hesabın var mı? giriş yap

  • 06.05 editi: nazım salur beyin bahsettiği numaradan şikayetimi oluşturdum, bekliyorum. arayıp sorduğum zaman sikayetimin değerlendirmede olduğunu söylüyorlar. nazım bey topu bayilere atmıştı, bayilerde topu nazım beye atıyor. bakalım ne olacak

    ust edit: maaşımızı tam yatırdılar, elden aldığımız mesai parasından kesmek istediler. dolayısıyla resmi kaydım yok. evet ben de biliyorum şubeler franchise ama isveren bize bunu şirket prosedürü olarak açıkladı.
    kendimi ifsa etmek istemiyorum cunku işsiz kalmak istemiyorum. sirket ici yollardan çözümü önermişler, beni bir haftada yildirtip is biraktirmaya çalışırlar allah askina hepimiz turkiyede yaşıyoruz. ben kendi şubemi sikayet etsem, o subede ne kadar çalışabilirim sorarım size

    su an yazmakta bile zorlaniyorum çünkü goz gore gore emeğimizi çalıyorlar. her firsatta sosyal medyadan , sosyal yardım kolileri ile iyi bir profil çizmeye çalışan getir, bugun maas günümüzde bizden sokaga cikma yasaklarını kesiyor. gunde 12-13 saat çalışıp, mesai ücreti alacağız diye yagmurda camurda motor sürdük şimdi ise bizden sokaga çıkma yasaklarını kesiyorlar. yaziklar olsun böyle düzene.

    edit: pek cok dost yazdı destek verdi, avukat arkadaslar yazdı hakkını arayalım diye, herkesten allah razı olsun, çok teşekkürler. bir yandan çalışıyorum bakamıyorum pek telefona , donemedeklerim kusura bakmasin.

    bir dost nazım salura ulaşmış twitterdan , nazım bey'de bayi ic hatlarından sikayet edebilir yazmış. bir kurye olarak benim böyle bir hattan su an haberim oldu, sag olsun. bu kriz zamaninda kendimi ifsa etsem beni elbet bir sekilde isten çıkartırlar, çıkartmasalar baska subeye yollarlar. isimi kaybetmekten korkuyorum. kendileri denetlerse daha memnun oluruz.

    edit 2: kanit isteyenler oldu, bana pek cok depodan , getirin baska depolarından dostlar ulaştı, herkese aynı muamele yapılmış. banabiden emin degilim bir yazar maaşları 11inde alıyoruz dedi, o yuzden kaldırdım.

  • milliyetçi değil halkçı bir harekettir.

    çünkü istanbul ismi de yunancadan gelir. istanbul türkçe bir isim değildir, rumlar istanbul'a istanbul adını vermişti.

    istanbul, yunanca eis ten pólin kelimelerinden gelir. tam karşılığı: “in the city".

    ancak anlam olarak daha çok " into the city " manasındadır.

    nereye gidiyorsun? şehrin içine gidiyorum.

    isim buradan gelir.

    atatürk rumların ismini değiştirse yaşa mustafa kemal paşa yaşa, atatürk rumların verdiği isme saygı duysa yine yaşa mustafa kemal paşa yaşa,

    ya tamam mustafa kemal paşa büyük adam da, siz de iyice mürit oldunuz. 3 paragraf yazı döşemiş adam, kelimenin etimolojisinden haberi yok.

    bu arada islam bol denilen bir şeyin karşılığı falan yok. islam bol ne? öyle bir etimoloji mi olur? bir takım türkler böyle bir saçmalık ortaya atmış zamanında hala denk geliyor ara ara.

    kelimenin etimolojisi eis ten pólin. kelime yunanca.

    atatürk'ün şehrin adını değiştirmesi de imaratorluk zihniyetindeki insanların değil, halkın kullandığı dili kullanmak. halkçılık. başka bir şey değil.

    buyrun wiki.

  • kalitesi giderek düşen fast food zinciri.

    öğrencilik yıllarımda part-time olarak yaklaşık 2 yıl boyunca bünyesinde yer aldım bu zincirin. o zamanlar daha farklıydı falan diyeceğimi sanmayın hemen. o zamanda kalite tavan yapmıyordu ama günümüze oranla daha idare edilebilir bir seviyedeydi. neyse değinmek istediğim konu o değil zaten. lezzeti, kalitesi, servis hızı, cartı curtu hepsi tartışılır. yazılan pek çok entryede hak veriyorum ama hak veremediğim ya da nasıl desem canımı sıkan asıl konu çalışanlarına hak etmedikleri laflar denilmesi. hemen " sen orada çalışmışsın tabi laf dedirtmiceksin" triplerine de girmeyin. işi yavaş yapan yok mu ? e tabiki var. ha senin istediğini bir değilde ikinci hatta üçüncüde anlayan yok mu? var tabiki. ama hepsi mi öyle ? sen genelleme yaparak gerizekalılar dersen ha bende orada bi dur arkadaşım bak o iş öyle değil derim sana. nasıl mı? dur anlatayım. restoranın açılış saatinden 2 saat önce gelirsin oraya. o yediğin hamburgerinin içindeki her şey hazır gelmiyor. hepsini açılış ekibi hazırlıyor. o soğanlar öle halka halka mı çıkıyor sandın? otur bir çuval soğanı ayıkla, onları makinada öle halka olacak şekilde kesmeye çalış ondan sonra geç karşıma bi konuşalım. iki saat boyunca tüm o malzemeleri hazırlamak zorundalar. geçen haftanın o gününe göre belirlenir miktarlar. dokuz kap domates diyorsa, o dokuz kap yapılacak sekizle kalmaz. yetiştirmek zorundasın. yetiştirdin mi açılışı eyvallah. aslansın kaplansın. ama daha dur bitmedi iş. restoran açılıyor hacım iş daha yeni başlıyor. sabah pek yoğunluk olmaz ama öğlen oldu mu hah sıçmalık vakti geldi demektir. o yoğunluğu senin en kısa sürede atlatman beklenir. servis hızı denen bişey var. bu süre 2.5 dakikadır. ( pişme süresi olan ürünler hariç misal fish royal, bean burger ) tepenede dikildi mi müdür hah çok güzel. o yoğunluk, o koşturma, o baskı, ha bide kasada açlıktan beni yiyecek bi müşteri. buyrun cenaze namazına. hadi o yoğunluğuda başarıyla atlattın. vallahi aslansın kaplansın. sıra senin ödülünde. yemek vakti! yarım saat içinde yemeğini yer girersin içeri. ha bu yarım saat içinde eğer ki olurda bi yoğunluk gelirse hayal olur o yarım saat.15 dakikada girersin 10 dakikada da. ama daha dur yine bitmedi. akşam üstü yine bi yoğunluk gelir. ha bu yoğunluklarında bi saati bi zamanı vardır. rush denir buna içerde herkes rush geldi diye bağırır. o rush varya senin canına okur canına. yok açılış değilde kapanışsın diyelim. tüm o yoğunluğu çekersin akşam restoran kapanınca bide o restoranın tüm alet edevatının yıkanmasını çekersin. ha bide sevkiyat geliyorsa vallahi zil takıp oynarsın. niye mi? o sevkiyat gecenin ikisinde üçünde gelirse sen oradan sabahın altısında yedisinde çıkarsında ondan. kendinden ağır kolileri taşımak zorunda kalırsında ondan. ertesi gün tekrar işe gelirsin o yorgunluk ve uykusuzlukla. sonrada biri geçer karşına sırf siparişini anlamadı diye yada yemeğini istediği sürede getirmedi diye yada şirketin ona dayadığı sos prosedürünü sanki kendi koymuşta uyguluyor diye sana gerizekalı der.

    yaran mı varda bu kadar gocundun diyenleri duyar gibiyim. evet var. banada dediler gerizekalı. hatta daha ağır laflar kullandılar. ben öğretmenlik okudum. karşıma bi eğitimci geçipte sırf yemeğini çabucak alıp gidemedi diye ( ürünün pişeceği ve bekletilebileceği söylenmesine rağmen ) “ben bir eğitimciyim sen ise ancak burada çalışabilen bi gerizekalısın” dediğinde kanıma dokundu. orada çalışan insanların her biri einsteindır demiyorum ama insandır diyorum. orada 3 çocuklu ailesini geçindirmeye çalışanda var öğrencilikte ailesine yük olmamak için çalışanda. orada kısaca ekmek parasını çıkarmaya çalışan insanlar var. onlara gerizekalı,embesil diyen sen insan mısın diyorum bende.

  • örneğine az, başarıyla icra edilenine daha da az rastlanan kozmik korku türüne mensup filmler önereceğim.

    öncelikle bilmeyenler için kozmik korku nedir ve bir film hangi koşullarda kozmik korku konseptine dahil edilir açıklamak istiyorum.

    kozmik korku (lovecraftvari korku olarak da isimlendirilir) insanın kurguladığı gerçeklik algısının ve de binlerce yıllık hikayesinin arka plan evren olduğunda karşılaştığı yıkıcı anlamsızlık ve bu sebeple oluşan değersizliğin yarattığı korkudur. insan aklı kendi gerçeklik illüzyonunda güvendeyken, bilinmezden gelecek olan her türlü "yabancıya" karşı da savunmasızdır. insanın tarihsel kurgusunu topyekün bozguna uğratabilecek yabancı bir güç karşısındaki çaresizliği kozmik korkunun temelini oluşturur.

    bir filmin kozmik korku türüne dahil edilmesi için;
    - bilinmeyen ve bilinemeyecek olanın yarattığı korkuyu incelemesi,
    - insanın algılama kapasitesini aşan ve kozmik öneme sahip bir "şey"in insana kendini çaresiz ve değersiz hissettirmesi,
    - insan ürünü olan tüm değerlerin bu algılanamaz fenomen karşısındaki anlamsızlığı,
    - insanın gerçeklik anlayışını aşındıracak kadar sarsıcı bir karşılaşmayı incelemesi,
    - karakterin/karakterlerin, anlaşılamaz ve kaçılamaz olanla karşılaştığında insanın doğaya olan hükmünün, edindiği yüksek konum ve ayrıcalığın hiçbir işe yaramadığı ve sonucunda mutlak önemsizliğin kabul edildiği bir yüzleşmeyi incelemesi gerekir.
    velhasılı kozmik korku mutlu sonla bitmez, felaketimizle biter.

    film önerileri:

    annihilation: kozmik korku işlenmesi oldukça zor bir tür olduğundan alex garland'ın annihilation'ı yeni bir film olmasına karşın diğerleri arasından sıyrılıyor. annihilation bütçe, oyunculuk, senaryo, soundtrack ve işleniş bakımından kozmik korkunun en iyi örneklerinden biri.

    film jeff vandermeer'ın southern reach üçlemesinin ilk kitabı olan annihilation'dan uyarlanıyor. bunun da lovecraft'ın 1927'de yazdığı the colour out of space öyküsünden esinlenildiğini söylemek gerek. ayrıca yine aynı isimle 2019 yapımı, nicolas cage'in başrol olduğu başka bir kozmik korku filmi de mevcut. tabi türün birçok örneği gibi kaliteli olmayı pek başaramadığı için listeye koymayacağım.

    alex garland'ı da ayrıca övmek gerek sanırım. yönetmenliğini de yaptığı diğer işler varoluşsal konulara olan hakimiyeti düşünüldüğünde takdire şayan. (bkz: ex machina) (bkz: devs)

    fragman: https://www.youtube.com/watch?v=89op78l9of0

    -

    in the mouth of madness: john carpenter'ın yönettiği, başrolde sam neill'ın olduğu 95 yapımı bir klasiktir. filmin adı lovecraft'ın at the mountain of madness kitabına göndermedir. film, bir sigorta müfettişi olan john trent'in dünyaca ünlü korku yazarı sutter cane'in ortadan kaybolmasını araştırmasıyla başlar. yazarın izini sürdükçe etrafını çevreleyen gerçeklik sutter cane'in açtığı kapılar sebebiyle allak bullak olacaktır.

    silent hill, warhammer gibi oyunlarda da işlenen "tanrıyı gerçek kılan inananlarıdır" teması bu filmde mevcuttur. in the mouth of madness'ta realiteyi bozan yenilik insandan doğar ve öteden (öte: başka boyutlar. beyond.) beslenir.

    fragman: https://www.youtube.com/watch?v=alugldzo9zy

    -

    event horizon: paul anderson'ın yönettiği 97 yapımı bir filmdir. sam neill "türün prensi benim arkadaşlar" der gibi bu filmde de rol almaktadır.

    hikaye, neptün yakınlarında terk edilmiş olan event horizon isimli araştırma gemisinde, insanlığın istismara en açık olduğu yerde, yani uzayda geçer. film tanımlanamaz bir varlığın doğrudan müdahalesinden çok sınırları zorlamanın sonuçları ve kırılgan insan aklının bu sonuçlar karşısındaki çaresizliğini inceliyor.

    event horizon fragman: https://www.youtube.com/watch?v=2nlkey-3cmi

    stephen king'in kitabından uyarlanan the mist filmi de benzer bir sınır aşımının sosyolojik ve psikolojik sonuçlarını anlatırken, öteden dünyamıza dalan çeşit çeşit ecinniyle işi renklendiriyor.

    bilinen bir film olmasına rağmen merak eden olursa diye, the mist: https://www.youtube.com/watch?v=lhckxjngzn8

    -----------

    türü merak edenler için youtube'da konuyla ilgili izlediğim en güzel videolardan birini paylaşmak istiyorum. kozmik korku yapmak neden zordur: https://www.youtube.com/watch?v=8oto7rqln9q

    kozmik korku temalı bonus filmler:

    the thing. john carpenter'ın müziklerini ennio morricone ile birlikte yaptığı 82'de gösterime girmiş olan bir klasiktir. söylemeden olmaz, korku sinemasının önemli örneklerinden biridir. ayrıca (bkz: body horror) https://www.youtube.com/watch?v=t5nsqhohzno

    alien. ridley scott imzalı, 79 yapımı, türün en zarif örneklerinden biridir.
    https://www.youtube.com/watch?v=gvaj0ipz7vy

    lovecraftvari değil de doğrudan lovecraft öyküsü izlemek isteyenler için de 2001 yapımı dagon: https://www.youtube.com/watch?v=garyshxzmfk

  • müziğini nasıl bulmuşlar onu merak ettim şimdi. tuvalette dozurt bızıırt filan random atıp notaya mı dökmüşler?

    ticari olarak başarılı bence.