hesabın var mı? giriş yap

  • kanun çok sesliliğe elverişli bir enstrüman olduğu içindir. batılı müzik otoritelerince “türk piyanosu” bile denir. birçok müzik eserinde de tınısının akustik ve bizim duyumumuza çok yatkın olmasından ötürü, piyano yerine tercih edilir.

    armoni ve arpej yapılabildiği için ud ya da üflemeli çalgılara tercih edilir. ayrıca orkestralarda tercih edilmeyen enstrüman kısmı da hiç doğru değildir. solo enstrümandır. klasik türk müziğinde taksim de atar, aranamelerde solo da atar. bir diğer şark enstrüman'ı olan ud'a göre daha sevilen bir enstrümandır. bir sebebi de natural sesinin ud'a göre daha forte olmasıdır.

    çok telli olmasının nedeni, santur ve klavsen'in geliştirilmiş hali olmasından kaynaklanır. enstrümanlar da bir evrim içindedir. bundan 50-100 yıl sonra ne tür çalgılar icat edilecek, ne yönde evrim geçirecek bilemeyiz.

    çok telli olmasaydı, geniş bir oktav aralığı sunanamaz, şöyle hem klasik bir eser icra edilemez (koma ve arıza sesler) hem de bir ortadoğu aletinden batı armonisi duymazdık.

    işte o
    bir diğeri
    burda armonik bir yapıda solo performansını dinliyoruz

  • bu hafta uykusuz dergisindeki "gelen kutusu" bölümünde servet turan imzalı müthiş bir karikatüre konu olmuştur.

    - ayrılalım ama arkadaş kalalım samet.
    - o zaman evlenelim!! evlilikte de bir süre sonra aşk bitiyomuş, arkadaş oluyomuşsun eşinle öyle diyolar.
    - ...
    - kabul et. kafan karıştı teklifime...

  • nazim hikmet'in kimi insanlari cok iyi anlattigi bir siiri... (bkz: onlar kendilerini bilirler)

    akrep gibisin kardeşim,
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
    serçe gibisin kardeşim,
    serçenin telaşı içindesin.
    midye gibisin kardeşim,
    midye gibi kapalı, rahat.
    ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
    bir değil,
    beş değil,
    yüz milyonlarlasın maalesef.
    koyun gibisin kardeşim,
    gocuklu celep kaldırınca sopasını
    sürüye katılıverirsin hemen
    ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
    dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
    hani şu derya içre olup
    deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
    ve bu dünyada, bu zulüm
    senin sayende.
    ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
    ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
    — demeğe de dilim varmıyor ama —
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

    1947