hesabın var mı? giriş yap

  • geçmişi karanlık, pek çok sabıkası bulunan, mafya ile yakın ilişkileri olan ve rakipleri için oldukça ürkütücü tipe sahip biriydi. tarihte ağır siklet boks şampiyonluğunu 1. roundda nakavtla kazanan ilk ve zannedersem de tek boksördür. o dönemin şampiyonu ve eğilerek yumruklarından kaçmaya çalışan floyd patterson'u kafasına balyozları indire indire ilk roundda nakavt etmiş, bu da yetmezmiş gibi 1 sene sonraki rövanş maçında yine ilk roundda rakibini aynı şekilde nakavt ederek ringe paspas yapmıştır. 80'lerin ortalarında, kariyerinin zirvesindeki mike tyson, "ringde karşına çıksa korkacağın herhangi bir boksör var mı?" sorusuna sonny liston cevabını vermiştir.

    1964 senesinde 22 yaşındaki olimpiyat şampiyonu muhammad ali ile ünvan maçına çıktıklarında, bahislerde ali 1'e 7 veriyordu. o derece favoriydi sonny liston. ali ise maç öncesi dillendirdiği şiirlerinden birinde şöyle diyordu:

    if you wanna lose your money,
    then bet on sonny!

    dövüş başladığında, genç ali kelebek gibi uçup ringde dans ederken, liston bütün gücüyle yumruklarını sallayarak ali'yi kovaladı. tabi bu arada ali'nin direkt kombinelerini de yedi. neticede 6. roundun sonunda, hırsla salladığı yumrukların neden olduğu öne sürülen bir omuz sakatlığı nedeniyle maça devam edemeyen liston kaybetti. pek çok kişi bu sakatlığa inanmaz ve liston'un maçı bıraktığını iddia eder.

    bir sene sonraki ikinci maçları ise bariz şikedir. wba ağır siklet ünvan maçlarında rövanş sistemini reddettiğinden maçı tanımamış ve ali'den ünvanını geri almıştır (wbc ve the ring ünvan veren diğer boks birlikleriydi) dövüşün organizatörleri ve sponsorların mafya bağlantıları nedeniyle pek çok tartışmanın gölgesinde dövüş ayarlanmaya çalışıldı. hiçbir eyalet ev sahipliği yapmak istemedi. sonunda lewistone, maine'de 2,412 kişinin önünde yapılan ünvan maçı, tarihin en düşük seyircili ağır siklet ünvan maçıdır. liston yine favoriydi ve intikamını alacağı düşünülüyordu. bahislerde de 7-5, (iddaa diliyle 1.40) oranla yine favoriydi. oysa ilk roundun sonlarında ali'nin yumruk bile denemeyecek bir darbesiyle nakavt oldu. bırakın boks otoritesi ya da uzmanı olmayı, hayatında hiç boks izlememiş biri bile liston'un sahneye koyduğu bu tiyatroyu yemez.

    http://www.youtube.com/watch?v=ziy9t8zfjai

    bu nakavt o dönem çok tartışıldı. pek çok boks otoritesi açıkça liston'ın karanlık ilişkilerine vurgu yaparak maçın fixed olduğu görüşünde birleşti. ama tabi ortada bir kanıt yoktu. şunu da hatırlatmak lazım. liston boks tabiriyle çok sağlam bir çeneye sahipti. yani öyle kolay kolay nakavt olacak bir adam değildi. hapishane günlerinde kendisine demir sopalarla girişen birkaç polisi kafasına aldığı darbelere rağmen haşat ettiği kayıtlara geçmiş bir gerçek. nakavta sebep olan yumruk tarihe phantom punch olarak geçti. gerçekte olmayan, hayalet, fiyasko bir yumruk. bazıları boks sporunun selameti açısından bu durumu göz ardı etti. ali ise liston'u nakavt ettiği yumruğa anchor punch ismini taktı. neticede ortaya 4 teori atıldı:

    1. mafya liston'u kullanarak bahis şikesi yaptı ve büyük para kaldırdı.
    2. liston kendi aleyhinde bahis oynayıp, ilk fırsatta kendini yere attı, çünkü mafyaya borcu vardı.
    3. ali'yi himayesinde bulunduran nation of islam topluluğu, liston'u maçı kazanması durumunda ölümle tehdit etti.
    4. liston, malcolm x taraftarları tarafından vurulmaktan korktu.

    dövüşten birkaç gün önce bir grup müslümanın liston'ın kampını ziyarete gittiği biliniyor. bu görüşmenin içeriği ise meçhul. olası bir tehdit ve liston'un bunu ciddiye alması muhtemel. çünkü o dönemde ortalık baya karışık. zenci müslümanlar aralarında bölünmüşler, malcolm x dövüşten 3 ay önce suikaste uğramış durumda. bu teorilerden özellikle 3.sünü destekleyen pek çok demeç mevcut:

    kendisine ait bazı çelişkili açıklamalar:
    "that guy was crazy. i didn't want anything to do with him. and the muslims were coming up. who needed that? so i went down. i wasn't hit." - sonny liston's comments to mark kram of sports illustrated
    "it wasn't that hard a punch, but it partially caught me off balance and when i got knocked down, i got mixed up because the referee never gave me a count. i was listening for a count. that's the first thing you do, but i never heard a count because clay never went to a neutral corner." - sonny liston's comments to dave anderson of the new york times

    eşi geraldine liston'ın bir demeci:
    "i think sonny gave that second fight away [to muhammad ali]. i swear. he said, 'no, you win and you lose.' i said, 'in the first round?' "
    "if it was a fix, sonny took it to the grave with him. but there was never a financial payoff."

    ayrıca yine yardımcı antrenörlerinden birinin demecine göre de, liston siyah müslümanlar tarafından öldürülme korkusuyla maçı vermiştir.
    http://espn.go.com/…c/biography/s/liston_sonny.html

    1987'deki bir röportajında floyd patterson, liston'ın ali'ye 2 maçı birden bilerek verdiğine emin olduğunu söyler:
    "floyd patterson said he was convinced liston threw both fights to ali. according to patterson, ali's cut man for the first fight had contacted all of his friends and relatives before the fight and told them that it was fixed, and that they should bet everything they had on ali."

    ali maçtan sonra verdiği bir demeçte, liston yere düştüğünde seyircilerden "fix! fix!" tezahüratları duyduğunu ve zaferine leke sürdürmemek için liston'ın başına gelerek kalkması için ona bağırdığını söylemiştir. sonuçta ortaya o meşhur fotoğraf çıkar. ayrıca maçın hemen ardından ali'nin ortaya çıkan durumdan iğrenerek, köşesindekilerden abdul rahman'a, liston'ın kendini yere attığını söylemiştir.

    işte boks tarihinin belki de en meşhur fotoğrafının ardındaki hikaye böyle.
    http://i.cdn.turner.com/…ammad-ali-sonny-liston.jpg

  • hanım bel fıtığından ameliyat oldu evi ben süpürüyorum çamaşırları ben hallediyorum ağır işler bende

    kurutma makinesi yoktu çamaşır asma toplama kurutma mesaisi süpürmekten daha fazla olduğu için önce kurutma makinesi aldım.

    sıra robot süpürgede.

    evli çift olarak bizim de merakımız bu yönde

    edit: lan ne kadar dangalak varmış şu platformda söven mi dersin, sen niye süpürüyorsun ameliyat olduysa oldu diyen mi dersin.. nasıl ailelerde yetiştiniz böyle bu kafalar ne böyle hastalıkta sağlıkta yan yana duramayacağınız insanlarla evlenmeyi bırak sevgili bile olmayın allah iyilerle karşılaştırsın

    bu arada iyi mesajlar da var onlara ayrıca teşekkür ederim

    edit2 bu post u unutmuştum güncelleme yapayım. robot süpürgeyi alalı 1 yıl oluyor. elektrik süpürgesini haftada bir iki koltukları süpürmek için açıyorum sadece. halıları ve yerleri çok güzel süpürüyor. evde yaşadığımız konfor arttı bütçe varsa tavsiye ederim

  • leyla'nın günlüğünü alan ve fakat okuyup okumamakta kararsız kalan mecnun'a ismail abi'nin o cânım ayarı:

    "hem kızı seviyorum diyorsun hem de gidiyorsun günlüğünü çalıyorsun. kızın şifrelerini isteyen adamdan ne farkın kaldı senin o zaman?
    sen ki mecnun çınar'sın! leyla'nın geçmişini anlamak için senin o defterdeki satırlara mı muhtaç kaldın sen? insan sevdiğinin gözünün içine bakar. oradan anlar ta geçmişinin ne olduğunu. biraz acısını paylaşır. sevincine şaşar. böyle gidip de günlüğünü çalmaz ergen gibi. pislik be."*

  • arabanın her parçasını kendisi kontrol etmek isteyen, hisli sürücüdür. şimdi mesela motordan çıkan gücün lastiklere iletilmesinde sürücünün bir etkisi var mı? yok. peki ben ne yapıyorum? daha parktayken, arabanın pistonlarını ellerimle çeviriyorum, arabaya hükmetmek mükemmel bir his. arabanın fren disklerini sürücü mü sıkıyor? hayır. peki ben ne yapıyorum? sürücü koltuğunun altından açtırdığım tünel ile acil olmayan frenlemelerde, sol lastikteki fren diskini elimle sıkıyorum, kontrol çok önemli. bazen fren diskini sıkıp, bırakıp, sıkıp, bırakıp abs etkisi bile yaratabiliyorum. bütün bunların yanında vitesim tabi ki manuel. araba üzerinde ancak böyle hakimiyet kurabiliyorum. ayrıca sürekli esp kapalı geziyorum, bir lastiğe kısa süreli frenleme gidecekse, onu da ben yaparım.

  • erkeklerden giyim kuşam tavsiyeleri almayın. dediklerinin tam tersini yapıp karşılarına çıktığınızda iki gram aklını kaybedecek bir dolu adamın bulunduğunu unutmayın.

  • öhöm.. moskova'ya ilk uçuşum. pencere kenarına oturdum uçağın kalkmasını bekliyorum. bir yandan da uçağa binip yerleşmeye çalışanları izliyorum. içeriye tarifsiz birşey girdi. hani olur ya slow motion. zamanın durduğu an. arkada only you çalıyor falan. siyah, omuzlara dökülen saçlar, beyaz yüz, doğal vişne rengi dudaklar, yaş 23-24, tarifsiz bir güzellik... benim gözler faltaşı gibi açılmış, allahım yarabbim diye düşünürken, bu hatun kişi geldi, geldi, geldi... yanıma oturdu. şöyle bir ufak kafa sallamasıyla selamlaştık. hatun oturdu, eşyalarını yerleştirdi. bu sarkma asılma olaylarından nefret eden bir adam olduğum için, bir yandan elimdeki derginin sayfalarına bakmaya çalışıyorum hani ilgilenmiyormuşum gibi, ama içim içimi yiyor, piyangodan büyük ikramiye çıkmış gibi bir hissiyatım var. aradan birkaç dakika geçti, hop hatun birşey sordu, hem de türkçe. şaşırdım tabi, sordum nereden öğrendiniz diye, ben istanbul'da çalışıyorum dedi. laleli'deki deri mağazalarından birinde tezgahtarlık yapıyormuş. bir yandan düşünüyorum, yahu sen holywood'a git, paris'e git, ne işin var laleli'de... tam bu sırada birisi peydah oldu, rusça birşeyler anlatmaya çalışıyor, bu hatunla birşeyler konuştular, tartıştılar, meğer biz yanlış yere oturmuşuz. (o zamanlar kiril alfabesini tam bilmediğim için ufak bir karışıklık) neyse hatun dedi ki, bizim yerimiz karşı taraf oraya gidelim. giderken elimi tuttu. bak ne diyorum. elimi tuttu diyorum. oturduk, sonra sonu gelmez muhabbet başladı tabi. 2,5 saat uçuş. dedim ki tamam kmc. olay budur, şimdi siz moskova'da bir iki görüşürsünüz. bir kahve. ardından romantik bir akşam yemeği. akabinde bir süre sonra beraber yaşamaya başlarsınız. 1 yıl sonra güzel bir düğün. hemen ardından aşkınızın meyvesi güzel bir bebek. 5 yıl sonra bir tane daha. yaşlanırsınız foça'ya yerleşirsiniz. mavi gözlü torunlarınız olur. önce ben giderim, hatun kişi mezar başında ağlar. o da dayanamaz bir süre sonra gelir. cennette buluşuruz falan diye daldım gittim ben. (bkz: 25th hour final sahnesi)

    moskova'ya geldik, ayrılırken telefonunu istedim verdi. tamam dedim, ararım, uygun olursak görüşürüz. herşey güzel, telefonu bir kağıda yazıp cüzdanıma koydum.

    1 gün sonra cüzdanı çaldırdım.

    ---------------------------------------------

    yıllar sonra gelen edit: bu macerayla ilgili, sağolsunlar, çok sayıda mesaj aldım. bir kısım arkadaşlar da sonra ne olduğuna dair sorular soruyorlar.

    olaylar daha sonra şu şekilde cereyan etti: tahmin edileceği üzere, bu kızı bir daha hiçbir yerde göremedim. bu olay 2004 eylül ayında yaşanmıştı. aradan 9 yıl geçmiş.

    ben kısa bir süre sonra evleniyorum. kız arkadaşım da aynen burada tarif ettiğim gibi biri; beyaz yüzlü ve vişne dudaklı. bu kadar yıl moskova'da hayatıma -ciddi ya da değil- giren, görsel olarak birbiriyle alakasız bu kadar insan arasından hayatımı birleştireceğim insanın aynı tarife uymasını iki şekilde açıklayabiliyorum. ya algıda seçicilik ya da kaderden kaçılmaz kardeş )

    ---------------------------------------------

    edit 2: evlendim. eylül 2013'te baba oluyorum :)

    ---------------------------------------------

    edit 3 (2015): oğlum 1,5 yaşında) ismini devrim koyduk. bir şekilde yukarıdaki hikayeye bağlayacak olursam, insanın aşık olduğu kişiye olan sevgisi güneş kadarsa, çocuğuna olan sevgisi evren kadarmış. ben bunu gördüm)

    ---------------------------------------------

    edit 4 (2018): oğlum 5 yaşında. annesiyle pek bir iletişimimiz kalmadı. ayrı yaşıyoruz. ama hem anne hem baba tarafından sonsuz sevgi gören bir çocuk. umarım anne-babanın bu durumu psikolojisini ileride kötü etkilemez. zira kaç tane bilimsel makale okuduysam, ebeveynlerin ayrı olması ama çocuğa sorunların yansıtılmamasının, birlikte ama problemli ilişkiden daha sağlıklı olduğunu söylüyor. herşeyin hayırlısı.

  • videonun kurgu olduğunu düşünenler ya tipik türk ailesinde yetişmemiş ya da zamanında fazladan izlediği teletabi programları beyinlerini yakmıştır. ortalama bir türk ailesinde yetişen herkesin buna benzer anıları vardır. zamanında kameramız yoktu ki çekelim.

    not :aramızda kim bilir kaç kişi pamuk içindeki çimlendirdiği mercimek, fasulye için bir gün annenin "attım o pis şeyi" lafına kaldı...

  • mercedeste çalışan mühendis arkadaşlarla görüştüm, sabah akşam toplantılarda togg'u konuşuyorlarmış. togg almanya'ya girerse tükkanı kapatır gideriz diyollarmış.

  • onlarca kişinin öldüğü trafik kazalarında bile firma ismini sansürleyen, en ufak bir ipucu vermeyen malum medyanın bu olayda sergilediği ekstra afişe çabası akıl sahipleri için ibretlerle doludur.