ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yurt dışından türkiye'ye gelince fark edilenler
-
insanlarin mutsuzlugu ve saygisizligi.
nargile cafeler de battı mutlu musunuz
-
(bkz: evet)
debe editi: o kadar şey yazdım hiç girmedim debeye bir kelimeyle girdim, bu ekşi sözlük çok tuhaf bir yer.
1989-1994 arası istanbul'da yaşanan karanlık dönem
-
travmatik bir dönemdir.
bana kalırsa diğer büyük şehirlerde yaşayanlarla birlikte, özellikle istanbullular daha derinden hissetmiştir bu süreci. televizyonlarda acayip acayip programlar olurdu. saadettin teksoy, medyumlar, ister inan ister inanma programı*, sıcağı sıcağına vb. programlar o dönemin acayipliklerindendi. saadettin teksoy'un, a4 kağıdının altına çakmak tutarak, kağıtta cinlerin suretinin oluştuğunu iddia eden adamı konuk ettiği bölümü hiç unutamam mesela. sıcağı sıcağına programı'ndaki "çivici katil"e ne demeli! ister inan ister inanma gün ortasında yayımlanan, cam yiyen adam, ne bileyim yokuş yukarı kendiliğinden çıkan araba gibi haberlerin yapıldığı bir gerilim şöleniydi.
sonra sokaklar da acayipti. her gün televizyon'da yürüyüş yapan memurların, işçilerin grevlerinden bahsedilirdi. bu o kadar fazlaydı ki faili meçhuller ve boğaz'da günlerce yanan tanker gemisi gibi önemli hadiselerle aklıma kazındı. sular yoktu istanbul'un göbeğinde ve günlerce de gelmiyordu. annemin kaç defa, kapı önüne gelen tankerden kovalarla su aldığını hatırlıyorum. bu tankerle su sağlanamayan mahallelere belediyelerce gönderiliyordu. köşe başları çöplükten geçilmiyordu, sokaklar yağmur sularıyla dolup taşıyordu.
insanlar da acayipti. "ömür boyu aydınlık için bir dakika karanlık" gösterileri yapılırdı istanbul'da. akşamın bir vakti herkes penceresinde tencere tava çalardı ve seri şekilde ışıklarını açıp kapatırdı. bane şehri ele geçirmiş sanırdın. ben bütün bunlardan korkardım. parliament gece kuşağı'nda eski batman'i izlerken, beton yorganın altından korka korka tavana bakardım. tavanda, sobanın alevgizinin açık olmasından ve güğümün ve sobaya asılmış birkaç parça çamaşırın neden olduğu korkunç şekiller olurdu. o yüzden kalkıp da televizyonu kapatacak cesareti bulamaz ve bir başıma yattığım oturma odasında sabaha kadar açık kalırdı tv. sabah kızar, yaygarayı kopartırdı annem. okulda öğretmenim marangozdan yaptırdığı sopayla döverdi biz çocukları. neyse ki sınıflar en az 80 kişilik olduğu için sıra sık sık bana gelmiyordu. ne tv, ne sokaklar, ne okul, ne aile benim gibilere istediği sükunu vermiyordu.
edit: birkaç tarih açısından bakarsak 94 yılını da bir miktar geçmiş karanlık dönemdir.
mackolik.com'un yaran üye yorumları
-
granada valencia maçının başlamasına yaklaşık beş dakika varken;
"arkadaşlar şuan granadadayım ispanyaya erasmusla geldim .maçı izlemek için sahayı görebilen yüksekçe bi apatmana çıktım sizlere elimden geldiğince dilim döndügünce maçı anlatmaya çalışacagım."
silivri soğuk değil
-
cihan kolivar: kimse korkmasın söyleyeceğini söylesin silivri soğuk değil. benim evde kalorifer yanmıyor burada yanıyor” demiş.
'türk milletini alenen aşağılama’ suçlamasıyla gözaltına alınan ancak ‘cumhurbaşkanına hakaret’ten tutuklanıp silivri cezaevi’ne konan ekmek üreticileri sendikası başkanı cihan kolivar, “neye göre yargılanıyorum, anayasaya göre mi, cumhurbaşkanının anayasasına göre mi?” dedi. kolivar, insanların cesaretli olması gerektiğini belirterek, “silivri soğuk diyorlar, ama hiç soğuk değil. benim evde kalorifer yanmıyor burada yanıyor” demiş.
link
yaşanabilecek en dumur olaylar
-
olayın kahramanı bir muhabir:
(ne olur ne olmaz yanınıza bir bardak su alınız)
kaza yerinin etrafını önce polis kordonu sonra da büyük bir meraklı kalabalığı çevirmişti.. gazetesine, iyi bir kaza fotoğrafı yetiştirmek isteyen uyanık foto muhabiri çemberleri aşamayınca "yol verin.. yol verin.. ben kaza kurbanının oğluyum" diye bağırmağa başladı. kenara çekilip yol verdiler.. foto muhabiri yaklaştı:
arabanın önünde bir eşek yatıyordu!!!
cafe nero'da 4 tl'ye satılan poğaça
-
tezgahtan 50 kuruşa alıyor olsam, "usta o ne ya az düzgününden ver!" diyeceğim poğaçadır. tam buğdaylı olması sebebiyle bu fiyata satıldığını düşünüyorum ama bizim orada tam buğday ekmeğinin fiyatı bile 2 lira. yani tezgahta 75 kuruşa satılan poğaçayı hadi diyelim sen 1.5 liraya bilemedin 2 liraya sat, lan tamam 3 lira olsun da 4 nedir arkadaşım?
iki ısırıklık poğaçanın kapış kapış gitmesi de ayrı bir konu. ya bende bir gariplik var, ya millet delirmiş. çıkıyorum cafe'den hemen önündeki tezgahtan 50 kuruşa poğaça alıyorum tadına doyamazsın. ama millet 4 lira verip bu iki ısırıklık şeyi almak için kuyruk oluyor, yanında da zehir gibi siyah americano... türkiye küçük şikago olmuş haberim yok.
bi de panino var, üç ısırıklık o 6 lira. sanırım tek ısırık 2 lira buralarda.
vodafone park
et pişirme teknikleri
-
öncelikle iyi bir et pişirmek için kaçınılmaz olan şey dinlenmiş kaliteli bir et olmasıdır. etiniz kötü olduğu taktirde istediğiniz kadar uğraşın iyi bir sonuç elde edemezsiniz. kasaptan alacağımız bonfileyi en az 1 parmak kalınlığında seçmeliyiz ve kesinlikle dövme denilen o alçak işleme tabii tutmamalıyız. bu işlem eti inceltmekte ve bütün suyunu kaybetmesine neden olmaktadır. bir diğer husus ise dinlenmiş et almak gerekliliğidir. bu işlem en doğru şekilde kasap tarafından yapılacağından etimizi alırken buna dikkat etmek gerekmektedir. dinlendirilmiş iyi bir eti aslında (bkz: marine etmek) gibi bir işlem gereksizdir ancak riske atmamak için etimizi marine edersek daha iyi bir sonuç alabiliriz. marine sırasında dikkat edilecek husus ise en iyi sonucun bir gün bekletilerek alınmasıdır ve marine sosunun içine tuz konulmamasıdır. marine edilmiş etimizi dolaptan çıkardıktan sonra oda ısısına gelmesini bekleyip pişirme aşamasına geçmeliyiz. et pişirme işleminde diğer önemli husus ise (bkz: dökme tava), ancak dökme tavanız yok ise teflon tava da işinizi görür. marine işlemi sırasında yağ kullandığımızdan etlerimizi deniz tuzu ile tuzlayıp tavamıza atabiliriz. etimizi marine ettik ve kızdırdığımız dökme tavada pişirmeye başladıktan sonra kilit nokta ise pişirme süresidir. bütün dünyada kabul görmüş 6 aşamalı bir pişirme derecesi vardır;
1. blue: kanlı
2. rare: az pişmiş, içi kanlı, dışı pişmiş görüntüde.
3. rare-medium: biraz daha az kanlı, dışı pişmiş.
4. medium: kan kaybolmuş, etin pembeliği duruyor
5. medium-welldone: pembelik yarı yarıya azalmış.
6. weldone: pembelik tamamen kaybolmuş.
bu aşamada http://www.youtube.com/watch?v=hc89yrlpsgg linki işinizi görebilir.
bu sonuçları elde etmek için süre vermek pek doğru değildir ancak kızdırılmış yüksek ısılı tavada 4 5 dakika bir tarafını 3 4 dakikada diğer tarafını pişirmek bize rare-medium sonucunu vermektedir. etin piştiğini anlamak için çatal batırmak ya da kesmek gibi işlemler etin suyunun dışarı akmasına sebep vereceğinden bütün emeğinizin boşa gitmesine neden olacaktır. unutmayın ki ete lezzetini veren içindeki suyudur ve çok pişen et gitgide su kaybedeceğinden lezzetini de kaybeder.
israil bombasıyla kafası kopan çocuk
-
ya bu arkadaşı artık şikayet eder misiniz,iyice gore, vahşet video barındıran siteye döndürdü ekşiyi.
sözlükten uçurulması gerekmiyor mu artık?
uzun süredir aynı şekilde başlıklar açıyor,evet çocuklar ölmesin ve tek üzüldüğüm onlar ve masumlar ama günlük çoluk çocuğun girdiği bir siteye böyle videolar yükleyemezsin.
t:işin cılkı cıkması
15 ekim 2020 bütün vaka sayılarının açıklanması
-
turizm sezonunun bitimine denk gelen açıklama. suçu yine vatandaşın üzerine atıp sorumluluk almayacaklarını garanti ederim.
gülben ergen'in oğlu ares'in yazdığı hazin mektup
-
elektriği ve suyu doğal kaynakları korumak için değil de kışın tatile çıkabilmek için boşa kullanmamak gerektiğini çocuklarına öğütleyen bir annenin yaptığı pek duyarlı paylaşımdır.