hesabın var mı? giriş yap

  • gençlerin önünde nükleer santral, termik santral, siyanürle altın arama, gdo'lu gıda gibi çok daha çağdaş ölüm yolları varken, alkol gibi basit bir sebepten ölmesini içine sindiremeyen akp'nin düzenlemesidir.

    yahu kanser olmak, mutasyona uğramak, siyanür zehirlenmesinden ölmek varken neden siroz?

  • birini öldürebilmek için, öldüreceğin kişinin yaşıyor olması gerekir.

    birine itibar suikastı yapabilmek için, ilgili kişinin itibarlı olması.

  • kadıköy çarşıdan her geçtiğimde aklıma takılan soru.

    yaz kış, neredeyse her akşam restoranlar ağzına kadar dolu. meze, kuru yemiş, bira ile idare etsen bile iki kişi hesap 100 tl'ye yaklaşıyor(muş). balık ve rakı dahil olduğunda ise bu rakam birkaç kez katlanıyor. yanlış anlaşılmasın, kimsenin kazancında, yediğinde, içtiğinde gözüm yok ama gördüğüm kadarıyla oturanlar ağırlıkla üniversite öğrencileri. bunların hepsi burs alsa ve yarım gün çalışsa yine de yetmez diye düşünüyorum. herkes ticaret de yapmıyor. benzin zammıydı, şuydu buydu diye yakınırken yeme içme mekanlarının ful çekmesi bana tuhaf geliyor.

  • kurum: bakkal.
    pozisyon: bildiğin bakkal pozisyonu.
    mesai: esnek.
    maaş: keyfime göre
    artıları: olm bakkalım lan ben bakkal !
    eksileri: lan bakkalım diyorum bakkal ??

  • anlamadığım nokta hangi ırktan olduklarını öğrendiklerinde neden duygusallaşıp gözyaşı döktükleri. şimdi ben %60 alman olduğumu falan öğrensem, sadece vay babayn kemiğine der şaşırırım.

  • abd'de durum çok farklı. evler betonarme değil, ahşap konstrüksiyon olarak inşa ediliyor ve çoğu eski. 100 yaşından yüksek ahşap evlere çok sık rastlanıyor. hatta iç savaş döneminden kalma evler bile restorasyonla kullanılmaya devam ediliyor. odalar alçıpanla bölünüyor. yumruk atarak elinizi duvarın içine sokabilirsiniz. veya ahşap/alüminyum profile denk getirip kırabilirsiniz. *

    buradaki püf nokta ahşap konstrüksiyonun betonarmeye göre çok daha uzun ömürlü olması. betonarme bir evin ortalama ömrü 60 yıl iken ahşapta bu süre 400 yıla kadar çıkabiliyor. evler çoğu zaman anne babadan kalıyor ve yeni mirasçı ufak tadilatlarla oturmaya devam ediyor. ihtiyaca göre ev büyütülebiliyor veya garaj gibi eklentiler yapılabiliyor. inşa etmesi de daha kolay.

    yani türkiye eğer şehirleşmeyi banliyo gibi müstakil evlerle yapacaksa betonarmeyi bırakıp ahşap inşaya geçmesi gerekiyor. ancak kişi başı yıllık geliri 10 bin dolar olan ülkede insanlar 250 metrekare, çift katlı müstakil evlerde oturamaz. sürdürülebilir değil. en basitinden ısıtması, soğutması çok zor olacak. bu evlerin bakımı daha maliyetli olacak. alana yayıldığı için şehir de büyüyecek ve otomobil kullanmak neredeyse zorunlu olacak. bunun da ülke üstüne getireceği ek enerji maliyeti var.

    en mantıklısı 2 katlı, 150 metrekare 4 daireli bloklar şeklinde şehirleşmek. ingiltere'de tercih edilen bu. amaç ısı kaybını düşürüp enerji verimliliği sağlamak ve şehiri daha küçük alana sığdırmak.

    terraced house

  • bizim evin yan tarafında kafe işleten bir ablamız vardı, eşini kaybetti 3-4 yıl önce falan, bir de oğlu var. akşamları takılıyorduk ablanın yanına, kahvemizi içip laflıyorduk. gülay abla olsun adı, bir de arkadaşı var mehmet abi, muhabbet neşeli bir adam. neyse bizim bu gülay abla yoruluyor kafede, oğlanın okulu, ev, kafe derken yetişemedi, devretmeye karar verdi dükkanı. alıcısı çabuk çıktı, anlaştı bizim abla. o akşam müşteriler de gittikten sonra bi yorgunluk kahvesi yapmış kendine, muhabbet ediyorlar mehmet abiyle;

    -bitti mi gülay, hallettin mi işleri.
    +bitti şükür, devrettim artık, kurtuldum.
    -ee, kafe de yok artık, ne yapacaksın şimdi?
    +valla hiç bilmiyorum ki mehmet, işim gücüm kalmadı.
    -e o zaman evlensek ya biz gülay?
    +olur mehmet evlenelim.

    ve evlendiler. ne güzel di mi lan? madem yapacak işimiz yok, e o zaman neden evlenmiyoruz.

  • uefa ekşi sözlük ve twitter'da ki hesaplamalar ve görüşleri göz önünde bulundurarak işin içinden çıkamamış ve ülkelere kendi aranızda anlaşıp oynayın demiştir. 7 ülke estonya ile karşılaşmak isteyince uefa ''vay ibneler'' demiş ve estonya'yı direk olarak finallere göndermiştir.

    tallinn meydanı karnaval alanı gibi şu an.

  • bir hatanın bedelini koca şirketin ödemesi durumu.

    90 yıllık şirket ama başındaki adam nerde ne söylemesi gerektiğini bilmiyor. siyaset dediğin bugün var yarın yok. ama bu halk hep var. müşteri senin velinimetin. ticaret yapan bir insan 3 günlük siyasi kaygılar yüzünden müşteriyi karşısına alır mı lan? pazarda limon satan çocuk yapmaz bunu.

    al bak koç'a, aydın doğan'a, sabancı'ya. onlarca iktidar geldi geçti. bir gün olsun bu ailelerin halkın yarısına sırtını dönüp iktidara yavşadıklarını gördün mü? hayır. bazen olurlar hafiften bir destek, bazen olurlar köstek. ama hiçbir zaman net bir tavır almazlar. iktidarla halkın farklı kesimleri arasında hep denge kurarlar. sürekli ortaya konuşurlar.

    mesela doğan medya grubu, bazen bakarsın yandaşlıkta a haber'i geçerler, bazen bakarsın yürek yemişler gibi iktidarın üstüne giderler. ama hiçbir zaman tam anlamıyla taraf olmazlar. elbette ki siyasi fikirleri vardır. ama bunu aşikar etmezler. sesleri solukları pek çıkmaz ama her zaman pastadan paylarını alırlar.

    bugün iktidara tamamen tarafgir olan yeni nesil zenginler, iktidarı canhıraş bir şekilde savunup muhalif kesim için terör estiriyor. çünkü iktidar gittiğinde, binbir türlü dalavere ile tutunup beslendikleri kaynağın ellerinden kayacağını biliyorlar.

    siz, kaptığı iki ihaleyle zengin olmuş sonradan görme bir şirket misiniz? ta 1927'de, genç cumhuriyetin daha 3. yılında binbir ümitle kurulmuş bir şirketsiniz. ama sizin yaşarcık, gaza gelmiş olacak ki koca şirketin mazisini unutup halkın yarısını karşısına aldı. çok amatörce. iktidar yandaşlarının kendisine sahip çıkacağını, pınar ürünü almak için kuyruğa gireceklerini falan düşündü herhalde. oğlum bunlar, onca tantanaya rağmen reyizlerinin filmine bile gitmeyip filmin gişede çakılmasına sebep olan insanlar. bu hayatta hiçbir bedel ödemeden, hiçbir emek vermeden riyakarlıkla, kurnazlıkla, torpille, hileyle hayata tutunup bunu yaşam tarzı haline getiren insanlar. dün dost dediğine düşman, düşman dediğine dost diyen insanlar. senin neyine sahip çıkacaklar. bunlara güvenilir mi lan?

    kalırsın işte böyle muhasebecinle baş başa. hadi yürü git.