hesabın var mı? giriş yap

  • tabii her şeyde olduğu gibi tüm suç cehapededir. sığır byin ülkeyi yöneten kimse o sorumludur.

    bu başlık kalsın. çomar beyninin nasıl olduğuna dair ibret!

  • caddelerde görülen bmw ile izah edilmeye çalışılan şey. amsterdam'da sokaklar bisiklet dolu. açlıktan ölüp gidiyor zavallılar.

    yukarıda yazanlar olmuş ama tekrar etmekte fayda var: gelir adaletsizliği.

  • son hali sayesinde farkettim ki sozlukte ciddi oranda bir entry'yi once turkce harflerle yazip sonra turkce harfleri cikaran bir kesim mevcut. gozlerime inanamadim.

    soyle mesela: entry "şebekliğin lüzumu yok" iken "$ebekligin luzumu yok" olarak editleniyor. birden fazla yazarin bunu yaptigini gordum.

    tamamen program yazma aliskanliklari ve hitnet gibi faktorlerden dolayi ingilizce klavyeye asina olmus haliyle turkce klavyede yazmakta zorlanan bunyemin ciktisindan ibaret, sozlukte de yerini uluslararasi karakter setlerinin oturmadigi donemde bulmus olan bu tercih 10 yilda oldu mu sana turkce harflerin uncool olduguna dair sosyal bir gudum? vay be demek ki toplumlar boyle sekilleniyomus, ideolojiler alttan alttan boyle yavas yavas empoze ediliyormus. vay bana vaylar bana.

    hayir millet sozlukte basliklarda turkce harf kullanilmamasini ve ilk kusak yazarlarin ingilizce karakter setiyle entry girmesini boyle yorumladiysa, yonetimin yazar ucurmasini, caylaklik maylaklik, moderasyon gibi uygulamalari nasil yorumladi allah bilir.

    sosyal sorumluluk da boyle bir seymis tanismis oldum.

  • "bi ortamda kız yoksa mizah vardır,eğlence vardır.çünkü erkekler kendini kasmaz,karizma yapmaya çalışmaz.doğal olurlar."

    30 kasım 2014 - 10:56
    tipsiz cingene cocugutipsiz cingene cocugu / alkislarla yasiyorum

  • son zamanlarda üzerine ciddi ciddi kafa yormaya başladığım bir şey bu. çünkü özellikle orta sınıf ailelerin görece idealist çocuklarının hayat boyu bunaltısının sebeplerinden biri de buymuş gibi geliyor. çok uzun bir entry olacak, baştan uyarayım.

    aslında bir başlangıcı yok bu durumun, sadece "destekleyici" bile görünebilen ailenin çocukların iyi bir kariyer edinmesinde "engelleyici" olabileceğini iddia ediyorum. geçtiğimiz haftasonu odtü'deki sinirbilim gününde turgut hocanın konferansını dinlerken ve kendisinden çok etkilenmiş bir vaziyette arkadaşlarla birlikte hocanın biyografisini incelerken, 5 yaşında babası tarafından kendisine evde laboratuar kurulduğundan bahsettiği bir röportajla karşılaştık. küçükken babası sırf okuma alışkanlığı kazansın diye kütüphanede çalıştırmaya başlamış kendisini, öyle ki kazandığı parayı aslında babası kendi veriyormuş. çocuk çalıştım sanarken onun tek amacı çocuğun kitaplarla iç içe olmasını sağlamakmış. harvard üniversitesi bu adam için limitleri gökyüzünde olan türk gibi bir şeyler söylüyor artık. vesaire vesaire. bu sadece bir örnek. burada okuyanlara bir soru sormak istiyorum, o da şu: siz 5 yaşındayken aileniz ne yapıyordu? siz 10 yaşındayken aileniz iyi bir kariyeriniz olması için ne yapıyordu? size ne gibi yatırımlar yapıldı?

    kendi adıma söyleyeyim, okumayı 3.5 yaşımda sökmüş, evde ne var ne yok okuyor haldeydim ve bir süre sonra ailem tarafından "çok okumak depresyon yapıyor, kafasını gömüyor kaldırmıyor bunlardan" denilerek okumam yasaklanmıştı. bizim ailelerimizde "çok okumak", "gariplik"tir, farklı olandır. bu sadece bir örnek. devamı var.

    mezun aşamasında olduğum için ben de dahil olmak üzere etrafımda tez yazan arkadaşlarımı görüyorum. herkes sabah okula gidiyor, gündüzleri akşam okuldan/işten eve geldiği zaman tezin yazımına devam etmeyi düşünüyor filan. ama akşamları eve gelince çöken yorgunluk ve ardından gelen "erteleme" hissiyatına hepiniz de aşinasınızdır.

    burada bir ara verelim. hangimizin anne/babası işten geldiği zaman ufak tefek işlerini hallettikten sonra televizyon başına geçmek yerine dinlenmek için kitap ya da gazete okuyordu? çok azımızın. bu şekilde olanların çoğunlukta olduğunu varsayıyorum biraz da türk kültürüne bakarak. peki anne/babadan bu şekilde "öğrenmiş" bir çocuğun akşam eve geldiği zaman dinlenmek için bir şeyler okuyabilmesini bekleyebilir misiniz? yoksa dinlenmek, survivor seyretmek anlamına gelmeye mi başlar?

    sosyal öğrenme kuramı, insan "öğrendiği"dir, insan "aynaladığı"dır derken tam olarak bunu kastediyor. o yüzden eleştirdiğimiz anne-babalar gibi oluyoruz. çünkü öğrendiğimiz şey bu, bunun aksi sadece bir "çaba"dır ve çaba, yorucudur. çaba, beynin en sevmediği şeylerden biridir; beyin şemaları ve kestirme yolları sever, öğrenilmişliğe kaçar.

    genel bir eleştiri vardır mesela evlenen çiftlerle alakalı. evlenmeden önce hepsi elli farklı hobisi olan ilginç şeyler yapan insanlarken evlendikten sonra bir anda teyze-amca gibi olurlar. bunun nedeni evlilik cüzdanının lanetinden mi geliyor, hayır. biz "evde" olmayı, "evli" olmayı, ailelerimizden bu şekilde öğrendik, bu kadar basit. öğrenme faktörünü burada hiçbir şekilde yadsıyamazsınız.

    kariyer konusuna geri dönelim.

    çok sevdiğim ancak ne yazık ki kimin yaptığını unuttuğum bir araştırmada çocukların iyi bir kariyer edinebilmesi için en az 3 nesildir üniversite mezunu olmak gerektiği sonucu çıkıyordu. bu kadar katıldığım bir araştırma olmamıştır sanırım. çok zeki bir insansınız ve türkiye'nin en iyi okulu denilen bir okuluna da gittiniz diyelim. her şey harika gitti ve yurtdışına çıkıp orada devam etme kararı aldınız. toefl sınavına gireceksiniz. bu sene 580 lira diye biliyorum. toefl sınavına girmek, orta-sınıf bir türk ailesi için sıradan bir şey değil. bu o "bildikleri" sınavlardan değil çünkü. buradaki baskıyı hissedebiliyor musunuz? bu, bir "o sınava girme" baskısı değil. bu "tamam oğlum o parayı veririz" olarak sonuçlanan bir şey de olabilir ama bu sizin etrafınızda olmayan bir şey. siz ailede yeni bir şey oluşturursunuz ve etrafı ona ikna edersiniz, onun için destek istersiniz. bu sizin ailenizin "normal"i değil hiçbir şekilde.

    ama, bu tarz küçük şeylerin bile ailesinin "normal"i haline gelmiş insanlar en iyi noktalara gelirken, biz "asistanları" olur ve kendimizi onlardan zorla ayırmaya çalışırız.

    çok mu karamsarım? belki. bunların hiçbiri için ailelerimizi suçlamıyorum, burası önemli. ama ailelerle alakalı bu gerçekliği de kolektif toplumun koruyucu melekliğini yapmak uğruna inkar edemem. çünkü gençlik olarak gerçek ve ciddi bir sorun yaşadığımızı düşünüyorum.

    bu sorun nedir? yukarıda da dediğim gibi, sürekli öğrenmelere karşı bir "çaba" göstererek kafamızda kurduğumuz "ideal" yaşama ulaşmaya çalışmamız. bu ideale (çoğunlukla) ulaşamadıkça da ebeveynlerimizleşmemiz. "gençken böyle değildim, sonradan böyle oldum"larımız.

    bir topluluğun bir yerlere hayatlarının doğal akışı içerisinde gelirken (zaten onlardan bu bekleniyor), bazen (daha zeki, daha çalışkan olmamıza rağmen) onlara ulaşmak için çok daha fazla uğraşmamızın gerekmesi. bazen bunun nedeninin de hiçbir şekilde bireysel faktörlerden kaynaklanmaması, sadece onları ileri itmiş olan gücün, bizim etrafımızda yeterince olmaması.

    tekrar tekrar söylemek istediğim, sadece çabalarında inatçı olanların, gerçekten isteyenlerin idealledikleri ev ve kariyer yaşamına büyük çabalar sonucunda ulaşacakları. çünkü bir noktadan sonra toplumsal öğrenmeler yüzünden insanların ailelerine döneceği.

    uzun uzun konuşulup eleştirilebilir şeyler yazdım ama aramaya inanıp bulamadığım bir başlıktı bu.

  • bazen diyorum ki keşke brad pitt ya da onun ayarında biri bu modayı tekrar başlatsa. bel çantası takanlara kötü gözle bakılmasa.

    kışın neyse de yazın bir insan üzerinde cüzdanı, ev anahtarlarını, araba anahtarını, telefonu, bozuk paraları, flash belleği, ufak tefek not yazılı kağıtları, şarj aletini, diğer ıvır zıvırları nasıl taşısın? neresine soksun? bir pantalonun kaç cebi var? böyle bir eziyet olur mu? olmasın.

    burhan altıntop çantası kullan demeyin ben de ona kılım.

  • sebebi sinüsün daha bizden olması değildir. bilakis sinüs karşı mahallenin güzel kızıdır. daha uzaktır, ulaşılmazdır. kosinüs işe komşu kızıdır. yakındır, tanıdıktır. sen küçükken kosinüs büyük görünür, dünyada ondan güzeli yoktur. ama sen büyüdükçe kosinüs gözden düşer, sinüs de gözünde büyümeye başlar. ama hiçbir zaman sinüs seninle bir olamaz çünkü bu aşk üçgeninin kurallarını ihlal eder.

    (bkz: iç açının günlüğü)

  • ak parti'nin bulaşmadığı, zehirlemediği tek bir nitelikli şey var mı?

    yok. özellikle muhafazakar çevrelerde yetişmiş, eğitimli kuşaklara seslenmek istiyorum;

    arkadaşlar bu mankafalı eğitimsiz hırbolara allah rızası için artık destek vermeyelim.

    hep beraber bir ortak yol bulabiliriz. üst kuşakların yaptıkları hataları birbirimize ödetmeyelim.

    inançlarımıza saygılı, düşüncelerimize saygılı, sansürsüz bir toplumu hep beraber inşa edebiliriz.

    allah rızası için lütfen. bu kabul edilebilir bir kafa değil.

  • 54000 nüfusa sahip olan faroe adalarının 85 milyon nüfuslu türkiye'ye karşı kazandığı maçtır. faroe adalarında yaşayan 54000 kişinin yarısı kadın olsa, kaldı 27000 erkek. 27000 erkeğin %25'inin profesyonel futbol oynayacak yaşa gelmediğini düşünsek ve %25'inin de futbol oynayacak yaşı geçtiğini düşünsek geriye kaldı 13500 erkek. 13500 erkeğin %80'inin kariyer olarak futbolu seçmediğini kabul etsek(ki geriye kalan %20'de çok yüksek, bol keseden veriyorum) geriye kaldı 2700 erkek. 2700 kişilik potansiyel oyuncu havuzu olan ülkeye bugün 2-1 kaybettik. daha fazla parametre eklenip bu sayı 500'lere falan bile iner. yazıklar olsun.

    edit: ülkedeki 20-34 yaş erkek nüfusu 5300 civarlarındaymış. kaynak: https://commons.m.wikimedia.org/…pyramid_(2018).jpg (kaynak için marston and son'a teşekkürler)

    okay yukarıdaki kaynak 2018'e ait. hadi 2022 verisi olarak 200 erkek de ben ekliyorum 5500 olsun. yine bol keseden bu erkeklerin %20'sinin futbolu kariyer olarak seçtiğini düşünelim. 1100 kişilik potansiyel oyuncu havuzu var adamların. yazıklar olsun x2.