hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    april ve frank iki çocukları olan genç bir çifttir. frank tipik bir kapitalist şirket olan knox’un sıradan elemanlarından biridir. komşuları ve etrafındakiler tarafından mutlu bir çift olarak görülseler de, frank yaşadığı hayatın rutin ve sıkıcı olduğunu fark etmiş ve bunu renklendirmek için küçük kaçamaklar dahi yapmaktadır. bir gün karısı april’in ısrarıyla bu rutin ve sıkıcı hayatı bırakıp paris’e gitme fikrini tartışmaya başlarlar.

    cornelius castoriadis insanlığın kaostan doğduğunu kaos üzerine var olduğunu söylemişti [1]. ona göre insanın bütün çabası bu kaos temelsizlik durumunu gizlemek görmezden gelmek üzerine kurludur ve tüm çabasını bu doğrultuda sarf eder. bir an durup düşünüldüğünde her şeyin ne kadar boş olduğunun fark edilmesi tam da bu nedenledir (tüm anlam dünyalarımızı kaosun üzerine inşa edişimiz nedeniyle) fakat bu düşünce katlanılmazdır. bu düşünceyi başımızdan savmak için kısa vadede kalkar yürür ya da o an saçma da olsa bir şeyler yaparız uzun vadede ise sisteme dahil olmak en iyi yoldur. evlenmek, iş sahibi olmak, çoluk çocuk yetiştirmek, onların geleceği ile uğraşmak gibi tüm aktiviteler bu saçmalığı örtmek çabasının sonuçlarıdırlar.

    kaosu örten bütün bu aktiviteler imgesel olanı temsil ederken, bir kaos üzerinde var olduğumuz olgusu da gerçekliğin ta kendisidir. fakat gerçeklik insan bünyesinin kaldırabileceği bir şey olmadığından imgeseldeki yaşamı tercih ederiz. kapitalist dünya her ne kadar imgesel yönü fazlasıyla güçlü olsa da (gerçeği unutturmada fazlasıyla başarılı olsa da), makinenin bir dişlisine dönüşmek de bir o kadar sıkıcıdır. tam da bu nedenle kapitalist dünyanın öznesi kendisine bir başka imgesel kurarak bu sıkıcılığın dışında bir hayatın olduğu ve buna istediği zaman kavuşabileceği ümidini üretir.

    frank wheeler’in paris’i tam da bu ikinci imgeseldir. ilk fırsatta oraya döneceği, yaşamla dolu insanların arasına karışıp, yaşamı hissedeceği yer olan paris onun için kapitalist çarkı katlanılır kılan ikinci imgeseldir. her şey normal seyrinde akarken, karısı april, paris’i imgesel olmaktan çıkarmayı teklif eder. april imgeseli gerçekleştirmekte bir hayli kararlıdır: “sen her zaman, oranın, geri dönüp yaşamak istediğin tek yer olduğunu söylerdin. yaşamaya değer tek yerin orası olduğunu. peki öyleyse neden oraya gitmiyoruz?”

    frank, april ve ev sahiplerinin zihinsel hastalıklı oğulları john givings arasında ormanda geçen konuşma tüm bunların özetidir. frank neden paris’e gittiklerini “belki de kaçıyoruzdur buradaki umutsuz, boş hayattan kaçıyor olabiliriz, öyle değil mi?” şeklinde açıklarken, john givings’in bu gerekçeye tepkisi gerçeğin dillendirilmesidir: “pek çok insan, boşluğa düşer ama umutsuzluğu görmek cesaret isteyen bir şeydir. vay canına.” umut diye bir şey yoktur, çünkü kaosun üzerinde kurulu bir yaşamda umuttan bahsedilemez. bunu herkes bilse de, dillendirilmesi (ya da kabul edilmesi) insanın tüm yapıp ettiklerini anlamsızlaştıracağından diğer bir ifadeyle yaşamın sürdürülmesini gereksizleştireceğinden kimse bunu dillendirmez. aklına her geldiğinde bunu unutmak için kendini oyalayacak her türlü işe sarılır.

    frank paris’e gitme fikri üzerinde bir süre düşünür: “sahip olduklarınızı tartarak, virgül, ihtiyaçlarınızı bilerek, virgül, ne olmadan yapamayacağınızı bilerek, tire envanter kontrolü yapıldı.” vardığı sonuç paris’in imgesel olarak kaldığı sürece bir anlamı olduğudur ve gitmekten vazgeçer. fakat bu vazgeçiş, frank hayatın saçma bir şey olduğunu unutturacak daha yoğun bir işe sahip olduğundan onun için katlanılabilir bir şeyken, april için katlanılamazdır. april kendisini saçmalığa mahkûm eden frank’tan ve onun bahane olarak öne sürdüğü karnındaki bebekten nefret eder.

    hayatı yeniden anlamlı görmeye başlayan frank yeniden john givings’le muhatap olur fakat bu sefer onun söyledikleri katlanılamazdır. “onca şeyden sonra, buranın daha iyi olduğuna mı karar verdin? her şeyden sonra buradaki umutsuzluğun ve boşluğun daha rahat olduğunu mu fark ettin?” sorusu frank’i kızdırır. anlamsızlığın üzerine örttüğü perdeyi kaldırır. perdeyi koruma noktasında frank’ın tavrı nettir: “buraya gelip, aklına her gelen kahrolası lanet şeyi söylüyorsun. sanırım artık birisi o lanet olası çeneni kapatmalı.”

    ayrıca, filmde üç önemli dönüm noktası vardır. april’in oyunculuk serüvenini bırakıp ev kadını olması, frank’in paris’e gitme fikrinden vazgeçmesi, april’in karnındaki çocuğu almaya karar vermesi. bu üç dönüm noktası, karakterlerin ayna’da kendilerine baktıktan sonra verdikleri kararlarla şekillenmiştir. april oyun sonrasında aynanın karşısında oturur, frank tuvalete gitmek için üst kata çıktığında aynanın karşısına geçer, april bebeğini almaya yarayacak aleti aynanın karşısında kutudan çıkarır. karakterlerin yeni öznelere geçiş aşamalarının bu şekilde ayna ile temsil edilmesi fazlasıyla dikkat çekicidir.

    --- spoiler ---

  • üzgünüm kızlar aşık olunacak o güzel erkekler o güzel atlara binip gittiler siz de demirin tuncuna erkeğin picine kaldınız. kalanları da ya evlendiler ya da dark side'a geçtiler*

  • 3 kuruşluk adama 5 kuruşluk değer verilmesinin sonucudur.
    göklere çıkardınız ibneyi.
    çiğköftesi leş gibiydi, kendisi de öyleymiş demek ki

  • merhabalar herekese, teyzem erzurum'da bir ayakkabı fabrikasına işkur aracılığıyla işe girdi. sabah 7 aksam 9' a kadar mesaisi var. 1 ayını henüz doldurdu. ay başı geldiğinde hesabına 1300 tl maaş yattığını görünce, sahibine neden bu kadar verdiğini sordu, adamın cevabı, evlilere asgari ücret, bekarlara ise 1300 tl maaş gibi salak bir cümle. teyzem bunun yasak olduğunu söyleyince adamın cevabı daha da ilginç, benim arkam güçlü işinize gelirse çalışın. o fabrika da 1300 e çalışan bir sürü işçi var sanırım. ne yapabiliriz bilgisi olan varsa aydınlatabilir mı? teşekkürler...

    edit:imlâ.

    edit2: arkadaşlar öncelikle hepinize çok teşekkür ederim değerli bilgilerinizi paylaştığınız için. beraber şikayet edebilirsek orada çalışan bir sürü abi ablamız ve kardeşlerimize ses olabiliriz, çünkü hepsi bastırılmış ve ekmek peşinde koşan insanlar.

    edit3: arkadaşlar firma adını bir kaç tavsiye üzerine kaldırdım sadece gereken hukuki mecralarla paylaşacağım, çok sağ olun.

    edit4: arkadaşlar teşekkürler, teyzem ve aylardır orada çalışan bir kaç arkadaşına cesaret oldunuz. artık ilk işleri bir avukatla olayın üstüne gitmek.

    edit5: arkadaşlar destek mesajlarınız için minnettarım hepsine yetişmem mümkün değil, lütfen kusura bakmayın.
    edit6: olaydan 1 hafta kadar sonra, teyzem işten atıldı arkadaşlar. ve 1300 tl beğenmiyirsan çık, dışarıda onlarca insan var çalışacak dendi. istediğin yere de şikayet edebilirsin dediler. bu ülke de güçlüye bir şey olmuyor ne yazık ki. düzenleri batsın. kırmızısı da sarısı da aynı bok.

  • aslinda avukat muvekkil diyaloglari na girmistim bu entryyi, istek uzerine buraya da giriyorum.

    (daha muvekkil olmamis bir musteriyle gecen bir diyalogdur aslinda, aradim mamafih daha uygun bir baslik bulamadim.)
    avukat kardesimin basindan geciyor, gecen sene
    yer: rize
    mekan: kardesin ofisi

    m: avukat hanim, ben aileme dava acmak istiyorum
    k: konu nedir?
    m: evlatlik oldugumu ve bunu benden gizlediklerini dusunuyorum.
    k: bunu ailenizle paylastiniz mi?
    m: evet soyledim
    k: ne dediler?
    m: oglum gerizekali misin? 5 cocuktan sonra neden seni evlatlik alalim?

  • dünyadaki bütün cinayetler öldürmenin gerekli olduğuna dair kendisine haklı gerekçeler yaratmış insanlar tarafından işlenir. geri kalanı kazadır.

    bir cinayete idam cezası istemek de "öldürmek lazım" tespitiyle, öldürmek için haklı gerekçe yaratmakla olur. idam cezasını isteyen, arzulayan biri özünde cinayet işlemek isteyen, arzulayan birinden farklı değildir. hani bazen filmlerde duyarız ya "bilmek istiyorum katil o sırada ne düşünüyordu" diye, idam cezası arzulayanlar bu şansa sahipler. onlar toplumsal hassasiyetleri arkalarına alarak rahatça öldürme fantazileri üzerinde keyif sürebilme lüksüne sahiplerdir. hatta bazen basit bir öldürme de tatmin etmez "alacaksın ona ve akrabalarına tecavüz edeceksin, sonra yavaş yavaş öldüreceksin" diye salya akıta akıta kendilerinden geçerler. ve bu insanlar gazete okur yorumlarında %48 olumlu puan alırlar.

    (bkz: aynısını ona da yapacaksın)

  • kadir bey'in bu tartismada verdigi tokat gibi cevap beni benden almistir..

    'bu sayfadaki yazilarin hepsini okudum ve mahmut, sen haksizsin ibne. seni kiniyorum, ve sana laflar hazirladim.'

    edit: aradan 9 yil gecmis hala ilk gunku kadar ilginc geliyor. ayrica zaman ne kadar hizli geciyor bu ne be?
    edit2: buyur 14 yil olmus..
    edit3: allahim 20 yil olmus su hale bak, zaman nasil hizli geciyor napacagiz boyle ya

  • bir erkek bir anda mesajlaşmayı bırakmışsa, mesajlaşmaya başlarkenki niyet ya da amacının gerçekleşmeyeceğini fark etmiştir. fark ettiği anda film kopar. enerjisini başka seçenekler için harcamak ister, yeni amaçlar oluşturup yoluna devam edecektir.
    biz kadınlar gevezeyiz, o kadar çabuk bitiremiyoruz diyaloglarımızı. neyin yolunda gitmediğini görüp ders çıkartmadan bitirmeyiz hiç bir şeyi.

  • allah, kelam gibi dini sözler kullanıp 10 yaşındaki küçücük çocuğa tecavüz etmekten bahsediyor..hiç mi şaşmaz bu sözde müslüman insanlar be..bu ülkeyi bu hale getiren leş insan topluluğundan sadece biri..