendikleriyle yiyecekleri bir araya getirerek daha iyi lezzetler elde etmeyi öğreniyor. ki bu da tutkusunun yeteneğe dönüştüğü yer oluyor tam olarak.

    remy tabi ki bu haliyle bir restorana gidip iş başvuru yapamaz. şansının açıldığı kısım ise linguini ile tanışması oluyor. linguini ile birlikte gusteau'nun mutfağında çalışmaya başlayan remy, burada hem aşçılık sırlarını öğreniyor hem de giderek daha becerikli hale geliyor. yeteneğinin güce dönüştüğü yer ise müşterilerin mutfaktan yeni bir şey istedikleri kısımda gerçekleşiyor. burada remy, gusteau'nun pek popüler olmayan bir tarifini değiştirerek müşterilerin ilgisini çekiyor ve yerini daha da sağlamlaştırıyor.

    normalde yeteneğe ve güce kavuşan bir sith kendi zincirlerini kendisi kırar. ancak remy bir sith değil tabi ki. o yüzden skinner, "ne" olduğunu hatırlatıp onu bir fare kapanına kapattığında, remy'i kurtaranlar babası ve kardeşi oluyor.

    bundan sonra remy'nin zafer anı geliyor. mutfak ekibini kaybetmek, sağlık müfettişine yakalanmak gibi bir çok engeli aştıktan sonra işinin başına geri dönüyor ve anton ego'yu çocukluğuna döndürüp tekrar mutlu bir insan haline getiren yemeği yapıyor. bu muhteşem olaya rağmen gusteau'nun restoranı kapatılıyor ancak remy'nin kazandığı zafer zincirlerini kırmasını sağlıyor. yine dediğim gibi bunu sith'ler gibi sert bir şekilde yapmıyor remy. yeteneğini ve gücünü hem babasına hem anton ego'ya kanıtlayarak özgürlüğüne kavuşuyor ve küçük şef olarak çalışmaya başlıyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak burada remy'nin bir "sith" alegorisi olduğunu iddia etmiyorum tabi ki. ayrıca filmde de star wars'a ait hiçbir gönderme yok. ancak başarıya giderken attığı adımların sith code ile gösterdiği benzerlik de ortada. buradan şu sonucu çıkarabiliriz; belki de bir şeyler başaran insanlar benzer yollardan geçiyordur ve bu yol silikon vadisinde start-up başlatan bir bilgisayar mühendisi için de bir aşçı için de bir kurgu karakter için de aynıdır aşağı yukarı. çünkü sith code'un bahsettiği kavramlar aslında çok geniş. yani bunları takip ettiğinizde illa elinizden yıldırım atmanıza gerek yok. ancak bir şeyler hakkında tutkunuz varsa sith code, remy'e olduğu kadar size de yol gösterebilir belki.

  • efendim bu güğüm sabahtan doldurulur , soba yakıldıktan sonra sobanın üstüne yerleştirilir.
    akşama kadar o sıcak su her işe kullanılır.
    en son akşam bulaşıklar kalan suyla yıkanır.
    ekstra olarak sobanın ağzını kapatmak için, ateşin durumunu ayarlamak için de kullanılır.

  • (bkz: kenar)

    arkadaşım anlatmıştı, ortaokulda sınıf arkadaşının soyismi kenarmış. hoca ne zaman tahtaya birşeyler yazsa birkaç kişi çıkıp "hocam göremiyoruz, kenara kayar mısınız? hocam biraz kenara kaysanız?" diye başlarlarmış. yazık.

  • insanlarımızın 11 mart 2011 japonya depremi sonrasında tekrar hatırladığı ancak tam olarak araştırmadan, okumadan üzerinde yorum yaptığı bir dalga tipi.

    genel olarak tsunamiler sismik hareketler(depremler), heyelanlar, volkanik faaliyetler ve tektonik plakaların hareketi sonucu su kütlesinin yer değiştirmesi gibi nedenlerle oluşan dalgalar olarak açıklayabiliriz. derin sularda, okyanuslarda tsunamilerin oluşumunu gözlemlemek çok zor bir iştir. "oha koca koca dalgaları nasıl göremiyorlar?" dediğinizi varsayarak oluşum aşamasındaki büyüklüklerinden bahsedeyim biraz da. bir tsunaminin dalga boyu 1000 metreye ulaşmaktadır ve tahmin edebileceğiniz üzere bu büyüklükteki bir dalgayı en derin denizlerde bile gözlemlemek zordur çünkü sığ su dalgası gibi hareket eder. peki neden bu dalgalar karaya gelirken okyanustan, açık sulardan seyir halindeki gemileri, tankerleri getirmiyor? bunun cevabı bir önceki cümleye yapılacak ufak bir eklemeyle yapılabilir. dalga yüksekliği en derin denizlerde bile sadece 1 m'yi bulmaktadır. 1000 metrelik dalga boyunun yanında abzürt bir sayı olsa da bugüne kadar yapılan araştırmalar bunu göstermiştir. bu nedenle okyanuslardaki gemiler bu dalgaları fark etmeden seyirlerine devam ederler.

    tsunamilerin en korkutucu yanı saatte 800 km'ye varan hızıdır. kıyaslamak için sıradan bir rüzgar dalgası saatte 30-40 km hızla hareket ettiğini söylemekte fayda var. peki ne oluyor da bir anda kıyıya yaklaşan tsunami dalgası onlarca kat yüksekliğe erişiyor ve ekran karşısındaki bizleri hayretler içerisinde bırakıyor? bir önceki paragraftan hatırlanacak olursa tsunami dalgalarının sahip olduğu devasa ölçülerdeki dalga boyundan bahsetmiştim. kıyıya yaklaştıkça sığlaşma artacağından tsunaminin dalga çukuru (dalganın en alçak noktası) zemine yaklaşır, zeminin dikliğine göre çarpabilir. bunun üzerine bu dalganın hızı ve boyu azalır ancak yüksekliği kat kat artar. gerisini zaten hepimiz biliyoruz. önüne geleni yıkarak doğanın bir başka yıkıcı haline ve bir bakıma kendine ait olanı geri almasına şahit olmuş oluruz.

    beni şu satırları yazmaya iten şey, medyada jet hızında başlayan "deprem istanbul'u etkiler mi?" konusu* değildi. sadece istanbul'da tsunami olur/olmaz geyiklerine daha teknik açıdan bir cevap vermekti. eski kayıtlara bakıldığında istanbul'a gelen tsunami özelliği taşıyan dalgaların maksimum yüksekliğinin (yanlış hatırlamıyorsam) 2-3 metreyi bulduğu görülmektedir. ama bizim her konuya hakim halkımız (bu bir eleştiri değil, dünyanın çoğu toplumunda görülen bir mükemmellik*) 3 metrelik tsunami dalgasını sadece sumatra, japonya ya da herhangi bir felaket filmindeki büyüklüklere sahip olmadığı için dalgadan saymıyor.

    geoteknik yerine kıyı ve liman yapıları* uzmanlaşmaya çalıştığım bir alan olduğundan, hem lisans hem de master derslerinden hatırladığım kadarıyla aklıma gelenleri dökmeye çalıştım. gözümden kaçmış hatalar ya da yanlış bildiğim bilgiler olabilir. o yüzden herhangi bir yoruma ve düzeltmeye açığım.

    edit: kizlar 7 beni marmara denizi'nde oluşabilecek tsunamilerin maksimum 6 metre yüksekliğinde olabileceğini söyledi, bilgilendirdi. teşekkür ettim.

  • debe'ye girdiği gibi "uzay boşluğunun rengi" falan değildir. tüm galaksilerin renk ortalamasıdır. yani renge uzay boşluğu dahil bile değil. ufkunuzu iki katına açana kadar okuduğunuzu anlamaya iki kat zaman ayıraydınız da doğru idrak edeydiniz.