hesabın var mı? giriş yap

  • diploması ile sunduğu cv'ye ekleyebileceği ''üstün sabır ve direnç'' sertifikasını da hak etmiş öğrencidir. zira bir zamanlar çok zor şartlar altında yaşanıyordu buralarda.

  • hic denemedim ama sanirim soyle bir yol izlerdim.

    -selam:) alkolle aran iyi sanirim pek etkilemiyor seni:)
    -sanane desem
    -sarhos oldugunu dusunurum
    -gulumseyip evet desem.
    -bana asildigini dusunurum:)
    -evine gidelim mi? :)

    oha lan cok kolay oldu. hayal diye belki.

  • avrupali kiz sokaga ciktiginda turkiyedeki kadar sapikla, namussuzla karsilasmadigindan haliyle verecegi tepkiler daha iliman oluyor.

    kardesim turkiye'de cocuklara, hayvanlara tecavuz ediliyor her gun; kizlar tedirgin, asik suratli gezmesin de napsin? sapiklara yuz mu versin?

  • günah yiyicilik mesleğinin ve bu meslekle uğraşanların temel görevidir.

    bu ritüel 18. ve 19. yüzyılda ingiltere ve iskoçya'da yaygın olarak uygulanmaktaydı. aileler, ölen yakınlarının göğsüne konan ekmeğin günah yiyici tarafından yenmesini ve ölen kişinin yaşamında işlediği günahlardan arındığını izliyorlardı.

    dönemi için manevi olarak çok ağır bir meslek olan günah yiyicilik fakir kişiler ve dilenciler gibi muhtaç kişiler tarafından üstlenilen bir görev/meslekti. bu kişiler karınlarını doyurmak adına ruhlarını feda eden ya da feda etmek zorunda olan kişiler olarak kabul ediliyordu.

    bu meslek, ölen kişilerin günahlarını da üstlendikleri düşünüldüğü için toplumdaki en günahkar kişiler olarak sınıflandırılıp toplumdan daha da dışlanmalarına sebep oluyordu. fakirlik içerisinde geçirdikleri hayatlarında bir de bu dışlanmanın getirdiği ruhsal çöküntü ile baş etmek durumunda kalıyorlardı.

    günah yiyen yaptığı iş için 6 peni (kimi kaynaklara göre 4 peni) ödeme alıyordu. işini yaparken sırtı kapıya dönük oluyor ve günahı (ekmeği) yedikten sonra içmesi için konan bir kase birayı (ya da şarap) içtikten sonra "ölenin ruhunun huzuru ve rahatlığı için" dedikten sonra görevini tamamlıyordu.

    minik bir not: konu hakkında bilinen ilk kaynağın sahibi "john aubrey" ödenen tutarı 6 peni olarak belirtmiştir. 1626-1697 yıllarında yaşadığı için 1650 yılı üzerinden hesap yaparsak 6 peninin bugünkü* değeri sadece 2.59 sterlin (26 türk lirası) yapmaktadır.

    kaynaklar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5

  • adamlar endişelenmekte haklı çokomelli yapısal reformlar ppt sunum eşliğinde açıklanırken salonda sırıtarak ben alkışlıyordum çünkü..

  • başlığa bakarak hemen öyle heyecanlanmayın ya da heyecanlanın. uzun süredir bu kadar mükemmel bir şov izlememiştim. gününüzü güzelleştirmek için sizlerle de paylaşmak istedim sevgili suserler.

    https://youtu.be/zd0docskby8

    --- spoiler ---

    america's got talent adlı yarışmaya katılan lübnanlı kızlar, yaptıkları gösteri sonunda direkt olarak finale kalmalarını sağlayan altın butona ulaşmayı başardılar.

    --- spoiler ---

  • aslında "askerde yaşanan yaran diyaloglar" başlığına yazılabilirdi aşağıdaki olay, ama yeni başlık açıp kirliliğe katkıda bulunmak istemedim.

    askerde kısa dönemlere türlü türlü iş verilmekteydi. hatta bazı arkadaşların yaşadığı rotasyon baş döndürmekteydi. takip edemiyorduk; bu kadar kısa dönem askeri ne yapacaklarına karar veremeyen komutanlar, bizimle adeta oyun oynamaktaydı. aramızda en talihsiz hukuk mezunu arkadaşı, adaletli davranır diye önce yemekhaneye yemek dağıtmaya, sonra nöbet yazmak için görevlendirdiler.

    hergün 70 kişinin nöbetini yazan arkadaş günlerini baskı altında geçirmekteydi; devamlı şunu bu saate yazma, bunu şunla yazma gibi türlü sorunla karşılaşıyordu. herkes şikayet ediyor; kimseye yaranamıyordu.

    artık kafası iyice karışan avukat, bir kişiyi aynı saatte iki nöbet yerine yazmıştır. bunu gören eleman hemen başçavuşa koşar.
    eleman: komutanım erdem hoca bana 2-4te iki yere nöbet yazmış.
    komutan: başlarım lan nöbetinize! bıktım nöbetizden de sizden de. o erdeme söyle seni sikip çoğaltsın her iki yere de git.

    eleman gelir erdem hocaya.. hepimiz oradayken şöyle bağırır:
    erdem hocaaa! erdem hocaaa! ahmet başçavuş dedi ki; beni sikip çoğaltacakmışsın.
    erdem hoca: ????
    bizler: ??? puhahahaha

  • 2005 ağustosu. annemi kaybedeli 3 ay olmuş. henüz travmayı atlatamamışım. babamla zaten yüzyüze bakmıyorum aylardır. birilerinin vasıtasıyla bir tersanede işe başlamışım. sahip olduğun tek para o kişinin cebime koyduğu 50tl.. kaldı ki o paranın yarısını işe başlayabilmem için gerekli olan evrakları hazırlamak için harcamışım.

    farklı bir yerde kalıyorum bir kaç aylığına tek başıma. eş yok, dost yok, arkadaş yok. her sabah tren ile gidiyorum işe, bazen dayanamayıp bir poğaça yiyorum. bazen akşamı düşünerek almıyorum hiçbişey. günlerim böyle geçiyor ardı ardına. bir akşam eve geliyorum, evde bulunan buzdolabını karıştırmaya başlıyorum ve müthiş bir olay! iki adet neredeyse elim kadar köfte buluyorum. benim için ziyafet sayılabilecek bir yemek. tabi sonrası pek iyi olmuyor. aylardır durduğu buzdolabından çıkan köfteler beni bir güzel zehirliyor. sabaha kadar istifra ediyorum. ertesi gün işe bile gidemeyip yorgan döşek yatıyorum evde.

    artık maaşımı almama bir kaç gün var, iple çekiyorum kazanacağım parayı. gözümün önünden hayal gibi geçiyor özlediğim yemekler. işten çıkıyorum, bilenler bilir, tuzla tersaneler bölgesinin en sonundan içmeler tren istasyonuna kadar yürüyorum trene binmek için. kanter içinde varıyorum yaklaşık 1 saatlik yürüyüş sonunda. istasyonda bir arkadaşıma rastlıyorum, biraz muhabbetten sonra arkadaşım büfeye gideceğini, benim bir şey isteyip istemediğimi soruyor. birşey istemediğimi söylüyorum. bir iki dakika içinde geri geliyor ve elindeki iki dondurmadan birini bana veriyor...

    dünya üstünde yürüdüğüm sürece unutamayacağım şeylerin arasındadır o dondurma... alt tarafı basit bir dondurma.