hesabın var mı? giriş yap

  • müstakbel eşimle evlenmek için yanına taşındığımda içinde bir adet eş kişisi, çift kişilik yatak, kablolu tv bağlanmış bir adet antika bilgisayar ve üç çatalla gelen evdi bizimkisi. bir de dışarda yeme artık demem sebebiyle bir yıl kadar önce aldığı ve hiç kullanmadığı uyduruk tencere tava seti vardı ki ben ciddi bir ev aşçısıyım. alet edevat lazım diye çemkirmedim. öyle evlendik, bir yandan tayin bekleyerek.

    garaj üstü, buralarda kaynana dairesi denen bir artı bir minnicik bir evimsi. bazan o da yeter, en azından ihtiyaçlarınız netleşene kadar. yani bir kere evleniyorum diyerek sanki bir daha hiç vaktiniz, naktiniz olmayacakmış gibi ihtiyacım var mı yok mu diye düşünmeden her bir şeyi alıp kendinize yüklenmeyin. mühim olan sizsiniz ve sizin içinde bulunduğunuz şartlar. bana kendi çevremden manyakmısın diyenler de çıktı, hiç canımı sıkmadım. kendileri " eviniz mülk, çıkar kiracıyı otur. bahçedeki bit kadar evin neresine sığacaksınız. bir kere gelin oluyorsun, ne istiyorsan aldır ilerde nazın geçmez. hem yarın çocuğunuz olacak, bık bık vıdı " diye rengarenk yumurtalar yumurtladılar, aldırmadım. tayin gelse, başka yere taşınsak eve zurt diye kiracıyı kim bulacak. altı üstü iki kişi olan bizim için alınmış kervanlar dolusu eşyayı taşıma derdine kim düşecek. ne güzel içinde oturanı var zaten, biz ufak yerden ve gerekirse sadece birbirimizle başlarız ortak hayatımıza diye düşündüm.

    şimdi bakıyorum, iyi ki öyle alel acele ev dayayıp döşememişim. tayin olmadı ama çok daha güzel bir ev bulduk burda. knik arm ve karlı dağları yuva bilmiş insanların ışıkları uzaktan göz kırpıyor bu uğurlu eve. kapalı havalarda bulutlar altımızda kalıyor ve güneş altın başını gösterdiğinde öyle güzel süzülüyor ki ışıklar. kocaman pencerelerden yıldızları izleyerek battaniyelerin altında dürüm yapıyoruz kendimizi uzun kış gecelerinde. yeni taşındık, küçük evde geçen süre zarfında ihtiyaçlar oldukça listeledim ve çoğunu sakin zamanda, çok daha uygun fiyatlara alıp kutularında muhafaza ettim. buna rağmen hala televizyonumuz yok, salonda ışıl ışıl bir noel ağacı ve tombik bir kanepe var sadece. bu sadelik çok hoşuma gidiyor. yeniden evlenmiş gibiyiz. minik evimizi boyadım, şimdi kiraya vereceğiz. onu bunu, hemen şimdi istemek yerine mali kaynaklarımızı düzenlemişim iyi ki.

    yani evlenirken onca telaş arasında güzel huzurunuzu bozmayın, maddi manevi kendinizi cendereye sokmayın. yuva kuruyorsunuz ve madem ömürlük bir yol, uzunca zamanınız var ihtiyaçlarınızı temin etmek için.

    o yüzden eşya derdine düşmeden önce iki gönül bir olun, samanlığı seyran edin gitsin. gerisi kendiliğinden gelir.

  • bir arkadaşım bu durumu bildiğinden aynı yüzüğün pahalı olanıyla ucuz olanını yaptırıp, gerçeğini veriyor kıza. 1 ay falan sonra versene yüzüğü bir bakayım deyip ucuzuyla değiştirmiş el çabukluğuyla. kız hala pahalı olanı taktığını sanıyormuş. kızlar ayık olun azucuk la.

  • (bkz: ben kaldım kardeş ben kaldım)

    edit; oha debeye girmiş.. ya yönetimdeki arkadaşlarım, abilerim, kardeşlerim, bacılarım gözünüzü seveyim bu entrynin debede ne işi var!? allahınızı severseniz şu işe biraz özen gösterin. lütfen bakın allah rızası için diyorum allahınız yoksa darwin için ne bileyim kozmoz da olur

    benim bu hayatta keyif aldığım çok az şey var lan.. bunlardan biri de (haftaiçi) boğaza karşı kahvemi içip debe listesi okumak.. fakat (en az) son 2 yıldır siz napıyosunuz!? 5-10 yazar belirlemişsiniz ve onların boktan entrylerini her sabah debe listesine atıyorsunuz, ne bileyim benim bu dandik bkz entryim gibi gereksiz entryleri debeye sokuyorsunuz falan fıstık. yapmayın olm değmez.. hem sözlüğün kalitesi düşüyor hem de adaletsizlik yapılıyor.

  • genel kimya'dan bile bihaber olanların sorduğu soru.

    öncelikle oksijen yanıcı değil yakıcı bir gazdır.

    genel kimya'da öncelikle öğretilenlerin ışığında;

    su bir bileşiktir. hidrojen ve oksijen moleküllerinden oluşur.

    bileşikler kendilerini oluşturan elementlerin veya moleküllerin kimyasal veya fiziksel özelliklerini göstermezler.

  • - ben pelin'e aşığım hacı!
    - ben de
    - ben de
    - ben de
    - ben de
    - biz de (bunlar ikiz)
    - ben de
    - ben de
    - bende (türkçe dersi zayıf bunun)
    - ben de
    - ben de
    - bön dö (şişman evet)
    - ben de
    - bin die (ergenlik dönemi ses inceliği muzdaribi)
    - ben de...

  • uzay konusunda yillardir gece gunduz demeden cefakarca calisan bu cilekes kurum uzay kolonisi ve derin uzay yolculugu konularinin onundeki en buyuk engellerden olan yenilenebilir taze gida sistemleri uzerine de kafa yoruyor malum.

    hani herkes bir anda uzay uzmani kesilip "tabi abi yaa, uc bes seneye koloni kurariz mars'a venus'e" demeye basladi ya, o is o kadar kolay degil. en yakin gezegene gidisin bile yila yakin surdugu, tasima kapasitesinin kisitli oldugu bir alanda uzay/diger gezegenler sartlarinda yenilenebilir gida yetistirilemezse uzay kolonisi diye film cekmekten oteye gidilemez. en basit domates/salatalik gibi gidalarda bile 1 kilo sebze yetistirmek icin 350-400 litre su kullanilmakla kalmayip cok verimli mineral/besin iceren toprak da gerekiyor. baska gezegenlerin topragini tarim icin kullanmak mumkun degil zaten (bakmayin siz koli bandiyla basinc dengeleyen kolpa hollywood filmlerine) diger gezegenlerin topraklarinda tarim yapmaya calismak yaninda cernobil'in merkezinde patlamanin ertesi gun sebze yetistirmek bile saglikli yasam gibi kaliyor.

    haliyle topraksiz tarim ve susuz tarim gibi yeni teknikler uzerinde basta nasa olmak uzere dunya genelinde yuzlerce sirket ve universite laboratuari cok yogun arastirma gelistirme calismalari yapiyor yillardir. su ana kadar gelistirilen teknikler arasinda en bilinen iki teknik ise hidroponik ve aeroponik sistemler.

    nasa 2000'lerin basindan beri tepemizde dolasan uluslararasi uzay istasyonununda topraksiz tarim uzerine deneyler yapiyor, ve su ana kadar led isiklarla aydinlatilan, toprak gereksinimi duymayan, cok az suya ihtiyac duyan sistemler konusunda ciddi basari sagladi. ayni zamanda, estonya'li, israil'li, amerika'li firmalar da cok ciddi yatirimlarla her gun yeni teknolojiler gelistiriyorlar bu sistemleri iyice uygulanabilir hale getirmek icin.

    yani sadece roket'e kafayi takip "ne kadar da guzel firlatiyorlar o ihtisamli uzun seyi" bozuk plak gibi tekrarlamayin, uzayin anahtari insanin uzayda yasayip yasayamamasinda dugumleniyor. bu dugumu acacak temel konulardan biri de hidroponik/aeroponik sistemler. kisacasi uzay konusunda calismanin tek yontemi roket yapmaya calismak, matematik profesoru olmak degil, derdiniz uzaysa uzay tarimi uzerine de kisisel olarak kendinizi gelistirebilir, bu tarz konular uzerine uzmanlasabilirsiniz. ki bunun disinda uzay'in psikoloji uzerine etkisi vesaire onbinlerce ayri konu uzerine calisiliyor.

    bunu ozellikle anlatiyorum cunku uzaya roket firlatilinca, ya da uydu yorungeye oturtulunca is bitmis olmuyor, onu hali hazirda yapabilen cok. asil konu uzaya cikabildikten sonraki konularda simdiden en yetkin sirkeleri kurmak, en iyi uzmanlari yetistirmek, en cok alanda bilgiye hakim olabilmek. oyle papagan gibi surekli roket/uydu diye tekrarlamanin alemi yok.

    (bkz: hidroponik)

    (bkz: aeroponik)

    https://www.nasa.gov/…sions/science/biofarming.html

    https://www.nasa.gov/…/tech_life_asa_analytics.html

    https://www.nasa.gov/…ion-of-deep-space-food-crops/

    https://settlement.arc.nasa.gov/…s/hydroponics.html

  • keşke akılsız oğluna sahip çıksaydın o zaman.tek başına ev açıp samuray kılıcı alacak kadar kendi haline bırakmasaydın.önceden aklına gelseydi benim oğlumun akıl sağlığı yerinde değil her naneyi yiyebilir şuna sahip çıkayım diye.çok net bu cinayette o çocuk sen ve babası suçlusunuz.o gencecik kızın hiçbir günahı yokken sizin yüzünüzden hayattan koptu gitti.kötüsünüz,umursamazsınız ve bu dünyaya zararlısınız.
    edit:yazım hatası düzeltildi.