hesabın var mı? giriş yap

  • ikinci toplantısına katıldığım kuruluş. evet seromonileri gariptir. herkes söz alarak konuşur ve 1 dakika önce konuşmuş da olsa adım x ben alkoliğim diye başlar söze. diğerleri de merhaba x derler.
    söz bitince herkes teşekkürler x derler.
    toplantı biter herkes masaları toplar 3-5 para bırakır. ben 3 tl bıraktım. bir de el ele tutuşup huzur duası edilir.
    toplantıyı yöneten ateist birisiydi, istersen çakmağa tap diyordu. tek mevzu diğerlerinin ayık kalmasına yardımcı olmak.
    12 yıldır ayık bir alkolikti.
    ister tarikat desinler umurumda değil, bıraktırıyorsa bu mereti tamamdır. bunu ancak bir alkolik ya da bir alkolik yakını anlar.
    kurtulması için 1 trilyon ver deseler ama kesin kurtulacak, gider o parayı bulur. alkolizm lanet bir şeydir. ben de bir alkoliğim oradan biliyorum, yaşadıklarıma kimse inanamaz.
    orada emekli memur bir amca vardı simsiyah haldeydim dedi, toplantıyı yöneten 12 yıllık ayık taksimde şarap parası dileniyordum dedi.
    genç bir kız tekrar başlamaktan korkuyorum dedi. ama tek bir ortak noktaları var ya ayıklar ya da ayık kalmak istiyorlar.

    ileride işin içinde bir bit yeniği görürsem onu da söylerim.

  • 12 kizgin adam sizi de dikkatsiz, mahkemeyi dikkatle izlememis bir juri uyesi rolune koyuyor. mahkeme hakkinda hicbirsey bilmediginiz icin juri odasinda etkili olan isimlerin etkisi altinda kalip siz de karar veriyorsunuz, ya da, "hadi bir karar versinler de film bitsin" gibi bir tutum icerisine giriyorsunuz, ki bu iki tutum da icerideki juri uyelerinin tutumudur... film sonunda juri kararini veriyor, herkes evine dagiliyor; siz de gonul rahatligi icerisinde ayriliyorsunuz ekran basindan mutlu mutlu, ama hala bilmiyorsunuz cocuk gercekten de suclu mu degil mi diye... iste seyirciyi bu juri koltuguna koyabilmesi ve sizin uzerinizde bu sosyal psikoloji deneyini yapabilmesi bu filmin en onemli ozelligidir bence...

  • istanbul üniversitesi'ni "dandik üniversite" olarak nitelendiren yazar sıçmığı.

    türkiye'nin sosyal bilimlerde en iyi eğitimi veren üniversitelerinden birini, teknik üniversitelerle nasıl kıyaslayabilirsin ki sen?

    "istanbul üniversitesi itü'ye göre dandik"miş...

    istanbul hukuk'la itü'nün hangi fakültesini kıyasladın acaba, bu neticeye varırken?

  • ilk görüşte aşk yaşamayanın anlamayacağı birşeydir. yaşayana kadar ben de kalkıp "olur mu lan öyle şey" diyordum, ergen ergen konuşmayın diyordum.

    mesele fiziksel güzelllik değil, her ne kadar onlardan geri kalır yanı olmasa da, hem türkiye'de hem de yurtdışında mankenlik yapan kadınlarla da birlikte oldum, ilk görüşte dibim düştü ama aşık olmadım. aşk fedakarlık mevzusu da değil, hiç tanımadığım birisi zarar görmesin diye suratımdan vuruldum, ama aşık olduğum kişi için böyle bir şey yapmadım mesela. onu gördüğüm anda içimde daha önce olmayan bir şey oraya yerleşti, bunca sene var olduğunu bilmediğim bir şey içimi kapladı. önceden de sevgililerim olmuştu, sevmek böyle bir şey diye kabul ettiğim şeyin aslında sevgi olmadığını o an anladım.

    nefes alacak yerim bile kalmamıştı, hani soluyorum ama aldığım hava bile içime işlemiyor, sadece onun parfümünün kokusu geliyor. bakıyorum ama sadece o var, kalan her şey flu. bir kaç cm uzağımda sadece, daha önce binlerce kişiye temas etmişimdir ama ona dokunmayı hem herşeyden daha çok istiyorum hem de hayatımda hiç korkmadığım kadar korkuyorum. kelimelerle anlatmam mümkün değil, yeni bir renk tarif etmeye benziyor, sadece ben biliyorum, nasıl anlatayım ki, sadece yaşamış olan anlar, ona da tarif etmeye gerek yok.

    zamanla sevmek ise zamanla kabullenmektir, insan zamanla sevilen bir şey değildir. arkadaş seçerken uyuz olduğunuz kişiyle zorla bir şeyler yaparak arkadaş olmaya kasmazsınız, kafanız uyuyorsa arkadaşınız olur, arkadaş gibi daha az önemli bir pozisyonu bile seçerek dolduruken sevgiliyi zamanla şeyolur ya diye seçmek hiç mantıklı değil. ha tabi bunu şimdi diyorum, çünkü ilk görüşte aşkı yaşadım, önceden ben de zamanla düzelir, zamanla olur, hallolur diye düşünüyordum, sonradan anladım doğru bir yaklaşım olmadığını.

  • eğer gece ağrılarım yoksa,
    vücudum uyuşmamışsa uyuyabilmişsem;
    gece mide bulantısıyla uyanıp kusmamışsam, sabah yemek yiyebilmişsem…
    aynaya baktığımda saçlarım varsa ve kaşlarım kirpiklerim.
    ne çok şeye sahibim?

    ne çok şeye sahibim.
    bu dünyada su içerek aldığım kemoterapi ilaçlarını atmam gereken fakat bir yudum su içemediğim, çünkü midemin almadığı zamanlar da yaşadım.

    normalliğin, rutinin sihrine hep inandım. ancak standart donanımlara sahip her insan gibi düzgünce uyuyup uyandığım dağınık saçlı sabahlarımı çok özledim. çok özledim.

    bir sabah kanser oluyorsunuz ve söylendiğiniz tüm normalleriniz hastanenin camlı vitrininde unutulmuş kurumuş bir çiçek gibi solup gidiyor.

    kemoterapiye gittiğim günlerde hastanenin camlı vitrininde, sevinçle yollanmış ama sahibine ulaşamadan solmuş çiçekleri her gördüğümde aklıma kendim geliyor.

    kendime not: yaşamanın kolay olmadığı bu hayatta en önemli şey kendimim. vitrinimdeki çiçekleri asla soldurmayacak, kendimi asla söndürmeyeceğim.

  • benim gibi çocuklar yaptığında abukluk değil gerizekalılık oluyor sanırım.

    peluş bir eşeğim vardı. babaannem getirmişti alamanya'dan. çok severdim. ama oyuncağın gözleri yapıştırmaydı ve bir süre sonra mıncırmaya dayanamadığı için teker teker düştü gözleri. gözsüz kaldı hayvan.
    her gece diğer tüm oyuncak bebekleri yatağımda yan yana yatırırdım ve o eşeğe hep en güzel yeri verirdim. sonra da başlardım diğer tüm oyuncaklarımı dövmeye. "o kör! neden kötü davranıyorsunuz ona. özürlü o özürlü " diye. "engelli" deseymişim keşke.

  • bizzat kuzenimin basindan gecti:
    -pardon, ben bir suredir size bakiyorum da, umarim bu sizi rahatsiz etmiyordur.
    -farketmedim.

  • biraz önce toplantıda duydugum cümlenin dahil oldugu dil.
    - biz bunu as soon as possible review edip size feedback döneceğiz.
    döne döne bitin inşallah.