hesabın var mı? giriş yap

  • babamın "okul nasıl gidiyor" sorusuna cevap vermeye çalışıyordum oysaki, gözüm dönmüş.

    + baba okula gidemiyorum. servis yok, ring yok, otobüsler ağzına kadar dolu. ben milletle sarmaş dolaş olmak zorunda mıyım? binip arabama mis gibi okula gitmek varken şu çektiğim pisliğe bak ya. senin bunlardan haberin yok tabii, benim bütün arkadaşlarımın arabası var.
    - arabası olmayan insanlarla arkadaş ol.

    babam olmuş sami abi. realistliğine kurban olduğum.

  • iran'da olan taarruf kültürü ilk gittiğiniz zaman küçük bir şok yaşatır.
    mağazaya girip alışveriş yapıyorsunuz, parayı uzatınca almak istemiyorlar, illaki ısrar edeceksiniz.
    "gabele şoma ru nedare" diyorlar hep. yani aldığınız ürün size layık değil, para vermeyin gibisinden. tabii bunu nezaketen söylüyorlar, sizin parayı almaları için ısrar etmeniz gerekiyor.
    her seferinde bunu yapmak çok yorucu oluyor.
    sarraf bile para bozarken bu cümleyi kuruyor.
    sürekli maruz kalınca insan, içinden "tamam bana layık değil madem ver paramı" demek istiyor.
    bu taaruf kültürü her alanda çok yaygın. birbirini abartılı övmeler, yemek için ısrar etmeler.

  • öğle yemeği tabi verilir temizlik tam günse ama sabah kahvaltısı yapmadan da gelinmez. biz işyerine gidince kahvaltı veren var mı? bi zahmet evde yesinler ya da yanlarında getirsinler.

    tam 1 saat kahvaltı faslı sürüyor yardımcıların. kahvaltı yaptınız mı diye nezaketen soruyorum, bir kere de evet yaptım diyen olmadı. e aç mı çalışsın mecbur hazırlıyosun misafire hazırlar gibi, sonra hayat hikayesi anlatma kısmı başlıyo. bir tane de dertsiz eşiyle sorunu olmayan görmedim. benim derdim bana yeter bide bir saat dert dinliyorum. sonra bir saat kahvaltı yapma, yarım saat kahve içme derken, saatim doldu şunlar yetişmedi diye kaçıyorlar.

    almıyorum artık yardımcı filan kafam rahat.

    edit: mesele asla bir kap yemek meselesi değil. herkes verir paylaşır ne varsa ama yarım saatte bir 10dk kahve sigara telefon molası, bir saat kahvaltı molası, bir saat öğle yemeği molası. bi de arkadaş oturmasına gelmiş gibi yayıla yayıla yavaş yavaş yeme olayı var. yahu işimiz var işte ye de kalkalım hayat hikayeni neden dinliyorum? e kaç saat duruyosun ki zaten? ben bu kadına habire yemek hazırlayıp bulaşıkla mı uğraşayım, yoksa temizliğin ucundan köşesinden yardım mı edeyim? -o çalışırken oturamıyorum- sonra o gittikten sonra bir bakıyosun her şey yarım yamalak yapılmış ve resmen kaçmış evden. bu noktada da kendini enayi gibi hissediyosun bide misafir gibi ağırlama salaklığı yapıp kalan işleri gene kendin yapıyosun. ee aç doyurmak mıydı amaç sadece? aman neyse işini hakkıyla yapan bana denk gelmedi size başarılar..

  • kırk asırlık türk yurdu düşman elinde esir kalamaz

    bir hatay'lı olarak, dedemin babasının yani hasan ağa'nın 80-85 yıl öncesi yaptığı gibi silahı alır dağa çıkar ne kadar suriye sevdalısı varsa hepsini kuş gibi avlarım. ben sofu hasan'ın torunuyum. benim dedem ağalığını, canını düşünmeden memleket elden gitmesin diye çalışanları ile hatay'ın dağlarında fransızlara, suriyelilere, araplara karşı eşkıyalık yapmış iken bu halimle kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ben hepsinin alnını karışlarım.

  • prion dediğimiz açılmış proteinler var. normal proteinlerin tam sindirilemeyip zombiye dönüşmeleriyle oluşan ve diğer proteinleri de etkilemesiyle üreyebilen, biyoloji tarafından canlı kabul edilmeyen moleküller. her protein bozunduğunda bu şekilde davranmıyor tabii ki, 1 milyon bozunmaya uğramış proteinden yani priyondan 1 tanesi şans eseri başka proteinlerle etkileşime girecek şekilde oluşabiliyor. evrimdeki doğal seleksiyon mantığı aynen prionlar için de geçerlidir.

    bu tarz küçük moleküllerin yaşayıp yaşamadığı sadece biyolojiyi değil felsefeyi ve metafiziği de etkiliyor. bizler biyolojide virüsleri yarı canlı kabul ediyoruz örneğin, çünkü virüslerin kendi kendilerine üremeleri için gerekli mekanizmaları yok. başka bir canlı hücreye doğada denk gelmeye ve onun sistemlerini ele geçirerek üremeye mahkumlar. yeryüzünde virüslerden başka bir canlı kalmamış olsaydı her cansız varlığın davrandığı gibi virüsler de oldukları yerde hiçbir faaliyet göstermeden duracaklardı. bizler bu gerçekten yola çıkarak virüsleri yarı canlı ilan ediyoruz ama virüslerin tabii ki bunu pek taktıkları yok. kendi varlık çizgilerinde çoğalmaya ve başka hücrelerle karşılaşmadıklarında cansız özellik göstermeye devam ediyorlar.

    gerçek şu ki canlıların ilk atası olduğunu tahmin ettiğimiz şey aslında rna olarak da bilinen bir organik molekül. bu organik molekül zamanla geçirdiği mutasyonlar ve doğal seçilim sayesinde daha kompleks molekülleri oluşturuyor. bu canlıyla cansız arasında karar veremediğimiz evrimsel zincirlerden ilk prokaryot hücreler, daha sonra ökaryotlar, daha sonra çok hücreli canlılar ortaya çıkıyor. insanoğlu olarak canlı ve cansız olarak varlıkları ayırt etmeye o kadar alışığız ki bu ara basamaklar bizlere çok yabancı geliyor. yukarıda verdiğim rna linkinde bu anlattıklarımı çok daha detaylı ve anlaşılabilir örneklerle anlatıyor. hatta ilginizi çektiyse kanalın kendisini tavsiye ederim. tüm bu bahsettiklerimden tutun, ekosistem dengeleri ve hayatta kalma stratejilerine kadar çok güzel simülasyonları var.

    dönelim konumuz olan prionlara.

    inek eti, dana eti vs'den gelen prionlar bizi etkilemiyor çünkü genetikleri bizim genetiğimizden uzak. tutup büyük babası ölünce ruhu benim bedenimde yaşasın diye beynini yiyen tipler var. tedavisi yoktur. prionlarla başa çıkamıyoruz. bu moleküller canlı özelliği göstermedikleri gibi varlıklarını sürdürmek için bir besine veya solunum materyaline ihtiyaç duymuyorlar. kendilerini akıntıya bırakıyorlar, hayat onları nereye sürüklerse. kendi orijinal yapısına benzeyen bir protein buldukları zaman onunla etkileşime girip kendisi gibi bir zombiye dönüştürüyor. virüsten daha küçükler. ısıtsanız da yaksanız da hiçbir etkisi olmuyor çünkü zaten şurada görebileceğiniz üzere katlanmış kompleks formdan helix formuna düşmüş proteinlerden bahsediyoruz. bizim yemekleri pişirmemizin sebebi hem sıcağın etkisiyle mikro organizmalardan arındırmak, hem de proteinlerin sıcakta katlanmış formlarını kaybederek helix yapıya düşmesinin sindirimi kolaylaştırması. dolayısıyla işlevselliğini kaybetmiş olmuyor.

    insan eti yemek bu yüzden tehlikeli. prion hastalıklarına yol açıyor. bir dönem dünya çapında inekleri kırıp geçiren deli dana salgını ineklere birbirlerinin öğütülmüş kemiklerinin yedirilmesinden ortaya çıkmıştır.

    insanlarda prion hastalıkları en çok sinir hücrelerinin tüketilmesiyle açığa çıkıyor.

    şu linkte bu insanlarda ve hayvanlarda görülen hastalıklardan detaylı olarak bahsediyor.

  • türkiye'de, 657 sayılı devlet memurları kanunu'nun 94'üncü maddesi gereğince normal zamanda geçen 10. güne müteakiben "10 gündür mazeretsiz olarak işe geri dönmediği" gerekçe gösterilerek memuriyeti sona erdirilir. ayrıca memurlar maaşlarını peşin aldığından, bir sonraki maaşa kadar kalan gün sayısı hesaplanıp; aldığı maaşı geri ödemesi istenir. astronot bu sürede bulunamayacağından borcu faiziyle birikmeye başlar. ancak bu arada yaklaşık 7190 gün geçeceğinden 6183 sayılı amme alacaklarının tahsil usulü hakkında kanun'un 102'nci maddesi uyarınca "kamu alacakları 5 sene içinde tahsil edilemediğinden" dolayı borçları zaman aşımına uğramış olur.