hesabın var mı? giriş yap

  • bir daha görüşmeyi düşünmediğiniz adamların hesabı bölüşme ısrarınızı anlamalarını beklemeyin.

  • kuran'da nur suresi 2. ayet'te belirttiği gibi:

    “zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine yüz sopa vurun. allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, allah'ın dinini uygulama hususunda o ikisine karşı merhamet duygusuna kapılmayın. mü'minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.”

    bakmayın bizim ülkedeki tatlı su müslümanlarına. gerçek islam tam olarak bu. kırbaç ve sopa cezası net olarak kuran'da belirtilmiştir. kaynak verdik, inanmayan gitsin evindeki kuran'dan teyit etsin. bu ülkedeki kadın ve erkek her fert yatıp kalkıp atatürk'e dua etmeli. onun sayesinde bu tarzda orta çağ'dan kalma bedevi adetlerine ülkemizde rastlanmıyor.

  • böyle beklenti içinde olan kişiler, en hafif tabirle gerizekalıdır.

    türkiye’de en son neyin fiyatı düştü amk.

  • mrna aşılarının karşıtları inanılmaz cahilsiniz ama yapacağım açıklamalar sizi iyi etmeye yetmez. o nedenle size değil burayı okuyup aklı karışabilecek olan eğitilebilir cahillere seslenmek istiyorum.

    mrna sitoplazmaya girer, çekirdeğe girmez.
    mrna dizisinin okunma sayısı bellidir, üreteceği protein sayısı bellidir.
    üretilen proteinin ömrü bellidir.

    bu parametreler sabitken bu aşının uzun dönem bir etkisinin olması imkansızdır.
    bakın düşük bir ihtimal de olsa olasıdır, mümkündür bile demiyorum
    imkansızdır.

    rica ediyorum sizden daha cahil insanların görüşleriyle aşı karşıtlığına kapılmayın.

    bu alanda makale yazıyor olsam ben de uzun dönem etkileri araştırmalar henüz yapılmadığı için bilinemez yazardım ama halkın bu tip bir kesinliğe ihtiyacı yok. halk mümkün olan/makul olan kesinlikle yetinmek durumunda. her gün 3 kilo domates yemenin 10 yıllık etkileri üzerine de bir çalışma yok ve bu tarz bir beslenmenin uzun vadede insana ne yapacağı bilinemez. ancak domatesi biliyorsanız yiyecek adama yeme demezsiniz. hakkında makale yazıyorsanız bilemeyiz dersiniz.

    mrna aşılarının uzun vadeli etkilerini bilmiyoruz demek bu tarz bir veridir.

    biliminsanları kafalarına göre asla zarar veremez, kesin zararsızdır diyemezler makalelerinde. bir şeyi bilmiyorlarsa bilmiyoruz yazarlar. zaten öyle de yazmak zorundalar. ben de bilimsel bir metin yazarken %99.9 emin de olsam %100 değilse bilemiyoruz yeterli çalışma yok yazıyorum. ancak mrna'yı biliyoruz, hücreyi biliyoruz, mrna'nın sitoplazma içinde ne yaptığını biliyoruz, aşının nasıl işe yaradığını çok net biliyoruz. tüm bileşenlerin ömürlerini biliyoruz. aşının insanlar üzerinde yapılan faz çalışmalarını ve sonuçlarını biliyoruz.

    noktaları birleştirince makul kesinlikle aşının insanlığa faydalı olduğu sonucuna ulaşıyoruz.

    bunları bilerek isteyen aşısını olur, istemeyen olmaz.

    konu bu.

    edit: mesaj kutum çöktü. ilginize de eleştirilerinize de teşekkürler ama cevap yazmaya yetişmem mümkün değil. sözlüğün bu dinamik yapısı beni hep cezbetti. iyi ki varsınız.

    kamu spotu: şeker orta vadede kesin olarak ömrünüzü kısaltıyor. aşıyı istiyorsanız tartışın ama şekerden uzak durun.

  • ülkeyi komple arapların üstüne yapın da bu iş huzur icinde çözülsün.

    ekonomik çıkmazda olan türkiye cumhuriyeti'nin başındaki zatın gerçekleştirdiği aktivite.

    https://mobile.twitter.com/…|twcamp^serp|twgr^tweet

    edit: https://mobile.twitter.com/…tus/1331958084495953921

    edit 2: ilgili haber
    https://www.dunya.com/…ula-ortak-oldu-haberi-601558

    edit 3: bazı mesajlar aldım bunun zararlarının ne oldugu ile alakalı, belirtmem istendi. olası bir hükümet değişiminde ülke borsasının %10'luk kısmının katardan manipüle edilmeyeceginin garantisini kim verebilir ? türkiye cumhuriyeti'nin katar'ın arkasında bulunan, londra'daki spekülatörün emrine amade edilmiştir. çok net.

    ayrıca arada kaynayan "çerezlik" imzalanan anlaşmalar da şunlar:

    "istinye park hisselerinin devrine dair anlaşma",
    "istanbul haliç altın boynuz projesi'ne yapılacak potansiyel ortak yatırıma ilişkin mutabakat zaptı" ile;
    "global liman işletmeleri ve qterminals w.l.l arasında ortadoğu antalya liman işletmeleri aş'nin hisse devrine ve satın alımına dair anlaşma" da bulunuyor.

  • izlemeyenlerce hz. muhammed’e hakaret ediliyor diye protesto edilen film.
    aslında hakaret falan yok. tamamen iran yapımı bir film olmasından mütevellit eleştirilmekte. zira peygamberin tasviri falan da yok ortalıkta. 3 saatlik filim
    bir yerinde çocuğun parmaklarının arasından gözü görünmekte. bir yerde ise profilden
    kirpikleri. onun dışında üzerinde yerel kıyafetlerle görünen bir çocuk var. sadece saçlarını görebiliyoruz
    çoğunlukla da başı örtülü birisini. sesi zaten yok. konuştuğu yerler sessiz. alt yazı ile anlatılıyor.
    şimdi burada hakaret nerde ben anlamadım?

    şöyle internette gezinince kimler bu filmi izlemeyi günah sayıyor görmeniz mümkündür.
    cübbeli ahmet denilen kişi. kimdir kendisi?

    “peygamber efendimiz bugün yaşasaydı mahmut hoca efendimize benzerdi” diyen adam.

    “rüyamda peygamber efendimizi gördüm, aynı mahmut hoca efendimize benziyordu” diyen adam.

    giyildiğinde rüyanızda hz. muhammed’i göreceğiniz vaadiyle mes satan kişi.

    bunlar peygambere hakaret sayılmazken bu filim mi hakaret.
    dahası allahu ekber nidalarıyla peygamberin dini adına çocuklar öldürülürken ona hakaret yok
    ve buna sessiz kalırken vicdanlar rahat ama bu filme susunca vicdanlar rahatsız.

    islam’ın ve dahi dinlerin asıl meselesi bu zaten. özü vicdan olan dinin vicdansızların eline kalmış olması.

    benim mümin kardeşim bu yobazların yaygara koparmasına bakma. al çoluğunu çocuğunu git filmini izle.

    hem sanata doy hem de peygamber aşkına.

  • maraş kırsalında öğrencilerin çoğunun davara gönderildiği boş zamanlarında okula geldikleri bir köy okulunda (alanım ögretmenlik olmasa da ingilizce eğitim alan birisi olarak) bir eğitim öğretim süreci boyunca geçici ücretli ingilizce öğretmenliği yaptım. daha doğrusu ögretmenlik eksikliğinden ingilizce dersleri uzun bir süre bomboş geçen bir okuldaki çocuklara elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. o okulda bünyamin isminde ram öğrencisi olarak belirtilen sınıfın en arka köşesinde tek başına oturan bir öğrencim vardı. okula ilk geldiğimde öğretmenler odasında arkadaşlar fikir verirken ilk söyledikleri şeylerden birisi; "bünyamin'e hiç bir şey anlatmaya uğraşmayın. o kendi halinde gelir gider" dediler. tabi o sınıfa girer girmez bünyamin'in kim olduğu arkadaşlarının alaycı konuşmaları altında kenara sinen ürkek bakışlarından anlaşılıyordu.

    diğer arkadaşların tavsiyelerinin aksine. o sınıfta herkese ne anlatıyorsam, bünyamin'e de anlatmaktan asla pes etmedim. onlara bir anlatıyorsam ona iki anlatıyordum. 6. sınıf olmalarına rağmen o sınıfta hiç kimsenin doğru düzgün bir temeli yoktu ama nedense en fazla bünyamin'in temelsizliği dikkat çekiyordu. her şeyi 4. sınıflara anlattığım gibi sıfırdan anlatmaya çalışıyordum. bünyamin de artık zamanla ona verdiğim ödevleri iyi kötü yapmaya çalışıyordu. yapamadıklarını da teneffüs arasında öğretmenler odasında yanıma getirip sorduğunda şaşkınlıklarını saklayamayan diğer öğretmen arkadaşların tuhaf bakışları halen aklımda.

    muhtemelen birilerinin eskisi gri yırtık bir paltoyla okula gelen, soğuktan dudakları çatlayan, elleri davar gütmekten nasır tutan ve üstüne itilip kakılan o çakır gözlü bünyamin adını söylerken bile takılırken artık soru sormaya cesaret edebiliyordu. ilk dönem karne sonuçları açıklandı. bünyamin'in karnesinde beden (2) ve ingilizce (3) hariç bütün dersleri 1. bir insana resim ve müzik'ten nasıl zayıf verilebileceği belki ayrı bir tartışma konusu ama beden dersi bile ikiydi. bünyamin'in en yüksek dersinin ingilizce olduğuna şaşıran müdür yardımcımız şiveli konuşarak; "hele şu bünyamin'i çağırın az ingilizce konuşak" diye maytap geçti. bünyamin'in çağırdılar ve korkarak idarenin odasına girdi. rakamları 10'a kadar saydı, oda'da gösterdiğim renklerin hepsinin ingilizcesini söyledi. adını, yaşını ve nereli olduğuna dair sorduğum ingilizce sorulara da cevap verince müdür yardımcımız sustu kaldı.

    ve o an anladım ki; bünyamin aslında kafadan tüm alt standartların doğuştan yüklendiği bir kurbandı. ta ailesinden hazır nur topu gibi hocalarının ellerine doğmuş tüm öğrencilere dip nokta olarak belirlenen "bundan bir cacık olmaz" vakası bir başarısızlık timsaliydi. oysa bünyamini deştikçe öyle doğmadığını, öyle yapılmak için nasıl aileden okula koordine bir şekilde buna itildiğine ve azıcık bir değerin, ilginin bir insanı nasıl diriltebileceğine defalarca kez şahit oldum.

    edit: bünyamin'le ilgili aktardığım bu paylaşımın bugün ekşi şeyler'e yansımasından sonra birçok arkadaştan devamında ne olduğunu öğrenmek istediklerine dair mesajlar geldi. birçok arkadaş da sağolsunlar güzel sözlerle onore etti. fakat aslında bünyamin'in bana öğrettikleri benim ona öğrettiklerimden çok daha fazlaydı.

    öncelikle bu hadise öğrencinin ismi dahil baştan sona gerçek. o sürede geçici ingilizce öğretmenliği yaptığım için sadece 1 yıl bu köy okulunda bulundum. devamında yüksek lisans eğitimim için yurt dışına gittim ve hiç birinden haber alamadım. fakat bir gün bünyamin beni facebook'tan bulup ekledi. onu görünce bir anda içimi tuhaf bir mutluluk sardı. bünyamin artık facebook bile kullanabiliyor ve beni halen hatırlıyordu. hani artık facebook kullanabilecek kadar sosyal medyadan haberdar olması, (bir kenara pusturulmasından ötürü zeka geriliği var sanılan) içine kapalı kendi halindeki bünyaminin dış dünyayla iletişiminin şimdi çok daha iyi boyutlarda olduğunun bir göstergesiydi. ilköğretimi tamamladıktan sonra liseye gitmediğini, babasının yanında ailesine yardımcı olmaya devam ettiğini söyledi.

    bünyamin duygularını ve düşüncülerini sözlerle çok net ifade eden birisi değildi. dolayısıyla o facebook muhabbetimizde klasik hatır sormalar içerisinde kaldı. fakat "kendine iyi bak, bundan sonra bir sıkıntın olursa her zaman yazabilirsin" diye bir kapanış yaptığımda, o da vedalaştıktan sonra onlara söylettiğim ingilizce çocuk şarkılarından birinin youtube linkini bulup yolladı. bünyamin'in ürkekliğinin azaldığını hissettiğiniz mimikleri ve bakışlarıyla size yaklaştığını ve emeğinize karşılık bir çaba içinde olduğunu anlardınız. yani bünyamin'le iletişimimiz uzun cümlelerden veya sohbetlerden ziyade hep onun kendini ifade etme şekillerindeki küçük gelişmelerle ilerlerdi. bu bazen mimik ve bakışlarından, bazen de yanınızda belirip kitabı veya defteri uzatıp sormak istediği şeyi parmağıyla göstermesiyle olurdu. dolayısıyla o gönderdiği şarkının kendince bir teşekkür ve bir vefa göstergesi olduğunun farkındaydım..

    bu arada facebook'taki tek paylaşımı şu profil fotoğrafıydı. aradan 2 yıl geçmesine rağmen hiçbir hareketlilik olmadan aynı resimle pek aktif olmadığı anlaşılan bir facebook hesabı dışında çok fazla iletişimimiz olmadı.

  • ele geçirilen her türlü atkı, bere, yelek, ceket, mont vb.. giysinin alınıp birleştirilmesi, bunların büyükçe bir montta toplanması, montun kollarına içi dolu eldiven, başına ise kafa şeklinde doldurulmuş bir bere takılması...

    ardından bunu arka köşeye, uyurmuş gibi monte etmek, sınıfa girildiğinde gerçekten de montunu giymiş bir öğrencinin alnını yarım çember oluşturmuş kollarının üzerine koyup uyurmuş izlenimi vermesi, sınıfa matematik öğretmeninin girmesi, herkesin ayağa kalkıp mont adam'ın haliyle olduğu yerde yatması, öğretmenin sinirlenip "kalksana evladım" diye birkaç kez tekrar etmesi, bizim anıra anıra gülmemiz, sonunda öğretmenin kaşları çatık vaziyette o köşeye ilerlemesi, durumu anlaması ve hala anıra anıra gülen sınıfta bir arkadaşa patlayıp "ne gülüyorsun gerizekalı" demesi...

    sonradan bunu geliştirmiştik; öğretmen masasına oturtmuş, içi doldurulmuş pantolon, bot giydirmiş, tebeşirle yüz çizmiş, tek eline kutu kola vermiştik. felsefe hocası buna daşşaktan kızarken resim filan çekmiştik... benden fazla insana benziyordu.