ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kristen stewart
-
ahlaksız adamların hayal dünyasına meze olmuş oyuncu kişilik.adam şu kız için çocuklarını doğrayacağından falan bahsediyor ciddi ciddi, dalga amaçlı yazdığını düşünmüyorum çünkü kimse çocuklarını kesme konusunda böyle dangalakça bir cümle yazmaz şaka olarak bile.
defalarca pişman olunup yine de yapılan hareketler
-
auxerre-lyon 2.5 üst.
koyu bilal
-
evlenmek istemediği ancak ailesi tarafından evlendirilmeye zorlandığı hatunun "içkin, kumarın var mı?" sorusunu "içkisine kumar oynuyorum. tüm günahları tek potada eritiyorum." gibi harika bir şekilde cevaplamış geniş aile karakteridir.
6 ekim 2016 türkiye ukrayna maçı
-
şu emre mordan topu tekte alırım diyerek kayan ukraynalı futbolcu kim? emre topu bir sola çekti, herifçioğlu o kaymanın şiddetiyle kameranın kadrajından çıktı, bizim eve geldi. oturduk çay, sigara muhabbet ediyoruz.
debe editi: bir gün her nefs debe'yi tadacaktır.
yaran diyaloglar
-
oğuz adında yeni tanıştığım bir arkadaşımla galatasaray-fenerbahçe derbisini izlemek üzere maçı yayınlayan bir mekana gitmiştik. maç başlamadan bir fotoğraf çekip, derbiyi unutmadığımızı facebook'ta ilan edelim dedik.
neyse çektim fotoğrafı yükleyeceğim, oğuz "ne yazacaksın?" dedi, ben de şöyle bir etrafa baktım, kimse bağırmıyor etmiyor diye, "bağırmayan taraftar gelsin" yazdım yükledim.
akabinde maç başladı, 10-15 dakika geçti.
oğuz; abi bir arkadaşın yorum yaptı galiba.
ben; yapsın?
oğuz; pek hoşuma gitmedi ama.
ben; ne yazmış?
oğuz; ben söylemeyeyim sen bak. ben pek sevmem bu tarz konuşanları.
dipnot arası; yorum yapan annem. gurbetteyiz falan diye annemin facebook profil fotoğrafında, benim şimdiki halime hiç benzemeyen eski bir fotoğrafım var. arkadaşımda fotoğrafa bakıp, ismi okumadığı için gördüğü erkeği* benim arkadaşlarımdan biri sanıyor.
gelelim annemin kısa süreli bir gerilim yaşatan yorumuna;
"annen de gelsin mi?"
varoluşu sorgulatan şarkılar
-
her ne kadar "yaşamda bazı şeyleri çözdüm bence" diye boyumdan epey büyük sözler etsem de ara sıra uğrayan varoluşsal krizlerimle boğuşmak ve varoluşumun acısını dindirmek zorunda kalıyorum. bu bazen çok zorlu oluyor; çünkü bir bedene sıkışmış haldeyken ve tüm o düşünceleri beynime üşüşüp adlarını bile bilmediğim onca duygu boğazımda düğümlenmişken kimsenin kapısını çalamıyorum. kendimi daha çok bir battaniyenin altında usul usul ağlarken ya da duvara dönüp kafamı vururken buluyorum. yalnız olmadığımı biliyorum; ama kimseyle bir de olamıyorum. öyleyse dans! renk! bu da bir seçenek elbette. bu kadar delirene kadar önce dibe, ama epey bir dibe bir batmam gerekiyor. diyorum ki "batayım lan!" bu batma anlarında beni hiç yalnız bırakmayan bir şey var ki kendisi mucizevi bir şey: müzik! çünkü müzik, varoluş acısını dindirmenin yollarından biridir de. peki ben ne yaptım? varoluş sıkıntısı çektiğim anlarda dinlediğim şarkıları derledim ki varoluş sıkıntısı çeken ve belki de müzik zevki benimkine benzer kişiler varsa kendilerine şarkıları ileterek bu süreçte yalnız hissetmemelerine yardımcı olabilirim.
kriz anlarım düşündüğümden fazla ve çeşitliymiş. bana varoluş sıkıntısı yaşatan türlü türlü şey var ve bu aşağıda paylaştığım listedeki şarkıları da ona göre dinliyorum aslında. yine de hepsi dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor.
fleet foxes - blue spotted tail (sözleri: #22959264)
bülent ortaçgil - zamana sıkışmış (sözleri: #1910650)
bülent ortaçgil - yüzünü dökme küçük kız (sözleri: #719495)
evdeki saat - deli miyim (sözleri: #71875575)
kodaline - big bad world (akustik) (sözleri: #36951734)
fikret kızılok - ama babacığım (sözleri: #8671886)
fikret kızılok - inişlerim çıkışlarım (sözleri: #3495460)
deniz tekin - böyle (sözleri: #53303498)
low roar - give up (sözleri: #43758261)
halimden konan anlar - sıkıntı var (sözleri: #36741502)
zardanadam - hepsi hepsi hayat nasıl olsa (sözleri: #2960034)
eddie vedder - society (sözleri: #26620842)
villagers - nothing arrived (akustik) (sözleri: #67087086)
johnny flynn and laura marling - the water (sözleri: #28948077)
patrick watson - the great escape (sözleri: #24943989)
agnes obel - riverside (sözleri: #20897629)
kesmeşeker - tek kişiyim ben hala (sözleri: #6569584)
great lake swimmers - this is not like home (sözleri: #8922766)
not: şimdi bana "ne kadar da işsizsin" diyecekleriniz çıkabilir. aslında işsiz olmak şöyle dursun, ölümüne yoğunum; ama ben dinlenmek için hiçbir şey yapmamak yerine yine bir şeyler yaptığımı fark ettim. her neyse. kimseye yararı olmazsa bile kendime liste çıkarmış oldum. aklıma geldikçe güncellerim.
ekleme: liste güncellendi.
ilk defa muz yiyen kuzey koreli kız
-
altında "acting audition (oyuncu seçmeleri)" yazan video. hem bir insan ilk kez muz yedi diye neden ağlasın? ben de geçen sene ilk kez mango yedim, herhangi bir duygulanma olmadı.
yurt dışında şehit olmak en büyük şereftir
-
yurtdisini yurticini biraktim, "sehit olmak en buyuk sereftir" ne demek yahu. sanki ispanya ic savasindayiz, franco'nun taa 70 sene once cahil cuheyla koyluleri fasist saflarina cekmek icin kullandigi sloganlarla yasiyoruz, viva la muerte.
hala 1920lerde 1930larda yasayan, olmadik savaslar cikarip hayatina anlam bulmaya calisan, dunya gorusu hicbir egitim, ogrenim gerektirmedigi icin kolayca ve herkesce "tuketilebilen" bu sig eksene tikilip kalmislarla, bunlari istismar eden burokrasi saltanatinin komedisi. yurtdisini filan gecelim, vatan icin olmek hakkinda konusalim. kotu birsey mi bu? degil. ama zaten, meziyetlerin ilkinin, sereflerin en buyugunun bu oldugu bir anlayista ve sistemde yasadigimiz icin baska birsekilde degerlenemiyor insan hayati.
neden en buyuk seref nobel odulu kazanmak, durust olup sevdigi isi yapmak, uluslararasi une kavusmus bir sanatci, bir edebiyatci, bir sanayici olmak degil? neden en buyuk seref, ayakta durabilmesi icin illa ugrunda birilerinin olmesinin gerekmedigi, artik tamamen ici bosaltilmis bir politik arac olan kuvayi milliye edebiyatina gerek duymadan da ilerleyebilen bir ulke yaratmak degil?
ne demis ailemizin koyu katolik ayyas yonetmeni mel gibson: every man dies, but not every man really lives. en boktan sistemde dahi herkes vatani icin olerek serefe ulasabilir. ama insanlara yasarken seref kazandiracak bir duzen kurmak zordur. herkesin insan gibi yasayabildigi bir sistemde, burokrasi saltanati da ucuz edebiyatlarla milleti koyun gibi gudemez. allah korusun. viva le muerte, yasasin 30larin fasist sloganlari.
1989-1994 arası istanbul'da yaşanan karanlık dönem
-
travmatik bir dönemdir.
bana kalırsa diğer büyük şehirlerde yaşayanlarla birlikte, özellikle istanbullular daha derinden hissetmiştir bu süreci. televizyonlarda acayip acayip programlar olurdu. saadettin teksoy, medyumlar, ister inan ister inanma programı*, sıcağı sıcağına vb. programlar o dönemin acayipliklerindendi. saadettin teksoy'un, a4 kağıdının altına çakmak tutarak, kağıtta cinlerin suretinin oluştuğunu iddia eden adamı konuk ettiği bölümü hiç unutamam mesela. sıcağı sıcağına programı'ndaki "çivici katil"e ne demeli! ister inan ister inanma gün ortasında yayımlanan, cam yiyen adam, ne bileyim yokuş yukarı kendiliğinden çıkan araba gibi haberlerin yapıldığı bir gerilim şöleniydi.
sonra sokaklar da acayipti. her gün televizyon'da yürüyüş yapan memurların, işçilerin grevlerinden bahsedilirdi. bu o kadar fazlaydı ki faili meçhuller ve boğaz'da günlerce yanan tanker gemisi gibi önemli hadiselerle aklıma kazındı. sular yoktu istanbul'un göbeğinde ve günlerce de gelmiyordu. annemin kaç defa, kapı önüne gelen tankerden kovalarla su aldığını hatırlıyorum. bu tankerle su sağlanamayan mahallelere belediyelerce gönderiliyordu. köşe başları çöplükten geçilmiyordu, sokaklar yağmur sularıyla dolup taşıyordu.
insanlar da acayipti. "ömür boyu aydınlık için bir dakika karanlık" gösterileri yapılırdı istanbul'da. akşamın bir vakti herkes penceresinde tencere tava çalardı ve seri şekilde ışıklarını açıp kapatırdı. bane şehri ele geçirmiş sanırdın. ben bütün bunlardan korkardım. parliament gece kuşağı'nda eski batman'i izlerken, beton yorganın altından korka korka tavana bakardım. tavanda, sobanın alevgizinin açık olmasından ve güğümün ve sobaya asılmış birkaç parça çamaşırın neden olduğu korkunç şekiller olurdu. o yüzden kalkıp da televizyonu kapatacak cesareti bulamaz ve bir başıma yattığım oturma odasında sabaha kadar açık kalırdı tv. sabah kızar, yaygarayı kopartırdı annem. okulda öğretmenim marangozdan yaptırdığı sopayla döverdi biz çocukları. neyse ki sınıflar en az 80 kişilik olduğu için sıra sık sık bana gelmiyordu. ne tv, ne sokaklar, ne okul, ne aile benim gibilere istediği sükunu vermiyordu.
edit: birkaç tarih açısından bakarsak 94 yılını da bir miktar geçmiş karanlık dönemdir.
fakirlik belirten hareketler
-
ilk okula gittiğim yıllardı. babam emlak işiyle uğraşır ama pek birşey kazanmazdı. annem bakkala veresiye yazdırır, babam cebinde sigara parası olmadan gününü geçirir bende evin en büyük erkeği olduğum için okuldan arta kalan zamanlarımda lokantada bulaşık yıkardım.
cuma namazı için camiye gitmiştim, çoraplarım adeta savaştan çıkmış gibi delik deşik. oysa hiç utanmamıştım bu halime çünkü yaşadığımız yerde herkes bizim gibiydi. açlık sefillik! adamın biri çoraplarımın halini görüp bana acımış ki elini cebime attı. ben hiçbişey olmamış gibi namaza devam ettim ve namaz bitip camiden çıktığımda cebimi yokladım. adam cebime şimdinin parasıyla 20 tl koymuştu. kendimi çok mahçup hissettim. utanmıştım. hiç unutmam o anları.
29 ekim kutlamalarında sinir krizi geçiren kadın
-
işte bu yüzden yaşasın cumhuriyet...
10 ağustos 2016 rte'in bankaları tehdit etmesi
-
atatürkçülüğü falan geçti marksizme doğru koşuyor. durduramıyoruz!
(bkz: nisasu baldaz'a yardım kampanyası)
(bkz: teoman annesine kavuşsun)
fransız gitaristi şaşırtalım kampanyası
-
ekşi sözlük uluslararası sularda da hak eden youtuberların yanında olduğunu göstermeli.
antoine mikhtarian isimli
fransız gitaristi şaşırtalım, mutlu edelim.
youtube'da 3,5 yıldır inanılmaz işler ortaya çıkarıyor.
sadece 372 abonesi var.
şaka gibi gerçekten.
inadına içerik üretmeye devam ediyor.
pozitifliği ve azmi kameraya yansıyor zaten.
takipçi için değil kendisi için içerik ürettiği belli ama yine de insanın içi burkuluyor.
372 abone nedir arkadaş ?!
şaşırtsak kendisini.
bir el atsak keşke ya...
tamamdır, ben de desteğim ...